Uzun bir kış geçirdik. Türkiye’de daha uzun süren bir kış: Geçen hafta biz Amerikan güneşinde gözlerimizi kısarken, Türkiye’den “soğuk ve yağışlı hava” haberleri geliyordu. Tıpkı Oscar Wilde’ın masalındaki gibi: Masaldaki dev, bahçesinde çocukların mutlu olmasına izin vermez. Her yerde ilkyaz çiçekleri açarken orada mevsim hâlâ kıştır, çünkü bahçenin etrafına duvar örmüştür Bencil Dev. Pişman olacak, “Niçin ilkyazın buraya gelmek istemediğini şimdi anlıyorum,” diyecektir ama iş işten geçtikten sonra… Türkiye uzadıkça tatsızlaşan bir masala benzese de şikâyet yok: Kış ne kadar uzunsa bahar o kadar güzel olur.
Ahmet Rasim anılarında anlatır: II. Abdülhamid döneminde Saadet gazetesinde çalışırken, “Bahar gelmeyecek mi?” dizesinin tekrarlandığı bir şiir yüzünden saraya çağrılmıştır. Başmabeynci tarafından epey azarlanır. Gelgelelim şiir başkasına aittir, Ahmet Rasim saraya yanlışlıkla götürülmüştür. Şiiri yazan, Peyami Safa’nın babası İsmail Safa’dan başkası değildir. (Sürgüne yollanan Safa orada genç yaşta ölecektir.) Demek, saray zihniyeti “bahar”ı her dönemde tehdit olarak görmüş.
Baharı bir gün yitirecek miyiz? Zadie Smith “Mevsimlere Ağıt”ta küresel ısınmayla beraber dört mevsimin biçim değiştireceğini, hatta tarihe karışacağını yazmıştı. Elbette bunun edebiyatta da yansımaları görülecek. “Cli-fi” denilen “iklim-kurgu” romanları çoktan bir alt türe dönüştü. İklimin belirleyici olduğu yapıtlar—edebiyatımızdan akla hemen Susuz Yaz gelecektir. Korkulan olursa –ki öyle görünüyor– karlı kış akşamları artık Dickens’ın romanlarında kalacak. Dıranas’ın o güzelim “geçiyorum mevsim gibi kapından” dizesi birkaç kuşak sonra okurlara pek bir şey ifade etmeyecek. Bahar da galiba “Erenköyü’nde Bahar” gibi unutulmaz şiirlerde yaşayacak.
Bahar imgesi modernizmle birlikte değişti. “Nisan en zalimidir ayların” dizesini modernizmin simge şairi T. S. Eliot yazmıştı. Oysa Shakespeare’in oyunlarında bahar hep güzellikleriyle karşımıza çıkar. Bir Yaz Gecesi Rüyası aslında bahar başlangıcında, Kış Masalı yaz mevsiminde geçer örneğin. Shakespeare’de bahar bir çiçekler geçididir: Nergis, leylak, zambak, çuhaçiçeği, yabangülleri… Hayatı gizemlerle dolu Shakespeare’in Londra’ya gittikten sonra 26 yıl eve dönmediğini düşünen edebiyat tarihçileri var. Oysa Londra’da her yıl Paskalya’dan önceki 40 gün boyunca tiyatroların kapalı kaldığı biliniyor. Bahar başlangıcına denk gelen bu dönemleri şairin Stratford’daki evinde geçirmiş olması muhtemel görünüyor. Her bahar eve dönmek: Ola ki Shakespeare baharı bu yüzden sevmiştir.
Ömer Seyfettin, “Bahar ve Kelebekler” hikâyesinde 90’ına yaklaşmış yaşlı bir kadınla bir genç kızı anlatır. Dışarıda bahar bütün cazibesiyle insanı çağırırken genç kız odada oturmuş, Fransızca bir roman okumaktadır. (Fransız romanı okuyan ne çok kadın karakter vardır edebiyatımızda!) Şöyle düşünür yaşlı kadın: “Ah, işte hep bu kitaplar onları zehirliyor, onları solduruyordu, onları bahara, saadete yabancı bırakıyordu.” Kelebek görmeden, çiçek koparmadan baharın geldiği anlaşılır mı? Bir bahar daha odalarda geçerken, Ömer Seyfettin’in hikâyesini hatırladım. Bahar temizliği için bekleyen kitapların arasından kalktım, bahçeye çıktım. İlk papatyalar açmıştı.
CAN BAHADIR YÜCE
Yazının Kaynağı: CAN BAHADIR YÜCE – kronos news https://kronos21.news/tr/bahar-gelmeyecek-mi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder