5 Nisan 2019 Cuma

Atilla Yeşilada: Erdoğan ne yapması gerektiğini öğrenene kadar Türkiye çok büyük servetler kaybedecek

Ekonomist Atilla Yeşilada, Erdoğan’ın ekonomiyi toparlamadan kastının ilk olarak kendi oy depolarının taleplerini yerine getirmek olduğunu, ancak asıl yapması gerekeni öğrenene kadar Türkiye’nin çok büyük servetler kaybedeceğini, büyük işsizliklerin yaşanacağını ve sonunda açığı kapatmak için Türkiye’nin IMF’den yardım istemek zorunda kalacağını söyledi.

Yeşilada, seçim analizi yaptığı videosini YouTube’da yayınladı.

Seçim sonuçlarına AKP’nin itiraz ettiğini hatırlatan ve bunun Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) kadar gideceğini ifade eden Yeşilada, şöyle devam etti:

Ama benim görebildiğim kadarıyla AKP de çok ciddi bir uğraşı içinde değil. Dostlar alışverişte görsün diye itiraz ediyor. İstanbul’un CHP’de kalacağını varsayıyorum.

Bu seçimin kazananı CHP ile İYİ Parti’dir. Bu benim seçim sonuçlarını algılamam değil, bence AKP ve MHP tabanı böyle algılayacak. Bunun da çok basit sebepleri var.

Tabii demokrasilerde siyaset idealler uğruna yapılabilir, yapılır, bunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin âli menfaatleri uğruna yapılır, bu da doğrudur ama her yerde aslında çıkar çatışması, sınıfların menfaati ve rant uğruna yapılır.

Eğer bu biraz sinik yani bencil bakış açısını benimseyip de seçimlere bakarsanız karşınıza şöyle bir manzara çıktığını göreceksiniz:

Bugün Türkiye’de patronaj, rant yaratılan iller İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa diye sırayla gidiyor. Bu illerin hepsi, Bursa hariç bir gecede CHP’ye geçti.

Yani AKP 15 yıldır parti finansmanını besleyen, iş dünyasıyla çok yakın ilişkiler kurmasını sağlayan bütün kentleri elinden kaçırdı. Daha da önemlisi AKP kendi tecrübesinden de bir muhalefet partisinin halktaki kötü izlenimleri silip yerel idarelerdeki başarısıyla nasıl iktidara tırmandığını çok iyi biliyor.

Sayın Erdoğan belediye başkanıydı, o zamanlar Türkiye’de “Efendim bu İslamcılar işte radikal, Türkiye’yi yönetemez” diye bir görüş hakimdi ama Sayın Erdoğan hakikaten İstanbul’un çehresini değiştirdi ve onun sayesinde AKP yavaş yavaş merkezi iktidara da taşındı. Dolayısıyla AKP, MHP ile birlikte yüzde 51 oy alsa dahi, bence kendi seçmeni tarafından seçimi kaybetmekle suçlanacaktır.

Bunun bir kanıtı, ispatı olabilir mi? Evet. Sayın Davutoğlu ve Sayın Babacan’ın yeni parti kurma girişimleri başlattıkları söyleniyordu. Doğru mu yanlış mı bilemem ama böyle bir girişim başlarsa demek ki AKP’nin içinde de memnun olmayanlar, bunu bir kayıp olarak görenler varmış ki böyle bir harekete geçmişler.

“SEÇİMDEN ÖNCE EKONOMİYİ AYAKTA TUTMAK İÇİN HER TÜRLÜ ÇABA GÖSTERİLDİ”

Peki bu AKP niye böyle başarısız bir sonuç aldı diye sormak lazım. Gerçekten de çok şaşırtıcı. Çünkü seçim döneminde benim hesabıma göre bütçe vasıtasıyla 40-50 milyar lira gelir akıtıldı ekonomiye. Tanzim satışlar var bunları hesaplayamıyoruz. Kamu bankaları bir o kadar 40-50 milyar da kredi dağıttılar iş dünyasına. Ekonomiyi ayakta tutmak için her türlü çaba gösterildi.

Medya zaten malum. Bunu söylemekle taraf olmuyorum. Yüzde 90 AKP’nin görüşlerini savunuyor. Muhalefeti kötülemekle meşgul. Ekranlara bile çıkartmıyorlar muhalif düşünenleri.

AKP’nin bu avantajları göz önünde bulundurulursa, bu kadar zayıf bir sonuç alması da şaşırtıcı.

Burada büyük bir strateji hatasından bahsedebiliriz. Erdoğan bu seçimi kendi üzerinde bir güvenoyu ve bir beka meselesi olarak takdim etti seçmene ve tam bunun karşılığını aldı. Halkımız Sayın Erdoğan’dan ve başkanlık rejiminden memnun olduğunu söyledi, yüzde 51-52 oy aldı partiler ama bunun karşılığı da önemli şehirleri, yerel idareleri de CHP’ye teslim etti.

Tabii bundan da dersler çıkarttı Sayın Erdoğan. Kendisi de söylüyor zaten. Bu derslerin nereden çıkartıldığını da çeşitli makalelerden okuyoruz.

“TÜRKİYE’DE 3 DEĞİŞİK KÜMELENME VE 3 DEĞİŞİK TALEP VAR”

İlk öncelik ekonomi. Ekonomi derhal düzeltilecek. Bence bu yetersiz. Çünkü Türkiye’nin seçim haritasına baktığınızda aslında 3 değişik coğrafya, kümelenme ve 3 değişik talep görüyorsunuz. Şöyle bir bakalım:

Doğu’da ve Güney Doğu’da HDP var. Kürt seçmeni. Onun isteklerini temsil ediyor. Hemen onun biraz batısında, kuzeyinde işte geleneksel Anadolu, Orta Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz Bölgesi, burada AKP ve MHP tulum çıkartıyorlar. Pek çok kentlerde yüzde 60-70 oy alıyorlar. Orası Türkiye’nin geleneksel muhafazakar değerlerini, henüz dünyaya entegre olamayan, eski ekonomide yaşayan toplumunu temsil ediyor.

Ve arkasından, İstanbul’dan başlayarak bütün Marmara ve kıyı bölgesi var. Orası da turizmi, ticareti, finansmanı, sanayileşmeyi temsil ediyor.

Şimdi tabii ki HDP bazı yerlerde oy kaybetti ama hala Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde seçimlerin çoğunu kazandı. Ben bundan şunu çıkartıyorum:

Kürt seçmen tabii ki ekonomik refahın düzeltilmesini istiyor, bu gayet normal. Ama bunun yanında üstündeki siyasi baskıların kaldırılmasını ve eşitlik istiyor. Bu talepler zaten resmen HDP’nin seçim bildirgesinde de var.

Geleneksel Anadolu sadece ekonomik refah istiyor, Erdoğan’a bu konuda bir şans daha verdi, ekonominin bir an önce toparlanmasını istiyor. Bence Sayın Erdoğan da mesajı çok iyi aldı. Ekonomiyi toparlamak, canlandırmak için elinden geleni yapacak. 8 Nisan’da Berat Albayrak ekonomi programını açıklayacak. Bunların ne kadar gerçekçi olduğunu hep birlikte göreceğiz.

“DEMOKRASİNİN TEMEL DEĞERLERİ OLMAYINCA EKONOMİ DE İYİ OLMUYOR”

Kıyı bölgelerine geldiğimizde çok daha karmaşık, gerek mali birikimi, gerekse beynî, zihnî donanımı yüksek bir sınıf görüyoruz. Bunların içinde AKP’liler de var, parti tercihi yapmıyorum. Bence bu grup 3 şey istiyor:

Bir, tabii ki ekonomik toparlanma istiyor ama ikincisi demokrasi ve Batı’yla daha iyi ilişkiler istiyor. Bunlar siyasi tercihler değil ve aslında konuşmak istediğim konu da bu. Buradaki grup, siyasi tercihi AKP olabilir, CHP olabilir, İslami değerlere önem verebilir, liberal veya sekülerist olabilir, şunu anlamış durumda:

Demokrasinin temel değerleri olan bağımsız bir yargı, hukukun üstünlüğü, kurum ve kurallara saygı, kararları tek bir kişinin değil kurum ve kuralların vermesi gibi düsturları oturtamazsanız bu ülkede ekonomi de çalışmıyor.

İşte swap pazarında olanları gördünüz, tanzim satışlarının çarşı pazar esnafına verdiği zararları gördünüz. Yani kurum ve kurallar olmadan serbest piyasa ekonomisini de uygulayamıyorsunuz. Demokrasiden kastım budur.

Batı ile ilişkilere gelince, burada da siyasi bir tercih veya “Biz Batı’yı istiyoruz, Doğu’yu istemiyoruz” değil, ekonomik bir mantık geçerli.

Birkaç hafta önce S-400’ler dövizi vurabilir diye bir video çektim, bunun gerçekleştiğini görüyorsunuz. Ben bu konuşmayı yaparken dolar/TL yine 5.64’e tırmanmış. Çünkü Amerika Türkiye’ye F-35 vermeyeceğini söylemişti ve arkasından da 8 Nisan’da NATO zirvesinde Çavuşoğlu’na, Türkiye’ye daha da ağır yaptırımlar geleceği söylenecek.

Bu yaptırımlar arasında yine Halkbank davası gündeme getirilecek, Maduro’ya altın verdiniz diye yaptırımlar konulacak ve geçen seneki Ağustos ayında yaşanan rahip Brunson faciası tekrarlanıncaya kadar Türkiye zorlanacak.

Bu büyük kentlerde yaşayanlar, Batı’yla alışveriş yapanlar bunların farkında. Bizim Batı ile ilişkilerimiz normalleştirilmeden her zaman bu finansal krizlerin, krizlerin şantajıyla karşı karşıya kalacağımızı ve ekonominin bir türlü toparlanamayacağını çok iyi biliyorlar.

Bunun da ötesinde bunu TÜSİAD’da söyledi, çok kıymetli bir beyefendi olan Akfen Holding’in Başkanı da söyledi.

Batı’lı yatırımcı gerek sıcak para olsun, gerek doğrudan sermaye olsun, bir takım bu bahsettiğim demokratik kurallara ve kurumlara uyulmasını istiyor. Ancak bunları gördüğü zaman gelip Türkiye’de alışveriş yapıyor. Dolayısıyla zenginleşmek için, ekonominin kalkınması için paraya ihtiyacımız var.

Kendi kaynaklarımız bizi büyütmeye yetmiyor, bunun için de para Batı’dan gelir. Çin’den gelmiyor işte. Rusya’dan, İran’dan gelmiyor. Gördünüz yani, Katar’dan gelecekti, gelmedi. Gelseydi bu halde olmazdık. Bu kıyıdaki seçmen de bunun farkında.

Şimdi soru şu:

Erdoğan ekonomiyi düzelteceğim derken hangi grubu kastediyor?

Kürtlerin isteklerini mi yerine getirecek, kıyı şeridinin taleplerini mi karşılayacak yoksa Anadolu’daki geleneksel muhafazakar AKP-MHP oy depolarının talebini mi karşılayacak?

“DEMOKRASİ, KURUM VE KURALLARIN YENİDEN TESİSİ KONUSUNDAN HİÇBİR ŞEY GÖRMEYECEĞİZ”

Bana sorarsanız ilk refleksi geleneksel seçmenin taleplerini karşılamak, onu elinde tutmak olacaktır. Yani biz demokrasi, kurum ve kuralların yeniden tesisi konusunda hiçbir şey görmeyeceğiz. Bu ilk aşamada böyle.

Karşımıza yine geleneksel olmayan ekonomiyi teşvik paketleri çıkacak ve Batı’yla sürtüşme devam edecek. Bunun karşılığında da ekonominin toparlanamadığını, resesyonun derinleştiğini göreceğiz. Yine Türkiye’ye karşı ambargo tehditleri dile gelecek ve yeni kur şoklarıyla karşı karşıya kalacağız.

Ancak bütün bu yollar denendikten ve ekonominin bu şekilde refaha kavuşturulamayacağı ortaya çıktıktan, belki AKP içinde birtakım çatlaklar oluştuktan sonra, yaz sonlarına doğru ben Erdoğan’ın doğru olanı yapacağını, Türkiye’nin yeniden Batı’ya yaklaşacağını ve Batı’lı anlamda, dünyanın kabul ettiği anlamda bir yapısal reformlar matriksinin de gündeme geleceğini düşünüyorum.

Biz bu dersimizi alıncaya kadar da Türkiye çok büyük servetler kaybedecek, büyük işsizlikler yaşayacak ve sonunda açığımızı kapatmak için IMF’yi de yardıma çağırmak zorunda kalacağız.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder