1 Mart 2020 Pazar

Kaşınsak mı, Kaşınmasak mı? | Çağlayan Dergisi

Bazen sırtımız kaşınır ve birine kaşıtmak isteriz. Tam da kaşınan noktayı bulmuşsa, garip bir mutluluk kaplar içimizi. Bazen de bir yerimizin aşırı derecede kaşındığını fark ederiz ve baktığımızda nohut gibi bir kızarıklık görürüz. Ah şu sivrisinekler! Isırırken hiç de fark etmeyiz onları; bir de uykumuzu bölen vızıltıları olmasa! Bir taraftan kabaran yerimizi kaşırken diğer taraftan gözümüzle onu ararız. Bizden emdiği kanla iyice semirmiş bir şekilde bir duvarda görürüz onu. Sessiz sedasız ısırıp gitse, ısırdığı yer de kaşınmasa, ne iyi olurdu diye düşünürüz. Sahi neden kaşınıyoruz ki biz?

Kaşıntı, derimiz ve mukozalarımız tarafından algıladığımız, rahatsız edici, hatta bazen hayatı yaşanılmaz kılan bir histir.

Aslında kaşıntı da tıpkı ağrı gibi, vücudun kendini koruması için bize ihsan edilmiş bir duyudur.[i] Cildimizin bizimle konuşma şeklidir. Hayvanlar, hatta balıklar bile kaşınır. Peki, bu his ile vücudumuz bize ne söylemek istiyor? Kaşıntı hissi ile cildimiz bize, hâl lisanı ile “Beni rahatsız eden bir şey var ve onu benden uzaklaştır” demektedir. Kaşıntı hissi olmasaydı, kolumuzda yürüyen örümceği fark etmeyecektik. Cildimize yerleşmesi muhtemel parazitlerden, hatta mantarlardan rahatsız olmayacaktık ve kendimizi onlardan koruma gayreti içine girmeyecektik.

Normal bir uyuz hastasının cildinde toplam 15–20 yetişkin uyuz paraziti bulunurken Norveç uyuzu dediğimiz; uyuzun yaşlı, düşkün, bağışıklık sistemi baskılanmış, kaşıntı duygusu hissetmeyen ya da kendini yeterince kaşıyamayan kişilerde görülen tipinde, hastaların cildinde, kalın kabuklar altında, binlerce uyuz paraziti bulunur.[ii] Sadece bu bile kaşıntı hissinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermeye yetiyor, değil mi?

Kaşıntı ile o bölgedeki kan dolaşımı hızlanır ve bölgeye gelen kan hücreleri ve maddeler ile doku enfeksiyonla savaşmaya hazırlanır.[iii] Ancak kronik olarak kaşıntı problemi yaşayan milyonlarca insan mevcuttur. Bunun sebebi neler olabilir? Bunu anlamamız için cildimizden başlayıp beynimize doğru uzanan bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor.

Cildimizde üç tabaka yaratılmıştır: epidermis, dermis ve subkutis. Ortada bulunan dermis tabakası, yukarıya doğru epidermis içine eldivenimsi çıkıntılar yapar. Bu çıkıntıların üst kısmında cildimizin belli değişiklikleri (sıcaklık, soğukluk, keskinlik, basınç, vibrasyon, ağrı, kaşıntı) algılamasını sağlayan mekanoreseptörler ve sinir uçları bulunmaktadır.[iv] Beş duyu organımızdan biri olan ve dış dünya ile vücudumuz arasındaki sınırı oluşturan cildimizin içine yerleştirilen bu reseptörleri, alarm sistemi olarak düşünebiliriz.

[i] Arıcan Ö., Kaşıntının Patofizyolojisi, Kliniği ve Tedavisi, Türkderm, 2005, 39(2):88–97.

[ii] Jonston G., M. Sladden, Scabies: diagnosis and treatment, BMJ, 2005, 17;331(7517):619–622.

[iii] Guyton A.C., J.E. Hall, Tıbbi Fizyoloji, 10. Baskı, 2001, s. 815–842.

[iv] A.g.e.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/03/01/kasinsak-mi-kasinmasak-mi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder