11 Eylül terör saldırılarından bu yana özellikle Batı’da kimilerince İslam farklı inançlara düşman ve inanç özgürlüğüne tahamülü olmayan bir din olarak algılandı. Ancak İslam dininin kaynaklarına bakılınca bunun tam tersinin doğru olduğu görülüyor. Bu sav, Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni yayımlanan bir kitapta ileri sürüküyor. Daniel Philpott’un Religious Freedom in Islam (İslam’da İnanç Özgürlüğü) adlı kitabı bir süredir raflarda.
Alt başlığı “The Fate of a Universal Human Right in the Muslim World Today” (Bugün Müslüman Dünyada Evrensel İnsan Haklarının Kaderi) olan kitap 47 Müslüman ülkeyi inceleyerek İslam dünyasının insan haklarına saygı olup olmadığı sorusuna cevap arıyor. Yazara göre bu sorunun basit bir cevabı yok. Genel olarak bakıldığında Müslüman dünyasının özgür olmadığı görülüyor ancak Philpott’a göre gerçek çok daha karmaşık. Örneğin bu ülkelerden dörtte biri aslında inanç özgürlüğünün uygulandığı ülkeler. Diğerlerinin yüzde kırkı da İslamcılar tarafından yönetilmeyen ülkeler. Ancak bu ülkelerin Batı’dan ödünç alınmış ve düşmanca denebilecek bir laiklikle yönetildiği görülüyor. Yazar, İslam dünyasındaki ülkelerin kalan yüzde 60’ını ise İslamcı kategorisinde değerlendiriyor.
Yazara göre bu tablo her şeye rağmen umutsuz bir tablo değil. Çünkü İslami gelenek aslında -yazarın deyişiyle- “özgürlüğün tohumlarını” barındırıyor. Kitap boyunca İslam dünyasında özgürlüğü artırmak için bu tohumların nasıl ekilip yetiştirileceği üzerinde duruyor Philpott.
Kuşkusuz Philpott’un tartıştığı konu insanlık için acil bir proje. Geçtiğimiz günlerde Brunei’nin şeriat kanunlarını uygulama kararını ve dünyanın buna verdiği tepki gündemdeydi. Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında karışıklıkların dindiği bir gün bile yaşanmıyor. Öte yandan haberlerin ve güncel gelişmelerin ötesinde düşünülürse, yazara göre inanç özgürlüğü ve bu tohumlar demokrasinin tohumları aynı zamanda. Kadın hakları konusundaki sorunlar, iç savaşlar, terör ve şiddet Philpott’a göre İslam dünyasındaki inanç özgürlüğünün ortadan kaldırabileceği sorunlar.
Yazarın altını çizdiği diğer bir konu da inanç özgürlüğünün adaletle ilişkisi. İslam’ın kaynaklarına gidildiğinde adaletin sadece Batı’ya ait bir değer olmadığının görüleceğini söylüyor Philpott. Bu bağlamda adaletin sağlanması da özellikle dini azınlıklar için önemli bir konu. Yazar şunu vurguluyor: İslami geleneğin inanç özgürlüğü konusundaki uygulamada değil kaynaklarındaki tutumuna bakıldığında Batı’nın İslam dünyasıyla ilişkileri değişme potansiyeli taşıyor.
Din ve küresel siyaset alanında uzman olan Daniel Philpott, Notre Dame Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü. Kitap Oxford University Press tarafından yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder