16 Aralık 2019 Pazartesi

Doğu Akdeniz’de hamaset dışı gerçekler

Yandaş medyada söylemler Türkiye’nin Libya’yı fethettiğine kadar varıyor. Ancak Doğu Akdeniz’de tarihte olmadığı kadar yalnızlaşan bir Türkiye gerçeği var. Analiz…

BOLD  ANALİZ

FATİH YURTSEVEN

Türk kamuoyu son haftalarda Doğu Akdeniz’de kazanıldığı iddia edilen zafer hikayelerini dinlemekle meşgul.

“ABD önderliğinde kurulan ve Türkiye’yi dışarıda bırakan şer ittifakı stratejik Libya hamlesi ile bertaraf edildi, Yunanistan ve Kıbrıs arasına kama soktuk, Doğu Akdeniz’de en son sözü biz söyleriz…”

Bunlar bu günlerde her konuda bilgisi olan güvenlik uzmanlarından sıklıkla duyduğumuz cümleler. Ancak ne hikmetse kimse biz Doğu Akdeniz’e bu duruma nasıl geldik? sorusunu sormuyor? O zaman herkesin yerine biz o soruyu soralım? Doğu Akdeniz’de ne oldu da biz bu kadar yalnızlaştık?

Güney Kıbrıs; Mısır ile 2003, Lübnan ile 2007 ve İsrail ile 2010 yılında anlaşmalar imzaladı. Türkiye’ye karşı İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs koalisyonu 2010 yılından sonra kuruldu. Türkiye-Mısır askeri ve politik ilişkileri en üst seviyede iken 2013 yılında ilişkiler askıya alındı. Mısır daha sonra Türkiye karşıtı koalisyona katıldı. Peki bu gelişmeler yaşanırken Erdoğan rejimi ne yapıyordu? Sırasıyla inceleyelim.

2010 yılına kadar ABD, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve İsrail’i kendisine en yakın ortaklar olarak görüyordu. İsrail gazı için Türkiye en ekonomik güzergahtı. Ancak ilişkilerin doğası 2009 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez’e One Minute çıkışıyla değişmeye başladı.

Erdoğan toplantıdan sonra tepkim moderatöre dese de konu artık bir iç politika malzemesi olmuştu. Erdoğan kendisini ezilmiş mazlumların gür sesi olarak görüyordu. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargo delinmeliydi. İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen yardım konvoyunda yer alan Mavi Marmara gemisi de vardı. İsrail büyükelçiliği ve askeri ataşeliği müteaddit defalar Mavi Marmara gemisinin ambargo sahasına girerse müdahale edileceğini, bu hususun ilişkilerde onulmaz yaralar açacağını söylemesine rağmen Türkiye tavrından vazgeçmedi.

İsrail 22 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine müdahale ederek 9 kişinin ölmesine neden oldu. Bu olaydan sonra Türkiye-İsrail ilişkileri koptu. ABD’nin Doğu Akdeniz’de kurduğu ABD-İsrail-Türkiye ekseni dağıldı. Yunanistan fırsattan istifade ederek İsrail ile politik ve askeri ilişkilerini geliştirerek Güney Kıbrıs’ı da koalisyona dahil etti.

Mavi Marmara davasını hem iç hem dış politikada sömüren Erdoğan rejimi, daha sonra Kuzey Irak petrollerinin Bilal Erdoğan’a ait tankerle İsrail’e taşınması karşılığında kendi mahkemelerinde açılan Mavi Marmara davalarını kapattı. Erdoğan rejimi kazanırken Doğu Akdeniz’de Türkiye kaybetti.

Türkiye Doğu Akdeniz’de Mısır ile imzalayacağı bir anlaşma ile bütün şartları lehine değiştirebilirdi. 2013 yılına kadar ilişkiler hem siyasi ve hem askeri olarak en üst seviyedeydi. Mısır Türkiye’nin modernleşme seyrinden istifade ederek demokratik kurumlarını inşa edebilirdi. Erdoğan rejimi bu konuda da devletin uzun vadeli çıkarlarını kendi kısa vadeli çıkarlarına feda etti. 2013 yılında Mısır’da darbe oldu. General Sisi yönetimi devraldı. ABD dahil herkes Sisi’ye karşı mutedil bir dil kullanarak köprüleri atmazken Erdoğan Rabia işareti yaparak askeri ve siyasi ilişkileri askıya aldı.

Müslüman Kardeşler Mısır’da terör örgütü ilan edildi. Seçim meydanlarında ateşli konuşmaların öznesi olan Mursi’yi bugün Türkiye’de kimse hatırlamıyor. Oysa Türkiye, 2012 yılında iktidar olan Mursi liderliğindeki Mısır ile bir Münhasır Ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması imzalayabilirdi. Her şeye rağmen Sisi ile ipleri koparmadan, askeri kanat üzerinden devam ettirilecek ilişkiler ile Mısır’ı, İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs cephesine kaptırmayabilirdi.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti ile yapılan anlaşmayı olumlu bulduğunu söylüyor. Acaba, Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı ambargoya karşı, Amerikan menşeli silah ve yakıt stokunu Türkiye’nin kullanıma açan Kaddafi zamanında, bu anlaşmanın neden yapılmadığını da sorguluyor mudur?

Şimdi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de içerisinde bulunduğu durum kimin suçu, nasıl bugünlere geldik, bu soruları sormaz isek bize dayatılanları gerçek olarak kabul etmek zorunda kalırız. Sorgulamaya da ilk olarak; yaşananlar  stratejik körlük mü yoksa bir ailenin menfaati her şeyin üzerinde mi tutuluyor sorularına cevap arayarak başlayabiliriz.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder