Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Marques, “Türkiye’de etkili bir iç hukuk yolu yok. AİHM, Türk Anayasa Mahkemesi’ni etkili bir çözüm kaynağı olarak görmeyi bırakmalı” dedi.
BOLD – Demokrasi ve Özgürlükler için Avrupa Yargıçlar Birliği (MEDEL) Başkanı Filipe Marques, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girşiminin ardından yaşanan insan hakları ihlalleri ile ilişkili çalışmalar yürüten Tutuklu Avukatlar İnisiyatifi’ne (The Arrested Lawyers Initiative) çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Avrupa’daki hakim ve yargıç birliklerinin çatı örgütü niteliğinde olan ve 16 Avrupa ülkesindeki 18 bin Avrupalı hakim ve savcıyı temsil eden MEDEL’in Başkanı Marques, başkanı olduğu birliğin başından beri Türkiye’de etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığı tezini savunduğunu belirtti.
Marques, “Bağımsız bir yargı sisteminiz yoksa, etkili bir iç hukuk yoluna sahip olmak imkansızdır. Dolayısıyla Türk (Anayasa) Mahkemesinin kararı bizleri şaşırtmıyor. Bu nedenle, evet, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), Türk Anayasa Mahkemesi’ni etkili bir çözüm kaynağı olarak görmeyi bırakmalı – bunu dört yıl önce yapmalıydı” dedi.
DEMOKRASİ VE ÖZGRLÜKLER İÇİN AVRUPA YARGIÇLAR BİRLİĞİ
1985 yılında kurulan Demokrasi ve Özgürlükler için Avrupa Yargıçlar Birliği (MEDEL), 1995 yılında Avrupa Konseyi tarafından istişari sivil toplum kuruluşu olarak kabul edildi.
MEDEL şu anda Avrupa’daki 23 hakim ve savcı birliğini biraraya getiren çatı örgüt konumunda. 16 Avrupa ülkesindeki yaklaşık 18 bin hakim ve savcıyı temsil ediyor.
MEDEL’İN KARŞILAŞTIĞI EN DRAMATİK DURUM TÜRKİYE
MEDEL Başkanı Filipe Marques, insan haklarının son yıllarda bütün dünyada aşınmaya başladığını belirtti.
Filipe Marques, Polonya’da devam eden durum ve Türkiye ve Macaristan’daki travmatik deneyimlerin Avrupa’daki hukukçular arasında farkındalığın artmasına yol açtığını ve koordineli eylem ihtiyacını gösterdiğini ifade etti.
Marques, Türkiye’deki durum, muhtemelen MEDEL’in tarihinde karşılaştığı en dramatik durumdur. Üye derneğimiz YARSAV, Temmuz 2016 darbe girişiminin hemen ardından idari olarak feshedildi ve pek çok üyesi tutuklandı, ihraç edildi ve herhangi bir somut delil, temel teminat veya usul hakları olmaksızın özgürlük veya mülkiyetten mahrum bırakıldı. YARSAV Başkanı Murat Arslan, Ekim 2016’dan beri cezaevinde ve hukukun herhangi bir temel ilkesine uymayan yargılamanın ardından 18 Ocak 2019’da 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. MEDEL, YARSAV’ın feshedilmesinin meşruiyetini tanımamakta ve yine de onu tam üye ve yönetim kurulu üyelerini haklı temsilcileri olarak görmektedir” dedi.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM DEHŞET VERİCİ
Filipe Marques, Türkiye’deki yargının durumunu şu çarpıcı sözlerle özetledi: “Türkiye’deki insan hakları durumu dehşet verici: yürütmenin kontrolündeki bir yargı (Avrupa Yargı Kurulları Ağı’nın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğini askıya alması kararının gösterdiği gibi), temel hakları olmadan yıllarca hücre hapsinde tutulanlar, toplu olarak görevden alınmalar ve kesinlikle hiçbir (hukuki) teminatı olmadan yapılan tutuklamalar. Yargının bağımsızlığını önemseyen hepimizin görevi, durumu mümkün olan her şekilde kınamaktır.”
Türkiye içinde ve dışında bu trajik durumun üstesinden gelmek için savaşan ve Türk yargısının yeniden özgür ve bağımsız olacağı gün konusunda umutlu olmaya devam eden cesur insanlar bulunduğunu ifade eden Marques, “Onlara tüm dayanışma ve desteğimizi sağlamalı, seslerini duyurmalı ve BM, Avrupa Konseyi veya Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlarda duyulmalarını sağlamalıyız.” diye konuştu.
MEDEL ve diğer bazı yargı kurumlarının önerisi ile YARSAV Başkanı Murat Arslan’ın 2017 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Václav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görüldüğünü hatırlatan Marques, bu tür girişimlerin Türkiye’de yargının bağımsızlığı için cesaretle mücadele edenlere güven verdiğini ve mücadelelerinin görünürlüğünü artırdığını kaydetti.
AİHM’E “GEÇİCİ TEDBİR ALMAMA” ELEŞTİRİSİ
Filipe Marques, 4 yıldır hücre hapsinde tutulan ve kötü muameleye maruz kalan eski YArgıtay üyesi Hüsamettin Uğur’un başvurusunun AİHM tarafından reddedilmesini sert şekilde eleştirdi.
Türkiye’deki durumun başlangıcından bu yana, MEDEL ve diğer kurumların, Türkiye’de yargı bağımsızlığının olmadığını açıkça gördüğü, acil bir durum arzettiği ve iç hukuk yoluna başvurma olaslığı bulunmadığı için geçici tedbirler talep ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduğunu belirtti. Marques, ancak AİHM’nin geçici tedbirler almayı sistematik olarak reddettiğini kaydetti. Durumun gelişiminin ne yazık ki MEDEL’in ve geçici tedbir talep eden diğer kurumların haklı olduğunu gösterdiğini ifade etti.
Marques, Avrupa Konseyi İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Komitesi tarafından yakın zamanda yayınlanan raporların da Türkiye’deki muamelelerin gerçekliğini ve tutukluluk koşullarının etkileyici bir resmini gösterdiğini vurguladı.
“AİHM’NİN İTİBARI TEHLİKEYE GİRECEKTİR”
Marques, AİHM’e eleştirilerini şöyle sürdürdü: “Dört yıl sonra hala AİHM’den karar bekliyoruz. Bence AİHM bu konuyla ciddiyetle yüzleşmeli ve buna kendi inanılırlığı meselesi olarak bakmalıdır. Aşırı uzun prosedürleri nedeniyle aldığı kararları etkisiz kalmaya devam ederse, Avrupa’da insan haklarının ana koruyucusu olarak yıllar içinde inşa ettiği itibar tehlikeye girecektir. Uzun bir prosedürü bekleyemeyecek acil durumlarla başedebilmek için ara tedbirler çıkarma kriterleri gözden geçirilmelidir. Temel insan haklarının korunması beklemeye gelmez.”
AİHM, ANAYASA MAHKEMESİ’Nİ ETKİLİ BİR ÇÖZÜM YOLU OLARAK GÖRMEYİ BIRAKMALI
MEDEL’in en başından beri Türkiye’de etkili bir iç hukuk yolu (çözüm kaynağı) olmadığını ifade ettiğini belirten Filipe Marques, “Bağımsız bir yargı sisteminiz yoksa, etkili bir iç hukuk yoluna sahip olmak imkansızdır. Dolayısıyla Türk (Anayasa) Mahkemesinin kararı bizleri şaşırtmıyor. Bu nedenle, AİHM, Türk Anayasa Mahkemesi’ni etkili bir çözüm kaynağı olarak görmeyi bırakmalı – bunu dört yıl önce yapmalıydı” ifadelerini kullandı.
AVRUPA KONSEYİ’NİN “MAGNİTSKY YASASI”
Avrupa Konseyi’nin, Aralık 2019’da kabul ettiği “Avrupa Dış Eylem Yasası” konusunda da açıklamalarda bulunan Marques, yasanın Amerika Birleşik Devletler’inin “Magnitsky Yasası”na benzediğini ifade etti.
Marques, ciddi insan hakları ihlallerini ele almak için küresel bir yaptırım rejimi getirmeye çalışan yasanın ancak yürürlüğe girmediğini hatırlattı.
TÜRKİYE’DEKİ İHALLERİN SORUMLULARINDAN HESAP SORULMASI
İnsan haklarını korumayı ve ihlallerinden sorumlu olanları cezalandırmayı amaçlayan herhangi bir girişimi her zaman desteklediklerini ifade eden Marques, “Türkiye’deki durum açık ve objektif bir şekilde toplu insan hakları ihlalidir. Bu nedenle teoride, her zaman (bu) yaptırım rejiminin sorumluların hesap vermesi için gelecekte kullanılması olasılığı vardır. Ancak şunu da vurgulamak isterim ki, hukukun üstünlüğünü yok edenlere ceza aramaktan çok, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığının bir an önce Türkiye’ye geri dönüşü için savaşmamız gerekiyor. Türk vatandaşlarını korumanın ve temel insan haklarından olan bağımsız bir adalet sistemine erişim hakkını güvence altına almanın tek yolu budur.” diye konuştu.
MAGNİTSKY YASASI
Yasa ismini 2009 yılında Rusya’da gözaltındayken işkenceye maruz kalan, tıbbi müdahale talebini reddettiği gerekçesiyle hapisteki hücresinde ölü bulunduğu iddia edilen Hermitage Capital Management Fonu avukatlarından Sergey Magnitsky’den alıyor.
Olayın ardından ABD ve Avrupa ülkeleri, Rusya’nın gözaltı süresince gerekli önlemleri almadığını savunarak sorumlu bürokratların cezalandırılmasını talep etti.
Bu doğrultuda 2012’de Magnitsky’nin adı verilen yasa Amerikan Kongresinden kabul edildi. Yasa, ABD Dışişleri ve Hazine bakanlıklarının ciddi insan hakları ihlallerinden sorumlu olduğuna inandığı Rus yetkililerin ABD’deki mal varlıklarını dondurma ve ABD’ye girişlerini yasaklama gibi bazı yaptırımlar uygulamasını öngörüyordu. 2016 yılında ise yasanın kapsamı genişletildi ve sadece Rusya odaklı bir yasa olmaktan çıkıp küresel boyut kazandı.
medyaboldAİHM’in yeni Başkanı Spano’dan 15 Temmuz davalarına ilişkin Anayasa Mahkemesi açıklaması
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder