11 Temmuz 2021 Pazar

“Sırplar bombalayacağız dedi, delice bir şeydi ama konseri yaptık”

8 binden fazla insanın soykırıma kurban gittiği Bosna Savaşı’nda, Sırpların bombaladığı Bosna Milli Kütüphanesi’nde verilen tarihi konserin hikayesi…

SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL

Srebrenitsa Katliamı’nın üzerinden 26 yıl geçti. 8 binden fazla insanın katledildiği soykırımın acıları hiç dinmeyecek. 1995’te sona eren Bosna Savaşı’nın bitmesinde önemli katkıları olan, bağımsız Bosna-Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’ti (1925-2003).

Bilge lider İzzbetgevoviç 1994 yılında Sırpların bombaladığı Bosna’da bir konser yapılmasını istedi. Böylece Batı’nın ilgisini çekebileceğini düşünüyor, Bosna’ya yardım gelmesini umuyordu. Amacına da konserden iki gün sonra ulaştı. Saraybosna Filarmoni Orkestrası, o konseri 17 Haziran 1994’te çoğu Osmanlı’dan kalan 25 bin el yazması kitabın bulunduğu Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde verdi.

Kütüphanenin hali perişan, her yer yıkık dökük, içi moloz yığınlarıyla doluydu. Sanatçılar konserden önce gündüzleri gizlice kütüphaneye girip o yığınları temizlemeye çalıştı. Gizlice giriyorlardı, çünkü kütüphane Sırplı keskin nişancıların kontrolü altındaydı. Sırplar, el yazmalarını kurtarmak için kütüphaneye giren çıkan herkesi vuruyordu. Konser verileceğini de 4 saat önce öğrenmişlerdi. “Kütüphaneyi bombalayacağız” diye tehdit ettiler, 4 kişiyi de öldürdüler ancak ne sanatçılar ne İzzetbegoviç vazgeçti.

Konseri dünyaca ünlü Hintli orkestra şefi Zubin Mehta yönetti. Uyarılara rağmen BM korumasında şehre gelen Mehta’nın yönettiği bu konser, bütün dünyada büyük ses getirdi. Konserin haberi CNN International’da 36 kez verildi.

Konserden bir yıl sonra savaş sona erdiğinde hem İzzetbegoviç hem de Bosnalılar tüm dünyaya mesajlarını iletmişti: “Biz unutulmuş değiliz, bu savaşı kazanacağız, dünya bizim yanımızda, her gün bomba atanların değil.”

Bütün dünya bugün hala, 11 Temmuz 1995’te Ratko Mladic emrindeki Sırp askerler tarafından öldürülen 8 bin 372 insanı hatırlıyor ve soykırıma kurban giden Bosnalıları büyük bir hüzünle anıyor.

O konserde genç bir klarnet sanatçısı olan Emir Nuhanoviç, 14 yıl Saraybosna Filarmoni Orkestrası’nın şefliği yaptıktan sonra emekli oldu. Nuhanoviç, Suriye savaşı nedeniyle Mart 2013’te bir konser vermek üzere İstanbul’a geldiğinde Bosna’daki tarihi konseri nasıl düzenlediklerini anlatmıştı. KHK ile kapatılan Zaman Gazetesi kültür-sanat sayfasında yayınlanan o röportajı sunuyoruz.

(Röportaj ve fotoğraflar Sevinç Özarslan‘ın bloğundan alınmıştır.)

Saraybosna Filarmoni Orkestrası emekli şefi Emir Nuhanoviç.

Konser yapılmadan önce Aliya İzzetbogoviç’le neler konuştunuz?

1994’ün başı çok sıkıntılı bir dönemdi. Savaş bir buçuk yıldır sürüyordu. İzzetbegoviç’in o dönemki kabinesinin yaptığı bütün diplomatik girişimlerden bir türlü sonuç alınamıyordu. Amaç Bosna’ya dışarıdan ciddi bir yardım gelmesini sağlamaktı.

Bu konserden ne bekliyordu İzzetbegoviç, kafasındaki fikir tam olarak neydi?

Avrupa’ya ve dünyaya, Bosna-Hersek’in, Avrupa’nın bir parçası olduğu anlatılacaktı. Batıdaki algıyı bilirsiniz: Bosna’da birtakım geri kalmış Müslümanlar var!.. Kültürel olarak zayıf, düşkün vs. Tipik oryantalist bakışı. O sırada, kabinenin şimdi rahmetli olan bakanlarından İrfan Lyubiyankiç ile birlikte Batı’nın anlayacağı dilde bir şeyler yapılması konusunda fikir birliğine varıyorlar ve beni çağırıyorlar.

İlk nerede görüştünüz?

Cumhurbaşkanlığı makamında. O dönemde bütün telefon hatları kesildiği için ellerinde sadece 12 adet uydu hattı vardı. O hatlar vasıtasıyla dünyayla iletişim kuruluyordu. İzzetbegoviç o hatlardan birini bana verdi ve beş gün boyunca, her gün sadece 15 dakika bu hattı kullanarak, artık hangi uluslar arası sanatçıyı tanıyorsam ona ulaşmamı ve bir şeyler yapmamı söyledi.

Siz ilk olarak kimi aradınız?

İtalya Müzik Akademisi’nden bir arkadaşım vardı. Onu aradım. Beni, hem Avrupa hem de Amerika’da önemli bir orkestra şefi olarak tanınan Zubin Mehta ile görüştürdü. Bilirsiniz kendisi, Placido Domingo, Jose Carreras ve Lucianao Pavarotti’nin bir arada olduğu dünyaca ünlü Üç Tenör projesinin fikir babası ve aynı zamanda onların konserlerinin şefiydi.

Zubin Mehta teklifinizi duyunca ne söyledi?

Hiç tereddütsüz, Bosna’ya gelmek için hazır olduğunu ifade etti ve üç gün sonra kendisini aramamı istedi. Bu arada daha güçlü, daha tanınmış isimlere ulaşmam konusunda bana yardımcı olacağını söyledi.

Üç gün nasıl geçti kim bilir?

Oldukça zordu. Üç gün sonra ‘müthiş bir fikrim var’ diye beni aradı. Mehta, konserde Mozart’ın Requiem adlı eserini çalmamızı önerdi ve ancak bu eseri çalarsak dünya basınının ilgisini çekebileceğimizi söyledi.

Neden peki, bu eserin nasıl bir özelliği var?

Eser, Katolik bir ölünün arkasından yazılmış ağıt. Mozart’ın hiçbir zaman bitiremediği en meşhur parçalarından biri… Requiem 12 bölümden oluşuyor ve Mozart eserin 6. ile 7. bölümlerini yazarken ölüyor ve parçayı asistanlarından biri tamamlıyor. Yalnız Mehta şöyle bir şey söyledi: “Siz Müslüman bir ülkesiniz. Yöneticileriniz bu eseri belki istemeyebilir, sen öncelikle onlara sor.”

Zor bir durum olmalı…

Bu aslında bizim için bir sınavdı. Bunu kabul etmezsek biz Avrupa’nın dışında geri kalmış bir toplum olacaktık. Kabul edersek Avrupa’nın bir parçası sayılacaktık. Böyle bir ikilimi vardı bu işin ve vereceğimiz cevap önemliydi.

Sordunuz mu Aliya İzzetbegoviç’e?

Anlattım hemen kendisine. Şöyle söyledi: “Elbette olsun. Allah isteseydi eğer bütün dünyadaki herkesi Müslüman yapardı. Biz bu konseri yapalım. Ben de geleceğim.”

Konsere sadece Zubin Mehta mı geldi, başka sanatçılara ulaşamadınız mı?

Zubin Mehta üç önemli sanatçıyı da konsere getireceğini söyledi. Çünkü Requiem çok fazla tenor ve sopranoyla söylenen bir opera. Jose Cesarasa, Rugiera Raymond, Cecili Gzdi ve İldiko Comolshi’ye de konsere geldiler. Sonra hazırlıklar başladı.

Kaç kişi olacaktınız konserde?

Bizim koromuz ve filarmoni orkestramız vardı. Dışarıdan şef ve dört solist geldi. 150 kişi sahneye çıktık.

Zubin Mehta ve diğer sanatçılar savaş olan bir ülkeye nasıl geldi, ölmekten korkmadılar mı?

BM’nin gıda getiren uçağıyla geldiler, Hırvatistan üzerinden, gizlice. Mehta, ‘ölürsem müzisyenlerle ölürüm’ diyen, hümanist düşünen bir sanatçı.

O zamanki konserden kaç kişi bu akşamki konserde sahneye çıkacak?

Sembolik olarak dört kişi var. Diğer üyeler izin problemi çıktığı için gelemedi.

Külleri soğumamış Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde konseri vermeye nasıl karar verdiniz?

Biz konserlerimizi Saraybosna Ulusal Tiyatro Salonu’nda yapıyorduk. Fakat bu konserin daha vurucu ve altı çizilecek şekilde olması için bir bina arayışına girdik. Aliya İzzetbegoviç, Saraybosna Milli Kütüphanesi’nde yapmamızı istedi. Bu kütüphane Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılmış Osmanlı’dan kalan el yazmaların olduğu önemli bir kütüphaneydi. İzzetbegoviç beni ‘kütüphanenin durumuna bakmam ve orada konser olabilir mi’ diye kontrol etmem için görevlendirdi.

Nasıldı manzara, neyle karşılaştınız?

Kütüphanenin her yeri molozlarla dolmuştu. Konserin yapılabilmesi, orkestra kurulabilmesi imkânsızdı. Orkestradaki arkadaşlarla geceleri gizli gizli gidip o molozları temizledik. Gündüz yapmamız mümkün değildi. Orkestranın oturabileceği kadar temizlik yaptık. İzzetbegoviç ve 15-20 dava arkadaşının oturabileceği yer ayarladık. Fakat konserden önce son provayı ulusal tiyatroda yaptık. Daha o provada salon tıka basa doluydu.

Gündüz neden yapamıyordunuz temizliği?

Gündüz Sırpların ‘sniper’ dedikleri keskin nişancıların menzillerine giriyorduk. Kütüphanenin yanında Sırpların binaları vardı. Hiçbir şekilde onlara dokunulmuyor, sadece kütüphane yakılıyordu. İlginç olan şu; kütüphanede çalışan bazı insanlar yangın başlayınca kitapları kurtarmak için can havliyle içeri dalıyorlardı. Kitapları alıp çıkmaya çalışıyorlardı. Yüzyıllık eserler çünkü. Keskin nişancılar çıkanı öldürüyordu.

Siz konsere hazırlanırken düşman uyumuyordu herhalde. Fark etmediler mi bir şeyler döndüğünü?

Dört saat önce konser yapacağımızı öğrenmişler. Eğer konser olursa dünyanın ilgisini çekeceğini, konserin Boşnaklara pozitif katkı yapacağını anladılar tabii ki ve ‘bombalayacağız’ diye tehdit ettiler bizi. Bu arada nişancılar dört kişiyi öldürdü. Fakat vazgeçmedik.

Zubin Mehta ne yaptı?

Bosna’da o dönemde görev yapan BM askeri gücü UNPROFOR’un komutası, konser boyunca bombalanma tehlikesini öne sürerek, Zubin Mehta ve Jose Cesarasa’a vazgeçmelerini önerdi. Aynı şekilde bizim Müslüman Boşnak askerler de Aliya İzzetbegoviç’i uyardılar. ‘Her şeye rağmen orada olacağız.’ dedi herkes.

Kütüphanenin güvenliğini nasıl sağladınız?

Güvenlik filan yok. Kimse ölümü düşünmedi. Kütüphanenin kubbesi camdandı. Biz orkestrayı o camın altına kurmuştuk. Bomba atsalar direk üstümüze gelirdi. Hepimiz tehlikenin farkındaydık ama kimsede korku havası yoktu. Moralimiz yüksekti.

Ne kadar sürdü konser, Bosna halkı sizi nasıl dinledi?

Sekizde başlayan konser dokuzu çeyrek geçe bitmişti. Aptalca ama şöyle bir şey yaptık: İçeride konseri dinlemek isteyen halk için yer yoktu. Biz de binanın dışına sesi hoparlörlerle verdik, insanların oturacağı yerler yaptık. Bu delice bir hareketti. İçeride de dünyaya servis edilecek çekimler yapılıyordu tabi.

Zubin Mehta konseri yönettiğine göre siz neredeydiniz?

Ben aynı zamanda enstrüman sanatçısıyım. Konserde klarnetimi çaldım. Mozart, Requime’in 6. bölümünü bitirirken klarnetin en güzel dört bölümünü yazıyordu. O anda Mehta bana komut verdiğinde tek başımayken çalamadığım kadar içten çalmıştım klarneti, ruhumdan bir şeyler akıp gitmişti.

Konserde sonra ne yaptınız peki?

Konser bitince hep birlikte Saraybosna’nın en iyi oteli olan ama o zaman yarısı yıkılan Holiday Inn’de akşam yemeği yedik. Yemekten sonra Zubin Mehta bana 10 bin dolarlık bir çek uzattı. Bu parayı orkestraya bağışladığını, parayla iki konser yapıp müzisyenlere dağıtmamız istedi. Ben önce şaka zannettim.

Evet şaka gibi, savaşın ortasında elektrik yok, banka yok, parayı nasıl tahsil edeceksiniz?

Mehta, ‘Ertesi gün biri gelip çeki alacak ve parayı getirecek.’ dedi. 10 gün sonra biri geldi ve dediği gibi oldu.

Bu adam kimmiş, nereden geliyor sormadınız mı?

Sorduk tabi ki. Birleşmiş Milletler’den gelen bir yetkiliydi.

Konserin yankıları peki? 

İki yıldır savaş devam ediyordu. CNN International’da 36 kez konserimiz yayınlandı. İlk kez Saraybosna’dan katliam, trajedi olmayan bir zafer hikâyesi dünya televizyonlarında yer aldı. Konser aynı zamanda Saraybosnalılar için bir motivasyon oldu. ‘Dünya zulmü fark etti, biraz daha dayanın’ mesajını aldı halk. Konser biter bitmez İzzetbegoviç herkese teşekkür etti. Onun bize söylediği aslında şuydu: “Bu yaptığınız esasında çok büyük bir olay. Bunun henüz farkında değilsiniz.”

Konserin savaşın bitmesine katkısı oldu mu?

Biz hemen Batı müdahale etsin diye bekledik ama hemen olmadı. Bir yıl daha sürdü savaş. Müdahaleyi esas hareketlendiren kişi Bill Clinton’dı.

Konserin etkisi bir yıl sonra mı oldu?

Bu tabii kritik bir konu ama ses getirme ve dikkatleri toplama açısından etkisi oldu. Ben çok ciddi anlamda katkı yaptığına inanıyorum. Konserden önce biz Müslümanlar, öldürülmesi önemsiz insanlardık. Konser, İzzetbegoviç’in geleceği gören ince düşüncesinin bir stratejisiydi.

Bir yıl sonra NATO müdahale etmeyince tekrar bir şey yapalım demediniz mi?

Aliya İzzetbegoviç tekrar çağırdı beni. Viyana’daki Amerikan büyükelçisinin eşinin orkestra şefi olduğunu ve aynı zamanda Hillary Clinton’la çok yakın ilişkileri bulunduğunu ifade etti. Onunla bir konser daha organize etmemizi istedi. Saraybosna Filarmoni Orkestrasını yönetmesi için davet ettim hanımefendiyi. Konsere büyükelçi de geldi ve şunu fark ettim: Büyükelçi eşini o kadar ilgiyle izliyordu ki, sanki onu ilk kez görüp âşık olmuş gibi. Sadece onu izliyor ve başka kimseye bakmıyordu. Konser bitti, akşam yemeğine gittik, ben büyükelçinin yanına oturdum. “Eşiniz müthiş bir müzisyen, müthiş bir orkestra şefi. Viyana’da, Paris’te birlikte konser versek ne güzel olur.” dedim. “Hemen organize edelim.” dedi. “Fakat biz Saraybosna’dan çıkamayız ki, bu nasıl olacak? Konser verebilmemiz için NATO müdahale etsin.” dedim. Aramızdaki bu görüşme, Bill Clinton’un NATO’nun müdahalesine yeşil ışık yakmasına vesile olmuştur. Savaş bittikten iki ay sonra Clinton Bosna’ya geldi ve uçaktan iner inmez ilk bizim konserimizi izledi. Bu konseri de yine ben ve büyükelçinin eşi yönettik. Bu konserler diplomasinin önemli bir parçasıydı.

Bu akşamki Suriye konseri için neden Türkiye seçildi?

Çünkü bize savaş döneminde yardım eden, sahip çıkan tek ülke Türkiye’ydi. Şu anda da Suriye’ye Türkiye yardım ediyor, gene aynı durum var.

Son olarak söylemek istediğiniz?

Bu konserin hikâyesini yönetmen Belgin Güven Bilgin ve Bosnalı bir senaristle ortaklaşa yazıyor. Türkiye-Bosna yapımı bir film olacak.

Tutukluluğunun 1000. gününde ilk kez yayınlanan fotoğraflarıyla Ahmet Altan ve dindarlık üzerine

“Sırplar bombalayacağız dedi, delice bir şeydi ama konseri yaptık” yazısı ilk önce BoldMedya üzerinde ortaya çıktı.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder