Engin DENİZ
Minik Ahunaz
[ Zulme İnat Çocuk Olmak- 6 ]
Yarın açık görüş günümüz.
Çocuklarda bir heyecan.!
Annelerdeyse; yorgunluk, bitkinlik, ümitsizlik hakim.
Hanede vuslat havası; özlem, hasret buram buram.
Babalara umut olur mu acaba diye bamtelimize dokunan sözler, yüreklerde mumdan şem’alara dönüşüyor?
Açık görüşe gidiş hazırlığı, düğün günlerini aratmıyor. Ancak annelerin ruh halleri beni derinden derine düşündürmüyor değil.!
Cümle cümle, hece hece Elvan’ın annesini takip ediyorum.
Tüm kusurlara reaksiyon gösteriyor.
Her şeyi kafasına takıyor.
Her şeyi abartıyor. “Bu hayat benimle dalgamı geçiyor ya,” diyor.
“Yoruyor,” demek çok hafif kalıyor.
“Eskiden de böyle miydi bu kız,” diyorum.
Eskiye gidiyorum…
Off off..! Demeden edemiyorum.
Gece – gündüz Beril’in annesini gözlemliyorum;
Ruhu, bazen “sevgi yarım küresinin kutup noktasında” bazende; “nefret yarım küresinin kutup noktasında” geziniyor.
Bedenen bazen bir kütükten farksız oluyor, bazen sıcacık bir tebessüm oluşuveriyor gamzelerinde.
“Severse çok seviyor, sevmezse hiç sevmiyor.” Hayata pamuk ipliği ile bağlı. En son ki gerçek gülüşünü hatırlamıyorum.
Yalancı mutlulukla da bu hayat
yaşanır
mı?
“Bu kızda eskiden böyle miydi,” diyorum.
Eskiye gidiyorum…
Yine derinden derine bir off off..! Çekiyorum.
Ahunaz’ın annesini takip ediyorum. Ölüm ile yaşam arasında git gel yapıyor. Günlerce, Hakim bey şarkısını dinliyor; sözlerini ben bile ezberledim.
Şikayetim var cümle yasaktan
Dillerimi hakim bey bağlasan durmaz
Gelsin jandarma, polis karakoldan
Fikrim firarda mapusa sığmaz eyvah
Mapusa sığmaz eyvah
Susarsa bir daha konuşmuyor, konuşursa da hiç susmuyor.
“Ya bu kız o değil, yada o kız bu değil.”Diyorum.
Yine de off off.!. Yine de off off.!.
Öyle zor bir yerdeyim ki yavrum;
Gece ile gündüz arasında, hece ile cümle arasındayım.
Öyle zor bir yerdeyim ki yavrum;
Sevgi ile nefret arasında, ölüm ile hayat arasındayım.
Hiçbir şeyi çözemiyorum da.. Çözülmüyor da hiçbir şey.. herşey düğüm düğüm.
Durduruyorum dünyayı göz ile yaş arasında. Sağanak sağanak yağmur var yüreğimde, gönül duvarlarıma vurup giden dalgalarda martıların feryatı çığlık çığlık.
Bu bir dert ise, bunu dert olarak kabul edin be yavrum;
Bir aileden üç baba demir parmaklıklar ardında… Cezalar üst perdeden kesildi, İstinaf Mahkemesi, Yargıtay hiç tereddüt etmeden do
s
yaları onad
ı. Yürek yangınına hangi merhem iyi gelir bilmem ki..
Ahunaz’ın babası bir kez ağırlaştırılmış müebbed aldı. Ahunaz henüz 5 yaşında. Hayat dolu, bir o kadar da tatlı bir çocuk. Babası ile hiçbir zaman oynayamayacak.
Annenin hali ortada.. Çocuğun mutsuzluğunu dışardan hissedebiliyorsunuz. Geceleyin kâbuslarla uyandığı çok oluyor.
“Baba baba” diye ağlayarak annesine sarılıyor. Annesi, “Annem Bebem” diye diye yavrusunu kucaklıyor.
Ortam müebbedlik, yaş ile göz arasındaki hikâye şarkıların dilinde hakim bey..
Beril’in babası 20 küsür yıl aldı. Beril 6 yaşında en önemli ihtiyacı sevilmek, beğenilmek ve değer verilmek.
İstemese de annenin hali çocuğa nüksediyor. Beril’in hal ve hareketlerindeki taşkınlık, hazımsızlık baba yoksunluğuna inat gittikçe büyüyor.
Bazen “öffff anne öff” demesi yürek titretiyor.
Babasının yokluğunu ölçüp tartıyor kendince..
– Annem, “babam bizi sevmiyor mu,” diyor.
O an kocaman bir sessizlik oluyor, zamanda..
Elvan’ın babası da 10 yıl 10 ay aldı. O da 5.5 yaşında. İyilik ve kötülük kavramlarını resimlerle anlatıyor.
Bir babasını çiziyor bir de gardiyanı.. Bir babasını çiziyor birde onu ters kelepçe yapıp ka
rg
a tulumba gö
türen polisleri.. Kusurları görüyor ve eleştiriyor kendince..
Neden babam çok zaman oldu da gelmedi? Diyor.
Öyle zor bir yerdeyim ki yavrum..!
Mevzu aslında ne anneler ne de babalar..
Mevzu şu çocuklar yavrum şu çocuklar.. Psikolog veya psikiyatrist değilim ama şu çocukların psikolojileri ne ile tedavi edilebilir ki be yavrum.?
“İnsan 7 sinde neyse 70’in de de odur,” demiyor mu atalarımız. E bu çocukların hali ne olacak yavrum.
Sorguluyorum herşeyi..!
Kimi zaman bir avukat oluyorum, kimi zaman bir yargıç..!
Ne olursam olayım hakikat değişmiyor gözümde. Bize bunu yapan insanlar herşeyden kaçsalar bile bu çocuklardan dolayı hesap vermeliler, diyorum.
Uzatmayacağım..!
Açık görüş öncesi bir araya gelmiştik dedim ya.. Anneleri izlerken çocukları da ihmal etmemeye çalışıyordum.
Bir ara kendi aralarında konuşuyorlardı; kulak kesiliverdim.
Beril soruyordu:
– O elindeki ne?
Ahunaz cevap veriyordu:
– Benim ismim var üstünde (kendi nüfus cüzdanını gösteriyordu.)
Elvan bana ver onu, diyor. Tuttuğu gibi de çekiştiriyordu.
Ahunaz olmaz veremem, diyordu.
– Ver dedim sana! Diyor.
Ahunaz heyecanlı heyecanlı olmaz dedim ya Elvan.!.
Veremem dedim ya.!.
Anlamıyor musun, diyordu.
Elvan,
yi
ne ısrarcı;
bana ver onu, diyordu.
Ahunaz, hem bu kaybolursa babamın yanına almazlar, bizi diye de diretiyor, tüm talepleri geri püskürtüyordu!.
Neden anlamak istemiyorsunuz diye de sitem ediyordu. Odadaki mavi kırlentin olduğu masaya doğru gidip oturuyor. Boynunu büküyor, içleniyor. Minik avuçları içinde ıslak ıslak olmuş kimliğini bacaklarının arasına koyuyor. Sessizce bir şeyler mırıldanıyordu; “ben onunla babama gidicem akıllım,” diyordu.
Onları izlediğimi ilk önce Beril farkediyor. Sonra Elvan’la göz göze geliyoruz.
Ahunaz’ın baba özlemi ile yanıp tutuştuğu o kadar belli ki.. O kimlikten dolayı gözü hiç kimseyi görmüyordu.
– Arada bir vermem işte vermem, diye de sesini yükseltiyordu.
Elvan’a doğru dönüyorum; senin baban nerede kuzum, niye gelmiyor ki hiç?Diyorum.
Gözlerimi gözlerinden hiç ayırmıyorum.
– Bilmiyor musun okulda babam, diyor.
Ne yapıyor ki okulda?
– Kitap okuyor, kitaplarını okuyunca gelecek.
Hımmmm, diyorum.
Bu cümle Ahunaz’ın dikkatini çekmiş olacak ki lafa karışıyor;
– Ne zaman okuyacakmış ki diye soruyor.
Beril oradan araya giriyor; kızım çok kitapları varmış, hem kitap okumayı kolay mı sanıyorsun sen.
Okuyacak, bitirince gelecek, işte diyor.
Ço
cukl
arın konuşmal
arı annelerininde dikkatlerini çekmişti. Uzaktan onların konuşmalarını, atışmalarını dinliyorlardı.
İşi tatlıya bağlamak için; gelin beraber dua edelim, dedim.
Nasıl dedi, Beril.. Ne diycez ki hem!
Babanızın, kitaplarını çabucak bitirmesi ve evinize gelmesi için dua edelim? Dedim.
O kadar içten olur, edelim dedi ki..
Allahım, tüm babalar kitaplarını çabucak bitirsin ve evlerine gitsinler.
Allahım, tüm çocukları akşam olmadan babalarına kavuştur, dedim.
Ahunaz, hemencecik; öylesine temiz ve öylesine masum bir kalple “amin” dedi ki anlatamam.
Hem orada çok babalar varmış, onlar da çabuk okusun ve evlerine gitsinler, diye de ekledi.
Açık görüş bir düğün günü gibiydi. Babalar birbirinden güzel hediyelerle karşılamışlardı çocukları.. Çikolatalar çeşit çeşitti..Yüzler yalancıktan da olsa gülüyordu. Babalar birbirinden ilginç hikâyeler, anekdotlar, menkıbelerle muhabbeti doyumsuz hale getiriyorlardı.
Çocuklar babalarının kucağından hiç inmiyordu. Babalarının anlatımlarına da kahkahalarla gülüyorlardı.
Ahunaz’ın babası yanında getirdiği tencereyi masaya koydu. Sebzeleri de masaya dizmeye başladı.
Çocuklar, ne var bunun içinde diye sormaya başladılar.
O t
encerenin kapağ
ını açtı; bir adet patates, bir bağlam maydanoz, bir adet kurufasulye, beş adet acı biber, kırk adet patlamaya hazır mısır tanesi, bir adet limon, dedi.
Şaka mı bu demeden Elvanın babası siyah poşeti masaya koydu. Sebzeleri sergilemeye başladı.
Otuz adet dolma biberi, beş adet patlıcan, on beş adet pırasa, on adet soğan..
Gel vatandaş gel diye de seslenmeye başladı.
Biz şaşırdık kaldık..
Anam herhalde bunların canı ya türlü çekti yada kafayı sıyırdılar dedik.
Birbirimize bakıp durduk.. Millet pazarlarda kan ağlıyor. Bunlar burada tanzim satışına mı başladılar, dedik.
Beril’in babası da Amirim; olay şöyle gelişti diyerek masadaki sebzelere şöyle bir göz gezdirdi.
Eyvah! Eyvah dedim. Gitti gül gibi çocuklar…
Diğer masalardaki insanlarda bize bakmaya başladılar.
Ahunaz’ın babası yavaşca ayağa kalktı. Vukuatı bizatihi dinlemem gerekiyor. Lütfen sessizlik istiyorum dedi.
Çocuklara baktı “hazır mısınız,” dedi.
Koro halinde, eveeet dediler.
Sonra bize döndü, “sizler iyi misiniz,” dedi.
Yavrum, biz iyiyiz de siz iyi misiniz? Niye böyle yapıyorsunuz ki dedim.
Gülümsediler, önce dinleyelim lütfen dediler.
Yapacak bir şey yoktu… Mecburen mecburiyetten dinleyecektik
. Ama
herkeste bize bak
ıyordu anam.. Gardiyanlar bile sanki işkillenmişti..
Anlat bakayım koçum diye gürledi Ahunaz’ın babası;
Beril’in babası masanın arkasına geçti. Hem anlatıyor hemde sebzeleri koyup kaldırıyordu.
– Efendim, efendim fecaat dedi.
Çocuklar pür dikkat dinliyordu. Biz ise eyvah eyvah deyip duruyorduk.
– Amirim Patetestin Maydanozlu İlçesine bağlı Limonlu köyünde Acı Biberin çıkardığı çatışmada beş Patlıcan öldü, otuz Dolma biberi yaralandı.
Çocuklar gülmeye başladılar.
Amir, araya girerek; çocuklar acımız hem çok taze hemde çok büyük. Lütfen gülmeyelim dedi.
Bu sefer ben gülmeye başladım. Ahunaz’ın annesi güldü. Beril’in annesi, Elvan’ın annesi derken ortam düğün dernek oldu.
Amir sessizlik istiyorum, dedi. Gülmemek için kendini zor tuttu.
Evet yavrum öncelikle başımız sağolsun.
Vatan sağolsun Amirim dedi.
Devam et yavrum..
Beril’in babası ağlamaklı bir ses tonu ile efendim yaralılarımız Tencere devlet hastanesine kaldırıldı.
Çocuklardan biri amca Patlıcanlar ne oldu diye sordu.
Yine gülüşmeler… Yine kahkaha tufanı..
Burada yavrum. Onları en güzel şekilde uğurlayacağız diye cevap verdi.
Ve devam etti; efendim beş Acı Biber Motor caddesinden kaçmaya b
aşlad
ı.
Çocukları g
österip onlardan biri şuna, biri buna, biri de ona benziyordu. Yakalanıp masanın yanına getirildiler.
Çocuklar gülmekten kırılıyordu.
Gürültüyü, bilanço nedir yavrum sesi bozdu.
Efendim; Gözde Emniyet Komseri Kuru Fasulyenin verdiği bilgiye göre yapılan operasyon sonunda ele geçirilen silahlar şunlar oldu;
– Patlamaya hazır 40 adet Mısır tanesi
– 10 adet göz yaşartıcı soğan
– 15 adet uzun namlulu Pırasa ele geçirildi.
– Gördüğünüz gibi olayı azmettiren 3 Acı Biberde canlı olarak yakalandı.
2 Acı Biberin yakalanması içinde bölgede geniş çaplı arama başlatıldı. Aynı zamanda tüm giriş çıkışlarda GBT yapılmaya başlandı.
Arz ederim efendim dedi.
Yüzler gülüyordu, herkes alkışlıyordu. Gelip sarılanlar bile oluyordu inanın.. “Bu perdede ki acının rengi mutluluktu.”
Tencereyi vermeselerde sebzeleri çocuklara hediye etmişlerdi.
Zaman nasılda akıp geçmişti… Acılar hiç konuşulmamıştı. Babalar acıyan yanlarını bize hiç göstermemişlerdi. O da onların büyüklüğündendi. Kucaklaşıp ayrılmıştık. Öyle yazıldığı gibi kolay değil ayrılık..!
Çıkarken, Ahunaz’ın annesini gözaltına aldılar.. Ahunaz’ın feryadı yeri göğü inletiyordu. Kimliğin
i beyaz
bir bayrak gibi sal
layıp duruyordu.
Bir medet umuyordu.
Öyle zor bir yerdeyim ki yavrum;
Sevgi ile nefret arasında, ölüm ile hayat arasındayım.
Hiçbir şeyi çözemiyorum da.. Çözülmüyor da hiçbir şey.. Yüzümüz birazcık gülmeye görsün arkasından bir balyoz iniyor tepemize..
Cenaze evine gider gibi evimize döndük. Arabada yine o şarkı;
Gün olur yerle yeksan olurum
Gün olur şahım devri devranda
Sussan olmuyor, susmasan olmaz
Dil dursa hakim bey, tende can durmaz
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma, hakim bey
Gerçektende sussan olmuyor..! Susmasan olmaz.
Öyle zor bir yerdeyim ki yavrum; Ahunaz’a şimdi ben ne anlatayım.?
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/03/22/minik-ahunaz-zulme-inat-cocuk-olmak-6/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder