Azeri iş insanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun, Cemaat soruşturması kapsamında tutuklanmasının altından Mehmet Ağar’ın mala çökmesi çıktı. Tıpkı 90’larda yaptığı gibi…
BOLD – 90’lı yıllarda “İsmin PKK’ya yardım listesinde var” denilerek onlarca iş insanı ve sanatçıya şantaj yapılmış ve mal varlıklarına çökülmüştü. Korkut Eken, Sedat Peker ve Mehmet Ağar’ın isimleri en çok geçenlerdi. Çok sayıda iş insanı Bolu-Düzce-Adapazarı hattında öldürüldü. Şarkıcı İbrahim Tatlıses’in Mehmet Ağar’a ismini listeden çıkarttırmak için 10 milyon dolar verdiği iddia edilmişti.
Gazeteduvar’dan Bahadır Özgür, Cemaatle hiçbir ilgisi olmadığı bilinen Azeri milyarder Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun cemaat soruşturması kapsamında tutuklanmasının izini sürdü. Gurbanoğlu’nun Yalıkavak Yat Limanı’na Ağar ailesi tarafından çöküldüğünü ortaya çıkartan Özgür, işin içinde bu kez petrol ve SOCAR’ın da bulunduğunu dolayısıyla Ağar’ın işverenlerinin de olduğunu ima eden yazısı şöyle:
Bir oligark, bir marina ve Ağar ailesi
Korona paniğinin ortasında gözaltına alınan Azeri milyarder Mübariz Mansimov Gurbanoğlu, dört dörtlük bir siyaset-ticaret hikayesinin de aktörüdür. Onun isminin etrafında örülmüş ilişki ağı; siyasette ve ekonomide yaşanan yozlaşmanın üzerinde hüküm süren bir zümrenin serencamı gibidir. Buyurun, bu hikayenin Ağar merkezli kısa bir bölümünü izleyelim.
“Kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü hatırlarsınız. 1996’daki Susurluk kazasından sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller söylemişti. Olay örgüsü DYP’li İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’da yoğunlaşınca, o da “Ödülüm bu mu olacaktı” diyerek istifa etmişti. Susurluk davasından dolayı bir yazlığı andıran cezaevinde 369 gün kaldı, Ağar. Bulduğu her fırsatta iktidarın bekası için çırpınıyor şimdi. Oğlu da AKP milletvekilliği yapıyor.
Korona virüsü paniğinin sıcaklığında, Ağar’ın adını yine ilginç ilişkilerle gündeme getiren bir olay yaşandı. Palmali Holding’in sahibi Azeri asıllı milyarder Mübariz Mansimov Gurbanoğlu, ‘FETÖ üyeliği’ iddiasıyla önceki gün İstanbul’da gözaltına alındı. Aynı saatlerde Gurbanov’un sosyal medya hesabından bir açıklama yayınlandı.
Özetle şöyle deniliyordu: “Sizin yaptığınız bu şerefsizliği düşman bile yapmazdı… Bana FETÖ’cü demektense kendinize, geçmişinize ve çocuklarınızın nerde eğitim aldığına bakın… Bildiğiniz kimi men haklarımı savunmak üçün ali mahkemelere baş vurmuşum. Bu hukuk savaşını kaybedecek ve bu günün artık yakın olduğunu gören özel ve devlet şirketleri iyice hırçınlaşmaya başladı.”
Açıklamada isim, olay zikredilmiyor ama sert ve tehditkar bir üslup hakim. HDP Milletvekili, gazeteci Ahmet Şık, Twitter hesabından konuyla ilgili uzun bir bilgi/yorum yayınladı. Söylediklerine bakılırsa kastedilen mahkeme meselesi, Petkim’in sahibi Azerbaycan devletinin petrol ve gaz şirketi SOCAR’la arasındaki hukuki bir davaydı. Gurbanov, Azeri petrolünü ülke dışına nakilde tek yetkiliydi. SOCAR bunu mahkemeye taşıyıp, iptal ettirmek istiyordu.
Peki kim bu Gurbanoğlu?
Kızıl Ordu yüzbaşısıyken SSCB dağıldıktan sonra şirket kurup, hızla zenginleşen oligarklardan birisiydi. 1998’de Türkiye’de kurduğu Malta merkezli Palmali’nin 270 gemisi bulunuyor. TEKFEN İnşaat’ın yüzde 50’sini almasıyla ses getirmişti. Ama esas kamuoyunda yankı bulan olay; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, amcası Mehmet Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen’in sahibi olduğu ve iki yıl önce devrettikleri denizcilik şirketi BMZ’ye kiraladığı tankerlerdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği ‘Panama Belgeleri’nin kahramanı, Gurbanoğlu’ydu.
Yani Gurbanoğlu vakası epey karışık. Ortada uğruna savaşların verildiği petrol ve gaz varsa, basit olması da beklenemez zaten. İşin bu yönünü konunun uzmanlarına bırakalım. Zira vukuatın doğrudan bizi ilgilendiren kısmında; kimisi unutulmuş, gözden kaçmış olaylar zincirinin oluşturduğu dört dörtlük bir hikaye duruyor. Özelleştirmelerle başlayan; petrol ve gaz ticaretiyle uluslararasılaşan; iktidara ve çevresindeki zümreye bağlanan; oligarkların, eski-yeni bürokratların, siyasetçi oğullarının ve akrabalarının boy gösterdiği, Türkiye’nin 17 yıllık serencamı olan bir hikaye.
Gelin şimdilik Ağar’ın merkezinde olduğu bölümün üzerinde duralım. Hafıza iyidir, sürekli tazelemek gerekir diyelim ve önce Bodrum Yalıkavak Marinası’na gidelim…
***
Bodrum Yalıkavak, Avrupa’nın en lüks yat limanlarından biri olarak gösterilir. Milli Emlak’a ait liman, 49 yıllığına Profilo’nun sahiplerinden Cefi Kamhi’ye kiralandı. Kamhi ailesi Susurluk döneminde bir hayli gündemdeydi. Babası Jak Kamhi’ye 28 Ocak 1993’te suikast girişiminde bulunulmuş, ama kurtulmuştu. O suikasta dair küçük bir bilgiyi, TBMM Susurluk Komisyonu ifadelerinden aktaralım:
JİTEM’ci Cem Ersever’in komutasında 1991-93 arası Güneydoğu’da ‘istihbarat elemanı’ olarak faaliyet yürütmüş Abdullah Çetin, Azerbaycan’da kampta eğitim gördüğünü, orada Uğur Mumcu suikastını yapanlarla karşılaştığını, onlardan birinin de Kamhi’ye saldıran kişi olduğunu söylüyordu. Mumcu’nun evinin etrafındaki istihbarat çalışmasını da kendisinin yaptığını itiraf ediyordu. Azerbaycan-Türkiye bağlantısı kontra kamplarından sermaye transferlerine farklı biçimlere bürünse de hiç kesilmiyor anlaşılan.
Kamhi marinayı 2003’te açtı. Ancak mali sıkıntıya düştü ve 2011’de Gurbanoğlu’nun şirketi Palmali’ye sattı. Marinayı işleten şirket ise Bodrum Yalıkavak Turizm Ve Yat Limanı’ydı. Bundan sonraki izleri, ticaret sicil kayıtlarından sürelim.
Palmali ilk olarak Bodrum siciline kayıtlı bir şube kurdu. Yönetim kurulu başkanı Gurbanoğlu’ydu. Yönetimde yer alan Alaattin Aykaç dikkat çekici bir isimdi. 2012-2013 arasında PETKİM yönetiminde bulunan Aykaç aynı zamanda 8 yıl Palmali CEO’luğunu yürüttü. Gurbanoğlu 2017’de kendisini dolandırmakla suçladı. KKTC’de kurduğu bir şirkete para aktardığını iddia etti. Aykaç şimdi nerede dersiniz? Demirören Gazetecilik ve TFF yönetiminde yer alıyor.
9 Mayıs 2014 günü yönetimde sürpriz bir değişiklik yaşandı. Tolga Ağar şubeye müdür olarak atandı. 21 Mayıs 2014 günü Tolga Ağar bu sefer de şubenin yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Bir yıl sonra da 15 Temmuz 2015 günü, İstanbul merkezdeki olağanüstü genel kurulda ana şirketin yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda başkanı oldu. Bu andan itibaren yönetimde Palmali’nin ağırlığı azalırken, Ağar’ların ağırlığı arttı.
Nitekim 16 Ağustos 2018’de Tolga Ağar yetkilerini bırakırken, babası Mehmet Ağar yönetim kuruluna giriyor ve bir yıllığına başkan seçiliyordu. 24 Ekim 2018’de yapılan toplantıda ise yönetime yeni isimler dahil oldu ve Mehmet Ağar’ın görevi 2021 yılına kadar uzatıldı.
Böylece Gurbanoğlu’nun zor durumdaki Kamhi’den 2011’de 42 milyon dolara satın aldığı şirket, 2018 itibariyle adım adım ‘kapalı devre’ el değiştirip, Kasım 1996’da “Ödülüm bu mu olacaktı” diyen Ağar’ın ve ailesinin hakimiyetine girdi.
***
Gurbanoğlu, yakın tarihin kara kutularındandır. Etrafında sadece siyasetçileri, onların akrabalarını değil; futbolcuları, sanatçıları, bürokratları, ortak işlere giren sermaye gruplarını da görebilirsiniz. İşin tuhaf yanı, onun rakibi görünen SOCAR da aynı ağın bir diğer merkezi olarak güneş gibi parlıyor. Orada da özelleştirilen PETKİM’in çeperinde oluşmuş halkada, yine aynı siyasetçileri ve akrabalarının yanında Kalyon’dan Çalık’a uzanan sermaye gruplarını bulursunuz.
17 yılın serencamı budur. İktidar ve etrafındaki zümrenin bu iki oligarşik yapıyla kurduğu ilişki, koruma kalkanı her gün daha fazla tahkim edilmeye çalışılan başkanlık rejiminin bekasının ne anlama geldiğini gayet güzel özetliyor.
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder