Her gün sabahın nurunda, cihanın dört bir yanında, evlerinden içleri nur, dışları nur, insanlık sevdasıyla mamur binlerce muallim çıkar. Bu nur yüzlü, melek-misal muallimler, ilmin ışığına muhtaç yüz binlerce talebeye akıllarındaki ve kalplerindeki mesajları ulaştırmak için bir koşuşturma içine girer ve o huzur yuvası mekteplerine varırlar. Sonra da bu mekteplerin kapılarında ve bahçelerinde, kalplerinde heyecan, bir anne veya babanın evladını beklemesi gibi öğrencilerini beklerler.
Talebelerini sabahın erken saatlerinde, sımsıcak tebessümlerle karşılayan bu muallimler, onlarla kısa bir hasbihal ettikten sonra talebeler sınıflarına giderler. Muallimleri de son hazırlıklarını yaptıktan sonra talebeleriyle buluşurlar.
Artık beklenen an gelmiş, sevenler sevdikleriyle buluşmuş, ders başlamıştır. Muallimin dilinden talebenin aklına ve gönlüne nice derin ve içten mesajlar akmaya başlar. Sadece dillerden mi? Gözlerden, jest ve mimiklerden, tebessümlerden gönüllere kanaviçeler örülür. Muallimler, kainat kitabından devşirdikleri ilimleri, mânâ âleminin süzgecinden de geçirerek en anlaşılmaz mevzuları, talebenin rahatlıkla kavrayacağı ve özümseyeceği bir hale getirir ve onlara sunarlar.
Derslerde talebeyle muallim arasında saygı ve sevgiyle örülen müthiş bir etkileşim oluşur. Talebeler, uzak diyarlardan gelen bu beyaz önlüklü, melek gibi insanları hayranlıkla dinler, onların hem ilimlerinden istifade eder hem de hâl ve tavırlarından nice güzel numuneler dererler.
Bu öğrenciler farklı ülkelerden, dinlerden ve milletlerdendir. Ortak yönleri; aklı ilim, gönlü muhabbet dolu, insan olma ortak paydasında buluşmuş muallimlere sahip olmalarıdır. Bu muallimler her bir öğrenciyi manevi evladı gibi görürler. Aslında talebeler için de muallimlerinin anne babalarından farkları yoktur.
Bu talebeler için öğretmenleri kâh bir anne kâh bir baba olur; bazen bir arkadaş, hatta bazen de bir kardeş oluverirler. Onlarla oynar, onların ağlamasıyla ağlar, gülmeleriyle gülerler. Muallimle talebe arasındaki bu sıcak iletişim gün boyu hem derslerde hem de teneffüslerde devam eder.
Her kavuşmadan sonra bir ayrılık vardır. Dersler bittiğinde muallimler, anne babalarına saygı ve selamlarını iletmelerini söyleyerek öğrencilerinin bir kısmını evlerine uğurlar. Okulda kalan bir grup talebeyle beraberliklerini bir iki saat daha devam ettirirler. Rehberlik saatleri dediğimiz bu saatlerde, muallimler talebeleriyle sıcak çaylar eşliğinde bir muhabbet deryasına yelken açarlar. Bu rehberlik saatlerinde talebenin şahsi sıkıntıları konuşulur ve hal çaresine bakılır. Bazen de evrensel insanî değerler adına talebeye kazandırılması gereken mevzulardan bahisler açılır ve talebe hayat okuluna hazırlanılır.
Nihayet bu beraberlik de bir süre sonra biter. Bu sefer muallimler arasında, öğretmen odalarında, dinlenme salonlarında veya okul bahçesinde tatlı bir iletişim ve etkileşim başlar. Genellikle muhabbet şeklinde geçen bu arkadaşlık ve paylaşımlarda bilgi alışverişleri, sıcak ve samimi sohbetler yapılır, dostluklar iyice perçinleşir. Aralarındaki münasebetler içtendir. Onlar birbirlerine abi, abla, kardeş; birbirlerinin çocuklarına karşı amca, dayı, teyze gibidirler. Mesai saatleri bittiğinde bile onlar bu dostluklarını devam ettirir, haftada en az bir iki gün birbirlerinin evlerine çay içmeye, muhabbet etmeye giderler.
Akşam olup karanlık çöktüğünde, muallimler bu büyük aile yuvalarından küçük aile yuvalarına dağılırlar. Bu sefer bu küçük aile yuvalarında eşler arasında, anne-baba ve çocuklar arasında sıcak bir muhabbet başlar. Gün içinde yaşananlar paylaşılır, varsa problemler çözülmeye çalışılır. Beraber yemekler yenilir, çaylar içilir. Sonrasında okul yaşındaki çocuklar bir süre ödevleriyle meşgul olur, bazen de beraber bir kitaptan parçalar okunur, müzakere edilir. Muallim olan anne babalar kısa bir ders hazırlığı yaptıktan sonra o günün yoğun fakat tatlı olan yorgunluğu nihayete erer.
İnsanların istirahate çekildiği, iç dünyalarına yöneldiği saatler, muallimler için hüzün saatleridir. Çünkü bu saatler gurbet havasının en ağır hissedildiği saatlerdir. Bu saatler, anne-babadan, dostlardan uzun bir süre uzakta kalmanın acısının yudumlandığı demlerdir.
Bu melek insanlar zulümlere maruz kalmakta, bu gül yüzlü, gül kokulu insanlara zift sürülmeye, hiç hak etmedikleri yaftalar takılmaya çalışılmaktadır.
Onlar için zehir zemberek günlerdir bu günler. Her şeye rağmen onlar ümitlerini yitirmezler. Çünkü muştusu asırlar önce bir Sadık-ı Masduk tarafından verilmiş bir hedefin fikir işçileridir onlar. Bilirler ki bu işin hamurunda acı vardır, gözyaşı vardır, ızdırap vardır.
Onlar bilirler ki sabırla, Rablerine içten yakarışlarla, bu çilelerin üstesinden gelinir. Bunun şuurunda olan bu yiğit kametler geceyi fırsat bilirler.
Mevcudatın derin bir sessizliğe gömüldüğü gecenin ilerleyen bu saatleri, muallimler için Rablerine kul olmanın ve diğer bütün esaretlerden kurtulmanın en derinden hissedildiği saatlerdir. Gözyaşlarıyla yunup yıkanır, bütün dertlerine derman olacak Zat’a yönelirler.
Rabbim bu melek gibi insanların yâr ve yardımcısı olsun; hakiki insanlık davasının sancağını en yüksek burçlara dikmeyi onlara nasip eylesin.
Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/08/24/melekler-gibi-muallimler/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder