Yeni Asya gazetesi yazarı Ömer Faruk Özaydın, Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukları, hal ihlallerini dile getiren herkesin ‘sen de onlardansın’ denilerek damgalandığını yazdı.
BOLD – Dini referanslar gösterilerek haksızlıkların görmezden gelindiğini ifade eden Yeni Asya Gazetesi yazarı Ömer Faruk Özaydın, “Bir haksızlık veya zulüm nazara verildiğinde “Nasıl böyle düşünürsün, sen filan gruptan, falan partiden ya da örgütten misin?” Daha da öte kesin bir dille “Evet, sen onlardansın” yaftasıyla ahirete kalacak haklar ketmediliyor. Hem de dini referans alanlar tarafından.” dedi.
“DERDİM HAK DESENİZ DE NAFİLE”
2013’ten sonra yolsuzluk operasyonları, MİT tır’ları, 15 Temmuz, Kobani olayları sebebiyle nice asker, polis, gazeteci, din adamı, müfessir, yazar, öğretim görevlisi, milletvekili, parti başkanı gibi onlarca sınıfa ait yüzbinlerce insan hapislere atıldığını belirten Özaydın tam bir cinnet hali yaşandığını söyledi.
Özaydın, “KHK ile işinden aşından edildi ve bu sebeple nice çoluk çocuk da ya hapse girdi, ya da yetim, öksüz kaldı. Gerekçe; o gruptan ya da o partiden olmak. Daha ötesi gadre ve zulme uğramış insanları dile getirmek, bu yanlıştır demek de suç artık!. Hiç alâkası olmayan insanlar aynı potada eritilip terörize edildi ki, tam bir cinnet hâli.” ifadelerini kullandı.
Özaydın, bütün bu yaftalamalardan Yeni Asya’nın da nasibini aldığını vurguladı: “Ocu bucu şucu. Bin kere ben Yeni Asya’yım; derdim hak deseniz de nafile. Bir defa kulaklar zehirlenmiş. Eğer siz zulme karşı iseniz, sarayın yukardan aşağı herkesi terörize ettiği bir Türkiye’de, otomatikman bu kapsamın içine giriyorsunuz.”
ÖMER FARUK ÖZAYDIN’IN YAZISININ TAMAMI
“Talebelerden birisi, dinsizlik taraftarı olduğu bir siyasî cereyana taraftar olsa reddedilmez. Çünkü Usûlüddin’de şu kaide vardır: ‘Bir mezhebin lâzımı mezheb değil ki, lâzım ile mes’ul olsun.’ Yani eğer bir mesleğin lâzımı ve neticesi küfre girse, fakat o lüzum zâhir olmazsa veyahut zaruret-i ihtiyaç için girmiş ise; o mesleğin sahibi kâfir olmaz.” 1
Yeni Türkiye; ayrımcılıkta çağ atladı! Ya bendensin (partim, milliyetim, mezhebim) ya da düşman safında. Daha da ilerisi din dışına; kendileri Müslüman, başkalarını tekfir…
Özellikle son senelerde AKP’nin milliyetçi ve muhafazakâr oyları bloke etmek için kullandığı ayrımcı dil, hem milleti gerdi, hem de karpuz gibi dilimlere ayırdı. Yaptığı sosyal ve siyasal bölünmelerin yanı sıra, muhalif olan herkesi terörize eden AKPMHP, taraftarlarına öyle sloganlar ezberletti ki; demokrasinin sınırları kaldırdığı bir dünyada, bırakın devletleri, mahalle, hattâ aile arasında da köprüler atıldı.
Bir haksızlık veya zulüm nazara verildiğinde “Nasıl böyle düşünürsün, sen filan gruptan, falan partiden ya da örgütten misin?” Daha da öte kesin bir dille “Evet, sen onlardansın” yaftasıyla ahirete kalacak haklar ketmediliyor. Hem de dini referans alanlar tarafından.
Madem derdimiz din, dinin anayasası olan Kur’ân; “Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez” (Zümer 7) buyurduğu halde Kur’ân’a nasıl muhalefet edilir, anlaşılır gibi değil. Bediüzzaman bu meseleyi bir çok yerde derinlemesine tefsir etmiş; “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz. Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevî günahkâr olup âhirette mes’ul olur; dünyada değil.” 2 hükmü apaçık ortadayken özellikle kendine Nurcuyum diyenler nasıl olur da aynı yanlışa düşer. Bu âyet ve bu tefsir sadece hatalarla mahdut olmadığı gibi, su-i zan kapsamına da girer. Zira tarafgirlik hissi, karşı fikri topyekûn aynı kefeye koymak gibi toptancılık yanlışına da bakıyor. Bir meselede karşı olmak, bütün muhaliflerin her günahına ya da her yanlışına da ortak etmez.
2013’ten sonra yolsuzluk operasyonları, MİT tır’ları, 15 Temmuz, Kobani olayları sebebiyle nice asker, polis, gazeteci, din adamı, müfessir, yazar, öğretim görevlisi, milletvekili, parti başkanı gibi onlarca sınıfa ait yüzbinlerce insan hapislere atıldı, KHK ile işinden aşından edildi ve bu sebeple nice çoluk çocuk da ya hapse girdi, ya da yetim, öksüz kaldı. Gerekçe; o gruptan ya da o partiden olmak. Daha ötesi gadre ve zulme uğramış insanları dile getirmek, bu yanlıştır demek de suç artık!. Hiç alâkası olmayan insanlar aynı potada eritilip terörize edildi ki, tam bir cinnet hâli.
Cumhuriyetin ilk senelerinde siyaseti dinsizliğe alet edenler tarafından dine mâni olmak için bu zulüm kısmen irtikâb edildi, evet. Zaman zaman darbe dönemlerinde de.. Ancak büyük umutlarla iş başına getirilen AKP tarafından tepe tepe işlenilmesi beklenilmeyen bir travma yaptığı gibi, dine ve dindara olan bakışları da değiştirdi ki, işin nirengi noktası burası.
Seçim yenilgisi ve alışılmayan kaybetme psikolojisi her halinden belli olan bu tehcir, hapis ve dışlama hududu aştı ve meclise kadar girdi.
17 Mart’ta meclise darbe niteliğinde olan aktivist ve insan hakları müdafii Ömer Gergerlioğlu’na yapılanlar, adına demokrasi denilen hiçbir rejimde kabul edilemez. Dokunulmazlık, meclis saygınlığı vs. tek adam rejiminde rafa kalktı.
Seneler önce bir tiviti like’lemiş diye hakkında dâvâ açılıp iki sene ceza alan Gergerlioğlu, AYM’ye bireysel başvuru hakkı dikkate alınmadan yargı kararının mecliste okunmasıyla milletvekilliği düşürüldü ki, resmen hukuk çiğnendi.
Yetmedi, polis marifetiyle sabah namazını bile kılmaya fırsat verilmeden derdest edildi.
İşin aslı; “çıplak arama” gibi şen’i işleri Türkiye’n
Zulmün yeni adı: “Sen de onlardansın” Tam bir cinnet hali yazısı ilk önce BoldMedya üzerinde ortaya çıktı.
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder