1 Haziran 2019 Cumartesi

AYM reddetti, başkan vekili şerh düştü: Berkin’in ailesi rencide edildi

Anayasa Mahkemesi, Gezi eylemlerinin yaşandığı dönemde polisin attığı gaz bombası başına isabet eden Berkin Elvan’ın ölümünde dönemin Vali ve Emniyet Müdürü’nün de sorumluğu olduğu yönündeki başvuruyu reddetti. Yüksek mahkeme, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Berkin Elvan’a “terörist” diyerek annesini miting meydanında yuhalatmasıyla kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik şikâyeti de kabul edilemez buldu.

Karara muhalefet eden AYM Başkan Vekili Engin Yıldırım, “Gerek koma sürecinde, gerekse de vefatından sonra merhum çocuk üzerinden kamuoyunda birtakım siyasi tartışmalar yaşanmış ve durumuyla ilgili çeşitli spekülatif değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu tartışma sırasında başvurucular çocuklarıyla ilgili ortaya atılan bazı itham ve iddialara da katlanmak zorunda kalmış, haysiyetleri de zedelenmiştir” dedi.

Cumhuriyet‘ten Alican Uludağ‘ın haberine göre, Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm ve babası Sami Elvan, dönemin İstanbul Valisi ile Emniyet Müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Başvuruda, Vali ve İl Emniyet Müdürü’nün verdiği emirler doğrultusunda güvenlik güçleri tarafından protestoculara güvenlik güçlerince yoğun şekilde müdahalede bulunulduğunu, Berkin Elvan’ın ölümünde bu yetkililerin de sorumlu olduğu vurgulandı. Aile, ayrıca Berkin Elvan’ın dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından “terörist” ilan edilmesi nedeniyle de mağdur olduklarını kaydetti. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, başvuruyu kabul edilemez buldu. Kararın gerekçesinde, “olayda başvurucuların, güvenlik güçlerinin müdahalesi ile üst düzey kamu görevlilerinin talimatları arasında ceza hukuku kapsamında bir illiyet bağının bulunduğunu savunulabilir kılan bir bilgi veya belge ortaya koyamadığı” öne sürüldü.

AYM, Berkin Elvan’a “terörist” denilmesi nedeniyle ailenin eziyet ve onur kırıcı muameleye maruz kaldıkları yönündeki başvuruyu de reddetti.

BAŞKAN VEKİLİ ENGİN YILDIRIM ŞERH DÜŞTÜ

Ancak AYM Başkan Vekili Engin Yıldırım kararın bu yönüne muhalefet etti. Başvurunun bu yönünden “kötü muamele yasağının ihlal edildiği”ni belirten üye Engin Yıldırım, karşı oy yazısında dönemin siyasilerinin söylemlerini eleştirdi.

NE OLMUŞTU?

Gezi Parkı eylemlerinin yaşandığı bir dönemde evinden ekmek almak amacıya bakkala giden Berkin Elvan, 16 Haziran 2013’te başına polisin attığı gaz bombası fişeğinin isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Mart 2014 tarihinde hayatını kaybetti.

kronos
Devamını Oku »

4 anket şirketi, İstanbul tahminlerini açıkladı

YSK’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal ederek 23 Haziran’da yeniden sandığa gidileceğini açıklamasının ardından önde gelen anket şirketleri ilk sonuçlarını paylaştı.

BOLD-23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçimi öncesi araştırma yapan 4 anket firması ellerindeki anket sonuçlarını yayınladı.

Araştırma şirketinin İstanbul anket sonuçları şöyle:

KONSENSUS

Konsensüs araştırma şirketinin yaptığı ilk ankete göre Ekrem İmamoğlu Binali Yıldırım’ın yüzde 2,1 farkla önünde.

Konsensus Araştırma Başkanı Murat Sarı, 21-22 Nisan tarihlerinde 1040 kişiyle yapılan anket verilerine göre seçmenlerin yüzde 50,2’sinin Ekrem İmamoğlu’na, 48,1’inin Binali Yıldırım’a ve 1,7’sinin diğer partilere oy vereceğini söyledi.

Bu sonuçlara göre yeniden sayım sonrası Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ile Cumhur İttifakı Adayı Binali Yıldırım arasında açıklanan 13 bin 700 oy farkının, 23 Haziran’da seçimler yenilendiğinde yaklaşık 180 binin üzerine çıktığı görülüyor.

MAK DANIŞMANLIK

MAK Danışmanlık Araştırma Şirketi’nin 11 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği ankete göre 23 Haziran’da CHP adayı Ekrem İmamoğlu, AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın 2 puan önünde.

15 ve 20 Mayıs arasında yapılan anketin sonuçlarına göre, kararsızlar dağıtıldıktan sonra İmamoğlu yüzde 50,3, Binali Yıldırım yüzde 48,2 ve Saadet Partisi adayı Necdet Gökçınar yüzde 0,75 oy alacağı öngörülüyor.

İstanbul seçimi öncesi araştırma yapan 4 anket firması ellerindeki anket sonuçlarını yayınladı

OPTİMAR ARAŞTIRMA

Optimar Araştırma şirketi, 23 Haziran’da yapılacak seçimlerle ilgili yaptığı son ankette CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun yüzde 52 ile Binali Yıldırım’ın dört puan önünde olduğunu ortaya koydu.

Şirketin yönetim kurulu başkanı Hilmi Daşdemir, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) gerekçeli kararının açıklanmasından sonra yapılan yeni araştırmanın da önümüzdeki günlerde sonuçlanacağını belirtti.

PİAR ARAŞTIRMA

İstanbul’da 23 Haziran günü yenilenecek seçimle ilgili Piar araştırma şirketi tarafından yapılan bir değerlendirmede, “kitle psikolojisinin Ekrem İmamoğlu lehine olduğu” yorumu yapıldı.

Seçimlerin her iki taraf için de riskler barındırmakla birlikte her iki adayın da kazanma ihtimali bulunduğu belirtilen Piar açıklamasında, “Ancak kitle psikolojisinin Ekrem İmamoğlu lehine olduğunu söylemekte fayda görüyoruz” denildi.

İyi Parti’nin elindeki son ankete göre İmamoğlu 4-5 puan önde

medyabold
Devamını Oku »

Buğdayda da alarm zili çalıyor

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Orta Anadolu’da birkaç ay sonra hasadına başlanacak olan buğday ve arpa tarlalarında, üreticilerle görüştü. Çiftçilerin sorunlarını dinleyen Ömer Fethi Gürer, maliyetlerdeki artışın, üreticileri mağdur ettiğini belirtti.

Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO), bu yıl buğday alım fiyatlarını, hasat dönemi öncesinde açıklamasının olumlu bir gelişme olduğuna işaret eden Gürer, “Geçen yıla göre yüzde 29 oranında bir artışla, 1050 lira olan buğday alım fiyatı, 1350 liraya yükseldi. Ancak girdi fiyatlarındaki değişkenlik yüzde 100’lere ulaştı. Hasat sonrasında üretici bir maliyet-gelir analizi yapacak. Üründen zarar etmezse ya da kafa kafaya gelirse, önümüzdeki yıllarda da buğday ve arpa ekimine devam edecek. Ancak zarar ederse, mecburen ekim yapmaktan kaçınacak” diye konuştu.

Buğday ve arpada, Türkiye’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olmasını temenni eden CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Verimdeki artış, buğdayı aynı rekolte ile gösterse de ekim alanlarındaki daralma, gelecek için buğdayda alarm veriyor” diye konuştu.

KENDİ KENDİNE YETEN TÜRKİYE’DEN SAMAN İTHAL EDEN TÜRKİYE’YE

Türkiye 5 yıl aradan sonra saman ithal ediyor. Sığır ithalatında dünyada ikinci, Avrupa’nın ise lideri olan Türkiye, kırmızı et, damızlık, besilik ve kasaplık hayvan, küçükbaş hayvan, yem ham maddelerinden sonra 5 yıl aradan sonra tekrar saman ithal etmeye başladı.

medyabold
Devamını Oku »

Yenikapı etkinlik alanında x-ray’dan geçebilen cemaatle teravih

AKP’nin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Müftülüğü ‘nün İstanbul’un fethinin 566. yıl dönümü dolayısıyla düzenlediği Enderun Teravihi namazına katıldı.

3 Mayıs’ta Çamlıca’da Türkiye’nin en büyük camisi açılmıştı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin en büyük camisi olan Büyük Çamlıca Camisi’ni İstanbul’a kazandırmanın huzuru içerisindeyiz. Türkiye’nin en büyük camisi vasfını taşıyan bu eser (Büyük Çamlıca), İstanbul’un her noktasından da rahatça görülebiliyor” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul’un fethinin 566. yıl dönümü kapsamında Yenikapı etkinlik alanında Osmanlı geleneği olduğu öne sürülen Enderun usulü teravih namazı kılındı. Namaza Erdoğan’ın yanı sıra Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da katıldı. Namaz öncesi etkinlik alanı ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Çevresi bariyerlerle kapatılan Yenikapı Miting Alanı’na gelenler tek tek polis tarafından aranarak içeriye alındı. Namaza gelenlere iftariyelik dağıtıldı. İftar sonrası, Teravih namazı saat 22.00’da başlarken, teravih için 23.00’te saf tutuldu.

kronos
Devamını Oku »

Saraydan Bahçeli’ye talimat: Kürt seçmeni rahatsız etmemek için ortalıkta görünmeyin

23 Haziran seçimlerinde İstanbul’a mitili atacağını söyleyen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ortalıkta görünmemesinin nedeni belli oldu. Saray’dan “mitil işini iptal et” talimatı gelmiş.

BOLD-Sözcü Yazarı Can Ataklı, Saray’dan Bahçeli’ye İstanbul’da Kürt seçmeni rahatsız etmemek için seçim sürecinde ortalıkta çok görünmemeleri talimatının gittiğini yazdı.

İSTANBUL’A MİTİLİ ATACAĞINI SÖYLEMİŞTİ

Ataklı, “İstanbul’da tekrar seçimi ilk gündeme getiren isimlerden olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı sonrası meydanlarda gözükmüyor. Oysa Bahçeli, 23 Haziran’a kadar İstanbul’a mitili atacağını söylemişti” diye yazdı.

MHP HİÇ ORTALIKTA GÖRÜNMÜYOR

Ataklı yazısında şunları vurguladı: “Bahçeli, Yıldırım’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na oturtabilmek için İstanbul’a yapışacaklarını ve sonuna kadar çalışacaklarını söylüyordu. Ancak aradan 15 günü aşkın süre geçmesine rağmen Bahçeli, İstanbul’da kampanya başlatmadığı gibi MHP de hiç ortalıkta görünmüyor.”

EMİR YUKARIDAN GELMİŞ

Bazı MHP’li tanıdıkları ile iftar öncesi bir sohbete katıldığını söyleyen Ataklı, şunları aktardı: “Hayrola Binali Yıldırım için hiç çalışmıyorsunuz?” diye gülerek takıldım. ‘Şimdilik böyle’ dedi biri. Ben de merakla ‘Ne oldu ki?’ diye sordum. ‘Valla’ diye söze girdi, ‘Kesin doğru mu bilmiyorum ama duyduğumuza göre emir yukarıdan gelmiş’ dedi. Tabii ‘emir yukarıdan’ deyince ben de Bahçeli’nin talimatı sandım. Meğer sarayı kastediyorlarmış.”

ÇABALARINIZI TAKDİRLE İZLİYORUZ AMA!

Ataklı, sarayın Bahçeli’ye “Devlet Bey çabalarınızı takdirle izliyoruz ancak sizin İstanbul’da çok görünmeniz Kürt seçmenleri olumsuz etkileyebilir. Bu oylardan bir kısmını bizim ittifaka kaydırabilirsek seçimi kazanırız. Şu mitil işini iptal etseniz çok iyi olur” dediğini yazdı. Ataklı, “Devlet Bahçeli bir başka bahara kadar ‘beka sorununu’ askıya almış galiba. Bana öyle geldi” dedi.

Soylu, 31 Mart’ta vatan hainliğiyle suçladığı Saadetlilere ‘kardeşlerim’ dedi

medyabold
Devamını Oku »

Yıldırım: ‘İSPARK nasıl zarar etmiş’ benim de kafama yatmıyor 

TV5’te ‘Seçim Özel’ programında Mustafa Yılmaz’ın konuğu olan Yıldırım, İSPARK’ın zarar etmesine ilişkin, “Benim de kafama yatmıyor” dedi. Vaatlerini sıralayan Yıldırım, İSPARK’ta ilk 1 saati ücretsiz yapaklarını söyledi.

YILDIRIM: İSTANBUL’UN YÜZDE 80’İ YEŞİL ALAN

Yıldırım, İstanbul’daki yeşil alanlarla ilgili projelerini anlatırken İstanbul’un yüzde 20’sinin yerleşim alanı, geriye kalan yüzde 80’inin yeşil alan olduğunu iddia etti.

‘TOPBAŞ’LA BİR HUKUKUMUZ VAR’ 

Yılmaz’ın ‘Kadir Topbaş’ı neden ziyaret ettiniz?’ sorununa Yıldırım, “Kadir Topbaş bizim belediye başkanlığımızı yaptı çok da başarılı belediye başkanıydı. Belediye başkanlığından ayrıldı diye bizim selamı sabahı kesmemiz mi gerekiyor? Kadir Beyle bir hukukumuz var. Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanlığı’ndan başlayan Beyoğlu Belediye Başkanlığı’ndan Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan birlikte yaptığımız birçok proje var. Bir hukukumuz var yani. Belediye başkanlığını bıraktı diye bütün defteri kapatacağız hafızamızdan silecek miyiz?” şeklinde cevap verdi.

kronos
Devamını Oku »

Bekir Bozdağ’ın okusun diye elinden tuttuğu hemşehrisi 3 çocuğuyla cezaevinde

AKP iktidarında Başbakan Yardımcılığı ve Adalet Bakanlığı yapan Bekir Bozdağ’ın, okusun diye elinden tuttuğu hemşehrisi Yozgatlı Nazlı Çatpınar (33) üç çocuğuyla birlikte cezaevinde tutuklu.

SEVİNÇ ÖZARSLAN

BOLD ÖZEL- 2 Mart 2019’da tutuklanan Nazlı Çatpınar yaklaşık üç aydır 3 çocuğuyla Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunuyor. Çocuklardan en küçükleri Ali Asaf (1,5) sürekli annesinin yanında kalıyor. İlk 15 gün, dede ve babaannelerinin ilgilendiği Osman Bahadır (5) ve Ömer Mahir (3,5) ise dönüşümlü olarak ayda 2-3 günlüğüne annelerinin yanına bırakılıyor.

SAVCI TAHLİYESİNE İSTEMESİNE RAĞMEN…

Eşi Fuat Alperen Çatpınar (34) ile birlikte Zonguldak Ereğli’deki evlerinde gözaltına alınan ve Zonguldak Beycuma Cezaevi’nde 1 gün gözaltında kaldıktan sonra Düzce’ye sevk edilen Çatpınar çiftinin, ilk mahkemesi üç gün arayla Nisan 2019’un sonunda yapıldı. Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Nazlı Çatpınar’a ilk duruşmada örgüt üyeliğinden 8 yıl 1 ay hapis cezası verdi.

Çocukları nedeniyle savcı tahliyesini istese de hakim heyeti 2’ye 1 oy çokluğuyla Nazlı Çatpınar’ın tutukluluğunun devamına karar verdi. Dosyası şu an İstinaf Mahkemesi’nde. İtiraz edilen tutukluluk kararının mahkemesi Samsun Bölge Adliye Mahkemesinde görülecek.

Aynı sebepten tutuklu olan eşi Fuat Alperen Çatpınar’ın yargılanması ise devam ediyor. İkinci duruşması 12 Haziran 2019’a ertelendi.

“TORUNLARIMIZ ANNEMİZİ ÖZLEDİK DEYİNCE MECBUREN CEZAEVİNE BIRAKTIK”

Oğulları ve gelinleri cezaevine girince üç torunlarıyla ilgilenmek zorunda kalan Nurten-Osman Çatpınar çifti, bu süreçte çok yıprandıklarını ve mağdur edildiklerini söylüyor. Karadeniz Ereğli Demir Çelik Fabrikası’ndan emekli olan dede ve evhanımı babaanne yaşadıklarını anlattı:

Osman Bahadır (5) ve Ömer Mahir (3,5) babalarıyla Düzce Cezaevinde.

Osman Çatpınar (Dede): Her şeyin bittiği yerdeyiz. Çocuklar annemi, babamı özledik deyince ne yapacağımızı bilmiyoruz. Eşim 8, ben 6 kilo verdim bu süreçte. Gece ateşleniyorlar, bronşit olmuşlar, 6’şer kez çocukları doktora götürdük, acile. Kreşe gönderelim dedik. Gitmek istemiyorlar. Ana kuzusundan ayrılır mı, daha 18 aylık bebek. Geliyor babaannelerine sarılıp annemi özledik diyorlar. Ne cevap vereceğimizi bilemiyoruz. Buna hangi insan dayanır!

“BEKİR BOZDAĞ OKUSUN DİYE GELİNİMİN ELİNDEN TUTTU”

Gelinim liseyi Yozgat Boğazlıyan’da bitiriyor. Evleri bin nüfuslu Çakmaklı beldesinde. Taşımalı eğitimle gidip geliyor liseye. Üniversite sınavını dershaneye gitmeden kendisi çalışıp kazanıyor. O zaman Yozgat’ta serbest avukatlık yapan Bekir Bozdağ, gelinimi ve kazanan diğer öğrencileri eski Çorum belediye başkanının hanımına teslim ediyor. Okumalarına yardımcı olsunlar diye.

Gelinim Çorum’da hem okuyor, hem özel bir yurtta çalışıyor. Mahkemede kendini savunamadı bile. Sadece beş senedir çalışmıyorum, evimde çocuklarıma bakıyorum diyebildi. Hiç konuşma fırsatı vermeden 8 yıl 1 ay ceza. Ya adam mı öldürdü? Savcı üç çocuğu olduğu için tahliyesini istemesine rağmen etmediler. Yetkililere sesleniyorum, bu haksızlıklara bir çözüm bulunsun.

Çocukları annelerine bırakıyoruz, üç gün sonra tekrar alamaya gidiyoruz. 63 yaşındayım. Zor gidip geliyorum dayanamıyorum. Keşke bunları Cumhurbaşkanımızın hanımına, çoluğuna çocuğuna anlatabilsem. Onlar da nihayetinde anne baba değil mi. Benim çocuklarım terörist değildir.

ALİ ASAF CEZAEVİNDE İĞNE YUTTU

Nurten Çatpınar (Babaanne): Torunlarımın hepsi çok küçük. Üçünün de anneye ihtiyaçları var. Ben bakmaya çalışıyorum ama ne kadar yetebilirim. İki buçuk aydır getir götür yapıyoruz. İlk etapta üçünü yanıma aldım, ama bakamadım. En küçüğü özellikle kucak bebeği. Öbürleri annelerini soruyor, istiyor. O zaman gelinim en ufağını yanıma alayım dedi. Aşı zamanlarında geri aldık. Zaman zaman büyüklerini de götürüyoruz. Ama üçüne orada nasıl baksın. Her şeyden mahrum bir ortam.

Çocuklar her hafta anneme ne zaman gideceğiz diye soruyorlar. Annelerinin orada çalıştıklarını söyledik. Annemizi özlüyoruz dediklerinde çaresiz kalıyoruz. En küçüğü orada toplu iğne yutmuş. Doktora götürülmüş, hamd olsun bir şey çıkmamış ama illa ki ortamdan etkileniyorlar. Üzülüyorum keşke hepsine bakabilsem ama yapamıyorum. Çocuğun yeri annesinin kucağı.

2014’TEN İTİBAREN EVİNDE ÇOCUKLARINA BAKIYORDU

Çorum Hitit Üniversitesi’nde okurken tanışan Nazlı-Fuat Alperen Çatpınar çifti 2012’de evlendiler. İşletme mezunu olan Nazlı Çatpınar, 2014’e kadar Çorum’da özel bir yurtta çalışıyordu. Makine Mühendisi Fuat Alperen Çatpınar da özel bir dershanede rehber öğretmendi.

Evlendikten sonra peş peşe iki çocuğu olan Nazlı Çatpınar, 15 Temmuz 2016’dan iki yıl önce çalışmayı bırakmasına, evde çocuklarına bakıyor olmasına rağmen, tanık ifadelerinde adı geçtiği için ‘örgüt üyesi’ ilan edildi ve hakkında yakalama kararı çıkartıldı.

“ÇOCUKLARIM CEZAEVİNDE SIK SIK HASTALANIYOR”

Türkiye, 1, 3 ve 5 yaşındaki çocuklarıyla birlikte cezaevinde yaşamak zorunda bırakılan Çatpınar ailesinin dramını, Fuat Alperen Çatpınar’ın, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yazdığı 20 Mayıs 2019 tarihli mektupla öğrendi.

Mektubuna durumlarını anlatarak başlayan Çatpınar, “02.03.2019 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Zonguldak Ereğli’deki evimden eşimle birlikte gözaltına alındık. 1 gün Ereğli Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında kaldıktan sonra tutuklandık. Şu an Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeyiz. Eşim Nazlı Çatpınar D-4 koğuşunda 3 çocuğum ile birlikte kalmaktadır. Ben B-6 koğuşunda kalmaktayız” diye yazdı.

30 Nisan 2019’da görülen ilk mahkemede eşine ceza verildiğini ifade eden Çatpınar şöyle devam etti: “Eşim ilk çocuğum doğduktan sonra (2014) hiçbir yerde çalışmamıştır. Kaldı ki 1, 3, 5 yaşlarında üç çocuğu olan bir anne nasıl terör örgütü üyesi olabilir.

Anne ve babası tutuklu olan çocuklar nasıl sağlıklı büyüyebilir. Çocuklarım için cezaevi şartları çok uygun değil ve çocuklarım cezaevinde sık sık hastalanmaktadır. Büyük oğlum Osman Bahadır’a gelişme geriliği teşhisi konmuş, tedavisi cezaevi şartlarında mümkün olmamaktadır ve psikolojik olarak sıkıntı çekmektedirler.

Hayatımda elime silah dahi almamış olmakla birlikte, çocuklarıma oyuncak silah dahi almamış biriyim. Adli sicil kaydımız tertemiz olmakla birlikte bugüne kadar kavga dahi etmemiş, hatta kimseyle tartışmamış biriyim.”

“SAKLANACAK VE SAKLAYACAK HİÇBİR SUÇ İŞLEMEDİK”

Mektubunda, bir yere kaçma şüphesi bulunmadıklarını vurgulayan Çatpınar,

“2016 Ağustos ayından itibaren Zonguldak Ereğli’de ikamet ediyoruz. 2016 Aralık ayında beri eşim ve benim hakkımda yakalama kararı olduğunu gözaltına alınınca öğrendik. Mart 2017’de ben Ereğli Devlet Hastanesi’nde apandist ameliyatı oldum. 2 Kasım 2017 tarihinde 3. oğlum sezeryan ile dünyaya geldi. Eşim iki gün devlet hastanesinde yattı. Oğlumun kimliğini nüfus müdürlüğüne giderek eşimle birlikte çıkardık.

3 oğlumun da aşı ve izlenimlerini kayıtlı olduğumuz Ereğli’deki sağlık ocağında yaptırdık. Aile bireylerimiz gerekli durumlarda devlet hastanelerinde tedavilerini oldular. Eşimle beraber halk eğitim merkezinde meslek edindirme kurslarına katılarak sertifikamızı almaya hak kazandık. 2017 yılında iş bulma kurumu vasıtasıyla iki ay boyunca solidworks kursuna katıldım. İş Kur günlük ücreti üzerinden Ziraat Bankası’na benim adıma para yatırıldı ve sigortam ödendi.

Tüm bu eylemler hiçbir zaman kaçma şüphem olmadığını göstermekte ve hayatımıza devam ettiğimizin göstergesidir. Kaldı ki eve gelen polislere cihazlarımın şifresini vermeme hakkım olmasına rağmen şifresini kendim verdim. Saklanacak ve saklayacak hiçbir suç işlemedik” ifadelerini kullandı ve en azından eşinin tahliye edilmesi konusunda yardım istedi.

Kendisi de kronik viral Hepatit B hastası olan Çatpınar, aynı ifadelerini son mahkemesinde de beyan ederek tutuksuz yargılanmak istediğini belirtmişti.

AİLECE TUTUKLULARIN SAYISI ARTIYOR

Türkiye’de tutuklu bulunan pek çok çekirdek aile var. Çatpınar ailesiyle birlikte, bunlara bir yenisi daha eklenmiş oldu. Sercan-Zeynep Zeyfeoğlu ve oğulları Hakan (2,5), Osmaniye Cezaevi’nde;  Zinnet-Babahan Kaya ve oğulları Bedirhan Halim (2), Balıkesir Burhaniye Cezaevi’nde; Fatma-Ersin Urunga ve kızları Selma Betül (2), Tarsus Cezaevinde halen tutuklu.

Cezaevinde büyüyen yüzlerce bebekten biri: Bedirhan…

Aynı cezaevinde tutuklu bulunan anne, baba ve çocuk! Zeyfeoğlu ailesine zulüm devam ediyor

Ailece tutukluluk dönemi: Anne ve babasının ardından Betül bebek de cezaevinde

medyabold
Devamını Oku »

Abdullah Öcalan: “Ortada bir çözüm süreci yok”

Abdullah Öcalan’la, 22 Mayıs’ta İmralı’da görüşen avukatlar Newroz Uysal ve Rezan Sarıca, görüşmenin ayrıntılarını anlattı. Avukatlar, Öcalan’ın ortada bir çözüm süreci olmadığını açıkça dile getirdiğini belirtti.

BOLD-Öcalan’ın Türk-Kürt ilişkilerinin onarılması zor, derin yaralar almasının önüne geçmeye çalıştığını dile getiren avukatlar, “2013 vurgusu yapmasının temel nedeni 2013 tarihli Newroz bildirgesinden sonra ortaya çıkan toplumsal havadır. Yoksa kendisi bu vurgudan kaynaklı süreç algısının oluşmaması gerektiğini ve şuan ortada bir süreç olmadığını da açıkça ifade ediyor” dedi.

7 MADDELİK AÇIKLAMANIN ETKİLERİ KONUŞULDU

MA’ya konuşan avukatlar, görüşmenin temel gündeminin açlık grevleri ve ölüm oruçları olduğunu belirtti. Ayrıca 2 Mayıs tarihli görüşmede paylaşılan 7 maddelik metnin amacı, ilgili tartışmaları ve etkisini de konuştuklarını açıkladı.

AÇLIK GREVİ YAPANLARA GANDİ TAVSİYESİ

Avukatlar şunları dile getirdi: “Öcalan görüşmede birkaç kez Gandhi’yi örneklendirip başta Leyla Güven olmak üzere tüm eylemcilerin Gandhi’yi incelemeleri gerektiğini ifade etti. Gandhi’nin de açlık grevleri yaptığını ancak açlık grevlerinin ötesinde siyasal mücadeleye öncülük ettiğini ve bu durumun açlık grevinin olmazsa olmazı olduğunu söyledi. Cesaret konusunda açlık grevi ve ölüm orucu eylemcilerinin kendisinden daha cesur olduğunu ifade ederken, esas olması gerekenin ise ölüme yürümek değil halka öncülük etmek oldğunu söyledi.”

KUTUPLAŞMANIN ÖNÜNE GEÇMEYE ÇALIŞIYOR

Avukatlar açıklamalarında şunları söyledi: “Her iki görüşmede de toplumda derinleşen kutuplaşma ve ayrışma halini gözlemlediğini ifade etmiştir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin onarılması zor, derin yaralar almasının önüne geçmeye çalıştığını belirtmektedir. Türk Kürt kardeşliğiyle ilgili Malazgirt’ten Cumhuriyet dönemine kadar tarihsel örnekler verirken Kürtsüz Türkün olamayacağını, kendisinin onurlu barış zemininde bu birlikteliği sağlayacak bir iradesi olduğunu, Türkiye tarafından da böyle bir iradenin çıkması gerektiğini ifade etmiştir.”

ÖZAL DÖNEMİNDEN BERİ ÇALIŞMA YÜRÜTÜYOR

Öcalan’ın 7 maddelik metin ile demokratikleşme ve onurlu barışın gerçekleşmesini mümkün kılacak yöntemi ortaya koyduğunu ileri süren avukatlar, “Her bir maddenin ayrı ayrı derinlemesine tartışılması ve anlaşılması gerekmektedir. Kendisi görüşmelerimizde Özal döneminden başlayarak 23-25 yıldır yürüttüğü tartışmalarında daha derin ve daha yoğun bir düzeye geldiğini belirtiyordu. Sayın Öcalan’ın bu yaklaşımı tarihsel ve ilkesel olup günlük meselelere indirgenmemesi gerekmektedir.” görüşlerini dile getirdi.

Öcalan’ın çağrısı sonrası açlık grevleri sonlandırıldı

 

medyabold
Devamını Oku »

Alman vatandaşı gazeteci Süheyla Kaplan’a soruşturma

Artı Gerçek muhabiri Süheyla Kaplan hakkında ihbar sonucu “PKK hakkında propaganda yaptığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret” ettiği iddiasıyla soruşturmanın başlatıldığı kaydedildi.

‘CUMHURBAŞKANINA HAKARET’ SUÇLAMASI  

Kaplan hakkında Türkiye’de 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde sosyal medyada gazeteci Musa Kart’ın (şu anda tutuklu) Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir karikatürünü sosyal medyada paylaştığı için “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla soruşturma açıldı. “Erdoğan’ın Kandil ve Susurluk planı” şeklinde sosyal medyada yazdığı yorum yine aynı şekilde “Tamam kampanyası” çerçevesince Birleşik Haziran Hareketi tarafından düzenlenen bir etkinlik kapsamında Hamburg’un Sternschanze semtindeki stantta “demokrasi bildirgesi” üzerine yaptığı konuşması da “terör propagandası yaptığı” gerekçesi sayılarak soruşturma konusu oldu.

‘GAZETECİLERE GÖZDAĞI VERİLMEK İSTENİYOR’ 

Kaplan’ın Ankara’daki avukatı Arkın Hürtaş bu tür soruşturmalar ile muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini ifade ederek soruşturmaya devam edilmesini ve Almanya’da ifade verilmesi için gerekli hukuki işlemlere başladığını ifade etti.

‘HUKUK DEVLETİNİN TÜM İLKELERİ ÇİĞNENMEKTE’

Soruşturma kapsamında Kaplan’ın Hamburg Savcılığı’nda ifade vermesi durumunda davaya bakacak olan avukat Mahmut Erdem ise, “AKP diktatörlüğü tarafından muhalif gazetecilerin susturulmaya ve seslerinin kısılmaya çalışıldığını belirterek ‘Bir gazeteci hakkında eğer başka bir gazetecinin karikatür paylaşımından dolayı terör propagandası yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlatılıyorsa bu bir skandaldır. Türkiye’de hukuk devletinin tüm ilkeleri çiğnenmektedir. Hukuk devletinden söz edilemez. 

‘ALMAN HÜKÜMETİ SESSİZ KALMAMALI’ 

Erdoğan sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da muhalif kesimleri, aydınları, sanatçıları ve gazetecileri tehdit etmekte ve yargılamaya çalışmaktadır. Düşünce ve basın özgürlüğü Alman Anayasası tarafından güvence altına alınmıştır ve anayasal bir haktır. Türkiye’de gazetecilerin sesini kısmaya çalışan AKP iktidarının hedefinde yurtdışında yaşayan muhalif gazeteciler var. Avrupa Birliği dolayısıyla Alman hükümeti olaya sessiz kalmamalı. Gazetecilik suç değildir” dedi.

KAPLAN: TEHDİT EDİLİYORUM 

TSK’nin 2018 yılında Afrin’e operasyon düzenlemesi sonrasında Alman medyasındaki haberleri çeviren ve sosyal medyada savaşa karşı paylaşımlar yapan gazeteci Kaplan uzun süreden beri tehdit edildiğini ifade etti.

kronos
Devamını Oku »

Erdoğan: Adalet Bakanlığı af konusunda çalışıyor

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanlığının af konusunda çalıştığını belirtti. İstanbul seçimlerinin ardından Meclis’te görüşüleceğini dile getirdi.

BOLD- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, af kapsamınının teferruatlarına hakim olmadığını vurgulayarak, “Herkesi serbest bırakmak gibi bir şey olamaz.” demekle yetindi.

KONUYU BİLMEDEN AYAK ÜSTÜ CEVAP VEREMEM

Erdoğan, İBB başkan adayı Binali Yıldırım ile birlikte, Esenler Dörtyol Meydanı’nda her Kadir Gecesi geleneksel olarak düzenlenen “10 bin hatim 100 bin dua” programına katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşması sırasında, kalabalıktan af taleplerinin dile getirilmesi üzerine, “Değerli kardeşlerim; konuyu bilmeden, konunun teferruatına hakim olmadan sizlere ayak üstü vereceğim cevap aldatıcı olur. Ben sizleri aldatamam. Ancak şu anda Adalet Bakanlığımızın bu konularla ilgili bir çalışması var” diye konuştu.

HERKESİ BIRAKMAK SÖZKONUSU OLMAZ

Erdoğan af çağrısını yapan kişilere dönerek şunları dile getirdi: “Temenni ederim ki bu çalışmada sizlerin yakınları da bunun içine dahil olur. Çünkü kusura bakmayın, herkesi serbest bırakmak gibi bir şey olmaz. Bırakılması gerekenler noktasında Adalet Bakanlığımızın çalışması var. İnşallah bu çalışma neticesinde bırakılabilecek olanları, dediğim gibi inşallah seçimlerden sonra Meclis açıldığında tekrar oralarda bunlar görüşülecek.”

Beklenen Yargı Paketi’nde af da infaz indirimi de yok

medyabold
Devamını Oku »

Soylu, 31 Mart’ta vatan hainliğiyle suçladığı Saadetlilere ‘kardeşlerim’ dedi

Soylu, yaklaşık 2 ay önce vatan ihanetle ve teröristleri Meclis’e sokmakla suçladığı Saadet Partili seçmene, 23 Haziran’da Binali Yıldırım’a destek isterken “Saadet partili kardeşlerim” diye hitap etti.

BOLD- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Saadet Partili seçmenin Binali Yıldırım’a oy vereceğini savundu. Soylu sosyal medya hesabından bir video paylaşı. Videodaki konuşmada Soylu Saadet Partili yöneticilerin kararı ne yönde olursa olsun partili seçmenin bu kararlara uymayacağını öne sürdü. Soylu “Binali abi Saadet Partili kardeşlerimizle aynı evde büyüdü. Birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri, hissedebilmeleri açısından ve bugüne kadar yaptıkları açısından İmamoğlu’ndan daha yakındır. Saadet Partili kardeşlerimiz bunu vereceklerdir.” diye konuştu.

KAN AKMIŞTI

Soylu 31 Mart seçimleri öncesinde halka yaptığı bir konuşmada Saadet Partili olduğu öğrenilen bir vatandaşla ağız dalaşına girmişti. Soylu Saadet partili vatandaşa 24 Haziran’da milleti sattınız utanmadan milletin içine çıkıyorsunuz demişti. Partiyi terörle ilişkili gösteren iddialarda da bulunan Soylu PKK’yı meclise taşımakla suçlamıştı.

Bakan tarafından yapılan ihanet suçlamaları 2 parti arasında gerginliğe sebep olmuş, 31 Mart’ta Malatya’daki yerel seçimlere kan bulaşmıştı. Saadet Partili sandık görevlisi baba oğul 2 yerel yönetici AKP’liler tarafından öldürülmüştü.

medyabold
Devamını Oku »

CHP: ‘Yargı reformu’ Saray’da sahnelenen bir komedidir

CHP Sözcüsü Faik Öztrak gündeme ilişkin yaptığı açıklamada, önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gerçekleştirilen yargı reformu tanıtımı toplantısına ilişkin konuştu:

‘ABD BAŞKANININ BİR SÖZÜYLE GERÇEKLEŞTİ’

“Saray’da sahneye konan bu komediye alkış tutarak dekor olan yargıçların, baroların ne yaptıklarını neye hizmet ettiklerini anlamak mümkün değildir. ABD Başkanı’nın bir sözüyle Saray’da kurulan bu ucube tiyatro sahnesi yerle yeksan oluyor. ABD Başkanı, ‘Türkiye’de serbest bırakılmasını istediğimiz mahkum şimdilik ev hapsinde ama yakında ABD’de olacak’ diyor. Bu imkanı veren Erdoğan’a teşekkür etmeyi ihmal etmiyor. Gönderileceğini ABD Başkanı nereden biliyor?”

AKP genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Edoğan’ın ‘ifade özgürlüğü’ söylemiyle açıkladığı ‘yargı reformu’ ile aynı gün ellerine kelepçe takılarak tutuklanan gazeteci Kadri Gürsel’i hatırlatan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Gürsel’e takılan kelepçenin hukuk devletine olan inancı yok ettiğini ifade etti:

‘KADRİ GÜRSEL’E TAKILAN KELEPÇE KABUL EDİLEBİLİR DEĞİLDİR’

“Değerli gazetecimiz Kadri Gürsel’in karşı karşıya kaldığı muamele kabul edilemez. Kurallar açık, serbest kalması gereken yerde fotoğrafları çektiriliyor ve akşam serbest bırakıyorlar. Tüm bu uygulamalar Türkiye’nin hukuk devleti olmadığına dair inancı güçlendiriyor. Buna karşılık da ülkeye duyulan güveni zayıflatıyor. Bu, insan hakları ve demokrasi açısından kabul edilebilir değil. Yapılan bu uygulamalar aynı zamanda insanımızın cebinde yangın çıkarıp, yatırımcıyı kaçırıyor.”

kronos
Devamını Oku »

Diyarbakır Barosu: Bu tabloda ‘yargı reformu’ ölü doğmuştur

Diyarbakır Barosu, öldürülen başkanları Tahir Elçi’nin faillerinin bulunup yargılanması için her hafta adliye önünde gerçekleştirdiği Adalet Kürsüsü eyleminin 178’ncisini gerçekleştirdi.

‘ADALET TALEBİYLE BURADAYIZ’

Remzi Budancir’in Artı Gerçek’te yayınlanan haberine göre; Urfa’nın Halfeti ve Bozova ilçesinde gözaltına alındıktan sonra karakolun bahçesine yere yüzü koyun yatırılanların fotoğraflarını taşıyan avukatlar, işkence ve kötü muameleye dikkat çekti. Avukatlar adına basın açıklamasını okuyan Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, “Adalet talebiyle karşınızdayız. 178 haftadır adalet talebimizi burada haykırmaya devam ediyoruz. Failler bulunana kadar, adalet tecelli edene kadar bu arayışımız sürecek” dedi.

‘İKTİDAR İŞKENCEYE SAHİP ÇIKIYOR’ 

Cihan Aydın, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesine değindi. Bu belgede bir çok konunun muğlak bırakıldığını ifade eden Aydın, kullanılan dil açısından işkence ve kötü muameleye sahip çıkıldığına dikkat çekti. Belgede işkence, kötü muamele, ifade ve basın özgürlüğü konusunda yeterince bir açıklık olmadığını belirten Aydın, “Türkiye’nin temel sorunları olan işkence, ifade özgürlüğüne yeterince vurgu olmadığını gibi, bunlara bir sahip çıkışta var. Geçmiş 16 yıllık iktidar dönemine yönelik övgüden söz ediliyor. Bunu asla kabul etmiyoruz” dedi.

‘HALFETİ’DEKİ İŞKENCEYİ NEREYE KOYACAĞIZ’ 

İktidarın kendi dönemlerinde uygulanan işkence ve antidemokratik uygulamaları es geçtiğini ifade eden Aydın, “Daha yanı başımızda Urfa’da gözaltına alınan mağdurlara yönelik yapılan işkence var. Bunu nereye koyacağız? Bu işkence olayının ortaya çıkarılmadığını görüyoruz. Bir diğer konu ifade özgürlüğü. İfade özgürlüğü konusunda davalar maalesef aratarak devam ediyor. Cumhurbaşkanına hakaret davaları da aynı hızla sürüyor. Dolayısıyla böylesi bir tabloda, böylesi bir durumda Yargı Reformu Strateji Belgesi ölü doğmuştur. Türkiye’deki temel mesele mevzuat değil, uygulama. Sorun uygulayıcıların davranışlarından kaynaklanmaktadır” diye konuştu.

Etkinlik, avukatların yaptığı oturma eylemi ile sona erdi.

kronos
Devamını Oku »

ABD’de silahlı saldırı: 12 ölü, 4 yaralı

Amerikan basınına yansıyan haberlere göre, Virginia Beach Belediyesinin bir çalışanı öğleden sonra belediye binasına girerek rastgele ateş açmaya başladı.

VALİ: BÖLGE TARİHİNİN EN KAHREDİCİ GÜNÜ

Polis Şefi James Cervera, gazetecilere yaptığı açıklamada saldırıda 12 kişinin hayatını kaybettiğini, 4 kişinin yaralandığını bildirdi. Carvera, saldırganın polisle uzun süreli bir çatışma sonucu ölü ele geçirildiğini belirtti. Olaya ilişkin güvenlik güçlerinin soruşturması sürüyor.

Virginia Beach Valisi Bobby Dyer, olaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu olay, Virginia Beach tarihinde en kahredici gündür” ifadesi kullanıldı.

 

kronos
Devamını Oku »

‘AKP, küskün seçmenini ikna etmeye çalışıyor’

AKP, bayram boyunca ve seçimlere son iki hafta kala kampanyadaki önceliklerini belirlediği öğrenilirken, sahadan gelen verilere göre stratejisini yenilediği belirtildi. Ekonomik sorunları çözebilecek tek partinin kendileri olduğuna vurgu yapacağı ifade edilirken, seçim iptali tartışmalarından uzak durmayı planlayan AKP kurmaylarının, kendi protestocu seçmenini ikna etmeye çalıştığı aktarıldı.

‘AKP’NİN YAPACAKLARI VE YAPAMAYACAKLARI’ 

Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın haberine göre AKP’nin İstanbul seçimleri için oluşturduğu ekip, iki önemli veriden yola çıkarak, “yapacakları ve yapmayacaklarına” ilişkin başlık çıkartıyor. Verilerden birini, sokakta yapılan görüşmelerden elde edilen sonuçlar, diğerini ise her hafta tekrarladıkları anketler oluşturuyor. Parti kurmaylarına göre, son günlerde Binali Yıldırım’ın kampanyasında yukarı doğru ivme olmaya başladı. Partide buna ilişkin saptamalar yapılırken, dikkat edilecek konular da yeniden masaya yatırıldı.

‘EKONOMİDE DARALMA YAŞANIYOR AMA…’ 

AKP’nin seçmenle yaptığı görüşmelerde en çok konu başlığının ekonomik sorunlar olduğu belirtiliyor. Buna karşı AKP kurmayları, “Evet ekonomide bir daralma yaşanıyor ama geçmişte bunun örneklerini gördük. 2008’de yaşanan krizi aşmayı biz başardık, bundan çıkmayı da biz başarırız. Bu konuda deneyimimiz var, bize güvenin” argümanını kullanacağı bildirildi.

‘SEÇİM TEKRARI GÜNDEMDEN DÜŞÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR’

İstanbul seçiminin iptal edilmesi ve YSK’nin yenilenme kararının tabanda sıkıntı yarattığı da belirlenen diğer konu başlığını oluşturuyor. İktidar partisinin kurmaylarının, bu konunun gündemden düşürülmesini planladığı öğrenildi.

Yapılan toplantılarda, “Bu konu kafa karışıklığı yaratıyor. Artık sosyal medyada ve ekranlarda bunun konuşulmaması gerekir. Bundan sonra önümüze ve yeni projelere bakmak lazım’ diyeceğiz” analizinin yapıldığı aktarıldı.

CHP lideri, ‘karınlarını doyuruyoruz ama yine de oy vermiyorlar’ diyen Erdoğan’a böyle seslendi: Kimin parasıyla kimi doyuruyorsun? Asıl 80 milyon seni doyuruyor.

‘KÜSKÜN SEÇMENİMİZ ÇOK’  

Ayrıca toplantıya katılanlar “Kararsız ve isteksiz seçmeni kim sandığa götürürse o kazanacak. Bizim seçmenimizden sandığa gitmeyen daha fazla olduğu için avantajlarımız var. Bize göre CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu alacağı oyu aldı. Sadece aşarı solcu seçmenden vermeyenlerden ona oy gelebilir. Oysa bizim küskün seçmen profilimiz çok yüksek. Onları ikna edersek kazanırız” yorumunu yapıyorlar.

kronos
Devamını Oku »

31 Mayıs 2019 Cuma

Last Tango Between Turkey and the U.S.

Despite the fact that the S-400 missile defense system pushes the limits of my field of expertise, I suppose it is not necessary to be a weapons specialists in order to see that the defense system, which will be shipped in summer for the first time, will be locked directly to the triangle of Turkey-NATO-United States. Obviously, the purchase of the S-400 missile system is not only a preference concerning the defense industry or a simple weapon trade. Moscow is aware of this. So is Washington! I am not sure if Erdogan is. However, it would be naive to think that the decision makers in TSK (Turkish Armed Forces), which has the final say about these matters, are not aware of this fact.

So, what is the reality they are aware of? The purchase of the S-400 missile system is being analyzed from two main aspects by the US and NATO. The first one is the strategic context, and the second one is about the context related to security! Both arguments are of great importance. According to the first one, Ankara’s tendency towards the security policies favoring Russia (and China plus Iran) means a negative point for geopolitics and strategy concerning the Western alliance. And according to the second one, a NATO ally’s integration of a sophisticated Russian-made S-400 type weapons system to its own weapons systems seems like an action which has the potential to make a dent in Russia’s defense system against NATO.
The US has been making a correlation for a long time between casting Ankara away from the production of the new generation F-35 fighter jets and retaining them from taking these jets in their inventory. The US sets forth their final opinion by saying “if you are in need of safety, here is an alternative defense system which basically does the same job the S-400s do!” by offering the Patriot defense systems to Erdogan as an alternative for the purchase of the S-400s. Washington has been uncomfortable for so long about Turkey’s tendency towards Russia. Because they see the big picture and know that Turkey is an intermediate region on the line of Moscow-Ukraine-Georgia-Syria. They also see that Russia’s purpose is to stab the Mediterranean and the Middle East through this line.

Pentagon and NATO, which analyze that the regression tactics against the naval strength of the Eurasianism strategy are based on the coastline domination of the land forces, find the new security policy concept of Turkey extremely dangerous. They can successfully manage to read that this concept is a geopolitical disaster. They are aware of the fact that this must be prevented. So, they imposed the cancellation of the S-400 agreement as the only possible option to Ankara.

The US has been sanctioning Russia since 2016. The reason for these sanctions is firstly the annexation, and then the fertilization of Crimea by Russia! With regard to the Trump administration, the US Congress made pressure to Trump only to make him sign the broadened sanction resolution called “Legislation for the US to fight against its opponents through sanctions”. Trump, who knows that the “Russia’s puppet” image about him has already settled in the US and this could be one of the most powerful arguments leading to his resignation, had no choice but to sign the legislation. Thus, the US, which has been standing firm against Russia’s expansionism since the Obama period, acknowledged the direction of its security strategy. There are tens of Russian and Chinese companies in the sanctions list of the US. As I have mentioned, these sanctions were precautions taken primarily against Russia, and then North Korea. In the past few days, the US added many Russian companies and facilities in the sanctions list, including the ones where the S-400s are being produced. Third countries that have a relationship with these companies will face sanctions as well. In other words, the target area of the sanctions is extended. The S-400 agreement between Turkey and Russia is now included in this new sanctions’ legislation. Meaning, the final target country with the new extended sanctions is Turkey. Thus, the US made clear its seriousness about the S-400s by adding Turkey in the league of the countries such as North Korea and Iran, which have the potential to do damage in terms of strategy and security to the US.

The US will declare economic war on Turkey

Without a doubt, it is obvious that there is a counter maneuver over the S-400 matter targeting Turkey’s new profile, which appears to be Russian-backed enemy of the US-NATO-West. Recently, CNBC, an American television news channel, released to the public that a new decision has been made should Turkey choose not to cancel the S-400 agreement with Russia and purchase the Patriot missile systems from the US until the first week of June, Turkey will be removed from the F-35 project permanently both as a producer and client, and furthermore, Turkey might face US sanctions. According to the aforesaid US sanctions, the individuals and institutions, which do business with Russia’s intelligence and security sectors, will be subjected to sanctions. In other words, if Ankara does not cancel the agreement for the S-400 purchase and abandon the deployment of the S-400s that were already paid for, the US will impose economic sanctions on Turkey and the Turkish companies. In other words, the US will declare economic war on Turkey.

The relationship between the US and Russia is very tense. The US regards Turkey’s tendency towards Russia as a threat, while Turkey is the main ally to NATO. In other words, Washington abandons its perception of Turkey as the “touchy little child who rocks the boat”, and starts to recognize Turkey as an “old ally” which does not respect its security commitments and provides an incompatible allegiance – and even betrays them. Washington was supporting YPG (Yekineyen Parastina Gel, People’s Protection Units) in Syria with the knowledge and approval of Ankara before, but now Washington seems to start understanding why Ankara was acting very sensitive all of a sudden about YPG. It has been acknowledged now as a ‘realpolitik’ point of view that Erdogan and AKP (Justice and Development Party) are not the only addressees about Turkey’s resolution process. I suppose it is known by the US that as a result of the negotiations, Erdogan has been carrying out in order to start an allegiance in some quarters within the power balance in domestic politics, the intelligence of some of the “pro-Russian groups” have a determinative impact for such relationships. Furthermore, Erdogan’s tendency towards chasing full-scale authoritarianism by abandoning law and altering the constitutional order is being comprehended both by the US and other Western allies. Although these uncertainties in domestic politics had been tolerated for a while, the US is highly disturbed due to the fact that this vulnerability gradually enures the NATO alliance. I suppose it is included in the analysis within this context that the triangle of Erdogan-deep state favoring Eurasianism-Russia is revealed after digging up the July 15th coup attempt, and furthermore, every one of this trio works through in order to create disinformation that the US was behind the July 15th. In other words, there is a picture becoming clearer gradually despite the fact that there are still missing pieces of the puzzle. And this picture causes the alarm bells to ring in Washington.
Turkey will either choose the tendency towards US-NATO-West or…

The first leg of the strategy, which will reinstate the status quo by removing this calamitous swirl of security, will be formed by the new sanctions mentioned above. Now, Ankara has a choice: will purchase S-400s from Russia and deploy them on Turkish soil to face the US sanctions; or will cancel the S-400 agreement with Russia and will give up billions of dollars, not to mention that the strategic partnership established by Russia will receive a very critical wound. In other words, Turkey will either choose the US-NATO-West tendency or will part ways with the West by moving close to Russia-Eurasia allegiance.

As it is seen, this equation is not only pointing at a vital situation in terms of the relationship between Turkey and the US. At the same time – and more important than the first one – this presents a turnout which will deeply have an impact on global politics and geopolitics. And a third result would be the potential impact on the Turkish regime (meaning Turkey’s domestic politics). In my opinion, this final context is the most determinant one over the other two factors. The analysis will come short if this one is left out. Because, whatever option is chosen (meaning either it is in favor of the US-NATO, or the Russia-Eurasia path is chosen), there is an apparent decision to be made. Turkey is at a crossroads. And the path chosen by Turkey at this crossroads will determine the course of events for its domestic politics too. In other words, if the US-NATO will be chosen, the TSK junta that favors Eurasia will be overthrown and the strongest ally of Erdogan will be destroyed. And if Russia-Eurasia option is chosen, then the group who favors Eurasia will get stronger and the regime will be more consolidated. And this will result in getting closer and coalescing with Russia even more. This choice will bring the US sanctions forward and Turkey will be faced with a great economic devastation risk.

Remarkable for the opposition not to take a NATO-favoring stance

However, we should not come to a direct conclusion by saying “Erdogan’s hands are tied, he will choose the US”. Because, the question comes to a deadlock here: What is Turkey worth for Russia? Moscow has been trying to get down to the hot waters (Mediterranean) for the last 200 years as a primary objective. Turkish soil is irreplaceable on the way. Therefore, Russia might serve every kind of source, which Turkey needs in terms of economy, on a silver platter to Erdogan and the Eurasia favorers. Because you must lose a fly to catch a trout! In other words, Russia’s valuation of Turkey is as important as the US sanctions for this equation to be concluded and will be a dominant external determinant. By the way, it is very remarkable to see the mild opposition such as CHP (Republican People’s Party) and İyi (Good) Party not to take a NATO-favoring stance yet. And Anti-West Eurasia favoring Islamist symbiosis determining the dominant perception in Turkey is a very important symptom which must be evaluated. If Turkey chooses Russia and faces the US sanctions, this might end up reinforcing the Eurasia-Russia tendency and will make the Putinist authoritative regime stronger in Turkey.

The keynote address of this article reveals how it is possible for a matter about foreign and security policies to concern domestic policies. And the connotation of this article is that there is no way out. In other words, the trail will be blazed. In my opinion, there will definitely be a group to settle accounts (overt or covert) in TSK. And as a result of this, the course of Turkey will be determined both for domestic and foreign politics.
Dr. Mehmet Efe Caman is a Scholar of Politics at Memorial University of Newfoundland (MUN). Dr. Caman’s main research focuses on Democracy, democratization and human rights, Turkish politics, the Middle East, Eurasian politics and post-Soviet regions, the European Union. He has published a monograph on Turkish foreign policy, numerous book chapters and scholarly articles in English, German and Turkish about topics related to his research areas.



from Politurco.com| Informs and Inspires by Facts and Analyses http://www.politurco.com/last-tango-between-turkey-and-the-u-s.html
Devamını Oku »

Turkey’ judicial board reshuffles more than 3,700 judges and prosecutors

Turkey’s Board of Judges and Prosecutors (HSK) has reshuffled 3,722 judges and prosecutors’ places of duty, according to a news report by the state-run Anadolu Agency (AA) on Friday.

The First Chamber of the HSK announced the reassignments through a decree published on its website on Friday.

AA reported that chief public prosecutors of some 20 provinces that include Diyarbakir, Samsun and Izmir were reappointed in line with the decree.

Need-based appointments of new judges and prosecutors were also made in the regional courts of justice in Van, Diyarbakir, Kayseri, and Trabzon provinces.

According to an Ihlas News Agency (IHA) report on Friday, Diyarbakır Chief Public Prosecutor Kamil Erkut Gure was reappointed as the chief public prosecutor of Izmir and Samsun’s chief public prosecutor Ahmet Yavuz was reappointed to the same position in Diyarbakir.

The HSK said that a list of all the reshuffled judges and prosecutors would be made available on the institution’s official website soon.

Prosecutor who detained teachers over football conflict moved

One of the prosecutors appointed by the HSK decree previously got 14 teachers briefly detained upon a scheduling conflict over a football match on a carpeted field, Gazete Duvar news portal reported on Friday.

An investigation was launched against the teachers after the prosecutor ordered their detention in the southeastern province of Diyarbakir’s Cermik district on February 27.

The prosecutor, who was appointed to the Diyarbakir Public Prosecutor’s Office with the latest decree of HSK, was criticized by Turkey’s Education Minister Ziya Selcuk after the incident.

“The incident targeting our teachers in Cermik has saddened us. The necessary procedures have been launched by our Justice Ministry. It is our wish that such an incident does not happen again,” Selcuk said on his official Twitter account.

Education Ministry Deputy Minister Mustafa Safran argued that teachers are not stepchildren of Turkey nor are they without protection.

“The detention of 14 teachers in Diyarbakir’s Cermik district has caused us much distress,” he added in a tweet.

Turkish judge suspended after inappropriate “short skirt” comment

The post Turkey’ judicial board reshuffles more than 3,700 judges and prosecutors appeared first on IPA NEWS.



from IPA NEWS https://ipa.news/2019/06/01/turkey-judicial-board-reshuffles-more-than-3700-judges-and-prosecutors/
Devamını Oku »

İÇ ÇÜRÜME VE ONARIM YOLLARI | Çağlayan Dergisi

Bugün bütün insanlık farklı derecelerde bir bekleyiş içinde; bir nur, bir ziya ümidiyle sabahlayıp akşamlıyor. Öyle ki pek çok göz, sürekli ufuklara bakıyor ve bir “fecr-i sâdık” hecelemesi hülyalarına dalıyor; dalıyor da maşrıkta çakan her şimşekte yeni bir şafak hissine kapılıyor. Beklediğini göremeyince de iç içe inkisarla inlemeye duruyor; duruyor ve ümit beklediği ufuklara yönelerek “مَتَى الصَّبَاحُ؟- Sabah ne zaman?” niyaz edalı inkisar nağmeleriyle başını önüne eğip kırık bir intizar heyecanına yelken açıyor. Bir taraftan geçmişin muhteşem günlerini resim resim temaşa ederken, diğer yandan da günümüzün ürperten tablolarıyla ümit-yeis arası gel-gitlere kendini salıyor ve hafakan türküleri mırıldanmaya koyuluyor.

Her yanda üst üste çözülüşleri resmeden ürpertici tablolar; çözülüşlere yeni çözülüşler katan kirlenmiş duygular; erâcif içinde bocalayıp duran mülevves ruhlar; künde künde üstüne devrilmiş ümitler ve olup-bitenleri görmeyen, anlamayan ölü kalbler, felç olmuş ruhlar, ötelere kapalı ufuksuz hurda gönüller… Kulaklar semâvî seslere (mesmûât) kapalı; gözler, tekvinî emirleri doğru görüp doğru okumada kendine inat; idrakler, çerçeveleriyle örtüşmeyen pozitivizm, natüralizm, materyalizm yaveleriyle mest ü mahmur ve dolayısıyla en parlak hakikatler küsuf içinde küsuflarla karanlıklara, karanlık ruhlara emanet… Görülen tablo firavunların zift düşünceleriyle simsiyah kesilmiş, adeta bir leyl-i yeldâyı andırıyor.

Bütün bunlara karşılık, insan muamma ve hakikatini anlayıp anlatmaya teşne ruhlar azlardan az; onların da ağızlarında fermuar, kollarında kelepçe ve başlarında kırbaçlar, ekstra bir inayet beklentisi içindeler. Ümitliler, “Allah bes, bâkî heves!” teslimiyetiyle oturup kalkıyor; yer yer,

“Felek bütün esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin,

Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten.”(N. Kemal)



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/ic-curume-ve-onarim-yollari/
Devamını Oku »

Duruş | Çağlayan Dergisi

“Nerede, ne kadar, nasıl, niçin ve ne zaman durulmalı?” sorusuna, “Durulması gereken yerde, lazım olduğu kadar, makul üslup ve usul çerçevesinde, bir gayeye yönelik olarak ve uygun zamanda durulmalıdır” şeklinde cevap verilebilir.

Neresidir bu durulması gereken yer? Coğrafî bir mekân mı? Bir düşünce mi? Bir yaklaşım tarzı mı? Herhangi bir hareket tarzı mı? Bu soruların cevapları, kişiden kişiye, zamandan zamana ve mekândan mekâna değişikler gösterir.
Herhangi bir hadise karşısında gösterilen hareket tarzı, söylem ve eylemlere “duruş” denir. Duruş, insanda zaman içinde oluşmuş, geliştirilmiş veya geliştirilememiş, aile ve etrafının tesirinde de kalmış karakterinin dışa yansıması şeklinde de ifade edilebilir. Bu yüzden aynı hadise karşısında, bu özelliklere bağlı olarak, farklı duruş şekilleri ortaya çıkar. “Herkes kendi karakterinin gereğini sergiler” sözü bu gerçeği ifade eder.

Gandi’nin fıtrî tutum, davranış ve söylemleri, halkı gibi giyinmesi, onlarla birlikte seyahat etmesi, onun şahsiyetli duruşunu göstermektedir.

Diklenmeden dik durabilme, doğru bir duruş şeklidir. Gandi ve Mandela gibi şahsiyetler, haklının ve masumun yanında, zalimin karşısında, ama şiddete başvurmadan, illegal yollara girmeden, mevcut hukuk çerçevesinde sahip olunması gereken duruş şekillerine güzel misallerdir.

Nurettin Topçu’nun (1909-1975) İsyan Ahlakıkitabında da belirttiği gibi, doğru olma, aslında bir isyan değil, ahlak ölçüleri içinde, korkmadan doğruyu haykırabilme özelliğidir.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/durus/
Devamını Oku »

Oruç ve İki Yeni Keşif | Çağlayan Dergisi

Bütün dinlerde farklı biçim ve süreler şeklinde emredilen bir ibadet olan oruç üzerinde yapılan tıbbî araştırmalara her gün bir yenisi eklenirken, bu ibadetin vücut sağlığımız üzerindeki muhteşem tesirleri dünya medyasında giderek daha fazla yer bulmaya başlamıştır.

Tıp otoriteleri, bilhassa şişmanlığın en önemli sağlık problemi hâline geldiği günümüzde, kansere varıncaya pek çok hastalıkta tetiği çeken birinci faktörün, aşırı beslenme olduğunu düşünmektedir. Hâlbuki çok eski olmayan bir geçmişte, oruç yüzünden aç ve susuz kalındığında vücudun büyük tahribata uğrayacağı, doku ve organların zaafa uğradığı için verimli çalışamayacağı, özellikle de susuzluğun böbrekleri bitirip tüketeceği ve böbrek yetmezliğine sebep olacağını iddia ederek, orucun insan fıtratına uygun olmadığını ve ilâhî bir buyruk olamayacağını söyleyenler epey çoktu.

Allah’ın en hassas ölçülerle ve mükemmel sanatlarla teçhiz ederek yarattığı insanlara, ölmeleri için aç ve susuz bırakan bir ibadeti teklif etmesi, en başta akla ve sağduyuya aykırıdır. Kulluğunun şuurunda olan bir insan için ihlası ve samimiyeti ölçüsünde ibadetlerin zorluğu ve sıkıntısı, imtihanın gereği olduğundan hiçbir zaman problem olmaz, ama Allah (celle celâluhu) da kullarına katlanamayacağı ve zarar verici bir ibadeti teklif etmez.

Çağlayan’ın 2018 Haziran ve Temmuz sayılarında, orucun tıbbî hikmetleri, çok geniş iki makale ile ele alınmıştı. Ancak yeni araştırmalarda, orucun henüz bilmediğimiz, yeni keşfedilen iki faydasından daha bahsedilmektedir.

 

Yenilenen Kök Hücreleri1

ABD’deki MIT’de çalışan ilim adamı Ömer H. Yılmaz’ın yaptığı yeni araştırma, oruç tutmanın bağırsaklardaki kök hücrelerin fonksiyonlarını artırdığını ve ayrıca enerji kaynağı olarak kullanmak için, fazla yağların yakılmasını kolaylaştırdığını ortaya koymaktadır.

Günün belli bir bölümünde aç kalmanın metabolizmayı iyileştirdiği, yağ kaybını hızlandırdığı, oksidatif stresi* azalttığı, karaciğer, bağırsak ve hatta beyin de dahil olmak üzere çeşitli organları yapısını teşkil eden dokuların fonksiyonunu iyileştirdiğine dair çok ciddi deliller mevcuttur. Ancak bu süreçlerin temelinde yer alan iki yeni keşiften birincisi, bulmacanın eksik olan bir parçasının bulunması gibi, açlığın kök hücrelerde meydana getirdiği inanılmaz değişikliğin önemini anlamamıza yardımcı olmuştur.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/oruc-ve-iki-yeni-kesif/
Devamını Oku »

Sigaranın DNA’ya Verdiği Zarar | Çağlayan Dergisi

Yüzyılımızın vebası olarak adlandırılan kanser hastalığının, hızla artarak tıbbı aciz bırakacak şekilde, toplumları tehdit etmesine karşı çare arayışları ve her gün yeni bir maddenin kanserojen (kansere sebep) olduğu hakkında çıkan makaleler, takip edilemeyecek kadar artmaktadır. Çok büyük çoğunluğu plastikler, katran, naylon gibi petrol türevi olan ve evlerimizi döşeyen zeminlerden perdelere ve gömleklerimize kadar her tarafımızı saran sentetik maddelerin çevreye olan zararları ve kanser riskini artırıcı özellikleri günümüzün popüler konularındandır.

Sentetik maddelerden olmadığı ve aslında canlı haldeyken hiç kimseye bir zararı olmayan tütün bitkisinin yakılmasıyla ortaya çıkan kül ve dumanın içinde yaklaşık 4000 çeşit kimyevî maddenin bulunduğu uzun zamandır bilinmekteydi. Sigara kullanımının artışıyla başta akciğer olmak üzere çeşitli organlardaki kanserler arasındaki münasebet, son 40 yıldır giderek güçlenmiş ve artık inkâr edilemeyecek bir nispete ulaşınca, Dünya Sağlık Teşkilatı sigaranın zararları hakkında toplumları şuurlandırma yönündeki çalışmalara desteğini artırmıştır.

Sigara ile kanser arasındaki münasebet çok açık olarak gösterilmesine rağmen hangi maddelerin hangi biyokimyevî süreçler neticesinde kansere sebep olduğu hakkında çok sayıda araştırma yapılmıştır. Sigara dumanında 250 kadarı toksik (zehirli) 70 kadarı ise kanserojen madde tespit edilmiştir. Polonyum-210, radon, metanol, toluen, kadmiyum, bütan, DDT, hidrojensiyanür, aseton, naftalin, arsenik, dibenzakridin ve karbonmonoksit gibi zararlı maddeler başta olmak üzere yüzlerce kimyevî maddenin her birinin ne gibi zararlar verdiği, başlı başına bir araştırma mevzuudur.

Sigaranın hangi mekanizma üzerinden kansere sebep olduğu konusundaki çalışmalar yürüten ilim adamları, birçok maddenin hücredeki DNA*’ya zarar verdiğini ispat ettiler. Sigara içenlerde akciğer kanserine yakalanma oranının %88’den daha fazla olduğu uzun zamandır bilinmekteydi. En son araştırmalarda, sigaradan çekilen her nefesle alınan duman, akciğer bronşlarından alveollere** kadar temas ettiği her akciğer hücresinin DNA’sında bir tahribata sebep olur.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/sigaranin-dnaya-verdigi-zarar/
Devamını Oku »

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Analitik Düşünce Yaklaşımları | Çağlayan Dergisi

Analitik Geometri dersi, öğrencilere, insan hayatını doğrudan veya dolaylı etkileyen bazı bilgileri, temel prensiplerin rehberliğinde sorgulama yeteneği kazandırır. Şahsî, ailevî ve içtimaî meseleleri değerlendirirken, tümdengelim metodu ile bütünü alt konulara ya da küçük parçalara ayırıp her birini ayrı ayrı inceledikten sonra, çözüm getirme yeteneğine sahip olurlar. İşte bu, “analitik düşünme sistemi” olarak tarif edilir.

Analitik Düşüncenin Özellikleri

Doğruya ulaşmak ve meseleyi bütün yönleriyle kavramak için analitik düşünebilen bir dimağ, iz sürmesini bilir. İpuçlarını birbirine bağlayıp değerlendirebilir. Sağlıklı bir tarzda akıl yürütebilir. Neden, nasıl ve niçin gibi sorular üzerinde durabilir. Olayları birçok yönden çözümleyebilir ve ihtimalleri hızlı, planlı ve sistematik bir şekilde hesaplayabilir.

Analitik düşünme sistemini geliştirmiş insanlarda ciddi araştırma azmi olduğu görülür. Onlar, araştırma yaparlarken doğru kabul edilen tecrübî bilgileri dahi inceler ve onları sorgulamaktan çekinmezler. Zaman, imkân, mekân ve insan koordinatlarına göre doğrunun farklı tonlar alabileceğini mutlaka hesaba katarlar. Düşüncenin kolunu kanadını kıran ezberci, şekilci, taklitçi ve şartlı yaklaşımlardan uzaktırlar.

Analitik Düşünce Sahaları

Muhterem Hocaefendi’nin analitik düşünce yaklaşımlarına girmeden önce, fikre bakışını birkaç cümleyle hatırlamak, konuyu anlama açısından faydalı olacaktır. O “çilelerin en büyüğü” olarak gördüğü fikir çilesini, “Düşünmek, düşündürmek ve varlık bilmecesinin sırrını çözmeye çalışmak; en zor meseleler karşısında dahi pes etmeden sürekli uğraşmaktır” şeklinde tanımlar.[i]

[i]Kırık Testi, 1/224.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/fethullah-gulen-hocaefendinin-analitik-dusunce-yaklasimlari/
Devamını Oku »

İslamî Açıdan Çevreye Bakış | Çağlayan Dergisi

İslâm dininin kuralları, Kuran-ı Kerim’e ve Allah Rasûlü’nün (aleyhissalâtü vesselâm) söz, hâl ve davranışlarına dayanır. Allah (celle celâluhu); insanı, Kendisini tanıması, sadece O’na kulluk ve ibadet yapması, O’nun yeryüzündeki halifesi olduğunu idrak ederek bu yüksek makama uygun davranış göstermesi için yaratmıştır. Bu konuda Kur’an şöyle der: “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: ‘Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler. Allah da onlara: ‘Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim’ dedi.[i]

İslâmî anlayışa göre insan, kâinatın küçük bir modeli olarak yaratılmıştır. Kâinattaki bütün nesne ve olayların küçük bir örneği insanda mevcuttur. İnsan kendini iyice incelerse, Allah’ın kâinatta yarattığı çok farklı, her biri bir sanat eseri olan varlıkları daha iyi tanır ve onların hayatına saygı gösterir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine göre, insan kendi benliğinin mahiyetini idrak ederse, onunla Allah’ın tabiattaki gizli hazinelerini keşfedebilir.[ii]

Allah (celle celâluhu), Kur’an-ı Kerim’deki çeşitli âyetlerde, bütün yaratıkların hayat haklarına saygı gösterilmesine, insanların dengeli bir biçimde yaşamasına vurgu yapmaktadır. Çünkü bütün varlıklar, kendi dilleriyle O’na ibadet etmektedirler. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O´nu tesbih etmektedir; O´nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphe yok O, halîm olandır, bağışlayandır.[iii]“Sakın dengeyi bozmayın.[iv]

[i]Bakara, 2/30.

[ii]Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Otuzuncu Söz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 584.

[iii]İsra, 17/44.

[iv]Rahman, 55/8.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/islami-acidan-cevreye-bakis/
Devamını Oku »

Zatın Esere Yansıyan Güzelliği | Çağlayan Dergisi

Gözümüzün önündeki mevcudat ve masnuatın çehresine serpiştirilmiş güzelliği inkâr etmek müdür? Yeryüzündeki güzellik, neredeyse bütün sanat dalları için vazgeçilmez bir ilham kaynağı olagelmiştir. Aynı zamanda, etrafındaki bu güzelliği gözlemleyen, onu idrak eden, güzele, güzelliğe âşık ve kendisinin de maddi ve manevi yanları güzel olan, şuurlu bir insan da mevcuttur.

Ağaç, menekşe, gül, yağmur, çiçeklerin üzerinde bize tebessüm eden şebnemler, tatlı bir edayla gökten kirpiklerimize düşen kar, başını eğmiş, nazenin kuğular, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar, rengârenk ovalar, obalar…  Hepsi farklı bir güzellik cilvesine ayna olur. Varlık bir bütün olarak güzeldir. Martin Heidegger, Nietzsche’nin varlıktaki bu güzelliği, “Bütünde var olanların düzeni, birliği”[i] şeklinde dile getirdiğini söyler. Ancak burada insanın aklına bütün bu güzelliklerin membaı nedir sorusu geliyor. Meseleye İngiliz filozof R. G. Collingwood’un “Bütün güzelliklerin özünün beslendiği güzellik kaynağı”[ii]şeklindeki sözüyle yaklaşacak olursak, bu güzelliklerin kaynağı nereden geliyor? Bir ressamın tablosu, güzel olmasının yanında sanatkârına bir delildir. Peki, ressamın içindeki güzellik duygusu; arz sayfası üzerinde arz-ı endam eden bahar tablosunun güzelliği nereden geliyor?

[i]Martin Heidegger, Nietzsche’nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya Resimleri Çağı, Bursa: Asa Kitabevi, 2001, s. 23.

[ii]R. G. Collingwood, Kısaca Sanat Felsefesi, Ankara: Bilgesu Yayıncılık, 2011, s. 39.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/zatin-esere-yansiyan-guzelligi/
Devamını Oku »

Günde Kaç Öğün? | Çağlayan Dergisi

Batı kültüründe yemek yeme sıklığının; kahvaltı, öğle ve akşam yemeği olarak günde üç öğüne ayrılması gerektiği yaygın bir fikirdir. Genellikle diyetisyenler, iştah kontrolüne yardımcı olmak için iki atıştırmalık (sabah ve öğleden sonra) eklemeyi önerirler ve bu durum günde beş-altı öğün yemek mânâsına gelir. Üç öğün yeme alışkanlığı aslında şaşırtıcı bir şekilde modern dönem dediğimiz son yüzyılda popüler olmuştur.

Eski Romalılar, genellikle saat 16.00 civarında, ciddi olarak yenilen bir öğüne sahipti ve günde bir kereden fazla yemenin sağlıksız olduğuna inanıyorlardı. Sabah ve öğlen yemekleri hafif ve hızlıydı.1Sonraları manastırlardaki usul ve kaideler, insanların yemek yeme davranışına tesir etti. Sanayi Devrimi sırasında, ağır iş yüküne bağlı olarak, işe gitmeden önce yapılan bir kahvaltı önem kazandı. Elektrikle aydınlanmanın yaygınlaşmasıyla birlikte, şafaktan önce ve karanlıktan sonra yemek yemenin kolaylaşması, akşam yemeğinin zamanlamasını değiştirdi ve giderek bu durum popüler hâle geldi.2Günde üç öğün yemek yemenin daha sağlıklı bir seçim olduğu konusundaki inanç, belli bir kültür ortamının ve erken epidemiyolojik çalışmaların karışımının sonucudur.3

Düzenli bir yemek alışkanlığına sahip olmanın, öğün sıklığına bakılmaksızın sağlık sonuçları üzerinde müspet tesirleri olduğunu söyleyen çalışmalar mevcuttur. Yeni ve geniş zeminde yapılmış bir çalışmada, ABD ve Kanada’daki kiliselerinin 50.660 yetişkin üyesi araştırılmış; günde bir veya iki öğün yemek yemenin, günlük üç öğün ile karşılaştırıldığında nispeten daha düşük kiloluluğa ve gece aç kalma süresi ne kadar uzun olursa vücut kitle indeksinde o nisbette azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir.4Araştırmacılar, bu tür beslenme rejiminin olumlu etkilerinin zamanlama, öğün sıklığı ve gece boyunca aç kalmanın birleşiminden kaynaklandığını ve öğünlerin daha seyrek bir zamanlama içinde olmasının kilo alma riskini azaltabileceğini ifade etmektedir. Bu sonuçlar günde bir veya iki öğün beslenmenin, üç veya daha fazla sayıda öğünden daha iyi olduğunu göstermektedir.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/gunde-kac-ogun/
Devamını Oku »

Destigîr Ol | Çağlayan Dergisi

Arzım ey dost hevâîlik içindeki hâlim,

Bırakmadı yakamı hiçbir zaman o zâlim;

Haşyetle ürpermesi kalbimin tüm âmâlim,

Aşk u iştiyaktan mahrumiyettir melâlim.

 

Geçsin ayrılık demleri birer serap gibi,

Cayır cayır yansın ciğerlerim kebap gibi,

Doğsun teveccüh günü gökteki mehtap gibi,

Kuşatsın benliğimi sevgin âfitâp gibi…

 

Hep bülbül sesleri duyayım gönül bağından,

Tutuşturulsun mumum Senin öz çerağından;

Her yanda revh ü reyhan essin ışık çağından,

Duyalım duyan gibi Habîb’in dudağından.

 

Savrulsun riyâhla sararmış bütün yapraklar,

Kuvve-i inbâtiye elde etsin topraklar,

Hep hayat zemzemesiyle çağlasın ırmaklar.

Gelip otağlar kursun o çehresi apaklar…

 

Keremler kıl ey Yâr, bırakma bizleri yolda!..

Kurtar bendegânı, sürünmekte sağda solda!..

Izdırapla inliyorlar canları dudakta,

Destigîr ol onlara ne olur son durakta!..

***

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/destigir-ol/
Devamını Oku »

Ah Bu İlkbahar Havaları! | Çağlayan Dergisi

Bütün mevsimler özeldir. Allah (celle celâluhu) hepsine ayrı güzellikler vermiştir. Hepsinin içinde hikmetleri olan farklı zorlukları da vardır. Aslında hepsine hayranım, ama ilkbaharı daha çok severim.

İlkbaharda yeryüzünün yeniden uyanışında, yeniden yaratılmanın işaretleri vardır. Ölmüş sandığımız kuru dallar yeşerir, kış uykusuna yatan hayvanlar uyanır, kuzular, dereler, papatyalar kendini gösterirler. Bir yanda cemreler peş peşe düşerken, diğer yanda leyleklerin yuvalarına dönüşü, bizi bir başka mutlu eder.  Kuşların cıvıltıları yüreğimizi ferahlatır, yüzümüzde güneşler açmasına vesile olur.

Ne var ki ilkbaharda havalar bir türlü düzene girmez. O kadar heyecanla beklediğimiz bahar bizi şaşırtır, hatta bazen üzer. Bir gün güneş açar, işte yaz geliyor derken, ertesi gün kopan bir fırtına, bizi yol ortasında ince giysilerle yakalar. Biraz tedbirli olayım derseniz üzerinizdeki kazakla rutubet ve sıcaktan bunalabilirsiniz. Bir gün sağanak bir yağmura yakalanabilirsiniz. Aniden gelen sis, uçağınızın kalkmasını engeller, hatta uçuşunuz iptal olabilir, planlarınızı altüst eder. Sevinçle, ümitle beklediğimiz bahar, bizi sukût-ı hayale uğrattı diye düşünenler bile olabilir.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/06/01/ah-bu-ilkbahar-havalari/
Devamını Oku »

Şampiyonlar Ligi finalini 7.kez aynı ülke takımları oynayacak

UEFA Şampiyonlar Ligi finalinde Tottenham ile Liverpool, yarın karşı karşıya gelecek. Kulüpler düzeyinde Avrupa’nın en büyük kupasının sahibi olmak için mücadele edecek.

Tüm dünyanın gözü bu finalde olacak. İngiliz temsilcileri Tottenham ile Liverpool, 1 Haziran Cumartesi günü TSİ 22.00’de İspanya’nın başkenti Madrid’deki Metropolitano Stadı’nda kozlarını paylaşacak.

Tottenham Şampiyanlar Ligi’nde ilk kez final oynayacak.

TOTTENHAM BİR İLKİ BAŞARMAK İSTİYOR

Tottenham, tarihinde ilk kez oynayacağı Şampiyonlar Ligi finalinden kupayla ayrılmanın hayalini kuruyor. Liverpool ise 2005’ten bu yana ilk, toplamda 6. defa kupanın sahibi olmak istiyor.

Geçen sezon Şampiyonlar Ligi kupasını Real Madridi’e kaptıran Liverpool, bu sezon yine finale kadar gelmeyi başardı. Rakibi Tottenham ile daha önce Avrupa kupalarında 2 defa karşılaşan Liverpool bu sefer kupaya ulaşmak istiyor.

1972-73 sezonundaki UEFA Kupası yarı finali ilk maçını 1-0 Liverpool, rövanşını ise 2-1 Tottenham kazandı. Tarafların 2’şer defa fileleri havalandırdığı eşleşmenin galibi, deplasmanda gol atmanın avantajıyla Liverpool oldu.

LİVERPOOL, TOTTENHAM’A KOLAY KAYBETMİYOR

Tottenham ile Liverpool arasında daha önce 170 resmi maç oynandı. Bu maçların 79’unu Liverpool, 48’ini Tottenham kazandı. 43 karşılaşma ise berabere bitti. Son yıllarda Tottenham’a karşı büyük üstünlük kuran Liverpool, aralarındaki son 14 müsabakanın 9’unu kazandı ve sadece birini kaybetti.

Kulüplerin bu sezon İngiltere Premier Lig’de yaptığı 2 maç da Liverpool’un galibiyetiyle sonuçlandı. Liverpool, hem 15 Eylül 2018’de deplasmanda hem de 31 Mart’ta sahasında oynadığı lig maçlarını 2-1 kazandı.

İki takım, daha önce yalnızca bir turnuva finalinde karşılaştı. 1982 İngiltere Lig Kupası finalinde Tottenham’ı uzatma sonunda 3-1 yenen Liverpool, şampiyonluğa ulaştı.

Liverpool bu kupayı en son 2005’te İstanbul’da kazanmıştı. Kırmızılılar daha inci 5 kez şampiyonluk sevinci yaşadı.

DEVLER LİGİ’NDE İKİNCİ İNGİLİZ FİNALİ

2019 finali, 2008’deki Manchester United- Chelsea finalinden ardından iki İngiliz takımının kupa için mücadele edeceği ikinci Şampiyonlar Ligi maçı olacak.

İngiliz ekipleri, Tottenham ile Wolverhampton arasındaki 1972 UEFA Kupası finali de göz önünde bulundurulduğunda 3’üncü defa Avrupa kupalarında karşı karşıya gelecek. Futbolseverler, 2000’deki Real Madrid-Valencia (İspanya), 2003’teki Milan-Juventus (İtalya), 2008’deki Manchester United-Chelsea (İngiltere), 2013’teki Bayern Münih-Borussia Dortmund (Almanya), 2014 ve 2016’daki Real Madrid-Atletico Madrid (İspanya) karşılaşmalarından sonra 7’nci kez aynı ülke takımlarının oynayacağı bir Şampiyonlar Ligi finali izleyecek.

İNGİLİZ TAKIMLARINA KARŞI ZORLANIYORLAR

Tottenham, Avrupa kupalarında İngiliz kulüpleriyle 8 resmi maç yaptı. Bunların 4’ünü kazanan Tottenham, bir beraberlik ve 3 mağlubiyet aldı.

UEFA organizasyonlarında İngiliz takımlarıyla 20 defa karşılaşan Liverpool, bunların 7’sini kazandı. 5 mağlubiyeti bulunan Liverpool’un, 8 maçı da berabere bitti.

medyabold
Devamını Oku »

Ekonomik kriz her alanda derinleşiyor: Trafiğe kaydı yapılan araç sayısı yüzde 44.2 azaldı

Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı nisan ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 44.2 azaldı.

Aylar itibarıyla ulaşılabilen en eski verilere bakıldığında, trafiğe kaydı yapılan araç sayısı son 16 ay boyunca sürekli olarak düştüğü görülüyor. En sert düşüş ise Ekim 2018 dönemindeki yüzde 65.6’lık gerileme olarak göze çarpıyor.

Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı, geçen yılın tamamında bir önceki yıla kıyasla yüzde 27.6 azalmıştı.

Ocak-nisan 2019 dönemindeki gerileme ise yüzde 42.6 olarak gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Nisan 2019 dönemine ilişkin Motorlu Kara Taşıtları istatistiklerini açıkladı.

Buna göre, nisan ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı toplam 23 milyon 8 bin 927 adet taşıtın %54,2’sini otomobil, %16,4’ünü kamyonet, %14,1’ini motosiklet, %8,2’sini traktör, %3,7’sini kamyon, %2,1’ini minibüs, %1’ini otobüs, %0,3’ünü ise özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

Nisan ayında trafiğe kaydı yapılan toplam 54 bin 322 taşıt içinde otomobil %55,1 ile ilk sırada yer aldı. Bunu sırasıyla %25,4 ile motosiklet, %11,4 ile kamyonet, %4,6 ile traktör takip etti. Taşıtların %3,5’ini ise minibüs, otobüs, kamyon ve özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

Nisan ayında trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre %7,5 azaldı. Bu azalış otomobilde %8,5, minibüste %44,7, otobüste %22,6, kamyonette %18,2, motosiklette %1,1 olarak gerçekleşti. Kamyonda %10,7, özel amaçlı taşıtlarda %59, traktörde ise %5,2 artış oldu.

Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısında %44,2 azalış gerçekleşti. Bu azalış otomobilde %45,7, minibüste %76,5, otobüste %56,7, kamyonette %50, kamyonda %60,9, motosiklette %28,5, traktörde ise %56 olarak gerçekleşti. Özel amaçlı taşıtlarda %95,3 artış oldu.

Ocak-Nisan döneminde 213 bin 541 adet taşıtın trafiğe kaydı yapıldı, 70 bin 535 adet taşıtın ise trafikten kaydı silindi. Böylece trafikteki toplam taşıt sayısı 143 bin 6 adet arttı.

medyabold
Devamını Oku »

Uber bugün kapanıyor, Uberciler Binali Yıldırım’ın etrafını çevirdi

Uber mobil taksi uygulaması bugün gece yarısı Türkiye’deki sistemi kapatacak. Binlerce Uber sürücüsü de işsiz kalacak. Sürücüler dün gece İstanbul’da seçim çalışması yapan Binali Yıldırım ile görüşmek üzere Sütlüce’deki AKP İl Başkanlığı binasına geldi.

BOLD-  Sütlüce’deki İl Başkanlığı binasının önünde Binali Yıldırım, UBER araç sahibi ve sürücülerinin şikayetlerine kulak verdi. Sürücüler, Yıldırım’a Uber’in bugün sistemini kapatacağını kendileri gibi binlerce şoförün de bayram üstü işsiz kalacağı uyarısında bulundular. Sürücülerden biri ‘bayram üstü bu yapılır mı?’ diyerek isyan etti.

SİZE DÜRÜST DAVRANMADILAR

Yıldırım Uber’in kesilen cezalar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı yüzünden çekildiğini öne süren sürücülere ‘Doğru konuşmuyorlar. Onu da bilin. Çekilme kararını bundan çok önce aldılar. Size açıklamadılar. Bu bahaneye sığınıyorlar. Sizin Uber’le işiniz yok. Bu adamların burada bu saatten sonra iş yapma şansları yok, bunu bilin. Bu kararı da Cumhurbaşkanımızın konuşması üzerine falan almış değiller. Dürüst davranmadılar.’ diye konuştu.

UBER’İ EN ÇOK TAKSİCİLER KULLANIYOR

Uber’i en çok bize korsan diyen taksiciler kullanıyor diyen sürücüler uygulamadan göstererek ‘şu anda çağırsak sarı taksi gelecek’ ifadelerini kullandılar. Milli bir yazılım ile işlerine devam etmek istediklerini belirten sürücülere Binali Yıldırım ‘Siz aranızda 3 arkadaş belirleyin. Bir hazırlık yapın getirin.’ dedi.

medyabold
Devamını Oku »

Karar yazarı: Emekli maaşları, bayram ikramiyeleri SGK’dan değil bütçeden ödenecek

Karar Yazarı İbrahim Kahveci, bugünkü yazısında emekli maaşları ve bayram ikramiyelerinin SGK bütçesinden karşılanamayacağını söyledi.

Kahveci bu giderlerin bütçeden ödeneceğini iddia etti. Kahveci, “Bütçeden ‘Devlete iş yaptım, ödemem geldi’ diye bekleyenler var ise bir süre daha bekleyecekler. Durum biraz zor.” dedi.

Kahveci’nin yazısının ilgili bölümü şöyle:

Bir okurdan:

‘SEÇİMLERE GİDERKEN DEVLETİN KASASINDAN VERDİKÇE VERDİK, PARA BİTTİ’

Yazınızı okurken bir teşvik uygulaması aklıma geldi. Biz işverenler olarak bazı teşviklerden yararlanıyoruz. Mesela ben 27103’ten bir kişi çalıştırıyorum, başkaları da var aynı şekilde. Devlet bize 1 Şubat ile 30 Nisan arası ek istihdam yaratanlara ilk 3 ay ücret + prim devam eden 6 ayda ise yüzde 100 prim desteği verecekti. Ücret desteğini ise direkt çalışanın hesabına yatırmayacak, işveren tarafından ödenen 2020 lirayı SSK prim borçlarından düşecekti. Ama biz hazirana giriyoruz böyle bir para gelmiyor.”
Ne diyeyim şimdi okura… Efendim bütün parayı 31 Mart seçimleri için harcadık, ayağımızı da yorganımıza göre uzatamıyoruz mu diyeyim.
Bakınız 31 Mart seçimlerine giderken devletin kasasından verdikçe verdik ve para bitti. Çünkü, devlet gelir de elde edemiyor. Sebebi de duran ekonomi…
2019 ilk 4 ayında vergi gelirleri sadece ve sadece yüzde 6,4 artışla 190 milyar 852 milyon liradan, 203 milyar 33 milyon liraya yükselebildi.

‘DEVLETE İŞ YAPTIM, ÖDEMEM GELDİ’ DİYENLERİN İŞİ ZOR

Şimdi emekli maaşları var…
Bayram ikramiyeleri var.
Bu paraların SGK bütçesinden ödenmesinin imkânı yok.
O zaman bütçeden aktarılacak ve ödenecek.
Bütçeden “Devlete iş yaptım, ödemem geldi” diye bekleyenler var ise bir süre daha bekleyecekler.
Durum biraz zor.”

kronos
Devamını Oku »

Ramazan Yavuz da hesap soramadan gitti

Ramazan Yavuz, Diyarbakır Cezaevi’nde 10 tutuklunun dövülerek öldürüldüğü olayda dayaktan bayılanlardan biriydi. Dava zaman aşımından düştü. Kanser olan Ramazan Yavuz, hayata gözlerini yumdu.

Diyarbakır Cezaevi mağdurlarından Ramazan Yavuz, akciğer kanseri tedavisi gördüğü Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisi Yoğun Bakım Ünitesinde hayata gözlerini yumdu.
Ramazan Yavuz, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencisiyken tutuklanmış ve Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesince hüküm verilerek 1994 yılında Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konulmuştu.
Gözaltında gördüğü ağır işkenceler sonrası Ramazan Yavuz’un hapishane süreci de ağır insan hakları ihlallerine sahne oldu. Bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 1996 yılında 10 tutuklu dövülerek öldürüldü. 24 tutuklu ise yaralandı. Darp olayı, görüş gününde ailelerin gözü önünde görüş kabinlerinde başladı ve devam etti. Dövülenlerden biri de Ramazan Yavuz’du ve baygın biçimde hastaneye sevkedildi.
Süreç içinde çeşitli hastalıklara yakalanan Ramazan Yavuz’un tedavisi yapılmadı. 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2004 yılında tahliye edilen Yavuz’a 3 yıl önce akciğer teşhisi konuldu. Evli ve bir çocuk babası olan Yavuz, erken teşhis konulmadığı için tedaviye cevap vermedi. Yavuz, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisinde hayatını kaybetti. Cenazesi ailesi tarafından alınan Yavuz, Mardinkapı Mezarlığı’na defnedildi.
72 SANIK YARGILANDI DAVA ZAMAN AŞIMINDAN DÜŞÜRÜLDÜ
Diyarbakır Cezaevi’nde 1996 yılından gardiyan ve askerlerin tutuklulara saldırıp feci biçimde darp etmesi sonucu 10 tutuklu hayatını kaybetmiş, 24 tutuklu ise yaralanmıştı. Tutukluların çoğu görüş sırasında, görüş kabini içerisinde ailelerinin gözü önünde darp edildi.
10 tutuklunun darp nedeniyle hayatını kaybettiği 24 tutuklunun ağır yaralandığı olay sonrası; asker, polis, gardiyan, cezaevi doktoru ve cezaevi müdürünün de bulunduğu 72 sanık yargılandı. Yıllarca süren ve mahkemeler arasında gidip gelen dava 23 Mayıs 2019’da Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “zaman aşımı” nedeniyle düşürüldü.
medyabold
Devamını Oku »