Kur’ân’da Allah’ın (celle celâluhu) kulunu, kulun Rabbini sevmesi var mıdır? Kur’ân’ı az çok tanıyan herkesin, bu soruya olumlu cevap vermesi gerekir. Çünkü Kur’ân, bunun doğrudan doğruya ve dolayısıyla olan delilleriyle doludur. En çarpıcı delil, Allah Teâlâ’nın El-Vedûd ismidir (Büruc, 14). Allah, sevgisini fiilleriyle ifade etmekle yetinmemiş, onu sübut ve devamlılık belirten bir isim, bir vasıf olarak Kendisine vermiştir. El-Vedûd: Yaratıklarını çok seven ve onlar tarafından da sevilen, demektir. Bu kökten masdar olan vüd, vedad ve meveddet “sevgi, sevmek” anlamındadır. Başka hiçbir delil olmasaydı Yüce Yaratıcının Kur’ân-ı Kerim’deki bu ismi, sevginin İslam dinindeki önemini anlatmaya yeterdi. Kaldı ki başka deliller de çoktur. (Kur’ân’ın tanıttığı Allah hakkında bazı yanlış anlayışlar için, oryantalistlerin hazırladığı ve Türkçeye çevrilen, İslam Ansiklopedisinde D. B. MacDonald’ın yazdığı “Allah” bölümüne bakılabilir).
Şu âyet ise, konumuz bakımından son derece önemlidir: “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki Allah’tan başka bir takım nidler[i] edinir, onları, Allah’ı sever gibi sever; iman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise daha ileri derecededir” (Bakara, 165). Bu âyet açıkça gösteriyor ki Ulûhiyetin en mühim hususiyetlerinden biri, muhabbettir, sevilmektir. Bundan dolayıdır ki Kur’ân ve İslam ıstılahında insan, daha çok “kul” vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen, en ileri sevgi derecesini ifade eder. Abd kelimesinin bu anlamı Cahiliye devri Araplarında da mevcut idi.[ii]Risalet en üstün mertebe olduğu halde, Resûl (aleyhisselam) kulluğu ile öğünürdü. Mezkûr âyet gösteriyor ki Allah’tan başka herhangi bir şeyi veya kimseyi, Allah’ı severcesine seven, O’nun emir ve yasaklarına uymak gibi bu sevginin gereklerini yerine getiren kimse, Allah’tan başka nidler, nazirler, benzerler edinmiş demektir. Bu sevgide niddir. Yoksa hâlikıyet ve rububiyette nid değildir.[iii] Batıl tanrılara, âbidlerinin gerçek bir sevgi taşıdıklarını şu âyetler de bildirir: Bakara, 95; Ankebût, 25. İman edenlerin Allah’a karşı sevgilerini belirten cümle ise geniş tefsire yol açmış ve açmalıdır. Bu ayete göre mü’min, Allah’ı, halis, katışıksız, sabit ve ileri bir derecede sevmelidir.
[i] Nid: Nazir, benzer, şebih anlamlarına gelir. Tanrı olarak benimsenen, O’nun yerine ikame edilen şeylere denir.
[ii] Bunu, garplılar da anlamışlardır: “İslam öncesi Arabistan’da abd’in pek âlâ, bir Ulûhiyete tapan anlamı vardır. Wellhausen ve Nöldeke tarafından düzenlenen théophore (Allah’a nisbet olunarak yapılan şahıs isimleri) listesine başvurmak, bunu anlamak için yeterlidir” (Reste des Arabischen Heidentums, s. 2–3’ü referans vererek Gaudefroy-Demombynes, “Sur quelques noms d’Allah dans le Coran”, s. 5).
[iii] İbn Kayyim, Medaric, III, 19–20: Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili I, 572–573.
Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/04/01/islamda-allah-sevgisi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder