Dört gün önce Yunanistan’dan Türkiye’ye geri itilen KHK’lı müfettiş: “Askeri araçtan hepimizi demir çubuk ve sopalarla döverek indirdiler. Bir Suriyeli’nin sol ayağı neredeyse kırılmıştı. Acı içinde kıvranıyordu.”
SEVİNÇ ÖZARSLAN – BOLD ÖZEL
Biri 5 aylık bir bebek, diğeri 7 yaşında bir çocuk olmak üzere 13 Türk, 8 Eylül 2020 Salı günü Meriç üzerinden Türkiye’ye geri itildi. Geri itilenler arasında güvenlik gerekçesiyle isminin gizli kalmasını isteyen 31 yaşında KHK’lı bir teştiş kurulu müfettişi de vardı. Müfettiş, 7 Eylül pazartesi sabahı başlayan Meriç yolculuğunu ve geri itilme olayını Bold Medya’ya anlattı.
Bir geceyi Orestiada’da sınır karakolunda geçiren müfettişin söylediğine göre kendileriyle birlikte yaklaşık 70 Suriyeli ve Afgan bir gün sonra Türk tarafına bırakıldı. Ve bırakılmadan önce hepsi, dolduruldukları araçlardan demir çubukla dövülerek indirildi, 25 dakika işkence yapıldı ve 7 bin dolar paralarına el konuldu.
672 sayılı KHK ile ihraç edilen müfettiş, kendilerini dövenlerin siyah maskeli, ellerinde demir çubuk ve cop olan kişiler olduğunu belirtiyor. Geri itme olayını yöneten kişinin ise 3 yıldızlı bir Yunan askeri olduğunu vurguluyor.
İŞTE MÜFETTİŞİN ANLATIMIYLA 4 GÜN ÖNCE GERÇEKLEŞEN GERİ İTME OLAYI
“7 Eylül pazartesi 2020 tarihinde saat öğlen 12 civarında 3 kişi ve 5 aylık bir bebek ile Meriç Nehri’nden 8-9 km uzaklıktaki Orestiada sınır karakoluna vardık. Vardıktan sonra karakolun önünde bavullarımız açıldı. Eşyalarımıza bakıldı. Kimlik tespiti yapıldı. Bir görevli form doldurdu. Ancak parmak izi alınmadı.
Sonrasında bizi içeri aldılar. İçeride 3 nezarethane vardı. Ortadaki nezarethaneyi boşalttılar. Beni ve yanımdaki 2 kişi ve bebeklerini oraya koydular. Yandaki 2 nezarethanedekiler 6-7 gün önce gelmişler ve onların işlemleri resmi şekilde yapılmış.
İLK BAŞTA PROBLEM YOKMUŞ GİBİ DAVRANDILAR
Bize ilk başta problem yokmuş gibi davrandılar, yemek verdiler. Ancak yanımızdaki 2 nezarette bulunanların ara ara hava almak için dışarıya çıkmalarına izin verilirken bize “Daha sonra siz” diyerek geçiştirdiler. Bizim kimse ile temas kurmamızı istemediler, tecrit ettiler.
Aynı gün saat 16.00 sıralarında yan nezarethanedeki kısa boylu, saçı seyrek olan mülteci Türk, önümüzden geçerek avukatı C. ile görüşmeye gitti. Geri dönerken bize parmaklıklar arasından “Avukat C. burada, sizinle yarın görüşecek” dedi. 7 Eylül pazartesi günü böyle geçti.
Ertesi sabah 8 Eylül Salı günü sabah saat 09.00-10.00 gibi ben ve yanımdaki 2 kişi ile bebeğe “çantalarınızı alın gidiyorsunuz” dediler. “Nereye” diye sordum. “Başka bir polis merkezi” dediler. Telefonlarımızı istedik. Bize telefon vermeyeceklerini söylediler.
BÜYÜK BİR DAMPERLİ ASKERİ ARAÇ GELDİ
Kapının önünde büyük damperli askeri bir araç vardı. Askeri aracın kapağını açtılar. İçeride yaklaşık 70 Suriyeli, Afgan vardı. İçeride hava almak bile mümkün değildi. Bizi buraya zorla bindirdiler. Sonra araç hareket etti ve yaklaşık 15-20 dakika boyunca gittikten sonra durdu. Başka bir resmi polis merkezi, karakol gibi bir yere gelmiştik.
SİYAH MASKELİ, COPLU ASKERLER BİZİ KARŞILADI
Kapının önünde 9-10 resmi araç vardı. Askeri aracın kapısını açtılar. Kapılar açıldığında dışarıda 15-20 askeri üniformalı, kafalarında siyah maskeli ve gözlüklü, ellerinde demir çubuk, cop, tahta sopa olan kişiler bulunuyordu. 2 kadın asker, 1 kadın polis vardı. Burada küçük, tek katlı bir tarafı resmi görevlilerin girip çıktığı bir yer vardı. Buranın yan tarafında da yaklaşık 200 metrekare büyüklüğünde üstü kapalı salon gibi bir yer vardı. İçinde de 3-4 nezarethane bulunuyordu.
DEMİR ÇUBUKLA DÖVDÜLER
Askeri araçtan hepimizi demir çubuk ve sopalarla döverek indirdiler. Bir Suriyeli kişinin sol ayağı neredeyse kırılmıştı. Acı içinde kıvranıyordu. Herkesin çantasını kenarda topladılar. Üzerimizdeki parayı da çantalara koydurttular. Bu kapalı alanda herkesi diz üstünde oturtarak işkence yapmaya devam ettiler.
25 DAKİKA İŞKENCE YAPTILAR, PARALARIMIZI GASP ETTİLER
20-25 dakika işkence yaptıktan sonra hepimizi döverek tekrar askeri büyük araca doldurdular. Çantalarımızı almamıza izin vermediler. Paramız ve tüm eşyalarımızı, yaklaşık 7000 euro gasp ettiler.
Arkadaki bir büyük araca şişme bot koydular. Bizlere işkence yapanların 2-3 tanesi Orestiada’daki ilk vardığımız sınır karakolundan gelmişti. Görürsem kolaylıkla tanırım. Hatta 1 tanesi bana hangi üniversitede okuduğumu, ne iş yaptığımı sordu. Bu kişi 1.85-87 boylarında ince yapılı, beyaz tenli, kısa saçlı biriydi.
Askerlerden kirli sakallı olan gençler vardı. Onların hepsinin başındaki kişi ise iri yarı 1.93 metre boylarında yaklaşık 120-130 kilo civarı olan, göbekli, mavi gözlü, çok sert davranan ve sürekli hakaret eden biriydi. Herkes ondan talimat alıyordu. Bu kişiyi de görsem kolaylıkla tanırım.
İŞKENCE YAPAN HERKESİN ASKERİ ÜNİFORMASI VARDI
Oradaki bayan personelleri de çok rahat teşhis edebilirim. İçlerinden birine “Bize ne yapacaksınız” dedim. Konuşmak istemedi. İngilizce “Bilmiyorum” dedi. Orestiada polis merkezinden gelen yukarıdaki bahsettiğim kişilerin haricindeki diğer işkenceci herkesin askeri üniforması vardı.
Buradaki tüm işkenceyi 1.93 m boylarındaki ve 120-130 kilo civarındaki, büyük göbekli, geniş omuzlu, mavi gözlü askeri üniformalı kişi yönetiyordu. Buradaki işkence bittikten sonra bizi arabalara döverek koyup 20 dakika mesafedeki bir yere götürdüler.
20’ŞER KİŞİ HALİNDE BOTLARA DOLDURUP TÜRKİYE’YE İTTİLER
Askeri aracın kapısı açıldığında Meriç Nehri göründü. Hepimizi burada indirdiler. Getirdikleri botu şişirttiler. En öne Suriyeli ve Afganları olmak üzere hepimizi nehrin kenarına dizdiler. İlk önce 2 defa 20’şer kişi halinde botları doldurarak Türk tarafına bıraktılar.
Tam bu sırada Türk askerleri gözüktü. “No deport” diye bağırdı ve havaya ateş açtı. Yunanlı askerler 5 dakika bekledi ve sonrasında tekrar herkesi arabalara doldurup 500 metre yukarı götürdüler. Orada herkesi indirip sıraya dizdiler ve botlara bindirip bizleri Türk tarafına ittiler. Bizlere hakaret edip İngilizce “Geri dönmeyin” diye bağırdılar.
3 YILDIZI OLAN KOMUTAN DEPORT YAPILIRKEN HER ŞEYİ İZLEDİ
Bu Yunan askerleri arasında 2 genç 22-25 yaşlarında kişi vardı ve bunlar çok iyi Türkçe biliyorlardı. Bu kişileri de kolaylıkla teşhis edebilirim. Bu kişiler bana “Abi, ben Türkleri çok seviyorum, keşke imkanım olsa sizi hemen alırım ülkeye, ama yukarı makamlardan talimat var, kesinlikle istemiyorlar” dedi.
Yine devamında “Avukatınız dün sizinle görüşseydi kurtulmuştunuz, sizi ve avukatınızı kandırmışlar” dedi. Meriç Nehri kenarındaki tüm bu deport olayları olurken arkamızdan askeri küçük makam aracı ve şoförü olan 3 yıldızı olan askeri komutan her şeyi izledi. Anladığım kadarıyla her şey onun denetimindeydi.
10 KİŞİLİK BİR TÜRK EKİBİNİ DAHA GETİRDİLER
Bu deport olayları olurken Meriç Nehri’nin alt tarafından 10 kişilik bir Türk ekip daha yakalayıp yanımıza getirdiler. Çantalarını boşaltıp onların da paralarını alıp bizle beraber deport ettiler. Bu kişiler arasından 7 yaşlarında bir çocuk vardı. Kafasında Türk askeri şapkası olduğu için 1.93 boylarında iri yarı Yunan askerlerin başındaki kişi şapkayı çocuktan alıp ayağının altında ezdi ve attı. Sonrasında hakaretler etti.
Yine oradaki bir Yunan asker bana “Erdoğan kendini çok akıllı mı zannediyor yoksa salak mı ne düşünüyorsun?” dedi. Ben de “Erdoğan bizim de hayatımızı mahvetti, bizler iyi eğitimli insanlarız, bizlere zulmediliyor” dedim.
KARAKOLUN GÜVENLİK KAMERASINDA HER ŞEY VAR
7-8 Eylül tarihinde Yunan topraklarında olduğumuza dair fotoğraf çekmedim, zaten telefonlarımızı da aldılar. Ancak ilk vardığımız yerdeki Orestiada’daki sınır polis merkezi güvenlik kameraları 7 Eylül pazartesi saat 11.30-14.00 arası silinmediyse her şey görülür. Bizlerin işlemlerini Orestiada’da kapı önünde yaptılar. 7-8 Eylül günü nezarethaneleri gören kamera kaydı silinmedi ise ortadaki nezarethane 3 kişi ve 1 bebek olduğu görülür.
Bizleri işkence yapmak için götürdükleri askerlerin olduğu yerde ise kamera kaydı olup olmadığını bilmiyorum. Ancak yan tarafta üst düzey görevlilerin makam aracını gördüğüm için muhakkak burada da kapı önü kamera kaydı olduğunu düşünüyorum.
TÜM BELGELER YANIMDA OLMASINA RAĞMEN ACIMADILAR
Tüm bunların sonrasında Meriç Nehri’nden çıkıp kendimi evime zor attım. Tutuklanma belgelerim, haksız hapis kararı vs tüm belgeler yanımızda olmasına rağmen acımadılar. Bizlere bu zulmü yapan, işkence yapan, insanlık dışı muamele yapıp uluslararası hukuka aykırı davranan Yunanistan’daki bu yerlerdeki tüm kamu görevlisi polis ve askerlerden şikayetçiyim.
Bizi götürdükleri karakolun fotoğrafını Google’dan buldum. Karakolu tam gören fotoğraftaki tuğlalı duvar önünde işlemleri yaptılar. Bu karakolun adı Himonio karakolu. Yunan avukattan öğrendim. Kamera kayıtları silinmediyse her şey görülür.
medyaboldYunan güvenlik güçlerinin Meriç’te ölüme terk ettiği Ümit Şakır’dan 1 haftadır ses yok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder