25 Nisan 2020 Cumartesi

Azîzâna Ramazan | Çağlayan Dergisi

Bugün tam dört misafir birden geldi azîzân

Mukabele, teravih, sahur, iftar; Ramazan

 

Ramazan bu devirde, cennet gibi “berceste”

İlahî inayetler geliyor deste deste

 

Bu aziz misafirler üç ayların bârânı

Ramazan “karz-ı hasen”, müminlerin yâranı

 

Biraz buruk giriyor, gönüller Ramazana

Allah varsa gam yoktur, hamdolsun Yaradan’a

 

Mukabele okunur, huşu ile dehlizde

Derin izler bıraktı, bu defa Kur’ân bizde

 

Duygular tavan yaptı, hissiyatlar uyanık

Sesler biraz buruktur, gönüller yanık yanık

 

Teravih kucakladı, sanki Ravza’da gibi

Tüm bunları yazıyor, meleklerin kâtibi

 

Kur’ân’ın sekinesi, şahadeti yetmez mi?

Her şeyi bilen Allah, garibi gözetmez mi?

 

Sahurda beklentiden uzak kalır yemekler

Evimizde olsaydık hazırlardı melekler

 

Çocuklar iftar etsin meleklerle beraber

Bize de eşlik eder semadaki melekler

 

Tarihte hiçbir nadan, kadına dokunmadı

Anneleri ağlatan, asla huzur bulmadı

 

Yürekleri dağlıyor gureba hikâyesi

Daha fazla bekletme, kimsesizler Kimsesi

 

Bizlere bayram olur rahmetin, inayetin

Nadana nikmetindir azametin, izzetin

 

Gözler bayramı bekler; mahzun okunan ezan

Rahmet, şefkat, inayet azîzâna Ramazan

 

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/04/26/azizana-ramazan/
Devamını Oku »

Sofra | Çağlayan Dergisi

Günümüzde özgüven ve kişisel gelişim telkinlerine maruz kalan insanlar, bir virüs saldırısı altında kalmış bünyeler gibi, hızla bireysellik hastalığına yakalanıyor ve bu hastalığa yakalanmış kişilerin teşkil ettiği toplumlarda ise bireyselleşme, adeta bir “sanem” hâline getiriliyor. Gerçekten bireyselleşme memduh bir şey midir? İslam’a göre bireyselleşme nerede başlar ve nerede biter? Eğer bireyselleşmeden kast edilen kişinin düşünce ve fikirlerinin örgülenmesi ile oluşan imanının ikame edilmesi ise, bu bizim literatürümüzde, insanın “ruhunun heykelini dikmesi” demektir, tergib ve teşvik görür. Ama bireyselleşmeden murad, sınırları belli olmayan, Hobbes’un dikkat çektiği gibi, insanı insanın kurdu yapan ve birlikte hareket etmeyi tamamen menfaat ilişkisine bağlayan, şahsı putlaştırma ise, bu bireyselleşme ne insanî ne de İslamîdir. Doğu ve batı toplumlarında kültürel farklılıklar bireyselleşme konusunda geniş aralıklı bir skala oluştursa dahi, sosyal hayat reddedilemez bir olgudur. Bütün milletlerin üzerine titrediği aile kavramı toplumun en ufak yapıtaşıdır, aileyi korumak ise milletlerin geleceğe sağlıklı yürüyebilmesi demektir.

Pekâlâ, milletleri parçalayan bireyselleşme girdabından nasıl kurtulacağız, nesillerimizi ve ailemizi nasıl koruyacağız? Aileyi korumak ferdin kendisinden başlar. Kişi, dünyasını insani değerler ile yeniden inşa etmeli, heva ve hevesinin esiri olmamalıdır. Fert, bireyselleşmenin sınırlarını iyi belirleyemez ise, nefis ve şeytanın ağına düşer, şirk çukuruna yuvarlanır. Eğer bizler bu tehlikeden azade olmak istiyor isek, özgüven yerine Allah’a güveni, kişisel gelişim yerine insan-ı kâmil olmayı hedeflemeliyiz. En güzel rehberler peygamberler olduğuna göre, Kur’ân-ı Kerim asırlar öncesindeki kıssaları bize aktarmışsa; “Bundan murad-ı ilahi nedir?” diye düşünmemiz gerekmez mi? Elbette bu kıssalar bize insan-ı kâmil olmanın yollarını gösteriyor. Hz. Yusuf (aleyhisselâm), “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder” (Yusuf, 12/53) diyerek, benlik girdabının kurban adayları olan bizlere, temkin ve teyakkuz ile hareket etmeyi asırlar öncesinden telkin ediyor. Kur’ân bizlere sağ ve sol yolun yolcularının durum ve akıbetlerini resmeder, Hz. Âdem (aleyhisselâm) ile Şeytan, Habil ile Kabil, Hz. Musa (aleyhisselâm) ile Firavun, Hz. İbrahim (aleyhisselâm) ile Nemrut; bunlardan hangisine benzeyeceğimize kendimiz karar vereceğiz.

Elimizde şahsî, ailevî ve içtimaî problemleri çözecek bir iksir var; Din! “Din, hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-i dinle olur, şu milletin ihyâsı.” (Lemeât). İster ferdî, ister millet olarak dirilmek emelinde isek, hayatımızın canı ve kanı mesabesinde Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) duygu ve düşünceyi ihya etmek ve hayata hayat kılmalıyız ki şirk, fısk ve küfür karanlıkları, o nur ile izale olsun, iki cihanımız bu nur ile aydınlansın, şiddetli fırtınalar ve sarsıntılar karşısında sarsılmaz ve yıkılmaz yeni bir dünya inşa etme istikametinde adım atmış olalım.

Bireyselliğin Panzehiri Sofra

Sofra yeryüzü demektir, nimet, birlik, bereket ve sevgi gibi birçok güzelliği çağrıştıran bir kavramdır, aile olmanın ve sosyalleşmenin ilk tohumlarının atıldığı yerdir. Sofra, bireyselleşmenin de sağlıklı noktada tutulabilmesi için önemli bir panzehirdir, sofrayı korumak bu yüzden çok önemlidir, küreselleşen dünya da çocuklarımızı bireyselliğin büyüleyici ağına kaptırmamak için evlerimizde sofrayı kurmak ve aile fertlerini en azından günde bir kaç kere bir sofra etrafında toplamalıyız. Bizim nesil bu yönü ile bugünün nesillerinden daha talihli idi, çocukluğumuzda günde iki üç defa ailemiz ile aynı sofrada bir araya gelirdik, bu hem aile bağlarını güçlendirir hem de şuuraltı dünyamıza eneden nahnüye geçiş tohumları serperdi. Allah (celle celâluhu) kullarından ben değil, biz kelimesini duymak istediğini Kur’ân’da bildiriyor; “Ben deme, biz de.” diyor. Bizler de bu emre itaat ederek günde en az 40 defa “Allahım! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” (Fatiha, 1/5) diyerek, mübarek bir halkanın fertleri olarak, O’na (celle celâluhu) arz-ı hâl de bulunuyoruz, Allah (celle celâluhu) bizler için ferdiyetin sınırını çizdikten sonra, hemen bir halkaya dâhil olmamızı ve cemaat bereketinden istifade etmemizi bu ayet ile salık veriyor.

Anadolu içlerinde seyahat ederken yol kenarlarındaki tarlalar dikkatimi çekerdi. İçlerinde tek tük gölgesinden istifade adına dikilmiş ağaçlar olurdu. Yılda üç beş gün yağmur ile buluşan bu ağaçları her gördüğümde aklıma şu misal gelirdi: Karadeniz’de veya sair yerlerde cemaat halinde bir araya gelen bu ağaçlar bir orman teşkil ediyor ve oraların iklimlerini değiştiriyor, kurak yerleri bahara taşıyor ve yağmuru celp ediyorlar. Yağmurun bir ismi de rahmettir ve Allah (celle celâluhu), birlikte hareket edenler şuursuz bile olsa tepelerinden sağanak sağanak rahmet yağdırıyor. Aklı olmayan odunlar bile bir araya gelerek bir sofra teşkil ettiğinde, oraya rahmet yağıyor. Bu düşünceler içinde kendi kendime şöyle derdim; insan olan insan buradan ders almalı değil mi! Niye birlik olamıyoruz? Neyi paylaşamıyoruz? Odunlardan bari ders alsa idik!

En Güzel Sofra

“Nebiyy-i Zîşân’ın (aleyhisselam) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor.” (Mesnevi-i Nuriye) Yukarda ifade ettiğimiz gibi, sofra ikram demektir, birlik ve beraberlik demektir, birlik ve beraberlik ise bereketin kaynağıdır: “Yemeği toplu olarak yiyin; bereket topluluktadır.” (İbn-i Mace).

Yeryüzünde birlik ve beraberliğin sağlanacağı en güzel sofra ise Hz. Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) sofrasıdır. Nebiyy-i Zîşân bitmez tükenmez mübarek bir sofradır. Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde enfes bir teşbih ile Efendimiz’i sofra ve akarsuya benzetmiş, sofra nimetleri, akan bir su kaynağı ise hayatı çağrıştırıyor. O zaman ebedi nimet ve hayat isteyenler, bu dünya çölünde nefsin elinden yananlar, bireysellik girdabında kavrulanlar, O’na (aleyhissalâtü vesselâm) koşmalı ki ebedi bir hayat ve nimete mazhar olsunlar. Sünneti seniyeye ittiba ve O’na (aleyhissalâtü vesselâm) iktida eden insanlar sadece bu dünya da değil, ahirette de liva-ül hamd sancağı altında toplanmaya ve ebedi kevser havuzunun suyundan içmeye namzet hale geleceklerdir. Onun için bu yolun yolcuları, Muhammedi sofranın müdavimleri, dünyada da ukbada da feyiz ve berekete mazhar olurlar.

Peki, bu sofranın adabı nedir? Bu sofra kul olma, benlikten sıyrılma eneyi yırtıp nahnüye, oradan da hüveye taşınma rampasıdır. Yükselmenin şifresi ise hamddir. Makam-ı Mahmud bu noktaya işaret etmektedir, Bizlere düşen Hz. Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm)nimeti de dahil olmak üzere, nimeti verene yönelmek, Mün’im-i Hakikiyi tanımak ve ebediyetin melik ve malikinin bize sunduğu bu sofraya koşmaktır. Bir buz parçası hükmünde olan enelerimizi bu sofrada eritmek, nahnü yolundan Hüve’ye yürümektir.

“Evet, bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir.” (Yirmi Birinci Lem’a).

İşte o zaman dünyada bu sofra vasıtasıyla maddî ve manevî nimetlere mazhar olduğumuz gibi, ahirette de kevser ve şefaat nimetine (Buhârî, Tefsîr, 17/5) mazhar oluruz inşallah.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/04/26/sofra/
Devamını Oku »

Evde mi Yaşıyoruz, Yuvada mı? | Çağlayan Dergisi

“Allah evlerinizi sizin için bir huzur ocağı yaptı” (Nahl, 16/80).

 

Yeryüzü bütün mahlûkatın müşterek evi olarak yaratılmıştır aslında. Canlıların ihtiyaçlarının tamamı orada mevcuttur. Ancak hiçbiri, herkesle paylaştıkları devasa bir evi yeterli görmez. Herkesin gözü önünde yatıp kalkmak, yiyip içmek, tehlikelere açık yerlerde hayat sürmek istemezler. Bu yüzden kendilerine korunaklı, mahrem bir alan ararlar.

Bu maksatla bülbül yuva örer, örümcek ağ gerer; sincap kovuğa kaçar, köstebek yeri kazar; arı peteğe yapışır, karınca hafriyat taşır; yılan delikte durur, aslan in bulur. Hemen her canlı kendine böyle bir mesken arar veya bizzat yapar.

Hâl böyleyken arza halife kılınan insan bu durumdan müstağni kalabilir miydi? Cenneti yitirdiğinden beri o da başını sokabileceği bir yer arama ihtiyacı hissetmiştir. Belki de insanın ve her şeyin Sahibi, mâlikiyetteki nisbî tasarrufunu tecrübe etmesi, böylece Malikü’l-Mülk’ün mülkünde dilediği gibi tasarruf etmesini idrak etmesi için bu ihtiyacı ona hissettiriyor ve evinin peşinde koşturuyordur beşeri.

Ağaçtan kerpice, taştan çeliğe, camdan kıl çadıra kadar birçok malzemeyle kendisine mesken inşa etmiştir âdemoğlu. Kulübe, çardak, çadır, dam, gecekondu, apartman, villa, yalı, konak, köşk… Büyük veya küçük, şatafatlı veya mütevazı olsun, biz bu yapılara “ev” diyoruz. Ev; sahibini umumî sahanın tehlikelerinden hususî sahanın emniyetine, ülfet ve ünsiyet zeminine, huzur iklimine çağırır. İlahî beyanda, “Allah evlerinizi sizin için bir huzur ocağı yaptı” (Nahl; 16 / 80) diye nimetler arasında sayılarak alacağı pâyeyi almış mekânlardır oralar.

Yapılan, inşa edilen, insanın başını sokacağı her yere ev diyebiliriz; türü, şekli, malzemesi ne olursa olsun. Ev; yaşadığımız yerin, mekânımızın adıdır bizim. Hatta bir yapıya ev dememiz için içinde birilerinin yaşayıp yaşamadığı da mühim değildir. Yeter ki dört yanı çevrili ve üstü kapalı olsun.

Bu “huzur ocağı”nda tutuşturulan saadet çırağı için çok latif, nezih, nuranî, sımsıcak bir kelime bulmuşuz: “yuva”. Evde mesut bir aile hayat sürüyorsa, çocuklar odadan odaya cıvıldaşarak koşuşturuyorlarsa, büyüklük küçüklük biliniyorsa, fertler hürmet ve şefkat yörüngeli yaşıyorlarsa, biz oraya bütün anlam zenginliğiyle “yuva” diyoruz. Aksine; hır gürlerin eksik olmadığı, fertlerin birbirine itimat etmediği, sakinlerine hakkın ve sabrın tavsiye edilmediği evler; bünyesinde ne kadar insanlar bulunsa da boyası cilası yerinde olsa da mutfağı mobilyası noksansız olsa da yuva olmaktan fersah fersah uzaktır. Onlar için dense dense, “Dışı süs, içi pis, sûreti me’nûs, sîreti ma’kûs” denilebilir.

Zayıf bir teşbihle ev beden gibiyse, yuva onda ikamet eden ruh gibidir. Farklı bir söyleyişle, her yuva evdir ancak her ev yuva değildir. Ev maddî olana, yuva ise manevî olana aittir daha çok.

Yuva, gonca gonca kabaran tebessümdür, deste deste derilen irfandır, marifettir. Burcu burcu tüten vefadır, sadakattir. Nesillere ruh üflenen, ab-ı hayat çeşmesi gösterilen mukaddes bir ocaktır orası. Talim ve terbiyenin hayat boyu sürdüğü yegâne müessesedir yuva. Oranın dersleri deftere yazılmaz, şuuraltına kazınır ve istenilse de unutulamaz. Yuvada dedeler nineler ihmale uğramaz, akraba-i taallukattan ayak kesilmez, konu komşuyla alâka canlı kalır. “Yuva, yerinde bir mâbed, yerinde bir mektep gibi vazife görür ve topyekûn bir millete diriliş üfleyen bir ‘Beytullah’ hizmeti verir.”

Yuva, bir mekâna ad olmaktan çok öte anlamları ihtiva eder. Onun için çiftler her ne kadar ‘ev’lenseler de kurdukları şey “yuva”dır. ‘Ev’lenmeyi bekleyen bekârların ideali, hayali yuva kurmak üzerinedir. “Allah yuvanızı bozmasın. Allah yuvanızı daim eylesin” duaları; geline yapılan “Yuvayı yapan dişi kuştur” tembihleri, yuva yıkanlara edilen beddualar hep aynı istikameti gösterir: Bir evde huzur olursa orası yuvaya dönüşür.

Allah korusun, nikâh bağı koparsa bu sefer yıkılan, dağılan, parçalanan ev değil yuva olur. Ev orada yerli yerinde durmaktadır aslında. İçindeki hayata, yani yuvaya olmuştur olanlar. Yuva yıkmaya denk büyük vebal de aransa zor bulunur. Yuvasız kalmaksa en feci bir hüsrandır! Yuvasız kuşlar, böcekler bile ne kadar rikkatimize dokunur. Ya bir yavruysa, bir anne, bir baba, bir kardeş dahası topyekûn bir aileyse yuvasız kalan? Ehl-i insaf nazarında buna sebep olanın iflah olması kabil midir?

Evet, dört duvar arasını ev olmakla bırakmayıp ‘yuva’lığa terfi ettirebilenler, her şeye rağmen yuvasını koruma cehdini gösterenler yer ve gök ehlince ne kadar tebcil edilseler sezadır. Onlar, zahirde bir mahbeste yaşıyor gibi görünseler de uçsuz bucaksız verimli bağlarda, çiçekli çimenli bahçelerde, inciden mercandan saraylarda, zümrütten yakuttan köşklerde yaşıyorlardır aslında. Zira hakiki bir yuva cennet köşelerinden farksızdır.

 

 

 

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/04/26/evde-mi-yasiyoruz-yuvada-mi/
Devamını Oku »

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Namazımızı Nasıl İkame Etmemizi İstiyor? | Çağlayan Dergisi

 

Rükünlerin hakkını vererek namazımızı ikame edebilme gayreti ve hâli, bizim için ruhumuzun derinliğini yansıtan bir boy aynası da olur aynı zamanda. O aynaya bakınca Rabbimizle irtibatımızın ve O’na karşı duruşumuzun kıvamı hakkında fikir sahibi olmaya çalışırız. Hiç gören olmasa da her an “Biri” görür ve bilir. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) rivayet ediyor: “Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mescitte iken bir adam geldi ve namaz kıldı. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), adama: ‘Dön ve namazını tekrar kıl; sen namaz kılmış sayılmadın!’ buyurdu. Adam namazını yeniden kıldı. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) daha sonra namazı şöyle anlattı: ‘Namaza durduğunda tekbir al. Sonra Kur’ân’dan Ümmü’l-Kur’ân’ı (Fatiha’yı) ve sana kolay geleni oku. Sonra mutmain oluncaya kadar rükû yap. Sonra rükûdan dimdik oluncaya kadar kalk. Sonra secdeye var. Mutmain oluncaya kadar secdede kal. Sonra doğruluncaya kadar kalk. Bundan sonra bütün namazlarında böyle yap.’ Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘Namazdan çalanlar hırsızlık bakımından insanların kötüsüdür’ buyurmuştu. Ashab-ı Kiram, ‘Ya Resûlallah, insan namazdan nasıl çalar?’ diye sorunca, Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘Namazda rükû ve secdeyi tam olarak yapmazsa namazdan çalmış olur!’ buyurmuştur.” Anlıyoruz ki, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazın içindeki her rüknün hakkını vererek namazı ikame etmemizi istiyor. Rükünlerin aceleyle geçiştirilmesini istemiyor. Her rüknün manasını hissederek, her rükne yeterince vakit ayırarak ve rükünler arasındaki beklenmesi gereken süreye hassasiyet göstererek; namazımızı samimî bir hâlde ihya etme gayreti içerisinde olmamız gerekir. Rabbimizin rızasının olmadığı bir tarzda namaza durmak ve şeklen icra etmek “akıntıya karşı kürek çekmek” gibi maalesef beyhude hareketlerden ibaret kalabilir.

Namazın rükünlerini anlamaya çalışalım:

İftitah Tekbiri

Namazı ikame etmeye giriş kapısını “Allahu ekber!” nidasıyla açmak ve dünyaya ait her şeyi elimizin tersiyle geriye atmak derin hâlidir. Allah’a (celle celâluhu); “Rabbim Sen’den gayri her şeyi arkada bırakarak sana geldim” iç yakarışı ve “O’na verilen sözle” namaza başlamanın açık ve net ifadesidir. İşin acı tarafı ise bu sözden hemen veya kısa bir süre sonra, namaz devam ederken, sözümüzü unutup dünyamıza dönmemizdir… Sadece dünya işlerini değil, dini meseleleri, hayırlı işleri düşünmek de bu gaflet hâline dâhildir.

Kıyam

Allah (celle celâluhu), insana biyolojik olarak dimdik durabilme nimetini vermiştir. Ayağa kalkıp saygı duruşuna geçmek; bazen elleri yana indirerek bazen de bağlayıp büyük zatların huzurunda saygıyla kıyam etme hâli insanın fıtratına konulmuştur. Bazen bir Hak dostunun karşısında, bazen bir komutanın huzurunda, bazen de bir devlet adamının önünde cebrî veya iradî ayağa kalkılmıştır ki çoğu zaman da caizliği tartışılabilecek hâllerdir. İnsan, bütün makamların ötesinde (krallar, kraliçeler, devlet başkanları, komutanlar, Hak dostları, hepsinin üstünde) en büyük ve tek büyük olan Rabbinin huzurunda kıyam hâlinde durmayı namazdaki kulluğunu ifade etmenin olmazsa olmaz bir gereği bilir ve icra eder. “Ey Rabbim, en yücelerden yüce olan, Senin huzurunda madden ve manen elif gibi dosdoğru durmak, boynumun borcu ve sana verilmiş sözümdür” hâlini haykırır ve duruşunu sergiler Rabbine.

Kıraat

Bizler namazda okuduğumuz ayetlerle adeta Rabbimizle konuşur, içimizi dökeriz. Kulluğumuzun gereği Kur’ân’ı, O’nun huzurunda dosdoğru kıraat etme gayreti içinde olduğumuzun tekmilini veririz. Ey Rabbim, Senin huzurunda kelamını okuyup fehim ufkuna yaklaşma gayretimizi dilimizle ve gönlümüzle arz ederiz. Allah Teâlâ Hazretleri (celle celâluhu) (bir hadis-i kudside) buyurdu ki:“Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul: ‘Elhamdülillahi Rabbi’l-alemin, (Hamd alemlerin Rabbine aittir)’ deyince, Aziz ve Celil olan Allah, ‘Kulum Bana hamdetti’ der. ‘Er-Rahmanirrahim’ deyince, Allah, ‘Kulum Bana senada bulundu’ der. ‘Maliki yevmiddin (hesap günün tek Hâkimi)’ deyince, Allah, ‘Kulum beni tebcil ve ta’ziz etti’ der. ‘İyyakena’budü ve iyyakenestain (yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım isteriz)’ deyince, Allah, ‘Bu Benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim’ der. ‘İhdina’s’sırata’l-müstakim, sıratallezine en’amte aleyhim gayr’il-mağdubi aleyhim ve la’d-dallin. (Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil)’ dediği zaman, Allah, ‘Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir’ buyurur.” (Müslim, Salat 38; Muvatta, Salat 39). Kıraat, insanı namaz ufkunda öyle bir buuda taşır ki insan kıraatin hakkını verdiğinde ala-yi illiyyine yükselebilir, Allah’ın (celle celâluhu) açık lütuflarıyla…

Rükû

Kıraatten ve kıyamdan sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmek ve Rabbimizin huzurunda belimizi kırarak, iki büklüm olmak… Rabbim huzurunda elif gibi durma hâlini bana lütfettin; verdiğin sınırsız nimetleri, mükemmel hâllerimi bana bağışladın. Bu kadar güzellikler karşısında iki büklüm oluyor ve “Rabbim, her türlü noksan sıfatlardan uzaktır” diyerek bütün eksiklerden münezzeh olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Bu çerçevede namazlardaki rükû da bir rükün olduğundan farzdır. Kıraatten sonra eğilerek rükȗya varılır. Baş ile sırt düz bir doğrultuda bulunur. Eller dizlere kadar uzatılıp dizler kavranır. Ayakta namaz kılan kimsenin rükû için yalnız başını eğmesi kâfi gelmez. Arkasını da eğerek doğru bir çizgi gibi düz bir durum almış bulunur. Bu tam bir rükûdur. Rükȗya giden kimse böyle bir vaziyet almaz da kıyama daha yakın bir şekilde eğilirse, rükû sahih olmaz. Fakat rükû vaziyetine daha yakın eğilmiş ise, rükû sahih olur. Rükûu sıhhatle yapabilmek de şükür içinde şükür, rükû üstüne el hak rükû ister.

Secde

Rükû ve secde çoğu zaman birlikte zikredilir. Müslümanlar, rükû ve secde edenler şeklinde tanımlanmış; Allah’a (celle celâluhu) yaptıkları secde nedeniyle yüzlerinin nurlandığı ve alınlarındaki secde izlerinden tanınacakları bildirilmiştir. Diğer yandan, secdenin, Müslümanların namaz kılarken alınlarını yere koymaları dışında, aslında O’nun emirlerine uymak, O’nun kâinattaki düzenine riayet etmek anlamına geldiği şu ayet-i kerimeyle daha iyi anlaşılmaktadır: “Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların çoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun? (Hac, 22/18). Dolayısıyla secde, Allah’ın (celle celâluhu) buyrukları dışına çıkmamak anlamına gelirken; namazda yapılan secde ise O’na itaatin bir sembolü, bir göstergesidir. Secde aslında Rabbimize verdiğimiz en içten bir kul olma sözü ve fırsatıdır. “Yüce olan Rabbim, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir” diyerek secdeye sadece bedenimizle değil, ruhumuzla da kapanırız. Namazda gerçek manada secdenin hakkını veren insan; hayatının diğer zamanlarında da O’na boyun eğiyor, buyruklarından dışarı çıkmıyor samimi duruşunu sergiliyor demektir. İnsan manen Allah’a (celle celâluhu) en çok secde hâlindeyken yaklaşır. Secde yapmaktan çok zevk alan Peygamber Efendimiz, “Kulun rabbine en yakın olduğu an secdeye vardığı andır; secdede duayı çokça yapın’’ buyurmuştur. Günde beş vakit namaz kılan bir mü’min, onlarca defa secde yapma şerefine kavuşur, eğer bu hallerde hakikî anlamda secde yapıyorsa bu hâl hayatının her hâline yansıyacak, hatalarımızı silip süpürecektir. Secdelerle hatalar birlikte yürümez ki! Yanlışlara devam ediyorsak sadece şeklen secde yapıyoruz demektir. Rabbimiz bizlere hayatımızı dupduru yaşayabileceğimiz “gerçek secdeler” nasip etsin.

Ka’de-i Ûlâ ve Ka’de-i Âhire

Teşehhüt miktarı oturuşta; Miraçtaki tahiyyat selâmlaşmasını idrak ve ifade etmeye çalışır, Cibril’in (aleyhisselâm) şehadetine katılarak bir nevi kendi kulluk miracımızı ihya etmeye gayret ederiz. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), kâinattaki canlı ve cansız bütün yaratılmışların kendilerine has dilleriyle; zihayat, ziruh ve zişuur seviyelerinde ibadet, zikir ve selâmlarını arz eder, Rabbimiz de bu selamı kabul ve mukabele eder. Cibril (sallallâhu aleyhi ve sellem) Rabbimizden başka ilah olmadığına, Peygamberimizin O’nun kulu ve resulü olduğuna şahadetini ifade eder. İşte bu miraç ufkunu zikir, fikir, şükür ve salat ü selamlarla Rabbimize her tahiyyatta arz ederiz.

Namaz, müminin miracı olarak, Rabbimiz tarafından lütfedilmiş bir saadet ve kurtuluş tacı ise biz kullara düşen Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) rehberliğinde rükünlerin hakkını vererek namazlarımızı ikame ve ihya etmektir.

 

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/04/26/efendimiz-sallallahu-aleyhi-ve-sellem-namazimizi-nasil-ikame-etmemizi-istiyor/
Devamını Oku »

Hollanda’da liglerin iptal edilmesi kriz çıkardı

Hollanda’da koronavirüs salgını nedeniyle 2019-2020 sezonunun iptal edilmesi tartışmaları da beraberinde getirdi. Aynı puanla zirveyi paylaşan Ajax ve Alkmaar tepkili. Düşme hattında ise sevinç var.

BOLD – Hollanda Birinci Futbol Ligi’nde (Eredivisie) lider Ajax’ın averajla gerisinde yer alan AZ Alkmaar, UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ön elemelerden katılacak olmalarına tepki gösterdi. UEFA Avrupa Ligi’ne gidemeyen Utrecht ve Eredivisie’ye yükselemeyen Cambuur ise yasal yollara başvuracaklarını duyurdu. Hollanda Kraliyet Futbol Federasyonu (KNVB), liglerde şampiyon çıkmayacağını, küme düşme ve yükselme olmayacağı açıklamıştı.

AJAX ŞAMPİYONLUK İSTİYOR

Alınan karara göre, UEFA’nın da onay vermesi halinde, Eredivisie lideri Ajax gelecek sezon UEFA Şampiyonlar Ligi play-off turunda, ikinci AZ Alkmaar ise ön eleme turunda mücadele edecek. Eredivisie’de oynadığı 25 maçın ardından topladığı 56 puanla zirvede yer alan Ajax’tan yapılan açıklamada, “Ligi birinci sırada bitirdik ancak şampiyonluk yok.” ifadesi kullanıldı. Ajax Genel Direktörü Edwin van der Sar, karışık duygular yaşadığını belirterek, şampiyon ilan edilmemelerinin üzücü olduğunu dile getirdi.

ŞAMPİYONLUK KOVALAYAN ALKMAAR TEPKİLİ

Federasyonun kararına tepki veren kulüplerden biri, ligde Ajax’la aynı puanda olan ancak genel averajla ikinci sırada bulunan AZ Alkmaar oldu. Ajax’a karşı ligdeki iki maçını da kazanan ve ikili averajda da üstün olan AZ Alkmaar, federasyonun kararına karşı çıktı. Kulübün genel direktörü Robert Eenhoorn, büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını belirterek, “Haftalardır liglerin bitirilmesine ilişkin farkı senaryolar üzerinde çalışıyorduk ancak sunduğumuz tekliflere hiçbir yanıt verilmedi. Avrupa biletlerinin bu şekilde dağıtılmasını onaylamıyoruz.” ifadelerini kullandı.

UTRECHT KARARI KABİL EDİLEMEZ BULDU

Federasyon, üçüncü sırada yer alan Feyenoord’un doğrudan UEFA Avrupa Ligi’ne, dördüncü PSV’nin 3. ön eleme, beşinci Willem II’nin de 2. ön eleme turuna katılacağını duyurmuştu. Ligde bir maç eksiğiyle Willem II’nin 3 puan gerisinde yer alan Utrecht, kararın “kabul edilemez” olduğunu vurgulayarak yasal yollara başvuracaklarını belirtti. Utrecht, sezon iptal edilmeseydi Hollanda Kupası finalinde Feyenoord ile karşılaşacak ve kazanması halinde UEFA Avrupa Ligi’ne doğrudan katılabilecekti.

HOLLANDA TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK REZALET

Federasyonun iptal kararına en sert tepkiyi ise İkinci Lig’in zirvesinde yer alan ve üst lige yükselemeyecek olan Cambuur verdi. Cambuur Teknik Direktörü Henk de Jong, “Hollanda spor tarihindeki en büyük rezalet.” şeklinde nitelediği karar hakkında, “Ekim ayından beri lider konumdaydık ve rüzgar bizim lehimizeydi. UEFA adil kararlar alınmasını istemişti ancak bu öyle bir karar değil. Sanıyorum bu işi avukatlara bırakmak durumunda kalacağız.” yorumunu yaptı.

WAALWİJK VE DEN HAAG KARARA SEVİNDİ

Sezonun iptaline sevinen takımlar ise Eredivisie’de son iki sırada yer alan Waalwijk ve ADO Den Haag oldu. 15 puanı bulunan Waalwijk ile 19 puanlı ADO Den Haag, küme düşme kaldırılmasaydı gelecek sezon bir alt ligde yer alacaklardı. Ancak, 2019-2020 sezonunun iptal edilmesiyle iki kulüp de gelecek sezon ine Eredivisie’de mücadele etme fırsatını yakaladı.

medyabold
Devamını Oku »

Kuzey Irak’ta PKK saldırısı: 1 asker şehit 3 yaralı

Milli Savunma Bakanlığı, Haftanin’de üs bölgesine PKK’lı teröristlerin havanlı saldırısında bir askerin şehit olduğunu, 3 askerin de yaralandığını açıkladı.

BOLD – Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesindeki Haftanin’deki üs bölgesine yapılan saldırıda bir asker şehit olurken 3 asker de yaralandı. Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Irak kuzeyi Haftanin bölgesinde, 25 Nisan 2020 tarihinde PKK’lı bölücü teröristlerce havan ile yapılan taciz atışı neticesinde, 1 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 1’i ağır olmak üzere 3 kahraman silah arkadaşımız yaralanmıştır. Bölgede tespit edilen hedefler derhal Hava Kuvvetleri unsurlarımız ve ateş destek vasıtalarımız ile yoğun şekilde ateş altına alınarak gerekli karşılık verilmiş, hedefler tahrip edilmiş ve bölücü terör örgütü mensubu 12 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Şehidimizin kanı yerde bırakılmamıştır, bırakılmayacaktır. Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu olayda hayatını kaybeden aziz şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Türk Silahlı Kuvvetleri ile asil milletimize başsağlığı ve sabır, yaralı personelimiz için de acil şifalar dileriz.”

Yeşilova Belediye Başkanı Şenel ve eşine silahlı saldırı suçlamasıyla 3 kişi tutuklandı

medyabold
Devamını Oku »

AFAD: Umreciler odalarda çay içip sohbet etti ve hastalığı yaydı

AFAD, yurt dışından tahliye edildikten sonra Türkiye’de karantinaya alınanları uyarırken umrecileri örnek gösterdi: “Umreciler odalarda çay içip sohbet etti ve hastalığı yaydı.”

BOLD – Koronavirüs salgını sonrası yurt dışından Türkiye’ye getirilen vatandaşlar karantina tedbirlerine uymaları konusunda uyarıldı. Son olarak salı günü Türkiye’ye getirilen ve Düzce’deki Necla Pekolcay Öğrenci Yurduna götürülen yaklaşık 80 kişiye Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yazılı uyarılar yapıldı. Vatandaşlardan, ‘umreden gelenler gibi oda oda gezmemeleri’ istendi.

ISPARTA’DA UMRECİLER TEDBİRLERE UYMADI

Birgün’ün haberine göre 14 günlük karantina sürecinde dikkat edilmesi gerekenlerin anlatıldığı yazıda, “Salgın konusunda hassasiyetinize ihtiyacımız var. Umreden döndükten sonra sizler gibi Isparta KYK yurtlarında karantinaya alınanlar, odadan odaya geçip çay içerek sohbet etmiş, hiçbir izolasyon tedbirlerine uymamışlardır” denildi.

ODALARDA DOLAŞANLAR VİRÜS KAPTI

İzolasyona uyulmamasının sonuçlarının ağır olduğu bildirilen yazıda, “Maalesef ildeki 268 vakadan 244’ü bu yurtlarda ortaya çıkmıştır. Kısacası işin ciddiyetine inanmayıp odalar arasında dolaşanların tamamı virüsü kapmış ve karantina süreçlerini kendi kendilerine uzatmışlardır. Bu yüzden odalarınızdan çıkmayın, koridorlarda dolaşmayın. Kurallara uymayanlara kanun gereği 3 bin 150 TL idari para cezası uygulanacaktır” ifadelerine yer verildi.

İHTİYAÇLAR İÇİN ADRES KANTİN

Karantinada kalanların temel ihtiyaçlarının ne şekilde karşılanacağı da aynı yazıda açıklandı. Buna göre, üç öğün yemek servisinin yapıldığı yurtta yemek ve su dışındaki tüm ihtiyaçların kantinden temin edileceği bildirildi.

Salgında ikinci pik korkusu: “Kontrol altına aldık” demek halkta rehavete yol açar

medyabold
Devamını Oku »

TÜBİTAK Başkanı Mandal’dan koronavirüs aşısı ve ilacı için tarih

Korona aşısı ve ilaçla ilgili bilgi veren TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal, “Klinik öncesi aşamaları ilaç için yaz aylarında belki daha erken üretme noktasında olacağız. Aşıda ise 9 aylık zaman diliminde klinik öncesi aşama tamamlanacak” dedi.

BOLD – Kovid-19 Türkiye Platformu’nun, ilaç ve aşı çalışmalarını sürdürdüğü bilgisini veren Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Klinik öncesi aşamaları ilaç için, bu yaz belki daha erken üretme noktasında olacağız. Aşıda ise 9 aylık zaman dilimi içinde klinik öncesi aşama tamamlanacak” diye konuştu.

Prof. Dr. Hasan Mandal

SÜREÇ 14 PROJE İLE BAŞLADI 16 İLE DEVAM EDİYOR

Dokuz veya 12 aylık zaman diliminde projelerini gerçekleştirilebilecek bilim insanlarından önerilerini aldıklarını söyleyen Prof. Dr. Mandal, 14 proje ile başlayan sürecin 16 projeyle devam ettiğini belirtti. İlaçla ve aşıyla ilgili grupların sinerji halinde çalıştığını ifade etti.

Değişik gruplarca virüsün izole edilmesinin başarıldığı bilgisini vererek şimdi virüsün genetik karakterizasyonunun yapılması gerektiğini kaydetti.

GENETİK KARAKTERİZASYONU GELECEK HAFTA ÇIKARTILACAK

Mandal, “Gelecek hafta içerisinde genetik karakterizasyonunu çıkarmış olacağız. Virüsü artık tanıyoruz ve hem ilaç hem aşı tarafında nasıl mücadele edeceğimizin en önemli göstergeleri arasında olacak” dedi.

Turizmde salgın sonrası plan hazır

medyabold
Devamını Oku »

Use of Skype, Tango, TikTok, WhatsApp can be considered terrorist activity in Turkey

The use of popular social networking and communication platforms such as Facebook, Skype, Tango, WhatsApp, Coco, Kakao, Falco, Coverme and TikTok may very well be considered evidence of terrorism in Turkey, documents obtained by Nordic Monitor have revealed.

According to the documents, the Çorum Police Department’s Anti-smuggling and Organized Crime Department detained a suspect identified as Ahmet Can on April 26, 2019 on terrorism-related charges. When he was interrogated at the order of the Çorum Public Prosecutor’s Office, the police asked him, among other things, if he had downloaded or ever used Tango, Viber, Coverme, TikTok, Crack, ByLock, Eagle, Coco, Falco or other networking and communication applications.

Turkey’s notoriously broad and ambiguous anti-terror legislation, which has been turned into a scourge on dissidents in the hands of the country’s overzealous police and prosecutors, is, to all appearances, susceptible to such an interpretation and misuse.

Can was accused of membership in an armed terrorist organization, providing finance thereto and disseminating terrorist propaganda, the usual charges Turkish authorities level against government critics, opponents and dissidents. Can was accused of affiliation with the Gülen movement, led by a scholar named Fethullah Gülen, who has been living in self-imposed exile in the US since 1999.

 

A page from the police interrogation of Can during which he was asked whether he had downloaded or used social networking tools.

 

Gülen has been critical of President Recep Tayyip Erdoğan on a range of issues including his increasing authoritarianism, his aiding and abetting of jihadists in the Syrian civil war and his corrupt politics. Erdoğan’s government branded Gülen as a terrorist in 2014, immediately after major corruption investigations that were made public in December 2013 and that incriminated Erdoğan, his family members and political and business associates. He blamed Gülen for instigating the corruption probes, a claim that was denied by Gülen.

The police further asked Can whether he had taken part in or supported press meetings held by Gülen movement-affiliated NGOs aimed at protesting controversial practices of the Ministry of Education.

Another document, an indictment of 36 suspects drafted by public prosecutor Okan Bato, refers to the use of Skype, Tango and WhatsApp as a means of communication among Gülenists. According to the indictment, part of investigation case file No. 2015/64148, members of the Gülen movement preferred to use those online communication programs because they were affordable and encrypted.

Criminalizing communication and social networking tools and citing their use as terrorist activity, Turkey’s public prosecutors have investigated more than 500,000 dissidents and put more than 90,000 of them behind bars without taking pains to show how they could be equated with criminal acts and without further substantiating their claims. Although participating in press meetings to protest a controversial government practice and communicating over online communication platforms are legitimate exercises of freedom of assembly and speech, the Erdoğan government in Turkey differs on such rights and freedoms.

 

A page from one of the many indictments that show the use of the Skype, WhatsApp and Tango applications as evidence of criminal activity.

 

This circumstance has been highlighted by the UN Working Group on Arbitrary Detention, which ruled on September 18, 2019, in a complaint lodged by two judges arrested on terrorism-related charges due to their mere use of ByLock, that their deprivation of liberty was arbitrary. According to the working group “use [of] the ByLock application … would have been merely an exercise of their freedom of expression.”

Turkey has refused to give effect to this decision. Statistics of the European Court of Human Rights show that Turkey is, with 356 violations, by far the top violator of freedom of expression in the 60-year history of the court. The second biggest violator, the Russian Federation, has violated this freedom in just 76 cases between 1959 and 2019.

Turkey has been tightening its grip on social media. People think that authorities are tapping into their emails or social media accounts, thus sparking fear and self-censorship among ordinary citizens. The Ministry of Interior stated that between January 1 and April 9, 2019 it examined 10,250 social media accounts and took legal action against more than 3,600 users who are accused of propagandizing or promoting terrorist organizations, inciting persons to enmity and hostility, or insulting state institutions. According to a US State Department report, “the government monitored private online communications using nontransparent legal authority.”

 

The decision of the UN Working Group on Arbitrary Detention criticized Turkey for criminalizing tools of communication.

 

After an abortive coup on July 15, 2016 President Erdoğan declared a state of emergency and began to rule the country through cabinet decrees. With these decrees the Turkish government has closed down hundreds of TV stations, periodicals, magazines and Internet websites. Prior to the declaration of the state of emergency, direct interference with media freedom had already reached an alarming level. In 2015 the government illegally took over the Koza İpek Media Group, and later the Feza Group, which owned Turkey’s largest circulating daily, Zaman. The authorities then employed other forceful or dubious means to foster a pro-government media –- the so-called pool media –- by using state resources.

According to the Reporters Without Borders’ (RSF) recently released 2020 World Press Freedom Index in which Turkey was ranked 154th among 180 countries in terms of press freedom, Turkey is the world’s biggest jailer of professional journalists. “After the elimination of dozens of media outlets and the acquisition of Turkey’s biggest media group by a pro-government conglomerate, the authorities are tightening their grip on what little is left of pluralism – a handful of media outlets that are being harassed and marginalized,” RSF noted.

With the cabinet decrees issued during the two-year state of emergency the government dismissed more than 4,000 judges and prosecutors. The judicial ranks thus vacated were filled with neophytes and ruling party partisans who were turned into a scourge on dissidents at the hand of the government.

Turkish President Recep Tayyip Erdoğan has described social media as a “garbage dump.”

 

(nordicmonitor.com)

The post Use of Skype, Tango, TikTok, WhatsApp can be considered terrorist activity in Turkey appeared first on Stockholm Center for Freedom.

from SCF
Devamını Oku »

Sosyal mesafe ‘rutin’e dönüyor: Salgın 2 yıl sürecek, normale dönüş olmayacak!

Güney Kore hükumeti, halkın koronavirüsle mücadele ederken uyması gereken kuralları anlatan “rutin mesafelendirme” kılavuzunu yayınladı. Salgının iki yıl kadar süreceği ve korona öncesi normalliğe dönüş olmayacağı vurgulandı.

BOLD – Koronavirüs salgınına yönelik tedbirleri 22 Mart’tan bu yana en etkili şekilde uygulayan Güney Kore’de günlük vaka sayısı tek haneli rakamlara düştü. Bunun üzerine Güney Kore hükumeti, günlük yaşamın normale dönmesini sağlamak için harekete geçti. “Rutin mesafelendirme” uygulaması için kılavuz yayınlandı. The Kore Herald’ın haberine göre, ‘rutin mesafelendirme’ uygulamasına geçişe dair dün konuşan Sağlık Bakan Yardımcısı Kim Gang-lip, 30 Nisan Buddha’nın doğumu etkinlikleri de dahil yoğun tatil takvimine dikkat çekti. 5 Mayıs Çocuklar Gününe kadar sosyal mesafelendirmeye uyulmasını istedi. Bakan şu ifadeleri kullandı: “Ülkemizdeki ve yurt dışındaki uzmanlar Kovid-19 salgının 2 yıl kadar süreceğini öngörüyor. Salgın öncesindeki gibi bir normalliğe dönmenin çok zor olduğu gerçeğini kabul etmemiz ve geleceğe sorumlu bir şekilde hazırlanmamız gerekiyor.”

KILAVUZDA NELER VAR?

Rutin mesafelendirme kılavuzu, sosyal mesafe kampanyası kaldırıldığında koronavirüsün yayılmasını önlemek için yurttaşların belli başlı yer ve durumlarda nasıl davranması gerektiğini detaylandırıyor. 12 Bakanlığın katılımıyla hazırlanan kılavuz, iş yerleri ve topu taşımadan otellere ve alışveriş merkezlerine insanların günlük hayatlarında karşılaştıkları neredeyse her durumu kapsıyor. Genel kurallar; insanların 37.5 veya üzeri ateşi olduklarında veya yurt dışından döndüklerinde dışarı çıkmaktan kaçınmaları, hem açık alanlarda hem de kapalı alanlarda maske takılması, 30 saniye eller yıkanması, konutların her gün iki kez havalandırılması ve 2 metre mesafe kuralına uyulması gibi bir dizi kuralı kapsıyor.

Henüz yasal bağlayıcılığı olmayan taslak kılavuza Sağlık Bakanlığı sitesinden ulaşılabilirken, yetkililer, kılavuzun son halinin yurttaşların görüşleri alındıktan sonra verileceğini söylüyorlar.

Güney Kore’de 29 Şubat’ta 909 yeni vakayla pik yapan virüs eğrisi, sosyal mesafelendirme kampanyası, hızlı testleme ve yaygın temas takibi uygulamaları sonrasında, Mart ayının ortalarında günlük 100 civarı yeni vaka sayısına düşmüştü. Ülkede bir süredir günlük vaka sayısının tek haneli rakamlarda olduğu belirtiliyor.

medyabold
Devamını Oku »

Turizmde salgın sonrası plan hazır

Turizm sektöründe korona karantinası sonrası için hazırlık planı yapıldı. Oteller yarı kapasiteyle hizmet verecek, açık büfe kurulmayacak, sahillerdeki şezlong sayıları azaltılıp sosyal mesafe korunacak.

BOLD – Bilim insanları, koronavirüsle (Kovid-19) mücadele sürecinde rehavete kapılmama uyarısı yaparken turizm sektöründe ne zaman biteceği kesinleşmeyen karantina sonrasına yönelik planlama yapıldı. Hürriyet’ten Gizem Karakış’ın haberine göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sektör temsilcileriyle yaptığı toplantılar akabinde bir plan belirlendi.

7/24 SAĞLIK PERSONELİ BULUNDURULMASI SAĞLANACAK

Otellerin tedbir alarak Mayıs sonu açılması, açık büfenin kurulmaması, kapasitenin yarısının kabul edilmesi, her şey dahil sisteminden uzaklaşılıp butik hizmet verilmesi planlanıyor. Restoran ve eğlence mekanlarına dönük de şu önlemlerin alınması değerlendiriliyor: İşletme girişlerinde muayene, özel kıyafetle servis, sandalyelerde azaltma ve maske kullanım şartı. Bazı oteller, aileye özel bina ve sahil seçeceği sunabilecek. Sağlık personeli sayısı artırılıp 7/24 bulunması sağlanacak.

GÜNÜBİRLİK YAT VE BÖLGE TURLARI SINIRLANDIRILACAK

Akyaka, Selimiye, Bozburun gibi yerlerdeki apart ve pansiyonlarda Ramazan bayramı sonrası yoğunluk bekleniyor. Şezlong sayısının yarı yarıya düşmesi, günübirlik düzenlenen yat ve bölge turlarında ise sınırlamaya gidilmesi planlanıyor. Fazla turistin tekneye binmemesi için denetleme artacak. Aynı uygulama günübirlik yat turları için de geçerli olacak.

BAZI BELEDİYELER SAHİL ŞERİTLERİNDE YENİLEMEYE GİDİYOR

Belediyeler ve işletmeler, Mayıs sonu için hazırlıklarını yapmaya başladı. Bazı belediyeler sahil şeritlerinde yenilemeler yaparken bazı oteller, aileye özel sahil ve dinlenme alanı için inşaata başladı.

DSÖ’nün koronaya karşı iş birliği teklifine ABD, Rusya ve Çin’den destek yok

medyabold
Devamını Oku »

Yeşilova Belediye Başkanı Şenel ve eşine silahlı saldırı suçlamasıyla 3 kişi tutuklandı

Salda Gölü’ndeki tahribatı gündeme getiren Yeşilova Belediye Başkanı CHP’li Mümtaz Şenel ve eşi Fatma Şenel’e evlerinde yapılan silahlı saldırı olayına karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 11 şüpheliden 3’ü tutuklandı.

BOLD  Burdur’un Yeşilova ilçe Belediye Başkanı Mümtaz Şenel ve eşi Fatma Şenel, 20 Nisan saat 04.30’da evlerinde silahlı saldırıya uğramıştı. Vücuduna 8 kurşun isabet eden Mümtaz Şenel, sol ayak kaval kemiğinden ameliyat olmuş, 2 kurşun isabet eden eşi ile birlikte geçtiğimiz günlerde taburcu olmuştu.

OTEL SAHİBİ TUTUKLANDI

Şenel’e yönelik saldırıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, saldırıya karıştıkları iddiasıyla 12 şüpheli gözaltına alındı. Şüphelilerden biri emniyetteki işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Silahlı saldırının faili olduğu iddia edilen otel işletmecisi Evren Erdem’in de aralarında olduğu 11 şüpheli ise dün sabah Yeşilova Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık sorguları dün akşam saatlerine kadar devam eden 8 şüpheliden 5’i de sabaha karşı adli kontrolle salıverildi. Saldırının azmettiricisi olduğu iddia edilen Evren Erdem ile Şenol Gürcan ve Deniz Bağ ise tutuklanarak, Burdur Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

Yeşilova Belediye Başkanı Şenel: İki kurşun vücudumda bana hediye kaldı

medyabold
Devamını Oku »

DSÖ’nün koronaya karşı iş birliği teklifine ABD, Rusya ve Çin’den destek yok

Korona salgınına karşı küresel iş birliğine dikkat çeken Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Ghebreyesus, hükumet liderleriyle yaptığı video konferansta ‘ortak’lık vurgusu yaptı. ABD, Çin, Rusya ve Hindistan toplantıya katılmadı.

BOLD – Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Bill and Melinda Gates Vakfı ana sponsorluğunda, hükumet başkanlarıyla video konferansta biraraya gelip koronavirüsle (Kovid) mücadeleye dönük işbirliğini konuştu.

MACRON, MERKEL, RAMAPHOSA TOPLANTIYA KATKI SUNDU

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Güney Afrika Devlet Başkanı Matamela Cyril Ramaphosa’nın iştirak ettiği video konferansa ABD, Çin, Rusya ve Hindistan liderleri katılmadı.

ÜRETİM VE EŞİT DAĞILIMI HIZLANDIRMAK İÇİN ÖNEMLİ İŞBİRLİĞİ

DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus, uluslararası iş birliğinin önemine işaretle “Karşı karşıya olduğumuz ortak tehdidi, ortak tutumla yenebiliriz” dedi. Avrupa Birliği’nin (AB) 4 Mayıs’ta donörler konferansı düzenleyeceğini söyleyerek “Aşıların, diyagnostiklerin (tanı araçları) ve terapötiklerin (tedavi edicilerin) geliştirilmesi, üretimi ve eşit dağılımını hızlandırmak için önemli bir iş birliği” ifadelerini kullandı.

DÜNYA AŞININ GELİŞTİRİLMESİ, ÜRETİMİ VE ADİL DAĞITILMASINA İHTİYAÇ DUYUYOR

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, konuşmasında “Dünya, güvenli ve etkili Kovid-19 aşısının, terapötiklerin ve teşhislerin geliştirilmesi, üretimi ve adil dağıtılmasına ihtiyaç duyuyor” diye konuştu.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, sağlık çalışanlarına, araştırmacılara, sivil toplum kuruluşlarında görev alanlara şükranlarını ilettiğini belirtti.

MERKEL’DEN ÜRETİM KAPASİTELERİNİ ARTIRMA TEKLİFİ

Almanya Başbakanı Merkel de “Küresel olarak yeni yöntemler geliştirmek, yeni yaklaşımlar denemek zorundayız. Dünyanın pek çok farklı ülkesinde üretim kapasitelerini artırabiliriz” önerisini dillendirdi.

Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa ise korona tehdidine karşı dünyanın dayanışma ve iş birliği göstermesi gerektiğini kaydetti.

VON DER LEYEN TEMEL HEDEFİ 7,5 MİLYON EURO TOPLAMAK DİYE AÇIKLADI

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, donör konferansı düzenleyeceklerini hatırlatarak “Temel hedef 7,5 milyar euro toplamak. Ancak daha da fazlasını yapmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

Aşı geliştirilmesinin hassasiyetine değinen von der Leyen, toplu üretim akabinde aşının uygun fiyatla dünyanın her köşesine ulaştırılması gerektiğini kaydetti.

Salgında ikinci pik korkusu: “Kontrol altına aldık” demek halkta rehavete yol açar

medyabold
Devamını Oku »

Cezaevlerindeki öğrenciler için eğitimi durdu

Koronavirüs salgını sonrası üniversitelerde online eğitim başlarken tutuklu ve hükümlü öğrenciler, cezaevlerinin alt yapıları yeterli olmadığı için üniversitelerin online eğitimlerine katılamıyor. HDP Milletvekili Gergerlioğlu, konuyu Meclis gündemine taşıdı.

BOLD – Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği Hapiste Öğrenci Ağı Temsilcisi Serdar Usturumcalı “Öğrenci mahpusların harçlarının ödenmesi ve eğitim materyallerine ulaşmasında da sorunlar yaşanıyor” dedi.

Gazete Duvar’ın haberine göre, cezaevlerinde eğitimlerine devam eden öğrenciler koronavirüs nedeniyle üniversitelerin yaptığı online eğitim ve sınavlardan yararlanamıyor. Bu öğrencilerden biri de Bandırma T Tipi Cezaevi’nde bulunan B.Ç. adlı mahpus. Cezaevi yönetimi, “Altyapı yetersiz” diyerek B.Ç.’ye sınava giremeyeceğini söyledi.

CEZAEVİNDEKİ ÖĞRENCİLER ONLİNE SINAVA GİREMEYECEK

Bandırma T tipi 1 No’lu cezaevinde tutulan B.Ç., Açık Öğretim Fakültesi Adalet Bölümü 2’nci sınıfta okuyor. Cezaevi yönetimi ders ortalaması 100’e yakın olan ve sınavlara hazırlanan B.Ç.’ye Açık Öğretim Fakültesinin yapacağı online sınava alt yapı yetersiz olduğu için giremeyeceğini söyledi. Dikey Geçiş Sınavı’yla Hukuk Fakültesi’ne geçme ihtimali yüksek olan B.Ç. ise eğitim hakkının engellendiğini söyleyerek bir çözüm bulunmasını istedi. B.Ç.’ye ders çalışması için gönderilen kitaplar da iki aydır kendisine verilmiyor. Gerekçe ise ceza infaz koruma memuru sayısının az olması. Salgından dolayı cezaevi görüşlerine getirilen görüş kısıtlaması nedeniyle ailesi de kendisine kitap götüremiyor.

ACİL ÖNLEM ALINMALI

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği Hapiste Öğrenci Ağı Temsilcisi Serdar Usturumcalı, ÖSYM’nin yaptığı sınavlara geçen yıl 16 bin 69 öğrencinin girdiğini, 99 bin 358 mahpusun da ortaokul ve lise açık öğretim sınavlarına girdiğini söyledi. Hapishane yönetimlerinin, “Alt yapı yetersiz” diyerek öğrencileri eğitim hakkından yoksun bırakmasının yasalara aykırı olduğunu kaydeden Usturumcalı, özellikle açık öğretim fakültelerinin acilen bu konuda önlem alması gerektiğini belirtti. Usturumcalı, “Hapishanlerin alt yapılarını iyileştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde öğrenci mahpusların eğitim hakkı engellenmiş olacak” ifadelerini kullandı.

ÖĞRENCİLERİN HARÇ ÜCRETİ KARŞILANMIYOR

Öğrenci mahpusların kitap, okul harcı gibi sorunlarının da çözülmesini isteyen Usturumcalı, şunları kaydetti: “Asıl mesele ekonomik sorunlar. Mahpus öğrencilere 2017’den beri, ‘Okul harçları sosyal yardımlaşma vakıflarına başvurun’ denildi. Bu vakıflar birçok nedenle öğrencilere harç vermedi. Siyasi mahpusların harçları yatırılmadı ya da diğer nedenlerden dolayı harç ücretleri karşılanmadı. Birçok öğrenci de harcını yatıramadığı için eğitim göremiyor. Eğitim materyallerine de ulaşamıyorlar. Eğitim materyalleri internet üzerinden veriliyor. Ziyaretçiler bu materyallerin fotokopisini çekip götürmek istedi. Ancak bandrolsüz olduğu için mahpuslara verilmedi. Bu sorunlar çözülmediği müddetçe öğrenci mahpusların eğitim hakları ellerinden alınmış olacak. Bu da Anayasa’nın ‘Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz’ ilkesine aykırı.”

MAHPUS ÖĞRENCİLERİ ADALET BAKANI’NA SORDU

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da konuyu Meclis gündemine taşıdı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e, “Cezaevinde kalan mahpusların eğitim haklarını devam ettirebilmesi için yapılan çalışmalar nelerdir?” diye sordu. Gergerlioğlu’nın Gül’ün yanıtlaması istemiyle sorduğu soruları şöyle:

“– B.Ç. isimli yurttaşın AÖF Adalet Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi olduğu ve Cezaevi İdaresi’nin altyapı olmadığı gerekçesiyle sınavı yapamayacağını söylediği iddiası doğru mudur? Eğer bu iddia doğruysa B.Ç. isimli yurttaşın sınavlara giremeyeceği iddiası doğru mudur?

– B.Ç. simli yurttaşın cezaevinde mahpus olması eğitim hakkını engellemekte midir?

– B.Ç. isimli yurttaşın eşinin gönderdiği kitapların 2 ay geçmiş olmasına rağmen kendisine verilmediği iddiası doğru mudur?

– Son 3 yılda cezaevinde kaldığı için sınavlara katılamayan mahpus sayısı kaçtır?

– 5 yılda cezaevinde kalıp mezun olamayan mahpus sayısı kaçtır?”

Müebbet hapis verilen subay adayı Mesut Kara’nın savunması

medyabold
Devamını Oku »

Salgında ikinci pik korkusu: “Kontrol altına aldık” demek halkta rehavete yol açar

Bilim insanları korona salgınının kontrol altına alındığı yönündeki tartışmalara temkinli yaklaşıyor. “Kontrol altına aldık” demenin halkta rehavete, bunun da ikinci pike yol açmasından endişe ediliyor.

BOLD – Türkiye’de koronavirüsle (Kovid-19) mücadelede önemli bir noktaya gelindiği ve artık normalleşme sürecinin başlayabileceği iddiaları bilim insanlarından tam anlamıyla destek görmüyor.

YASAKLARI BAYRAM SONUNA KADAR SÜRDÜRMEK LAZIM

Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım ve İç Hastalıkları Uzmanı ve Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, “Önlemlerin gevşetilmesi ancak sosyal mesafeyi korumak ve maske takmak şartıyla olur. Önce okullar, sonra kademeli iş yerleri açılabilir. 2 ve 4 günlük sokağa çıkma yasakları vaka azalışını olumlu yönde etkiliyor. Bayram sonuna kadar sürdürmekte fayda var” dedi.

GEVŞEMEYE DAİR BASAMAKLANDIRMA YAPILMADI

Aşı bulunana kadar maske takmanın zorunlu olabileceğini belirterek Bilim Kurulunda gevşemeye dair basamaklandırma yapmadıkları bilgisini verdi. “Pik noktasını yakaladık, demek için biraz erken. Bir hafta böyle devam ederse, bunu söylememiz mümkün olur” diye konuştu.

TÜRKİYE İÇİN GELECEK 5 HAFTALIK SÜREÇ ÖNEMLİ

Ramazan bayramı sonrası tedbirlerin yavaş yavaş gevşetilmesinin konuşulacağını söyleyerek gelecek 5 haftalık sürecin önemli olduğuna dikkat çekti. İkinci pik noktası görme ihtimalinin her zaman olduğunu vurguladı: “Eğer ‘kontrol altına aldık’ dersek, halkta rehavet oluşursa, tekrar ikinci piki görürüz.”

MAYIS SONU HAZİRAN BAŞI SÖNÜMLEME ZATEN BEKLENİYORDU

Cumhuriyet’ten Sena Yaşar’ın haberine göre, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Sinan Adıyaman ise “Virüs Türkiye’ye gelmeden Mayıs sonu Haziran başı sönümlenmeye başlanacağı, bekleniyordu. Bizi düşündüren 10 Nisan akşamıydı, onun da yansımalarını gördük” dedi.

R0 DEĞERİ HALA 1,5 CİVARI HESAPLANIYOR

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala da şunları ifade etti: “Seyrin kontrole alındığını söylemek için, R0 değerinin, 1’in altına düşmesi gerekir. Yalnız, Imperial College London’ca paylaşılan veriye göre, 20-27 Nisan haftası ölümlerin artış eğilimlerinin süreceği tahmin ediliyor. Kurum, Türkiye için R0 değerini, halen 1’i üzeri, 1,5 civarı hesaplıyor. Bu koşullarda herhangi bir önlemi azaltmak veya ortadan kaldırmayı konuşmamak gerekir.”

8 vaka da iyileşti: Tunceli’de koronavirüs hastası kalmadı

medyabold
Devamını Oku »

Mansur Yavaş’ın iftar kampanyasına siber saldırı

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın başlattığı, “Bir iftar da benden” kampanyasının internet sitesine siber saldırı yapıldı. Kampanyada 100 binden fazla iftar paketi toplandı.

BOLD – ABB’nin Twiter hesabından yapılan açıklamada iftar menüleri için bağış yapılan www.iftarver.com sitesinin siber saldırıya uğradığı bildirildi. Açıklamada, “Kötü niyetli birileri sistemimizi yoğun saldırıya tutarak ihtiyaç sahibi vatandaşlara sıcak yemek götürmemizi engellemeye kalkmaktadırlar” denildi.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, iftar menüleriyle ilgili kampanyayı 23 Nisan tarihinde sosyal medya hesabından duyurmuştu. Yavaş, belediyenin internet sitesi üzerinden satın alınan iftar menülerinin evinde yemek yapacak kimsesi olmayan ve evinden çıkmaması gereken 65 yaş üstü vatandaşlara, kronik hastalara, engellilere ve dar gelirli ailelere ücretsiz olarak dağıtılacağını kaydetmişti.

KÖTÜ NİYETLİ BİRİLERİ…

Kampanyanın başlamasının ardından 100 binden fazla iftar paketi toplandığı kaydedildi. ABB’nin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Sitemiz mübarek Ramazan ayının ilk gününde siz değerli vatandaşlarımızın yoğun ilgisi ve desteği sayesinde yaklaşık 10 milyon görüntülenme sayısına ulaşmıştır. Sizler bir aileye daha sıcak iftar yemeği ulaşsın gayretinde bir yoğunluk oluştururken, kötü niyetli birileri de sistemimizi yoğun saldırıya tutarak ihtiyaç sahibi vatandaşlara sıcak yemek götürmemizi engellemeye kalkmaktadırlar. 24.04.2020 (bugün) saat 21.00’e kadar toplam 15.891 hayırsever vatandaşımızdan, toplam 101.847 iftar menüsü siparişi alınmıştır. Bu siparişlerin yaklaşık 25 bini şuan sanal pos kuyruğunda beklemekte ve periyodik olarak sisteme işlenmektedir.”

65 yaş üstüne 3 saatlik hafta sonu izni yolda

medyabold
Devamını Oku »

Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Yong Un’un tedavisi için sağlık heyeti gönderildi

Kalp ameliyatı sonrası durumunun ağır olduğu öne sürülen Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong Un’un tedavisi için Çin hükumetinin sağlık heyeti gönderdiği bildirildi.

BOLD – Kim Jong Un’un sağlık  durumuna ilişkin hen geçen gün yeni bir iddia ortaya atılıyor. Bir süredir kameraların karşısına çıkmayan Kim’in, kalp rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olduğu ve durumunun ağır olduğu kaydedildi. Kuzey Kore’den resmi bir açıklama yapılmasa da, dün sosyal medyada iddiaları bir adım öteye taşıyanlar 36 yaşındaki Kim’in hayatını kaybettiğini savundu. Kim’in yerine geçecek kişi için spekülasyonlar yapılırken, Çin’den flaş bir adım geldi. Reuters’ın haberine göre aralarında doktorların da bulunduğu bir heyet, Kim’in durumunu netleştirmek için Kuzey Kore’ye gönderildi. ABD Başkanı Donald Trump, nükleer anlaşma nedeniyle zaman zaman gerilim yaşadığı Kim’in durumuyla ilgili iddialara inanmadığını söylemişti.

medyabold
Devamını Oku »

Cepler boşaldı fiyatlar katlandı

Koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan ekonomik kriz her geçen gün daha da hissediliyor. Ekonomik zorluklarla boğuşan, cebinde nakdi kalmayan halk, en ucuzunu bulmak için salgın günlerinde bile semt semt geziyor.

BOLD – Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs salgını, ekonomik krizi daha da derinleştirdi. İşsiz kalan ve hiçbir birikimi olmayan vatandaşlar artan fiyatlar sonrasında nasıl geçineceğini kara kara düşünüyor.

FİYATLAR ARTTI, VATANDAŞ EN UCUZUNU ARIYOR

Mevcut ekonomik krizle birlikte fakirleşen vatandaş, koronavirüs sürecinde de büyük darbe yedi. Patatesin kilogramı 5 liraya kadar yükseldi. Daha önce 7-8 lira bandında satılan limonun kilogram fiyatı 11-12 liraya kadar çıktı. Et ürünlerinin fiyatı ise İstanbul’da ilçeden ilçeye değişiyor. Bazı bölgelerde 50 liradan satılan kıyma, İstanbul’un çeşitli noktalarında 65 liraya kadar yükseliyor. Bu durumlar vatandaşı bu salgın günlerinde bile daha ucuz arayışına itti.

PAZARLARDA TAT, TUZ KALMADI

Millî Gazete’den Furkan Erten’e konuşan Canlar İç ve Dış Ticaret Finans Müdürü Fatih Tutkun, “Pazarlarda sosyal mesafe kuralından dolayı düzen bozuldu. Hem pazarcı esnafı sayısı azaldı hem de akşam saat 17.00-18.00’de pazarın kapatılması vakit sorunu çıkardı. İnsanlar pazara gidemeyince bu sefer market gruplarının sebze ve meyve reyonlarına koştu, panik havası oluştu. Bu da satışları ekstra hızlandırdı. Haliyle fiyatların yükselmesinin temel sebepleri bunlardır” dedi.

BAKANA GÖRE FİYAT ARTIŞININ NEDENİ FIRSATÇILAR

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye göre ise süreçte yaşanan sıkıntılar, talebin artması ve fırsatçılardan dolayı meydana geldi. Pakdemirli, “Arz ve tüketim dengesine göre 50 kadar ürünü şu anda takip ediyoruz. Zaman zaman patateste, soğanda ufak tefek fiyat artışları görüyoruz ama burada perakende sektörünün düzgün yürüdüğünü, toptan çıkışlarının da düzgün olduğunu ancak aradaki lojistik zincirinde bazı fırsatçıların da bulunduğunu görüyoruz. Böyle bir zamanda böyle bir fırsatçılık görülürse mutlaka gereği yapılacaktır” dedi.

Müebbet hapis verilen subay adayı Mesut Kara’nın savunması

medyabold
Devamını Oku »

Müebbet hapis verilen subay adayı Mesut Kara’nın savunması

Subay adayı Mesut Kara’nın müebbet almasına neden olan fotoğrafları, bilirkişi raporuyla çürütmesinin ardından şimdi de o karelerin çekildiği kamera görüntülerini yayınlıyoruz. Kara’nın savunmasında söyledikleri ise çok dikkat çekici…

SEVİNÇ ÖZARSLAN

BOLD ÖZEL – 15 Temmuz’da Ankara Kara Harp Okulu’nda (KHO), SUTASAK (Subay Temel Askerlik ve Subaylık Anlayışı Kazandırma) öğrencisi olan Mesut Kara’ya tek fotoğraf karesi üzerinden müebbet hapis cezası verilmesini, o kareyi bilirkişi raporuyla çürütmesine rağmen cezasının onanmasını belgeleriyle yayınladık. Söz konusu fotoğraf, Genelkurmay Başkanlığı Kuzey Nizamiye girişindeki kamera kaydından çekilmişti.

Dünkü haberimizden sonra o kamera görüntülerine de ulaştık. Bugün kamera kayıtlarıyla birlikte Mesut Kara’nın Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde yaptığı savunmasını sunuyoruz. Kara, 10 sayfalık savunmasında o günün öncesinde ve sonrasında yaptıklarını ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. İddianamedeki çelişkileri açıklıyor.

BALİSTİK İNCELEMELERİ TEMİZ ÇIKTI

1986 Yozgat Akdağ ilçesinde Mesut Kara, 2011’de jandarma astsubayı oldu. İstanbul, Bingöl, Şırnak, Adana’da görev yaptı. Subaylık sınavını kazanınca eğitimlere katılmak için 4 Nisan 2016’da kursiyer olarak Ankara Kara Harp Okulu’na gitti. O günlerde daha yeni evliydi, oğlu dünyaya geleli daha 57 gün olmuştu. 15 Temmuz’da saat 17.00’de çarşı izniyle okuldan çıkıp eşinin ve oğlunun yanına gitmişti. Saat 21.30’da okula döndü. Ertesi gün Afyon’a tatbikata gidilecekti. Eğitim amaçlı bir geziydi bu. Afyon Kocatepe cephesi görülecek, herkes hazırladığı ödevleri sunacaktı. Gidemediler. Saat 23.00 civarında öğrenciler ‘herkes silah başına’ emriyle irkildi. Koşuşturma ve şaşkınlık içinde silahlarını alıp içtima alanında toplandılar. Saat 2.30 sularında da “Burada tehlike altındasınız, sizi güvenli bölgeye götüreceğiz” bahanesiyle 5-10 dakika süren yolculuktan sonra Genelkurmay Başkanlığının bahçesine bırakıldılar.

O gece Genelkurmay Başkanlığının biri asker 35 kişinin şehit olmuştu. KHO’dan Genelkurmaya götürülen kursiyerler davasının balistik raporlarında öğrencilerdeki silahların öldürme ve yaralama olaylarında kullanılmadığı raporlandı. Buna rağmen 56 kursiyere müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Genelkurmay Başkanlığı bahçesindeki kamera kayıtlarına dayanarak Kara’nın karargah içerisinde silahlı olarak dolaştığı, elinde mühimmatla darbeye katıldığı iddia edilmiş ve başkasına ait olduğunu iddia ettiği bu örüntüler nedeniyle de müebbet almıştı. Kara savunmasında bu iddialara da cevap veriyor:

“Karargah içerisinde silahlı olarak dolaştığım iddia edilmişse de ne olay gecesi, ne de öncesinde hayatım boyunca karargah içerisine hiç girmedim. Karargahın bahçesine bile girmedim. Zaten böyle bir şey mümkün değil. Ayrıca başka bir kamera açısında da elimde mühimmatla gittiğim iddiası varsa da bu kesinlikle doğru değil. Çünkü zaten Deniz Kuvvetlerini gören yerde sabaha kadar durdum. Buradan ayrılmadım, bulunduğum yerden yer değiştirmek suretiyle de darbenin başarılı olması için çalıştığım iddiası vardır. Yani nasıl bir yer değiştirmeyle ve hangi şekilde darbenin başarısına yönelik bir davranışım vardır? Ortada hangi düzenli fiil ile darbeye destek verdiğine dair ikna edici bir delil mevcut değildir… Söz konusu hainlik girişimi akşam saatlerinde başlamış ve gece yarısı olmadan komutanlarımızı derdest ederek götürmüşler, biz oraya gittiğimizde hiçbir hareketlilik yoktu. Sivil halk yoktu. Olaylar burada son bulmuş ve etraf sakindi. Bu halde ben kime karşı nasıl bir darbe fiiline iştirak etmiş olabilirim. ”

Genelkurmay Başkanlığı Kuzey Nizamiyesine ait bu görüntüde, birlikte yürüyen üç asker arasında ortadakinin Mesut Kara olduğu iddia ediliyor.

SABAHA KADAR DENİZ KUVVETLERİ TARAFINDAYDIM

O gece Deniz Kuvvetleri tarafında olduğunu ifade eden Kara, saat 07.30 gibi bahçenin içinden Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından çıktıklarını ve o sırada polislerin orada kendilerini beklediğini, elinde kamerası olan bir polisin de kendilerini kayda aldığını belirtiyor ve mahkemeye de bu kayıtların incelenebileceğini söylüyor. Ama mahkeme tarafından bu incelemelerin hiçbiri yapılmadı.

SUTASAK öğrencilerinin, Genelkurmay Başkanlığının bahçesinde, Türkiye İstatistik Kurumu tarafındaki tel örgülerden atlayıp polise sığındığı an… Merdiven getiren askere yardım eden kişinin Mesut Kara olduğu iddia edilmişti. Dün yayınladığımız bilirkişi raporuna göre o da müebbet hapis cezasına çarptırılan öğrencilerden E.Ü… Mesut Kara, parmaklıklardan kaçıp polise sığınacağı esnada kışla içerisinden gelen bir rütbeli tüfeği doğrultarak çıkanı vuracağını söylüyor, küfürler savuruyor: Siz giderseniz kim savunacak devleti lan şerefsizler…” gibi tehditlerde bulunuyor. Ancak Kara, parmaklıklardan atlayıp TÜİK binasının önünde toplanan askeri öğrencilerin arasına katılıyor.

Bu sırada gerek halk, gerek polisler, kursiyerleri tebrik ediyor, alkışlıyor, telefonlarla video ve fotoğraf çekiyor, bazı polisler de kursiyerlere sarılarak “Geçmiş olsun, siz kahramansınız” diyor. Bu olaylar havuz gazetelerinden Akşam’a da “Hainlerden askeri öğrencilere kahpe emir” başlığıyla yansıyor.

YAPILAN İŞKENCELER

Polise sığınan tüm kursiyerler daha sonra emniyet teşkilatının hazırladığı belediye araçlarıyla polis akademisine götürülüyor. Burada ilk etapta polisler kendilerinin “misafirleri” olduklarını söylüyor, yemeklerini kursiyerlerle paylaşıyor. Ne var ki, birkaç gün sonra TEM yaka kartları taşıyan fakat gerçekten polis olup olmadıkları bilinmeyen bir grup gelip “Bu fetöcü piçleri niye besliyorsunuz lan…” ve benzer şekilde polislere küfrederek tüm öğrencilerin spor salonunda çıplak şekilde soyulmasını istiyor. Ardından elleri arkadan kelepçelenen öğrencilere “Annelerinizle, bacılarınızla, karılarınızla biz yatacağız geceleri şerefsizler…” gibi hakaret ve küfürler ediliyor. Tuvalete döve döve ve çıplak halde, arkadan kelepçeli şekilde götürülüyor. Fiziki işkence ediliyor. Aç bırakılıyor, havadan köpeklere atar gibi kuru ekmek parçaları atılıyor. Temmuz’un sıcağında 1 gün için 350 milimlik suyu 5 kişi paylaşacak şekilde susuz bırakılıyor. Bunlar, psikolojik ve fiziki işkencenin yalnızca bir kısmı. İşkence sonraki safhalarda Sincan Cezaevi’nde de devam ediyor. Mahkemelerde anlatılan bütün bu işkenceler dikkate alınmadı.

“KARARGAHI ÖZEL KUVVETLER PERSONELİ GASP EDİYOR”

Kara, iddianamedeki çelişkilerinden birini şöyle açıklıyor: Sicil halkı katletmek üzere görevlendirildiğimiz iddia edilmesine rağmen yeterli mühimmat temin edilemediği, tedarik edilenlerin de eldeki tüfeklere uygun olmadığı, bu yüzden kullanılmadığı bu sebeple de katliam yapamadığımız iddia ediliyor. Askerlik vazifesi yapan herkes bilir ki öyle boş silahla göreve gitme diye bir şey olmaz. Ayrıca darbe girişim 20.30’da başlıyor. Karargahı özel kuvvetler personeli gasp ediyor. Zırhlı araçlar geliyor. Fakat yeterince bunlar başarılı olamıyorlar. Sonuç olarak SUTASAK’tan yani bizden yardım bekleniyor. Gidip katliam yaparım diye tahayyül bile herhalde izahtan varesta bir durum. Hem sivil halkın katli gibi canavarca bir görevlendirme yapılacak olması mümkün değildir. Ayrıca darbe yanlısı komutanlar okulu gasp etmiş ve her imkana ulaşma durumları var iken üstelik çoğu itibariyle okulda görevli personeli iken orada bulunduğumuz 3-4 saat gibi uzun bir zaman zarfında böyle bir görevlendirme yaptıkları ve yapacakları kursiyer mermi temin edememiş olmaları ne derece akla ve mantığa uygun bir iddiadır. Yalnızca buradaki çelişki bile benim ve bizim oraya irademiz dışında götürüldüğümüz ve önceden bir görevlendirme yapılmadığını göstermesi açısından yeterli bir kanıttır.”

164 KİŞİ YARGILANDI

15 Temmuz’da KHO’dan Genelkurmay’a götürülen öğrenciler davasında 164 kişi yargılandı. Bunların 156’sı kursiyer, 8’i rütbeli askerdi. İki yıl süren yargılamalar sonucunda 7 Şubat 2018’de 100 kursiyer beraat etti, 56 kursiyer müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Mesut Kara başkasına ait fotoğraftan müebbet alan tek kursiyer. 8 rütbeli askerden 4’üne ağırlaştırılmış müebbet, 4’üne ise müebbet verildi.

Beraat edenler arasında bulunan 6 kişi görevlerine, astsubay olarak iade edildi. Bunların üçü tutuklu oldukları süre boyunca görevinden uzaklaştırılmıştı. Beraat ettikten bir yıl içinde görevlerine iade edildiler. Diğer 3 subay ihraç edilmişti. Müebbet alanların dosyalarını Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2 Aralık 2019’da onaylandı. Beraat eden 100 kişinin dosyası ise İstinaf Mahkemesinde.

“Kimseye ateş etmedim, öldürmedim, yaralamadım” diyen Mesut Kara’nın savunmasının tamamı.

 

 

Bilirkişi raporuna rağmen müebbet hapis cezası verilen subay adayı

medyabold
Devamını Oku »

8 vaka da iyileşti: Tunceli’de koronavirüs hastası kalmadı

8 koronavirüs vakasının görüldüğü Tunceli’de tedavi gören tüm hastalar taburcu oldu. Son hastanın da iyileşmesi sonrası kentte koronavirüs vakası kalmadı.

BOLD – Tunceli’de tedavi gören son koronavirüs hastasının da taburcu olmasıyla kentte, koronavirüs vakası kalmadı. Tunceli’de tespit edilen 8 koronavirüs hastasından 7’si geçen günlerde tedavilerinin ardından taburcu oldu. Tedavisi süren son koronavirüs hastası E.D. (27) de sağlık çalışanlarının alkışlarıyla taburcu edildi.

7 HASTA DAHA ÖNCE TABURCU OLMUŞTU

Tunceli Valiliği, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Şu ana kadar Tunceli’de tespit edilen 8 pozitif vakamızdan 7 hastamız önceki hafta taburcu olmuşlardı. Az önce kalan 1 hastamız da taburcu oldu. Böylece iyileşip, taburcu olan hasta sayımız 8 şükür. Başhekimimiz nezdinde sağlık çalışanlarımızı tebrik ediyoruz” dedi.

Fethullah Gülen NBC için yazdı: Sağlık çalışanları için dua çağrısı

medyabold
Devamını Oku »

65 yaş üstüne 3 saatlik hafta sonu izni yolda

Türkiye’de koronavirüs önlemleri kapsamında 65 yaş üstündekilere getirilen sokağa çıkma yasağı esnetiliyor. Hafta sonları 3 saatliğine sokağa çıkma izni geliyor.

BOLD – Sokağa çıkamamaktan şikâyet edeh 65 yaş üstü vatandaşları sevindirecek bir haber geldi. Salgınla ilgili aldığı bazı önlemleri gözden geçirme kararı alan hükumet, sokağa çıkma yasağı uyguladığı 65 yaş üstüne, hafta sonları 3 saatliğine izin verilmesini ele aldı. Kararın onaylanması halinde 65 yaş üstü, maske ve sosyal mesafe kuralına uyarak yürüyüş yapabilecek. Hürriyet’ten Nurcan Babacan’ın haberine göre, AKP MYK’da ve bakanlıklarda yapılan toplantılarda tartışılan bu değişiklik ile yaşlı grubu kısmen rahatlatmak ve sürekli evde kalmanın yarattığı psikolojik sıkıntıları azaltmak amaçlanıyor. Karar, 21 Mart’tan bu yana sokağa çıkamayan 7.5 milyon kişiyi ilgilendiriyor.

Toplantıda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Ramazan sonrasında Türkiye’nin biraz nefes alacağını, ancak daha fazla rahatlamanın haziran ortasından sonra görüleceğini dile getirdi. Maske üretimi ve dağıtımı konusu da toplantıda konuşuldu. Maskelerin vatandaşa ücretsiz verilmesine devam edilirken, firmaların bunları isteyene satabilmesi de ele alındı. Fiyatlara belli oranda sınırlama getirip, denetim yaparak maske satışına izin verilebileceği dile getirildi. Bu konunun değerlendirilerek, kararın daha sonra açıklanacağı belirtildi.

medyabold
Devamını Oku »

İthalat durdu: Muzun kilosu 20 TL’yi gördü

Koronavirüsle mücadele kapsamında muz ithalatı durdu. Eylül ayında başlayan yerli muz hasadı ise bitti. Artan talepler nedeniyle muz fiyatları 20 lirayı gördü. Yeni yerli muzun iç piyasaya sürülmesi için Eylül ayı beklenecek.

BOLD – Türkiye’deki muz ihtiyacının yaklaşık yüzde 75’lik kısmını karşılayan yerli üretimde açık alanda hasadın sonuna gelindi. Koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında ithal muzun ülkeye girişi durdu. Piyasada arzının düşmesiyle muz fiyatları 20 lirayı gördü.

İTHALAT YAPILAMADIĞI İÇİN TALEP KARŞILANAMIYOR

Muz, Türkiye’de sınırlı bir alanda yetişebilen bir meyve. Tarlalarda her yıl eylül ve ekim aylarında başlayan hasat mayıs ayında bitiyor. Türkiye’de yılda 480 bin tona yakın muz üretiliyor ancak 700 bin tonluk talep bulunuyor. Yaklaşık 220 bin ton iç talep açığı, Ekvator, Guatamala, Kostarika, Kolombiya ve Filipinler gibi ülkelerden ithal edilen muzlarla karşılanabiliyor.

“KALAN YERLİ MUZ TALEBE YETMEZ”

Her yıl piyasada yerli üretim muzun azalmasıyla muz fiyatlarının yükselişe geçtiğini belirten Alanya Ziraat Odası Başkanı Tahir Göktepe, “Bahçelerde muz kalmadı. Kapalı alanda yüzde 5’lik oranda muz var. Bu yüzde 5’lik üründe de çift ürüne gitme diye bir sistem var fakat o da iç piyasaya yetmeyecektir. Yani talebi karşılayamıyoruz bu dönemlerde. Şu anda muz fiyatlarının yüksek olmasının sebebi muz hasadının olmamasından kaynaklanıyor” dedi.

Fethullah Gülen NBC için yazdı: Sağlık çalışanları için dua çağrısı

medyabold
Devamını Oku »

Kapasite kullanım oranları kriz seviyesine indi: Sanayi ağır darbe alacak

Koronavirüs salgınının ekonomi üzerindeki etkileri, açıklanan her yeni veriyle daha fazla görünür hale geliyor. Koronavirüs nedeniyle başlayan sanayideki üretim molaları, kapasite kullanım oranlarını küresel krizin yaşandığı 2009 yılındaki seviyelere kadar indirdi.

BOLD – Sanayide kapasite kullanım oranı reel ekonominin virüsten nasıl etkilendiğini ortaya koydu. Merkez Bankası tarafından açıklanan verilere göre, imalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı nisan ayında bir önceki aya göre 13.7 puan azalarak yüzde 61.6 oldu. Bu oran Nisan 2009’dan bu yana en düşük seviye olarak kayıtlara geçti.

AÇIKLANAN ÖNLEMLER AMACINA ULAŞMADI

Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kurtar Tanyılmaz, reel kesim güven endeksi ve kapasite kullanımındaki düşüş ile işsizlikteki belirgin artışın koronavirüsün etkilerine karşı sanayiyi rahatlatmaya dönük önlemlerin amacına ulaşamadığını gösterdiğini belirtti. Tanyılmaz, ayrıca son dönem iç ve dış finansman oluşturma politikası nedeniyle artan kredi hacminin, ihracata dönük siparişlerin azaldığı koşullarda, ne ölçüde sanayiye yöneleceğinin kuşkulu olduğunu ifade etti.

SANAYİ AĞIR DARBE ALACAK

Petrol fiyatlarındaki düşüşün maliyetleri aşağı çekmesinin olumlu olduğunu vurgulayan Tanyılmaz, “Ama dünya ekonomisinin büyüme hızındaki yavaşlama ve ticaret hacmindeki azalmaya bağlı olarak küresel ölçekte talebin çökmekte olmasının Türkiye sanayisi üzerinde bu olası olumlu etkiyi azaltıcı yönde işlev görecek. Koronavirüsün tetiklediği dünyadaki durgunluktan Türk sanayisinin mevcut koşullarda iflasların ve işsizliğin kronik boyutlara varacağı ağır bir darbe alacak olmasıdır” dedi.

Fethullah Gülen NBC için yazdı: Sağlık çalışanları için dua çağrısı

medyabold
Devamını Oku »