27 Ocak 2020 Pazartesi

RAND Raporu üzerinden Türkiye’ye bakmak

RAND Corporation, ABD Ordusu için Türkiye’nin geleceğine ilişkin bir rapor hazırladı. Rapora göre ABD-Türkiye ilişkileri şekillenecek. İşte raporun analizi.

Fatih Yurtsever

BOLD ANALİZ 

ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından RAND Corporation tarafından çoğunluğu ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nda Türkiye uzmanı olarak çalışan akademisyenlerce ABD Ordusu için “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası: ABD-Türkiye Stratejik İlişkileri ve ABD Ordusu açısından sonuçları” konulu bir rapor yayımlandı. Raporu talep kurumunun ABD Ordusu olması, önümüzdeki dönemde ABD’nin Türkiye ile ikili ilişkileri hangi alanlarda, ne şekilde devam ettirmek istediğine dair önemli veriler ortaya koyuyor.

Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, Rusya ile Suriye özelinde geliştirdiği ikili ilişkiler ve S-400 alımı nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde ilerlemediği bir gerçek. Son NATO Zirvesi öncesinde Türkiye’nin Doğu Avrupa ve Baltık Ülkeleri’nin savunmasını öngören NATO planını veto edebileceğine yönelik açıklamaları da Başkan Trump dışında, ABD’de Türkiye’ye karşı oluşan olumsuz havanın pekişmesine neden oldu. Son yıllarda Türk-Amerikan ilişkileri ciddi yaralar alırken, mahiyeti konusunda kimsenin çok fazla bilgi sahibi olmadığı Erdoğan-Trump ikili ilişkileri gündemi belirlemeye devam etti.

Böyle bir ortamda Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine yönelik hazırlanan bu rapor yakından incelenmeyi hak ediyor. Rapordan sıralayarak ilerleyelim:

Türkiye İçin Gelecek Senaryoları Neler?

1. Zorlu Müttefik: Türkiye-ABD ilişkileri mevcut seyrinde devam eder. Türkiye kendi kolektif güvenliği açısından NATO harekatlarına katılmaya devam eder. Zaman zaman gerginlikler yaşansa da Türkiye, ABD ve Avrupa ile ilişkilerini farklılıklara ve büyük krizlere neden olmadan karşılıklı “al-ver”e dayalı olarak sürdürmeye devam eder.

2. Yeniden Demokrasinin Hayat Bulması: Güçlü ve toplumsal tabanı sağlam bir muhalif hareketin ortaya çıkması durumunda (bu hareket bir koalisyon hareketi de olabilir) 2023 yılında Erdoğan iktidardan iner, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği iptal edilir, Türkiye parlamenter sisteme geri döner, Türk dış politikasının yönü tekrar Batı olur.

3. Stratejik Denge: Türkiye daha belirgin bir biçimde Batı’dan uzaklaşmaya, Rusya, İran ve Çin ile ilişkilerini geliştirerek ABD ve NATO’ya karşı denge kurmaya yönelir.

4. Avrasya gücü: Türkiye bir Avrasya gücü olmak için NATO’dan çıkar yeni ittifaklar sistemine yönelir. Bu durum daha büyük kırılmalara neden olacağı için askeri olarak karşı karşıya gelme riskini de yükseltir.
ABD için Türkiye’nin alternatifi Yunanistan ve Romanya olabilir.

Rapor, yukarıda bahsedilen senaryoların olasılık ihtimalleri arasında bir derecelendirme yapmasa da genele hâkim olan dil ve anlatımdan en olası senaryonun birinci senaryo olduğu söylenebilir. Erdoğan’ın NATO Zirvesi öncesinde yaptığı kararlı açıklamalara rağmen Baltık Planı’nı onaylaması, NATO harekatlarına tam destek sağlanması ve bunun her fırsatta Savunma Bakanlığı tarafından gündeme getirilmesi de halen NATO’nun Türkiye’nin güvenliğindeki en makul seçenek olduğunu gösteriyor. Ancak, raporda Türkiye’nin zaman zaman Rusya ile çalışmayı tercih edebileceği, bu nedenle de ikili ilişkilerdeki öngörülemezliğin devam edeceği, İncirlik Üssü ve Kürecik Radarının geçici veya sürekli olarak kapatılmasına karşı mutlaka önlem alınması gerektiği de vurgulanıyor. Erdoğan’ın ABD ile ilişkiler ne zaman gerilse İncirlik ve Kürecik Radarı’nın kapatılmasını gündeme getirmesi de bu değerlendirmeyi doğruluyor. ABD’nin Yunanistan ve Romanya ile ilişkileri geliştirmesi Türkiye’deki üs ve tesisler için alternatif seçenekler arayışında olduğunu gösteriyor.

Erdoğan ABD’nin alternatif siyasi oluşumlara destek vermesinden korkuyor

Raporda yer alan “Türkiye’de umut vaat eden bir muhalefet lideri ya da koalisyonunun ortaya çıkması durumunda Erdoğan ve AKP 2023’te iktidardan indirilebilir. Bu durumda Türkiye’den daha uzlaşmacı bir yaklaşım beklenebilir. Zira, 2018’te parlamentoya seçilen üç muhalefet partisi de NATO ve AB ile ilişkilerin canlandırılmasına yönelik çağrılarda bulunuyorlar. Yine de kamuoyunda var olan ABD ve AB’ye yönelik derin şüpheler gelecekte Türkiye ile varılacak olası bir uzlaşmanın hızını ve kapsamını sınırlayabilir.”

Değerlendirmeden de açıkça anlaşılacağı üzere ABD, umut vaat eden, Türkiye’yi tekrar Batı rotasına sokacak, parlamenter demokrasiyi tekrar hayata geçirebilecek bir siyasi oluşuma destek verebilir. Henüz Ali Babacan kuracağı siyasi partiye ilişkin süreci tamamlamamış olsa da uluslararası finans kuruluşları nezdindeki yüksek kredisi yanında ABD’nin desteğini alabilecek olması, Erdoğan’ı fazlasıyla rahatsız ediyor. Son dönemde CHP üzerinden yürütülen “FETÖ’nin siyasi ayağı” tartışmalarının aslında Ali Babacan liderliğindeki siyasi oluşumu hedef aldığını söyleyebiliriz.

Ergenekon için Hulusi Akar halen bir tehlike unsuru

“ABD ordusu ile TSK arasındaki ilişkiler Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın artan önemi dikkate alınarak- derinleştirilmeli ve ABD-Türkiye Üst Düzey Savunma Grubu yeniden canlandırılmalı” ABD halen Türkiye’de ilişki kurulabilecek en uygun kişinin Savunma Bakanı Hulusi Akar olduğunu düşünüyor. Erdoğan İncirlik Üssü’nün kapatılabileceğini söylediğinde ABD Savunma Bakanı Esper bu konuda yapılan açıklamanın ne kadar ciddi olduğunu anlayabilmeleri için Hulusi Akar ile görüşmesi gerektiğini söylemişti. Türkiye ve NATO ilişkileri gerildiğinde yine Hulusi Akar yaptığı açıklamalar ve yazdığı makalelerle Türkiye’nin NATO üyeliğine olan bağlılığını vurgulayarak ortamı sakinleştiren kişi olmuştu.

Son günlerde Hulusi Akar, kamuoyunda Libya ile yapılan anlaşmanın mimarı olarak gösterilen Amiral Cihat Yaycı üzerinden bir tartışmanın içine çekiliyor. Nedim Şener ve Müyesser Yıldız yazdıkları yazılarda başarılarına rağmen Cihat Yaycı’nın Hulusi Akar tarafından emekli olmaya ve istifa etmeye zorlandığını yazdılar. Cihat Yaycı ve Erdoğan arasında TSK tarihinde hiçbir tümamirale nasip olmayacak derecede bir yakınlık var. Hatta Piri Reis denizaltısının denize indiriliş töreninde Erdoğan bizzat Cihat Yaycı’nın ismini anarak kendisine yaptıklarından dolayı teşekkür etmişti.

Anlaşılan Ergenekon ekibi Cihat Yaycı’yı gündemde tutarak hedef haline getiriyor, Hulusi Akar’ı hamleye zorlayarak Erdoğan ile aralarını açmaya çalışıyor. ABD’nin Hulusi Akar’ı iş birliği yapılabilecek bir aktör olarak görmesi ve Hulusi Akar’ın Ali Babacan ve siyasi oluşumuna yeşil ışık yakma ihtimali, Ergenekon’u Hulusi Akar’ı oyun dışına çıkarmak için daha fazla güç harcamaya zorlayacaktır.

Erdoğan tehlikenin farkında

RAND raporunda TSK’da orta seviye subayların, komuta kademesi ve siyasiler ile kurdukları ilişkiden rahatsız oldukları, tasfiyeler nedeniyle sıranın mutlaka kendilerine geleceğini düşündükleri, bu nedenle endişeli oldukları ve bu rahatsızlığın bir noktada başka bir darbe girişimine neden olabileceğine de yer verilmiş. Hatta Erdoğan’ın bu durumdan haberdar olduğu ve tehlikeyi ciddiye aldığı da ifade edilmiş.

Erdoğan bu raporu ciddiye alırsa önümüzdeki günlerde TSK’nın orta kademe subaylarına yönelik tasfiye operasyonlarının hız kazanacağı söylenebilir. Erdoğan’ın diğer politik hedeflerinin yanında devamlı Türk askerini ülke toprakları dışında tutacak şekilde bir dış politika izlemesi de TSK’yı devamlı meşgul etmeye çalıştığının işareti olarak algılanabilir.

Sonuç olarak ABD Türkiye ile olan ilişkilerini TSK üzerinden sürdürmeye karar verirse bu durumun hem iç hem de dış politikaya yansıyacak önemli sonuçları olacaktır.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder