Şubat ayında döviz kuru için görece iyimser bir sürece girmiştik. ABD Devlet Başkanı Donald Trump’un Çin ile tarifeler üzerinde anlaşma noktasına geldiklerini ifade eden tweeti ticaret savaşlarından tedirgin olan piyasaları rahatlatmıştı. FED’in de faiz artırma kararını zamana yayması ile birlikte dolar kuru 5,21 seviyelerine kadar düşmüştü. Sıcak paranın yeniden Türkiye’ye gelmesinin önündeki en büyük engel bir süre için dahi olsa bertaraf olmuşa benziyordu. Fakat Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alımı ile ilgili gelimeler piyasaların eline yeni bir saatli bomba bırakmış oldu. Döviz yeniden tırmanma şeridine girdi. Konuya tarafların yaklaşımında bir yumuşama olmaması halinde piyasalar için S-400’den önce ve S-400’den sonra denebilecek kadar büyük riskler barındırıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki gün önce “S-400 konusunda bu işi bitirdik biz. Kredi şartlarından, ortak üretime varıncaya kadar bunlar konuşuldu, anlaşıldı, imzalar atıldı, bitti. Geri dönüş asla olamaz. Belki S-500’e gireceğiz.” açıklamasında bulundu.
Şubat ayında Soçi’de Rusya ve İran ile yapılan üçlü zirveden dönüşte uçakta gazetecilere aynı netlikte S-400 meselesinin alım sürecinin karara bağlandığını söylemişti. O tarihten itibaren ABD cephesinden birbiri ardına açıklamalar geliyor. İsmi açıklanmayan askeri yetkililer konuşuyor, ABD kongresi konuyu ele almak istiyor, Trump Erdoğan’ı yerel seçimlerin ardından ABD’ye davet ediyor. En son ABD dışişleri sözcü yardımcısı bir NATO üyesi olan Türkiye’nin S-400’ü satın alması halinde bunun ekonomik ve askeri yaptırımları olacağını söyledi.
Türkiye tarafı ne kadar farkında bilinmez ama ABD bu konuda geri adım atmayacağı bir hat oluşturmuşa benziyor. Rahip Brunson olayında olduğu gibi krizi safhalara yayarak çözmek istiyor. O kadar ucu açık senaryolar dolaşıma girdi ki Türkiye’nin NATO’dan çıkması dahil pek çok ihtimal havalarda uçuşuyor. Bu ihtimal şu aşamada uçuk ve inanılmaz görünse de süreç içerisinde ete kemiğe bürünebilir. Türkiye’nin Ortadoğu’da Rusya ve İran ile birlikte hareket etmesi ayrılığın işaretleri şeklinde okunabilir. Amerika cephesinden çok ağır açıklamalar geliyor.
Bir NATO üyesinin kendisi için tehdit olarak görülen savunma sistemini almasını Batı cephesinin sindirmesi mümkün gözükmüyor. Bir orta yol bulunabilir mi? Amerika şimdilik S 400’ü almamanın dışında Türkiye’ye hiçbir seçenek sunmuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da “ben sizin bildiğiniz liderlerden değilim. S 400 alındı bile” diyerek son noktayı koymuş görüntüsü veriyor. Erdoğan’ın geçmişte de kendisini bağlayan sözlerden rahatlıkla döndüğü düşünülürse bu işin bittiğini söylemek abartılı olur. Ancak o kadar ileri gitti ki geri dönüş manevrası yapması kolay değil.
Türkiye’nin otoriter ülkeler liginde olması projesi 28 Şubat sürecinde de bizzat dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri tarafından dillendirilmişti. Şangay beşlisine girmek isteyen AB ile yollarını ayırma noktasında ‘olsa da olur olmasa da’ diyerek niyet beyanında bulunan ve Rusya’ya yaklaşan Erdoğan’ın en büyük destekçisi de yine ulusalcı çevreler.
Hesaba katılması gereken diğer cephede ise Rusya bulunuyor. Alım durdurulursa kendisini aldatılmış hisseden Rusya’nın elinde Türkiye’ye karşı kullanacağı güçlü kozlar var.
Meselenin askeri ve dış politikaya bakan pek çok yönü olmakla birlikte ağır ekonomik sonuçlarının da olacağı aşikar. Değerlendirmeler Rahip Bronson krizinin çok üzerinde bir kopuşun ve etkinin olacağı yönünde. Enflasyon-faiz-kur kıskacına giren Türkiye’nin dünyanın jandarması ile gireceği mücadelede direnme gücü ise yok denecek kadar az.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder