Bir istiridyenin yağmur suyuna hasretiyle zaman tüllendi ve demlendi. Kemal zirvesi doruklarını çoklarına gösterdi. Önce yağmur içindi küme küme bulutlar… Sonra şimşekler, ab-ı hayatı netice verdi. Taşkın damlalar can suyu taşırken önce “Selam!” dedi. İbrahimî bir sinenin baba duasıyla saltanata ermesi gibi, Yusufçukların gaye-i hayal iklimi ufuklarda belirdi.
“Git gidebildiğin kadar, aç açabildiğin kadar sineni, bir avuç selamınla göm ruhunun heykelini çekirdek gibi.” “Yeryüzü geniş değil mi?” “Hem bu yerlerin hep Sahibi Bir değil mi?” Başak gibi nicesi avuçlarında taşıdı dupduru selamını. Gittiği her yere bir çantasından çok daha fazla ümitler ekiverdi. Ümit aşılandı mı asrın gariplerinin de yüzleri bir hilal gibi gülümserdi. Nice güzellikler, berzahta belki Akif’in hicranını yendi. Defineyi bulanlar sefineyi yollara verdi, yola koyulanlar da yolda kalmamanın dersini…
Sahabeyi hatırlatan nice ruhlar, ancak ölü yıkayan kara parçalarını gezdi de çiçek dahi çiğnemeden, karıncanın bile hukukunu ikame etti. “Tatmadık dünya eliyle sefa, kalsın baki ömrümüze çokça!” diyerek saadeti yarınlarda arayınca elindekine bakmayıp “üç ya da beşmiş“ aldırış etmedi. Tabanları koşuşturmaktan kanayan ihtiyar delikanlının dediği gibi, “Ben asıl gitmezsem mahvolurum” diyenler, tatlı tatlı ömürlerini verdi. Ayazın darboğazında sokaklarda yüründü çok kez. Bataklıkları kurutma azmiyle o fırtınalı gecelerce yılmayıp göğüsler gerildi. Anne baba hassasiyetiyle merhamet pınarlarında bir coşku tecessüm ederek, “Eyvah bunlar gerçek yetim; öksüzdür buralarda kaybolan” deyip tulumbalara koşuldu. Zemzemlerle o dar sokaklar yıkandı. Yanmadan yakılmadan olmaz! Hakiki yanana bir daha ateş de bir şey yapamaz.
Yatmaya zaman, kavgaya lüzum yok! Kabuğu soyulan değerlerin üzerinde raks edenlerle her yer adeta inim inim. Sargılar ellerde pas tutmuş. Zombiler zümrüt tepeleri pay ediyor. Derbeder dibaceler, derbeder hitameler… Ruhları kemiriyor derinden gelen bir sızı. Dilsiz şeytanlar kötülerden de kötü ki ibret alacak halleri yok. Kör olası gayretleri de şeytan şeytan insanlaşmakta. Devrin firavunlaşması için Nemrutlar odunlar toplamakta. Bir yakmayagörsünler ki “ebed” diye fenaya sarılmakta. Canlar ağyara düştü. Deva atlasları bir sadık göz için “Ferhatlar” gibi tutuştu.
“Ey kalpleri tatmin edecek olan yegâne Sultanımız, bizi kime bırakıyorsun? Sen bırakırsan kim tutar ve Sen savurursan kim toplar bizi! Eman ver Allah’ım! Eman diliyoruz ki bizi cehennemden kurtar! Bu badireden de yine yalnız Sen çıkar!”
Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/31/bir-huznun-ikindisinde/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder