10 Mart 2020 Salı

Putin Suriye’de TSK’ya Kayyım Atadı

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “caydırıcılığı” bölgede yok olurken, son darbe bölgede TSK’ya Rusya’nın fiilen kayyım ataması oldu. Son durum analizi…

BOLD ANALİZ

FATİH YURTSEVER

Putin Suriye’de TSK’ya Kayyım Atadı

27 Şubat tarihinde yapılan hava saldırıcı sonucunda ölen askerlerimizin sayısı kamuoyuna 36 olarak açıklandı. Ancak bölgeden gelen bilgiler ve intikal eden konvoyun bir tabur görev kuvveti askeri taşıyor olması, şehit sayısının 100’den fazla olduğu iddialarını beraberinde getiriyor. Erdoğan şimdiye kadar yaptığı açıklamalarda askerlerimizin ölümünden Suriye rejimini sorumlu tuttu. Hal böyle iken BM Daimî Temsilcisi Feridun Şehirlioğlu’nun BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada da açıkça ifade ettiği üzere, eldeki radar kayıtları ile Fırat’ın Batı’sında yapılan tüm hava faaliyetlerinin Hmeymim Üssü’nden yönetiliyor oluşu, olayın rengini değiştiriyor.

Açıkça ifade etmek gerekirse askerlerimiz konvoy halinde intikal ederken yapılan hava saldırısından korunmak için etrafta bulunan binalara sığınmış, daha sonra bu binalar Rus Su-34 uçaklarından atılan nüfuz edici, beton delici bombalar ile harabeye çevrilmiş, 100’den fazla askerlerimiz şehit edilmiş, 9 askeri gözlem noktamız Suriye ordusu tarafından kuşatılmış, askerlerimiz lojistik destek alamaz hale gelmişti.

Saldırı sonrasında ortaya çıkan “whatsapp” yazışma ve konuşmaları TSK’nın yaşadığı komuta kontrol zafiyetini açığa çıkardı. Herkesin kullanımına açık, güvenliği konusunda AB ülkeleri nezdinde ciddi tartışmaların yaşandığı bir programın, Suriye’de, askeri harekatın sevk ve idaresinde kullanılmasını makul gerekçelerle açıklamak zor. Bundan daha vahimi ise, askerlerimizin konuşmalarına ve yazışmalarına yansıyan çaresizlik, lojistik yetersizlik ve yaşanan emir komuta zafiyeti.

TSK’nın komuta kademesinin siyasallaşması, eski bir asker olmasına rağmen harekâtı Savunma Bakanı’nın yönetmesi, Genelkurmay Başkanı ve karargâhın harekatın sevk ve idaresinde belirleyici olamaması, yaşanan zafiyetin nedenleri olarak sayılabilir. Her şeyden önce bir askeri harekatın başarı ile idare edilmesi; siyasi hedef doğrultusunda askeri hedefin açık ve net olarak saptanmasına ve planların bu doğrultuda yapılmasına bağlıdır.

İdlib’te siyasi hedefin ne olduğu konusunda kimsenin bir bilgisi yok. Durum böyle olunca da askeri hedef iç politika ve Erdoğan’ın özel gündemine göre anlık olarak değişiyor. Sahadaki askerlere çelişkili emirler veriliyor saha ve komuta merkezi arasında emir komuta zafiyeti kaçınılmaz hale geliyor.

TSK Suriye’de devletin ve milletin ordusu olarak değil, Erdoğan ve AKP’nin ordusu olarak hareket ediyor. Bir ordunun en büyük görevi caydırıcılıktır. Caydırıcılık ise; karşı tarafı aksi halde çok yüksek bedeller ödeyeceğine inandırmak suretiyle, belli eylemleri yapmamaya ikna etmek olarak tanımlanabilir. Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor. 100’den fazla askeri öldürülen ve bunu yapan ülkeyi bile açıkça söylemekten imtina eden, askeri whatsapp üzerinden haberleşen, sahada yeterli lojistik destek alamayan bir ordu caydırıcılığını koruyabilir mi? Zamanında aynı Ordu’nun mermi atmadan Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını sağladığı yaşanmış bir vaka iken, bugün caydırıcı olduğunu iddia etmek ancak lafügüzaf olur.

Sahada durum böyle iken Türk kamuoyu Trump tarafından Erdoğan’a yazılan “Aptal Olma” mektubu ile yaşanan rezalete eş değer başka bir diplomatik aşağılanmanın varlığından, Rus Devlet televizyonunda yayımlanan görüntülerin sosyal medyaya düşmesiyle haberdar oldu. Kronometre eşliğinde verilen görüntülerde Erdoğan ve heyeti iki dakika süre ile bir salonda bekletiliyor vaziyette kayıta alınmış.

Hem askerimiz öldürülüyor hem görüşmeyi biz talep ediyoruz, önce görüşme olmayacak deniyor, sonra da salonda bekletiyoruz. Ne uğruna. Bütün kırmızı çizgilerimizden vazgeçip ülkemize eli boş dönmek uğruna. Moskova mutabakatının içeriğine ilişkin çok fazla şey yazılıp çizildi. Özü itibariyle mutabakat Suriye’nin sahadaki kazanımlarının kayıt altına alarak belge haline getirdi.
Türkiye için sevindirici olan tek husus M4 karayolu boyunca açılan güvenli koridor üzerinden, rejim güçleri tarafından kuşatılan ve lojistik bütünleme yapılamayan gözlem noktalarında bulunan askerlerimizin ihtiyaçlarının karşılanabilecek olması. M4 ve M5 karayolu rejiminin kontrolüne verileceği için muhtemelen bu hattın güneyinde bulunan gözlem noktalarındaki askerlerimiz de kuzeye intikal ettirecek. Ruslar devriye adı altında TSK ve Suriye ordusunun arasında girecek, açıkça söylenmese de M4 karayolunda gözlem noktalarındaki askerlere gönderilecek lojistik nakliyat denetlenecek.

Ruslar sahada Erdoğan’a güvenmedikleri için TSK’nın faaliyetlerini ortak devriye adı altında kontrol altına alacaklar. Bir nevi Ruslar Suriye’de TSK’ya kayyım atamış olacaklar. Peki, ne uğruna? Tek adam rejiminin bekası uğruna. Erdoğan Rejimini sahibi. O’nun, rejiminin devamı adına her türlü diplomatik ve askeri aşağılanmayı sineye çekmesi bir noktaya kadar kabul edilebilir. Ancak özü şeref ve asalet olan bir mesleğin en üst noktasına gelmiş generallerin, emrindeki askerleri bir hiç uğruna ölüme gönderme suçuna ortak olmaları, ne ile açıklanır, bilemiyorum. Yaşadığımız coğrafyada TSK’nın caydırıcılığı sigortamız, işinin ehli hariciyemiz ise masadaki gücümüzdü.

Suriye her ikisinin de yok edildiği yer olarak tarihe geçti. Teşekkürler Reis. Allah’tan yeterince tarih bilginiz yok da bekletildiğiniz salondaki resimlerin dilinizden düşürmediğiniz sayenizde siyaset malzemesi haline gelen atalarımızı bozguna uğratan Mareşal Alexander Suvorov’a ait olduğunu bilmiyorsunuz. Gerçi bilseniz de bir şey değişmez. Zira, utanma eşiğini çoktan aştınız.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder