31 Ağustos 2020 Pazartesi

“Ölüm orucunu bitir, daha farklı direniş yöntemleri bulalım”

90’lı yıllarda yapılan ölüm oruçlarını gazeteci kimliğiyle takip eden yazar Aydın Engin, Ebru Timtik’ten sonra Aytaç Ünsal’ın da yitip gitmemesi gerektiğini ve çözümün ne olduğunu yazdı.

BOLD – Ölüm orucunun 238. gününde hayatını kaybeden Çağdaş Hukukçular Derneği’nden (ÇHD) tutuklu avukat Ebru Timtik’ten sonra diğer avukat Aytaç Ünsal için herkes endişeli. 211. gündür ölüm orucunda olan Ünsal’ın durumu kritik eşiği geçti. Günlerdir gazeteci, yazar ve aydınlar, ‘adil yargılanma’ talepleri yerine getirilmediği için ölüm orucu tutanların seslerine kulak verilmesi için çağrıda bulunuyor.

“EBRU TİMTİK BİR KAZANIM ELDE EDEMEDEN ÖLDÜ”

90’lı yıllardaki ölüm oruçlarını takip eden T24 yazarı Aydın Engin, bunların çözüm olmadığını yazdı. Tek çözümün ise farklı direniş yolları bulunması gerektiğini söyledi.  “Bilmediği bir adrese açık mektup” yazdığını belirten Engin, “Bu sizin elinizde. ‘Ölüm orucunu bitir, daha farklı direniş yöntemleri bulalım’ derseniz size uyacaktır; demezseniz bir arkadaşınızı, bir yoldaşınızı göz göre göre ölüme yollamış olacaksınız. Devletin zorba gücünden farkınız kalmayacak” ifadelerini kullandı.

Aytaç Ünsal

Ebru Timtik’in ‘herhangi bir kazanım elde edemeden öldüğünü’ söyleyen Engin şöyle devam etti:

“AKP trollerini ve bazı sapıkları bir yana barakalım vicdanı olan herkes bu duru bakışlı, gencecik kadının ölümünde için için ağladı, yas tuttu. Böyle bir direniş yönteminin bir kazanım getiremeyeceğini bu ülkede defalarca kanıtlandığını bilenler de aynı kedere kapıldı, yasa katıldı. Şimdi bir başka genç avukat, Aytaç Ünsal sırada… Bugün ölüm orucunda 211. gün ve bedeni direncini yitirdi, yitirecek.

Ebru Timtik’in ve Aytaç Ünsal’ın bu eyleme örgütsel bir karar sonucu girip girmediklerini bilmiyorum. Merak da etmiyorum. Örgüt kararı ya da bireysel tercih, ne olursa olsun sonuç alınamayacak, devletin zorba gücü, onunla uyum içindeki adalet aygıtı “adil yargılanma hakkı”nı, bu evrensel hukukta yer alan hakkı, onlara tanımayacak.

“YANILDINIZ, KESİNLİKLE YANILDINIZ”

Eğer Ebru Timtik’in ve Aytaç Ünsal’ın örgütsel bağlılıkları varsa, ölüm orucu kararını ister örgüt vermiş olsun, ister kendileri, sonuç olarak o örgütlü yapıda ağırlığı olan ya da olanlar ‘Bırakın bu ölüm orucunu’ derlerse bırakacaklardır… Yoksa medyada yazıp çizenlerin (mesela benim) ‘Ölüm orucunu bırakın’ çağrıları onları etkilemeyecektir.

Gerek 1996’deki, gerek 2000’lerdeki ölüm oruçlarını yakından, hem de çok yakından izlemiş bir gazeteciyim. Bunu söylemeye kendimi yetkili buluyorum: Dışarıdan çağrılarla, ricalarla, yalvarmalarla onları caydırmak, kararlarını değiştirtmek mümkün değildir. Nitekim Ebru Timtik, bütün çağrılara kulak asmadı ve öldü. Altını kalın çizerek yineliyorum. Herhangi bir kazanım elde edemeden öldü. Aytaç Ünsal’ı da aynı trajik son bekliyor ve o sona çok yaklaştık.

‘Birkaç gün ara ile Ebru Timtik’e Aytaç Ünsal da eklenirse kamuoyu çalkalanır’ diye temelsiz beklentiniz var mı bilmiyorum. 2000’lerde, ‘Ne kadar çok ölüm orucu şehidimiz olursa kitleler daha çok hareketlenir’ diye beklentileriniz vardı ve yanıldınız, kesinlikle yanıldınız. Ebru Timtik’e Aytaç Ünsal eklenirse ve devlet yine geri adım atmazsa, ki atmaz, üçüncüyü, dördüncüyü, beşinciyi mi ekleyeceksiniz? Ebru Timtik’i yitirdik. Aytaç Ünsal’ı yitirmeyebiliriz. Bu sizlerin elinde. ‘Ölüm orucunu bitir, daha farklı direniş yöntemleri bulalım’ derseniz size uyacaktır. Demezseniz bir arkadaşınızı, bir yoldaşınızı göz göre göre ölüme yollamış olacaksınız. Devletin zorba gücünden farkınız kalmayacak.”

Aytaç Ünsal’ın eşi Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik’i böyle uğurlamıştı.

“SİZİN ADINIZA BEN UTANDIM”

Aydın Engin, yazısında 2000 yılındaki ölüm oruçlarıyla ilgili bir anısını da anlattı:

“Dönemin hapishanelerden sorumlu bir yüksek bürokratı gözlerimin içine bakarak, yani utanıp sıkılmadan “Engin Bey, bir adım geri atarsak. Pıtrak gibi yeni ölüm oruçları başlar. Devlet geri adım atmayacak. Ölüm ise onların kendi tercihi olacak” demişti. Cevabını nasıl bulduğumu soran gözlerle bana bakınca kendimi tutmadan cevapladım, ‘Sizin adınıza ben utandım.’ Devletin yüksek memuru o günden sonra hiçbir görüşme talebimi kabul etmedi, yazılı sorularıma cevap vermedi. Yüzü aşkın gencecik insanın ölümünü soğuk gözlerle izlemeye devam etti…”

YAZININ TAMAMI

İşkencecileri bize bildirin gerisini bize bırakın

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder