9 Mart 2019 Cumartesi

Washington Post: Türkiye’nin F-35’ler için ürettiği parçalar başka ülkelerden temin edilecek

Amerikan yönetimi, şimdi de F-35’lerin Türkiye’de üretilen parçaları için yeni kaynaklar aramaya başladı.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almasının ardından başlayan F-35 savaş uçağı gerilimi sürüyor.

ABD-Rusya arasındaki Soğuk Savaş geride kalmış olsa da anlaşmazlıklar devam ediyor. Washington Post gazetesinde yazar olan David Ignatius, F-35’lerin ana üreticisi olan Lockheed Martin’in F-35 uçaklarının Türkiye’de üretilen parçalarının satın alınabileceği başka yerler aradığını söyledi.

“F-35 VE S-400 BİRBİRLERİNİ YOK ETMEK İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ İKİ SİLAH”

Ignatius, konuyu ele alan makalesinde F-35 ve S-400’lerin birbirlerini yok etmek için geliştirilmiş iki silah olduğunu ve rakip silah sistemlerinin aynı ülkede bulunmasının F-35’leri tehlikeye atacağını söylüyor.

Ignatius “Şimdi, ana üretici Lockheed Martin’le birlikte uçak gövdesi parçaları ve Türkiye’de yapılması planlanan diğer yüzlerce F-35 parçası için alternatif kaynaklar bulmaya uğraşıyorlar. Üst düzey bir Trump yönetimi yetkilisi, ‘Türkiye hükümetinin söylediklerine inanmamız gerekir. Bizim de kendi adımıza gerekli adımları atma sorumluluğumuz var’ diyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin F-35 uçaklarının üretimindeki rolü oldukça önemli. Aralarında TAI, ASELSAN ve Havelsan’ın da yer aldığı 7 şirket, uçağın gövdesinden motoruna kadar 19 farklı bölgesindeki çok sayıda parçayı üretiyor.

medyabold
Devamını Oku »

Washington Post: Türkiye’nin F-35’ler için ürettiği parçalar başka ülkelerden temin edilecek

Amerikan yönetimi, şimdi de F-35’lerin Türkiye’de üretilen parçaları için yeni kaynaklar aramaya başladı.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almasının ardından başlayan F-35 savaş uçağı gerilimi sürüyor.

ABD-Rusya arasındaki Soğuk Savaş geride kalmış olsa da anlaşmazlıklar devam ediyor. Washington Post gazetesinde yazar olan David Ignatius, F-35’lerin ana üreticisi olan Lockheed Martin’in F-35 uçaklarının Türkiye’de üretilen parçalarının satın alınabileceği başka yerler aradığını söyledi.

“F-35 VE S-400 BİRBİRLERİNİ YOK ETMEK İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ İKİ SİLAH”

Ignatius, konuyu ele alan makalesinde F-35 ve S-400’lerin birbirlerini yok etmek için geliştirilmiş iki silah olduğunu ve rakip silah sistemlerinin aynı ülkede bulunmasının F-35’leri tehlikeye atacağını söylüyor.

Ignatius “Şimdi, ana üretici Lockheed Martin’le birlikte uçak gövdesi parçaları ve Türkiye’de yapılması planlanan diğer yüzlerce F-35 parçası için alternatif kaynaklar bulmaya uğraşıyorlar. Üst düzey bir Trump yönetimi yetkilisi, ‘Türkiye hükümetinin söylediklerine inanmamız gerekir. Bizim de kendi adımıza gerekli adımları atma sorumluluğumuz var’ diyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin F-35 uçaklarının üretimindeki rolü oldukça önemli. Aralarında TAI, ASELSAN ve Havelsan’ın da yer aldığı 7 şirket, uçağın gövdesinden motoruna kadar 19 farklı bölgesindeki çok sayıda parçayı üretiyor.

medyabold
Devamını Oku »

Polislerin darpettiği milletvekili: “Bu Erdoğan’ın kininin sonucu”

HDP Diyarbakır İl Binası’na düzenlenen baskında tekmelenerek darp edilen milletvekili Murat Sarısaç, ülkenin “kabile devleti”ne dönüştüğünü ve “düşman hukuku” uygulandığını söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Dersim Dağ, Tayip Temel, Murat Sarıcaç ile parti üyeleri Salih Cansever, İsmet Yıldız, Sevican Yaşar, Salih Tekin, Bilal Özgezer, Abdulhalik Kurt ve Yusuf Ataş’in Diyarbakır İl Binası’nda sürdürdüğü süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi beş gün arayla ikinci kez polis tarafından basıldı.

KABİLE DEVLETİNE DÖNÜŞTÜ ÜLKE

Önceki gece yaşanan baskında, polisin tekme tokat saldırısına uğrayan milletvekili Murat Sarısaç, baskının AKP’nin Kürtlere, demokratik kitlelere ve muhalif kesimlere yaklaşımı olduğunu vurguladı. Polis tutumunu “düşman hukuku” olarak değerlendiren Sarısaç, ülkede ciddiyet kalmadığını ve “Kabile devleti” haline dönüştüğünü söyledi.

Açlık grevi eyleminin demokratik hak olduğunu ifade eden Sarısaç, “AKP-MHP hükümeti darbe anayasasını bile aratır hale geldi. Arkadaşlarımız açlık grevi eylemine başladıkları için gözaltına alındı. 4 gün süren gözaltı ardından serbest bırakıldılar ve ertesi gün aynı gerekçeyle gözaltına alındılar. Eylemin suç olmadığı savcılık tarafından belirtilip, serbest bırakılmasına rağmen darp edilerek gözaltına alındılar. İnsanlık değerleri ayaklar altına alınmıştır” dedi.

‘SİLAH DOĞRULTULDU’

Bini aşkın polisle baskın düzenlendiğini söyleyen Sarısaç, o an yaşadıklarını şöyle anlattı: “Binlerce polisler kapılarımızı kırıp, içeri girdiler. Müzakere için il binasının önünde bulunan milletvekili arkadaşlarımız darp edildi. Bizler içeride 3 milletvekiline silahlar doğrultuldu. Bizleri darp ederek, tekmeleyerek, tehdit ettiler. Parti binasında tahrip edilmeyen hiç bir yer bırakılmadı. Açlık grevinde olan diğer arkadaşlarımızda yerlerde sürüklendi, darp edilerek gözaltına alındılar.”

“POLİS HAREKETLERİ PARTİLİ CUMHURBAŞKANININ DUYDUĞU KİNİN SONUCU”

İçeride plastik mermi kullanıldığını da belirten Sarısaç, şöyle devam etti: “En ufak halk talebi birçok zaman hakaret, darp ve gözaltı sebebi oluyor. Kürdistan’da yaşıyorsanız, Kürt iseniz, birazcık HDPli iseniz, sizi kriminalize etmeye yetiyor. Bu sizin tutuklanma sebebiniz bile oluyor. Partili Cumhurbaşkanı her alanda HDP’liler, ‘teröristtir’ ve ‘bu ülkeden gitmelidir’ diyebiliyor. Bunlar faşizan bir politikanın ürünüdür. Öylesine sarf edilmiş laflar değil. Bu noktada halkımız acılar çekerken, polis memurunun bu kadar cesaret alıp dokunulmazlığı olan milletvekiline bunları yapması, bunlardan bağımsız değildir. Hiç bir polis memurunun, üstlerinden talimat almadan hukuk çerçevesinde bunları yapması mümkün değildir. Plastik mermilerle de saldırdılar, hakaretler ettiler. Bir polis memurunun bizim görüntü aldığımızı bilmesine rağmen, aleni bir şekilde saldırdı. O polisin hırsıyla alakalı değildi. Partili Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın Kürt halkına duyduğu kinin sonucudur.”

“FAŞİZM KURUMSALLAŞTI”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 3 Mart’ta HDP il binasına yapılan baskının talimatını verdiği hatırlatan Sarısaç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Faşizm bir devlet ideolojisidir. İçişleri Bakanı yaptığı açıklamayla kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Yetkileri hisleri doğrultusunda kullanması suçtur. Hukuk ve demokrasi ayaklar altına alındığı için, yargı erkinin yürütmenin kontrolüne geçtiği için bir kişi halktan aldığı yetkiyi halka karşı kullanma hakkını görüyor kendinde. Faşizmin kurumsallaştığı, kötülüğün örgütlendiği bir mekanizmasıyla karşı karşıyayız.”

medyabold
Devamını Oku »

Gazeteci Kılınç, birlikte cezaevinde kaldığı tutuklu bebekleri anlattı

Bir yıl Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde kaldıktan sonra ev hapsi şartı ile tahliye edilen ve 7 sene 6 ay hapis cezası alan gazeteci Nur Ener Kılınç Almanya’da katıldığı programda tutsak bebekleri anlattıKılınç dinleyicilere cezaevinde yaşadıklarını ve zorlu Meriç yolculuğunu paylaştı. Bulunduğu son koğuşta 6 tane bebek olduğunu belirten Kılıç ‘kendime yapılan kötülükleri unutsam da o bebeklere yapılanları asla unutmayacağım’ dedi. Cezaevinde herkesin farklı bir dramı olduğunu üzülerek ifade eden Kılınç, ‘kaldığım koğuşlardan birisinde alzheimer hastası bir teyze vardı. Onun tek suçu yurttaki fakir öğrencilere yemek yapmaktı. Ve o teyze 6 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Şu an psikolojik olarak yorgun olsam da o kadınlar ve bebekler için durmadan çalışacağım’ açıklamasında bulundu.

Almanya’nın Hagen şehrinde gerçekleştirilen programda Türkiye hapishanelerindeki tutuklu kadınlar ve bebekler anlatıldı. Dünya Kadınlar Günü sebebiyle düzenlenen program Volme Kulturforum e.V. ‘un organizasyonuyla yapıldı. Programı “Hagen Şehri Eşitlik Bürosu Kadın Grupları İşbirliği” de destekledi.

Diyalog ve Eğitim Vakfı İkinci Başkanı Hanife Tosun Türkiye’nin tarihsel süreçte yaşadıklarını anlattı. Tosun, “İnsan hakları ihlallerinin arttığı ülkelerde kadına karşı şiddetin de arttığı gözlemleniyor’ ” ifadelerini kullandı.

Toplantının yapıldığı salonda yer alan Meriç ve Kadın temalı fotoğraf sergisi de yoğun ilgi gördü.

kronos
Devamını Oku »

Turkish police fire tear gas to break up Women’s Day march in İstanbul

Riot police in İstanbul fired tear gas and plastic bullets to disperse thousands of demonstrators who tried to march along the city’s main pedestrian avenue to mark International Women’s Day on Friday evening.

Thousands of people, most of them women, gathered near İstiklal Street in İstanbul’s busy Taksim neighborhood for a march that police said was unauthorized.

The march, named, “March 8 Feminist Night March,” has been organized annually on İstiklal Street since 2003.

The police had set up barricades at the entrance to the street and fired several rounds of tear gas to push back the marchers. Scuffles broke out as they pursued the women into the side streets off the avenue.

It was not clear if anyone was hurt or if people were detained.

Authorities have restricted protests in the country in recent years, citing security concerns.

Earlier, hundreds of people in İstanbul protested the imprisonment of women and children in Syrian penitentiaries.

Separately, four female members of Turkey’s gendarmerie rappelled hundreds of feet down from Istanbul’s Bosphorus Bridge  into the waters.

Turkish police regularly block the staging of protests in central Istanbul and elsewhere. Ankara tightened restrictions after the imposition of a state of emergency following an attempted coup in 2016. The state of emergency was lifted last July. (turkishminute.com)

The post Turkish police fire tear gas to break up Women’s Day march in İstanbul appeared first on Stockholm Center for Freedom.

from SCF
Devamını Oku »

Taraftar Volkan’a tepki gösterdi; Volkan direği yumrukladı

Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel, Başakşehir maçında yediği hatalı goller sonrası direği yumrukladı.

Fenerbahçe’nin Başakşehir karşısında aldığı 2-1 mağlubiyetin faturası kaleci Volkan Demirel’e çıktı. Tecrübeli file bekçisi Ersun Yanal’ın takımın başına geçmesinin ardından affedilmiş ve yeniden kadroya alınmıştı. Yanal’ın güvendiği Volkan Demirel yeniden kaptanlık pazu bandını takarak ligde takımın başında sahaya çıkmaya başlamıştı.

Ersun Yanal, sezon başından itibaren ilk 11’de oynayan Harun Tekin’i yedek bırakarak Volkan’a kaleyi teslim etmişti. Harun ise ancak Avrupa maçlarında şans bulmuştu.

İKİ GOLDE DE HATASI VAR

Karşılaşmaya iyi başlayan Fenerbahçe, Başakşehir’e oyununu kabul ettirmek üzereyken Volkan Demirel basit bir hata yaparak kornere çelmesi gereken topu tokatlamaya kalktı. Kale sahası içine düşen topu da Robinho, filelere göndermekte zorlanmadı. Sarı-Lacivertli takım Volkan’ın hatasıyla 1-0 geri düştü. Taraftarlar özellikle bu gol sonrası sosyal medya üzerinden tecrübeli isme büyük tepki gösterdi.

ZAMANLAMA VE AÇI HATASI

Başakşehir’in 2. golünde de zamanlama hatası yapan ve açıyı iyi kapatamayan Volkan Demirel, maç içerisinde de kale direğini yumrukladı. Ekranlara yansıyan bu görüntü tecrübeli futbolcunun yediği goldeki hatalara ve arkadaşlarının kaçırdığı pozisyonlara verdiği tepki olarak değerlendirildi.

VOLKAN DEMİREL’E TEPKİLER

Volkan Demirel’e sosyal medyadan artık bırakması gerektiğine yönelik tepkilerin yanı sıra Teknik Direktör Ersun Yanal’da hatalı gol yiyen Volkan Demirel için “Sizin önünüzde isim isim oyuncu tartışmam. Bu bizim iç sorunumuz. Dinlenmesi gereken varsa dinlendiririz” ifadelerini kullandı.

Sarı-Lacivertli taraftarlardan gelen tepkiler ise şöyle.

medyabold
Devamını Oku »

Bir okurun abecesi | Can Bahadır Yüce

Okurluk serüvenini a’dan z’ye kuşatma fikrine yıllar önce Michael Dirda’nın bir yazısında rastlamıştım. Her yaşam gibi her okuma yolculuğu da biriciktir—başka bir yaşta belki başka bir liste yapardım.

 

A-Akşam Şiirleri. Her okurun bir aydınlanma anı vardır. Benimki bir kış akşamı, yatılı okul penceresinde Akşam Şiirleri’nin kapağını kaldırdığım andı. Türkçe şiirin yirminci yüzyıldaki son başyapıtıyla tanıştığım o mevsimden bu yana yıllar geçti. Bir okur olarak saf mutluluğu hâlâ şöyle tarif ederim: 17 yaşındayım, boğaza bakan o pencerenin içine oturmuş, yakamozları seyrederek Hilmi Yavuz’un beyaz kapaklı, Varlık baskısı kitabının sayfalarını ilk kez çeviriyorum…

B- Bolaño. Bir dörtlük: “yarıyı geçtik mi ten kafesinde / bakınca anlaşılmıyor sıyrıklarıma / o gün çimen yapraklarının ülkesinde / Arturo Belano, ben ve Ulises Lima…” İki şair roman kahramanı, Arturo Belano ve Ulises Lima, ilk okuduğum günden beri yoldaşım oldu. Ama asıl yol arkadaşım onları hayalinde (Vahşi Hafiyeler’de ve Tılsım’da) var eden yazardı. Roberto Bolaño’nun erken ölümünü çağdaş romanın en büyük kayıplarından sayarım. Tanışsaydık sıkı dost olurduk.

C-C. Aylak Adam’ın anlatıcısı, C., dünyayı güzelleştirmenin yolunu bulmuştu: Herkesi sinemaya götürmek. Yusuf Atılgan’ın romanında, “sinemadan çıkmış insan”la tanışmıştım. Gelgelelim çağımızın bu kısa ömürlü yaratığının varoluş sevinci beş-on dakika sürüyordu. Sokaklar asık yüzlü, kayıtsız, sinsi insanlarla doluydu. O sokaklarda, aklımda C., çok dolaştım. Özellikle romanın son satırları onu kahramanım yapmıştı: “Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”

Ç-Çocuk ve Allah. Kitap Yayınları’nın o siyah-beyaz kapaklı baskısı nereden elime geçti, anımsamıyorum ama “Ağır Hasta”yı ilk okuyuşumun yağmurlu bir günde olduğuna eminim: “Anneciğim, büyüyorum ben şimdi, / Büyüyor göllerde kamış. / Fakat değnekten atım nerde / Kardeşim su versin ona, susamış.” Türkçe şiirde çocuk duyarlığının bu doruğu, okur okumaz başımı döndürüyor. Birkaç yıl sonra kitabı şairine imzalatıyorum. Üzerimde Kuleli üniformasını görünce şöyle yazıyor Dağlarca: “Askerlik dağda gezen şiirdir.”

D-Define Adası. Okuma serüvenimin belki en mutlu rastlantısı—bana dünyanın büyüklüğünü, denizlerin güzelliğini öğreten kitap. Stevenson’ın romanını okuduktan sonra günlerce denizci olmak istemiş, ilk kitabımın bir bölümünü korsanlara adamıştım. Deniz kokan esmer tayfaları, karada yaşamanın hasta ettiği yaşlı kurt denizcileri, tahta bacaklı korsan Uzun John Silver’ı ve omzundan düşürmediği papağanı Kaptan Flint’i, bütün bunların ortasında serüvenden serüvene atılan kahramanım Jim’i bazen hâlâ rüyalarımda ağırlarım.

E-”Eskici”. Türkçenin en güzel ‘gurbet’ hikâyesi… İstanbul’dan ayrı düşmüş çocuğun bir ara nerede olduğunu unutup eskiciye anadiliyle sorduğu soru: “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” Eskicinin başını hayretle kaldırışı: “Türk çocuğu musun be? (…) İstanbul’dan geldim…” Çocuğun hıçkıra hıçkıra ağlayışı, “bir daha Türkçe konuşacak adam bulamayacağına” ağlayışı… Bir gün hayatlarımızın o hikâyeyle kesişmesi…

F-Feride. Çoğu okurun aksine, Çalıkuşu’nu ilk okuyuşumda Feride beni pek etkilememişti. Küçük yaşta annesini kaybetmesi, “Sör Mektebi”nde geçirdiği 15 yıl, Kâmran’a karşı kayıtsızlığı… Çok sonra, romanı yakın okumayla inceleyip Reşat Nuri’yi daha iyi tanıyınca onunla bağ kurdum. Biraz da Anadolu’yla ilk kez karşılaşan Türk aydını gibiydi. Reşat Nuri’nin en güzel romanı değil belki ama en unutulmaz roman kişisi.

G-Gatsby. Ağustosun son günü, yaz biterken Muhteşem Gatsby’yi okuyorum. Can Yücel çevirisi Gatsby’nin sayfalarında ilerlerken geç kaldığım için sanki telaşlıyım. Yirminci yüzyılın en önemli romanlarından biri, daha erken yaşta okunmalıydı, diye içimden geçiriyorum. F. Scott Fitzgerald’ın başyapıtının ilkgençlikte okunacak bir roman olmadığını yıllar sonra öğreneceğim. Ardından o sesin peşinde Scott ile Zelda’nın Alabama’daki evlerine, Maryland’a yan yana yattıkları mezara kadar gideceğim.

H-Holden– “Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz,” diye başlar söze Holden ama anlatmaya pek gönüllü değildir. Anlattıkları milyonlarca okur gibi beni de derinden etkilemişti. Hatta etki o kadar derindi ki, yaşadığı yeri hiç kimsenin bilmediği yazarının Kuzey Amerika ormanlarında izini sürmüştüm. Bir gün hikâyemi onun gibi anlatmak ister miydim? Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın kahramanının son sözleri kulağıma küpedir: “Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”

I/İ-İstanbul. ‘Memleket’in tanımı kişiden kişiye değişiyor: Doğum yeri, ailenin yaşadığı yer, âşık olunan yer, ikamet adresi… Ben şairlerimi orada tanıdım, okumanın lezzetini orada tattım. Sevdiğim bir denemeci, “Istanbul”–“İstanbul” farkından söz eder, baş harf seçiminin kültür ve görgüyü yansıttığını söylerdi. Şehirden uzak kalmak “bir taşına acem mülkü fedadır” romantizminden kurtardı beni. Bazen Istanbul’u özlüyorum, İstanbul’a öfke duyuyorum.

J-Justine. “Deniz bugün yine kabardı…” diye başlar Lawrence Durrell’in romanı. Yanında birkaç kitap ve bir çocukla adaya sığınmış anlatıcının sözlerinin hayal mi gerçek mi olduğunu anlayana kadar o büyülü dünyaya girmişsinizdir. İskenderiye Dörtlemesi –ve dörtlemenin ilk kitabı Justine– benzersiz bir hayal gücü gösterisi, aynı zaman dilimini dört açıdan anlatan bir denemedir. Yorgun Pursewarden, gizemli Clea, Ortadoğulu erkek tipinin kusursuz örneği Nesim, güvenilir/güvenilmez Darley, unutulmaz Mountolive—bu roman kişilerini tanımamış okurların hayatında bir şey hep eksik kalacak.

K-Kütüphane. Kapısından girdiğim ilk halk kütüphanesi (Girne), kâğıt kokusunu tattığım okul kitaplığı (Çengelköy), gerçek bir kütüphanenin nasıl olması gerektiğini öğrendiğim, yer altında milyonlarca kitap saklayan Alderman Kütüphanesi (Charlottesville), o hüzünlü taşra kütüphaneleri (New York)… Hepsini okulum sayarım. Bir gün Asaf Hâlet Çelebi gibi kütüphaneci olmak, hatta İsmail Sâib Sencer gibi masaya döşek serip orada yatıp kalkmak isterdim. Kütüphane: Sığınak.

L-Lili Marlen. Kalın parkalarımızın içinde bile ısınamadığımız o uzun kış içtimalarında cebimde bir kitap var. Sanki cebe uygun hazırlanmış: Bilgi Yayınevi baskısı Duvar. Attilâ İlhan’ın ilk kitabı. Yıllar içinde Attilâ İlhan kitaplarının lirik bölümlerini neredeyse ezberlesem de o destansı, ulusalcı, uzun şiirlerini sevemiyorum. Ama o ilk kitaptaki “Lili Marlen” aklımdan çıkmıyor. Üzerimde asker parkası, şairin Döne’sine seslendiği o şiiri, savaşı bitiren o şarkıyı düşünüyorum. Kulağımda Marlene Dietrich’in sesi yat borusunun sesine karışıyor.

M-Mürekkep. Yazı masamın zulasında bir düzine mürekkep şişesinin durduğunu bilmek bana güven verir. Gerçi dolmakalemin rengiyle mürekkebin uyumu saplantısından kurtulalı çok oluyor, yine de Pelikan’ımdan yeşil mürekkebi eksik etmem. Son yıllarda gözde rengim kahverenginin tonları (Diamine Ancient Copper, Montblanc Toffee Brown). Mürekkep şişelerini görüş mesafesinde tutmak Necatigil’in ‘mürekkebe su katmama’ ilkesini de hatırlatır. Mürekkebe bazen de kan karışır—yayımlanamayan kitabımın adıydı: Mürekkep ve Kan.

N-Nilüfer. “Ben oraya koymuştum, almışlar, / Arasına sıkışık saatlerin. / Çıkarır bakardım kimseler yokken / Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.” Söyleyiş ustalığıyla, kırıklığıyla “Nilüfer” şairi Behçet Necatigil’in poetikasını özetler. Herkesin kaderi gibi bir ya da birkaç şairi olmalı demişti Necatigil. Nihayetinde her ömrün tortusu bir avuç şiir. Benimkilerden biri bu. Nilüfer’in N’si, Necatigil’in N’si.

O-On Yedinci Söz. Çarpışma sarı yapraklı, kırmızı ciltli kitabın sayfalarında gerçekleşmişti. Neden her bahar mevsiminde yeryüzünü kusursuzca donatan bunca sanatlı, baş döndürücü güzellikteki varlık kısa bir süre göründükten sonra yok olup gidiyor? Nasıl oluyor da zemin yüzünü “bir resmî geçit tarzında” süsleyip donatan sayısız “mahlukat ve masnuat, firak ve mevt perdesi”ne saklanıp kayboluyor? Belki bu soruya cevap verdiği, belki üslup olarak külliyatın en parlak bazı satırlarını (“Yıldızları Konuşturan Bir Yıldızname”) içerdiği için bana külliyatın kilidini açan metindi. Ne zaman daralsam ruhuma iyi gelir.

Ö-Örümcek Ağı. On sekiz yaşında, odamın duvarında, bir çerçeve içinde iki dörtlük asılı: “Duvara, bir titiz örümcek gibi / İnce dertlerimle işledim bir ağ / Ruhum gün boyunca sönecek gibi / Şimdiden ediyor hayata veda // Kalbim, yırtılıyor her nefesinde / Kulağım, ruhumun kanat sesinde / Eserim duvarın bir köşesinde / Çıkamaz göğsümden başka bir seda.” En güçlü Necip Fazıl şiiri değil, hatta belki sıradan bir şiir ama son iki dize bana büyülü geliyor. Haşim’in genç Necip Fazıl’a o soruyu niçin sorduğunu anlıyorum: “Çocuk, bu sesi nereden buldun sen?”

P-Philip Marlowe. İlk kez ortaokulda, The Long Goodbye’ın kısaltılmış bir versiyonuyla tanıdığım, özel dedektiflerin en edebisi, en karizmatiği, en yakışıklısı… Yıllar içinde Dupin’den Sherlock Holmes’a, Poirot’dan Wallander’a kurmaca dedektiflerin tutkunu oldum ama Philip Marlowe’un yeri hep ayrıydı. Şavkar Altınel’in şiirini de en az kahramanı kadar severim: “tanrının belası sırılsıklam bir gece / karanlık çöreklenmiş yazıhanesine / başında şapkası, oturuyor masasında / tabancasını sokmuş koltuğunun altına / önünde yarılanmış bir viski şişesi / yüzünde bir bıçak izi gülümsemesi / derken bir ayak sesi dışarıdan…

R-Raif Efendi. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali’nin en iyi romanı değil, hatta rastlantıların örselediği, yer yer sıradanlaşan bir roman… Ama baş kişisi Raif Efendi romanı okumuş herkesin içinde –belki Maria Puder’den daha çok– yer etmiştir. Tıpkı Naim Efendi gibi, Muhsin Bey gibi kaybolan bir dönemin simgesi olan kahramanlardan. Raif Efendi’nin şu sözü belki en kısa, ne hüzünlü yaşam öyküsüdür: “Seninle şöyle bir oturup konuşamadık.”

S-Sürgün. Sürgünün sadece bir insanlık durumu değil bir estetik durum da olduğunu Edward Said’den öğrenmiştim. Sürgün sadece yurdu terk ediş midir? Sürgün aileyi mi yitirmektir, dostları mı, kitapları mı? Galiba gerçek sürgün, bir ülkeyi sevme duygusunu yitirmektir. Milosz’tan Auden’a, gözde şairlerimin bazıları sürgünler oldu. Bir gün aynı kaderi paylaşacağımızı henüz bilmiyordum.

Ş-Şehrazad. Onun anlattığı masalları ilk okuduğumuzda aslında onu okuduğumuzu bilmeyiz. Sinbad’ın, Ali Baba’nın öykülerini ilkokul ders kitaplarında tanımıştım, anlatıcısı Şehrazad’ı ise yıllar sonra tanıdım. Poe’nun, Stevenson’un, Borges’in masallara ilgisi de merakımı kışkırttı, Galland ile Burton çevirilerini karşılaştırmalı okuduğumuz bir ders bile aldım. Şehrazad’ın edebiyat tarihinin en usta anlatıcısı olduğunu böyle öğrendim. Hâlâ 10 yaşında, Morgiana’nın küplere kızgın yağ döktüğü sahneyi okurken yaşadığım heyecanı özlüyorum.

T-The Secret History. İnsan roman kahramanlarını özler mi? Bir cinayetin bir araya getirdiği altı arkadaşın hikâyesini anlatan romanın kahramanlarını bazen özlüyorum. Vermont’ta küçük bir üniversitede, karlı kampüste dolaşan Richard’ı, o bilgiç Henry’yi, Charles ve Camille kardeşleri, ölüme giden Bunny’yi, Francis’i… Belleğin oyunu mu, gerçek hayatta onların benzerleriyle karşılaştım. Donna Tartt’ın romanı güzellik–ölüm arasındaki ilişkiye dair en zekice yazılmış kitaplardan biri.

U-Usta ile Margarita. Old Cabel Hall’da, Rus edebiyatı dersindeyim. Bir bahar sabahı, en arkada oturmuş Profesör Ryan’ı dinliyorum. Bulgakov’un romanının sırları yavaşça önümde açılıyor. Yazılışı on iki yıl süren, yazıldıktan yaklaşık otuz yıl sonra başka bir ülkede basılabilen roman sadece kurgusuyla değil yayımlanış öyküsüyle de beni şaşırtıyor. Kara komedi, hiciv romanlarına mesafeli durmama karşın Bulgakov’un romanı bana o büyük Rus klasikleriyle aynı hazzı veriyor. Woland’ın sözü hiç aklımdan çıkmıyor: “Bilmiyor musun, elyazmaları yanmaz.”

Ü-Üç İstanbul. Adnan’ın hikâyesi biraz da bizim hikâyemizdi. Gazetede edebiyat yazıları yazan, “Yıkılan Vatan” adlı bir romanı bitirmeye çalışan kahramanın iç dünyası da ülke kadar karmakarışıktı, şehirle beraber onun da durumu değişiyordu. İstanbul ne kadar değişse de çürümenin, yozluğun değişmediğini anlatır roman. Fethi Naci haklı: “Mithat Cemal Kuntay’ın romanından sürekli olarak bir leş kokusu gelir burnunuza.” “Bu arabalar halkın arasından geçerken halka bir hatıra kadar uzaktılar” gibi unutulmaz cümleleri yıllar önce defterime yazmışım. Yozlaşmanın, görgüsüzlüğün, güç ve para hırsının bu topraklarda hiç değişmediğini yaşayarak öğrendik. Şimdi kaç İstanbul oldu?

W-Wuthering Heights. Loş sınıfta, karatahtanın önünde duruyorum. Cathy sesleniyor: Heathcliff, Heathcliff… Öğretmen soruyor: “Who is Heathcliff?” Kendimden yaşça büyük çocuklarla aynı sınıfta sıkılgan, ezik İngilizce öğrenmeye çalışıyorum. Soruya cevap veremesem de o seslenişin büyüsü aklımdan çıkmıyor. Liverpool sokaklarında bulunup evlat edinilmiş o ‘çingene kılıklı’ oğlan ile başka bir zaman yakınlık kuracağım. Emily, en sevdiğim Brönte olacak. Romana yıllar sonra dönünce aynı heyecanı duyacağım.

V-Varlık. Varlık’ın sayfalarını taramadan Türk edebiyatı tanınamaz, derdi Cemal Süreya. Gerçekten bir dönem Varlık okumak edebiyatımızı tanımanın yoluydu. Her sayının farklı bir renk kapakla çıktığı, Nezihe Meriç’in, Tahsin Yücel’in, Füsun Akatlı’nın dergide düzenli yazdığı, Attilâ İlhan’ın hâlâ şiir yayımladığı yıllara yetiştim. Varlık’ta şiir yayımlatmak ulaşılmaz görünürdü. Varlık şiire başladığım yer—hem yuva hem okul oldu. Dergiyi zaman zaman hantal buldum, eleştirdim ama Varlık’ın varlığı çağdaş edebiyatımız için devamlılık ölçütüdür.

Y-Yazı Masası. Dirseğini koyduğu yeri masa belleyenlerden (örneğin Halid Ziya gibi) değilim, öyle iddialı masalarım da olmadı. Göçebe yaşam, bana küçük ve işlevsel masalarla (çoğu ikinci el) yetinmeyi öğretti. Masa söküp takma konusunda neredeyse uzmanlaştım. İlk kitabımı yatılı okul masamda (bir derslik sırasında), doktora tezimi mutfak masasında yazdım. Gazete yazılarını kafe masalarında, otel sehpalarında yetiştirdiğim çok oldu. Yeri, boyutu, malzemesi fark etmez. Masa: mutlu olduğum yer.

Z-Ziya’ya Mektuplar. Cahit Sıtkı’nın yatılı okul arkadaşı Ziya Osman Saba’ya 16 yıl boyunca yazdığı mektuplar imrenilesi bir dostluğun kâğıda dökülüşüdür. Aynı zamanda edebiyat tarihine tanıklık, şiiri dünyanın merkezine koyma cesareti ve hayata iştahla sarılmanın coşkusu… Genç şairlere çok yakışan o hayata dört elle sarılış… (“Ziyacığım, hayatı sevmekle geçiyor ömrüm.”) Dil sevgisi… (“Türkçe bizden hoşnut olsun. Gerisi kolaydır.”) Bence Türkçenin en güzel mektup kitabı. Her Cahit’in bir Ziya’sı olmalı.



CAN BAHADIR YÜCE
Yazının Kaynağı: CAN BAHADIR YÜCE – kronos news https://kronos17.news/tr/bir-okurun-abecesi/
Devamını Oku »

Ersun Yanal’dan ilginç çıkış: Rakibe fayda sağlıyordu

Başakşehir’e 2-1 mağlup olan Fenerbahçe’de Teknik Direktör Ersun Yanal, maç sonrası açıklamalarda bulundu. Eljif Elmas’ı neden oyundan aldığını da ilginç bir şekilde açıkladı.

İlk yarının ilk 20 dakikasında üstünlüğün kendilerinde olduğunu belirten tecrübeli teknik adam, “Yüzde 30’a yüzde 70 biz oyuna hakimdik. Diğer 25 dakikada son derede kötüydük. İkinci yarıda kontrolü ele aldık. Rakibimiz bizi cezalandırdı.

Hak ettiğimiz bir sonuç olduğunu düşünmüyorum. Futbol birlikte oynanan bir oyun. Hatalar ve sorumluluk birlikte alınıyor. Bütün takımın mücadelesini değerlendirmek lazım. Fenerbahçe zor bir dönem geçiriyor. Bir takım oyuncuları kullanamıyoruz.” dedi.

TARAFTARIN COŞKUSUNU ÇOK İYİ ANLIYORUM

Ersun Yanal, oynadıklarını oyunun da karşılığını alamadıklarını da savunarak şunları söyledi: “Formda oyunculardan da uzak kalıyoruz. Bizim oynadığımız oyunun karşılığını alamadık. Maçın devamında bizi destekleyen taraftarların coşkusunu çok iyi anlıyorum. Bunun uzun olması heyecanı da artırdı. Atabileceğimiz goller varken, 1 gol yiyerek sonucu alamadık.

Eljis Elmas’ı oyundan aldım. Top kayıpları vardı. Rakibe fayda sağlıyordu. Burası Fenerbahçe. Böyle takımların atmosferini kaldırmak her oyuncu için kolay değil.”

medyabold
Devamını Oku »

Koray Aydın iddialı konuştu: Ankara’da seçim bitti

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, 31 Mart yerel seçimlerine yönelik iddialı konuştu. İyi Parti Kırıkkale il başkanlığında anketlerle ilgili konuşan Aydın, “Çok enteresan sonuçlar geliyor. Büyükşehirler bir bir gidiyor. Halk kulak çekmeye karar vermiş, bunun Türkiye genelinde muazzam bir yansıması var.” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş’ı destekleyen İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, Ankara’da seçimin bittiğini iddia etti.

Kendisine ulaşan son anketleri değerlendiren Aydın, “En son elimize ulaşan anket bilgilerini bugün burada paylaşmak gerekirse eğer, Ankara’yı kesin kaybettiler, fark açılıyor, kapanmıyor. Fark her gün biraz daha açılıyor, ben şahsen Ankara´daki seçimin bittiğini düşünüyorum” ifadesini kullandı.

EKREM İMAMOĞLU HERKESİN SEMPATİSİNİ KAZANDI

İstanbul’da ise CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun halka çok sempatik geldiğini söyleyen Aydın, İmamoğlu’nu eskiden beri tanıdığını ve düzgün birisi olduğunu ifade etti.

Ekrem İmamoğlu için “Herkesin oy verebileceği bir isim” diyen Koray Aydın, “Şuan itibarıyla anketlerde, o da farkı kapattı ve son anketlerde iki puan öne geçtiğini biliyoruz.” dedi.

İstanbul’un çok büyük bir şehir olduğunu ve dalgalanmaların her zaman olabileceğini vurgulayan Aydın, “Çok enteresan sonuçlar geliyor, büyükşehirler bir bir gidiyor. Halk kulak çekmeye karar vermiş, bunun Türkiye genelinde muazzam bir yansıması var. İzmir belli, Bursa’da kaybetmek üzereler, Antalya, Mersin o hattaki bütün illerde seçimin Cumhur İttifakı açısından kaybedileceği gözüküyor.” İddiasında bulundu.

AREA’nın anketine göre, Mansur Yavaş 6 puan önde

medyabold
Devamını Oku »

Başakşehir, Fener’e seri yaptırmadı

Devamını Oku »

Başakşehir Fenerbahçe’yi de tanımadı

Başakşehir evinde Fenerbahçe’yi 2-1 yenerek şampiyonluk yolunda önemli bir engeli daha aştı.

Süper Lig’in 25. haftasında lider Başakşehir evinde Robinho ve Napoleoni’nin golleri ile Fenerbahçeyi 2-1 yendi. Fenerbahçe’nin golünü ise Soldado kaydetti. Turuncu-Lacivertli takım bu galibiyetle puanını 57’ye çıkartarak zirvedeki yerine sağlama aldı. Düşme hattına yakın olan Sarı-Lacivertli takım 28 puanda kaldı.

İLK TEHLİKE FENERBAHÇE’DEN

Şampiyonluk mücadelesi veren lider Başakşehir, ile düşme hattından uzaklaşmak isteyen Fenerbahçe arasındaki mücadelede ilk etkili atak konuk Sarı-Lacivertli takımdan geldi. 2. dakikada Zajc’ın gönderdiği ara pasını iyi takip eden Eljif savunma arkasına sarktı. Biraz çaprazda kalan Eljif’in vuruşunu kaleci Mert kontrol etti.

Bu atak maçın çekişmeli geçeceğinin sinyalini verdi. Ancak iki takımda oyun başlanğıcı itibariyle tempoyu yükseltmekten ziyade kontrolü tercih etti. Başakşehir çok fazla öne çıkmayıp Fenerbahçe, orta sahasının kaptıracağı topları kovaladı. Sarı-Lacivertli takımda toplar Tolgay üzerinden dağıtılırken Başakşehir bunu Emre ile yaptı.

Robinho kale sahası içinde yaptığı dokunuşla Başakşehir’i 1-0 öne geçirdi.

BAŞAKŞEHİR ÖNE ÇIKTI

İlk 10 dakikalık bölümün ardından Başakşehir savunması ile birlikte öne çıkmaya başladı. Bu da Fenerbahçe’nin hata yapmasına neden oldu. İrfan Can, Arda Mossoro ve Visca’nın baskısı sonuç verdi.

16. dakikada İrfan Can’ın ara pasında sağ çaprazda kaleci ile karşı karşıya kalan Robinho’nun şutunu Volkan zor çıkardı. Dönen topu Visca kaleye gönderse de sonuç alamadı. Ancak baskı arttı.

VOLKAN’NIN HATASI GOLÜ GETİRDİ

Başakşehir 18. dakikada golü buldu. Sol kanattan İrfan Can bindirme yaparak topu ortaladı. Kaleci Volkan topu uzaklaştırmaya çalıştığı top altı pas içine düştü. Topu iyi takip eden Robinho vuruşunu yaparak skoru 1-0’a getirdi.

Ev sahibi takım öne geçmenin avantajını iyi kullanarak orta sahayı dinamik tuttu. Fenerbahçe’nin forveti Soldado’ya da top aldırmayarak oyuna hakim oldu. İlk yarı da 1-0 lehine tamamlandı.

ZAJC FIRSATI KAÇIRDI

Karşılaşmanın 2. yarısının 51. dakikasında Zajc fırsatı kaçırdı. Moses ile Isla’nın ikili oyunu sonrası altı pas üzerinde boş durumda bulunan Zajc kafa ile topu kaleye gönderdi. Ancak top direk dibinden auta çıktı. Sarı-Lacivertli takım Mehmet Ekici’nin de oyuna ağırlığını koyması ile beraberlik için baskısını arttırdı.

Arda Turan ilk yarıda Fenerbahçe defansına zor anlar yaşattı. 2. yarı yerini galibiyet golünü atan Napoleoni’ye bıraktı.

FENERBAHÇE’DEN PENALTI İTİRAZI

Fenerbahçe62’de etkili geldi. Soldado’nun vuruşunu Mert son anda çıkardı. Hemen arkasından gelişen atakta ise ceza sahası içinde Arda’nın eline çarpan top Sarı-Lacivertlilerde penaltı beklentisine neden oldu. Hakem Hüseyin Göçek pozisyonu çarpma olarak değerlendirerek devam işareti yaptı.

Başakşehir ise Fenerbahçe’nin baskısının arttığı bu dakikalarda kontra toplarla gol aramaya başladı. 69’da Visca’nın getirdiği topta Robinho müsait durumda topu üstten auta gönderdi.

HATAYI BU SEFER BAŞAKŞEHİR YAPTI SOLDADO AFFETMEDİ

Fenerbahçe, baskısının sonucunu 74. dakikada aldı. Sarı-Lacivertli savunmadan gelen uzun topu Başakşehir savunmasında Attamah kafayla kaleci Mert’e göndermeye çalıştı. Kısa düşen topu takip eden Soldado araya girerek topu kaptı ve boş durumda topu ağlara göndererek skoru 1-1’e getirdi.

Gol sonrası ev sahibi ekip oyun dengesini kaybetti. Golden 2 dakika sonra Fenerbahçe Hasan Ali ile ceza sahasına geldi. Boş durumda bulunan Zajc’ın kötü bir vuruş yaparak topu üstten auta attı.

ARDA’NIN YERİNE GİREN NAPOLEONİ’DEN GOL

Fenerbahçe’nin oyununda üstünlüğü ele aldığı dakikalarda son haftaların formda ismi Visca bir kez daha sahneye çıktı. Attığı ara pas ile Mossoro’yu kaleci Volkan ile karşı karşıya bıraktı. Vuruşu kaleciyi geçti.

Arkadan gelen Napoleoni savunmadan önce çizgide topa dokunarak skoru 2-1’e getirdi. Bu gol Sarı-Lacivertlilerin rüzgarını da kesti. Mücadele 2-1 Başakşehir’in lehine tamamlandı.

medyabold
Devamını Oku »

Trabzon, Akhisar’ı 70’ten sonra geçti

Devamını Oku »

Erdoğan’a: 28 Şubat’ın tanklı-tüfekli paşalarından korkmamıșım

Erdoğan’ın, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hakkında suç duyurusunda bulunduğunu hatırlatarak “Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak” sözlerine Akşener’in cevabı gecikmedi: “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Hak söze uydum diye, tehdit mi ediyorsun Erdoğan? Ben 28 Şubat’ın tanklı-tüfekli paşalarından korkmamıșım da, zamanında onlardan korkanlardan șimdi niye korkayım? Hodri meydan!” diyen Akşener tepkisini kişisel sosyal medya hesabından paylaştı.

AKP’nin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Elazığ’da partisinin düzenlediği mitingde konuşma yaptı.

Erdoğan’ın konuşmasında, “Bizim için dünya kadınlar günü bir gün değildir. Dünya kadınlar günü Batı’nın anlayışıdır. Bizim için kadınlar günü her gündür. Çünkü ana yoksa insan yok.” ifadelerinden sonra Akşener’i hedef aldı:

Her kim miting meydanını iftira kürsüsüne çeviriyorsa, sadece kendinin değil, siyasetin itibarını da yok ediyor demektir.

(Meral Akşener) Hanımefendi milletvekili de değil onunla hemen hesaplaşacağız, ağır olacak!

Bölücü örgütün uzantılarının tehditlerine tek bir kelime etmiyorlar.

Kürdistan’ı çok seviyorsan defol.

Hanımefendi görüyor musun? Bak Kürdistan diyor. Sen onunla kol kola geziyorsun.

Bak birileri cezaevinde süre dolduruyor. Aynı sen de düşebilirsin. Bu ülkenin cumhurbaşkanına iftirada bulunamazsın. Türkiye yol geçen hanı değildir. bir hukuk devletidir.”

kronos
Devamını Oku »

Trabzon 6 dakikada galibiyeti yakaladı

Trabzonspor, Akhisar’ı 2-1 mağlup ederek puanını 40’a yükseltti. Karadeniz ekibinin gollerini Nwakaeme ve Sosa attı.

Süper Lig’de 25. haftasında Trabzonspor evinde ligde kalma mücadelesi veren Akhisarspor’u ağırladı. Bordo-Mavili takım 1-0 geriye düştüğü maçta galibiyeti getiren goller 70.dakikadan sonra geldi. 70. dakikada Anthony Nwakaeme ve 76. dakikada penaltı atışından Jose Sosa skoru 2-1 yaparak Karadeniz ekibine 3 puanı kazandırdı.

TRABZON GALİBİYETLE MORAL BULDU

Ligde istediğini ritmi bir türlü bulamayan Trabzonspor, Akhisar’ı 2-1 mağlup ederek son 5 maçındaki 2. galibiyetini aldı. Akhisarspor ise yeni teknik direktörü Cem Kavçak ile çıktığı 4. maçında 2. mağlubiyetini yaşadı. Durumunu biraz daha sıkıntıya soktu.

İlk yarıda iki takımda karşılıklı ataklarla gol bulmaya çalıştı. En etkili hücum ise 45. dakikada Trabzonspor’dan geldi. Jose Sosa’nın kullandığı serbest atışta Ekuban’ın ceza alanı içinde yaptığı vuruşta top üst direkten döndü. İlk yarı 0-0 sona erdi.

Trabzonsporda Yusuf Yazıcı yerini uzun zamandır forma şansı bulamayan Olcay Şahan’a bıraktı.

AKHİSAR BOKİLA İLE ÖNE GEÇTİ

Karşılaşmanın 2. yarısında Akhisarspor öne geçti. Trabzonspor defansı eksik yakalanınca Yeşil- Siyahlı ekip bu fırsatı kaçırmadı. Rotman’ın kaleci ile karşı karşıya kaldı. Pozisyonda topu takip eden Bokila 65’te skoru 1-0 yaptı. Golden sonra Trabzonspor oyuncu değişikliğine gitti. Uzun zamandır forma şansı bulamayan Olcay Şahan’da oyuna dahil oldu.

TRABZON EŞİTLİĞİ YAKALADI

Geriye düşen Bordo-Mavili takım gol için baskısını arttırdı. 70. dakikada Nwakaeme oluşan karambolde topu ağlara göndermeyi başardı. Bu gol skora 1-1 eşitliği getirdi. Karadeniz ekibinin de moral motivasyonunu arttırdı.

PENALTI GALİBİYETİ GETİRDİ

Galibiyet için yüklenen Trabzonspor bu şansı Abdülkadir Parmak ile yakaladı. Genç oyuncu  Akhisar ceza sahası içinde Lopes tarafından düşürüldü. Hakem penaltı noktasını gösterdi. VAR uyarısı ile tekrar pozisyonu izleyen Yaşar Kemal Uğurlu kararını değiştirmedi.76’da atışı kullanan Sosa skoru 2-1’e getirdi.

Trabzonspor bu golle karşılaşmayı da 2-1 kazandı. Bordo-Mavili ekip puanını 40’a yükseltirken Akhisarspor 21 puanda kaldı.

MAÇ KADROSU

Trabzonspor:Uğurcan Çakır, Kamil Ahmet Çörekçi (Dk. 66 Toure), Hüseyin Türkmen, Hosseini, Novak, Sosa, Abdulkadir Parmak, Ekuban, Yusuf Yazıcı (Dk. 67 Olcay Şahan), Nwakaeme, Rodallega (Dk. 90+6 Amiri)

Akhisar: Lukac, Zeki Yavru, Cocalic, Caner Osmanpaşa, Kadir Keleş, Rotman, Sissoko (Dk. 79 Bilal Kısa), Onur Ayık, Serginho, Barbosa (Dk. 85 Regattin), Bokila (Dk. 72 Lopes)

Goller: Dk. 65 Bokilo (Akhisarspor), Dk. 70 Nwakaeme, Dk. 76 (Penaltıdan) Sosa (Trabzonspor)

Sarı kartlar: Dk. 29 Hosseini, Dk. 34 Yusuf Yazıcı, Dk. 62 Abdulkadir Parmak, Dk. 66 Kamil Ahmet Çörekçi, Dk. 79 Olcay Şahan (Trabzonspor) Dk. 62 Serginho, Dk. 69 Zeki Yavru, Dk. 71 Bokila (Akhisarspor)

Stat:Medical Park
Hakemler: Yaşar Kemal Uğurlu, Ali Saygın Ögel, Candaş Elbil

 

 

 

medyabold
Devamını Oku »

Çiftçi Mikail Dural, ölmeden önce katilini böyle kaydetmiş

Karaman’da çiftçi Mikail Dural, beş gün önce koyun otlatmak için kiraladığı arsanın sahibi Bekir Kadıoğlu tarafından av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Dural’ın cep telefonunda Kadıoğlu’nun kendisine ateş etme anı görüntüleri çıktı.

Mikail Dural ile Bekir Kadıoğlu arasındaki tartışma 4 Mart Pazartesi günü öğle saatlerinde yaşandı. Kadıoğlu’nun bir süre sonra evinin karşısında koyun otlatılmasından rahatsız oldu. Kadıoğlu’nun Mikail Dural’a ”Evimin karşısında koyun otlatmanı istemiyorum. Buna izin vermeyeceğim” dediği öğrenildi.

Mikail Dural, araziyi kiraladığını ve buna karışamayacağını söylemesi üzerine ikili arasında kavga çıktı. Kısa sürede büyüyen tartışma sırasında Bekir Kadıoğlu, evinden aldığı av tüfeği ile Mikail Dural’a 3 el ateş etti. Başından ve boynundan vurulan Dural, ağır yaralandı. Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin tüm çabasına rağmen Dural hayatını kaybetti.

Jandarma ekipleri cinayet zanlısı Bekir Kadıoğlu’nu olay yerine 50 metre uzaklıktaki evinde gözaltına aldı. Kadıoğlu’nun eşi ve çocuklarını da evden tahliye etti. Mikail Dural’ın hayatını kaybettiğini öğrenen yakınları ise Kadıoğlu’nun evini taş yağmuruna tuttu.

Dural’ın yakınları evi yakmak istedi. Jandarma kokteyli hazırlayan 6 kişiyi gözaltına aldı. Geniş güvenlik önlemleri altında adliyeye sevk edilen şüpheli Bekir Kadıoğlu, geçtiğimiz Salı günü tutuklandı.

Olayda hayatını kaybeden Mikail Dural’ın kendisine ait cep telefonu ile Bekir Kadıoğlu’nun saldırısını görüntülediği ortaya çıktı. Görüntülerde, her iki aileden kadınların kavgasını cep telefonu ile görüntüleyen Dural’ın, av tüfeği ile kendisine yaklaşan Bekir Kadıoğlu’nu da ‘Sık ulan, sık ulan hadi’ dediği, Kadıoğlu’nun da tüfeği ateşleyerek Mikail Dural’ı öldürdüğü görülüyor.

medyabold
Devamını Oku »

Erdoğan’a bedava, Akşener’e ücretli

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Samsun mitinginde, tramvaylar ücretsiz hizmet verdi. İyi Parti Samsun İl Başkalığı, Genel Başkan Meral Akşener’in mitinginde de tramvayların ücresiz olmasını talep etti ancak olumsuz yanıt aldı.

BOLD

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Samsun mitinginin olduğu gün kentte tramvay ulaşımı ücretsiz olarak sağlanmıştı. Bunun üzerine, İyi Parti Samsun İl Başkanı Recep Güleroğlu, SAMULAŞ’a (Samsun Proje Ulaşım İmar İnşaat Yat. San. ve Tic. A.Ş.), Meral Akşener’in 10 Mart’taki mitingi için de tramvay ulaşımını ücretsiz sağlaması için talepte bulundu.

Güleroğlu’nun, “Erdoğan’ın mitingindeki gibi raylı sistemin ücretsiz olmasını istiyoruz” ifadelerinin yer aldığı başvurusunu SAMULAŞ reddetti.

CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA SAĞLANMAKLA YETİNİLDİ

SAMULAŞ’tan konu ile ilgili olarak Yönetim Kurulu Başkanı Zihni Şahin imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, “Kurumumuz tarafından benzer bir hizmetin, T.C. Cumhurbaşkanlığı Makamına sağlanmakla yetinildiği, bunun haricinde talep konusu hizmetin, herhangi bir siyasi parti il başkanlığına verilmesinin yerinde olmadığını bilgilerinize sunarım.” denildi.

YAPILAN ÇİFTE STANDART

İyi Parti Samsun İl Başkanı Recep Güleroğlu, yapılanın çifte standart olduğunu belirtti. Erdoğan’ın da bir partinin genel başkanı olduğunu ve partisi adına seçim faaliyetinde bulunmak için miting düzenlediğini ifade eden Güleroğlu, “Ya bu ayrıcalık Erdoğan’a da sağlanmamalıydı ya da tüm siyasi partilere de uygulanmalı” dedi.

medyabold
Devamını Oku »

Cumhurbaşkanı Erdoğan hapis ile tehdit etti, Akşener meydan okuyarak cevap verdi

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala üslubunu sertleştirdi.

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile “Terörist vatandaş” ithamı üzerine polemiğe giren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Elazığ’da yaptığı konuşmada İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i hedef aldı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş hatırlatmasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘birilerinin cezaevlerinde süre doldurduğunu’ hatırlatarak “Sen de aynı yola düşebilirsin” dedi.

ERDOĞAN’A 28 ŞUBAT GÖNDERMESİ

Erdoğan’ın hapis tehdidine sosyal medya hesabı üzerinden cevap veren Meral Akşener, meydan okudu. “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” diyen Akşener,  “Hak söze uydum diye, tehdit mi ediyorsun @RT_Erdogan? Ben 28 Şubat’ın tanklı-tüfekli paşalarından korkmamışım da, zamanında onlardan korkanlardan şimdi niye korkayım? Hodri meydan!” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’yla birlikte Aydın’da düzenledikleri ortak mitingde konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını eleştirmişti. Akşener, “18 milyon seçmene terörist diyen bir cumhurbaşkanına sözlerini hatırlattığımız için çok kızdı. Kimin dürüst kimin yalancı olduğunu bu millet bilir elbette” ifadesini kullanmıştı.

Akşener konuşmasında vatandaşlara “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın terörist dediği Aydınlılar nasılsınız” diye seslenmişti. Erdoğan, Akşener’in bu eleştirisine karşılık suç duyurusunda bulunmuştu.

31 Mart seçimleri kapsamında katıldığı mitinglerde muhalefete oy veren vatandaşlara “Terörist” demediğini anlatmaya çalışan Erdoğan, Siirt’te katıldığı seçim toplantısında “Ben vatandaşıma terörist diyecek kadar enayi miyim ya.” ifadesini kullanmıştı.

Akşener’den Erdoğan’a “Bu kadın bizi sattı” cevabı

medyabold
Devamını Oku »

CHP’li Tanrıkulu’ndan, Burhan Kuzu’ya “Etkin pişmanlıktan yararlan” çağrısı

Burhan Kuzu ve Sezgin Tanruıkulu, sosyal medyada başlayan tartışmaları gündem oldu. Kuzu Tanrıkulu’nun CIA ajanı olmakla suçladı. Tanrıkulu ise, “Pis ve kirli ilişkilerin dibine batmışsınız. İstifa edin, itiraf edin ve etkin pişmanlıktan yararlanın” cevabını verdi.

BOLD

AKP eski Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu ile CHP İstanbul Millevekili Sezgin Tanrıkulu, sosyal medya üzerinden birbirlerine sert sözlerle yüklendiler.

Tartışma Burhan Kuzu’nun, Sezgin Tanrıkulu’na yönelik ‘teröristlerin cenazesine katılan, PKK, DHKP-C’nin avukatlığını yapan CIA ajanı suçlaması ile başladı.

İTİRAF ET, ETKİN PİŞMALIKTAN YARARLAN

CHP’li Tanrıkulu, İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti’yi tahliye ettirdiği iddiasının ardından geçen günlerde Zindaşti’yle yemek yerken çekilmiş fotoğrafları ortaya çıkan Kuzu’ya “Pis ve kirli ilişkilerin dibine batmışsınız ve çırpınıyorsunuz. İstifa edin, itiraf edin ve etkin pişmanlıktan yararlanın” yanıtını verdi.

Kuzu’nun sözlerinin suçluluk psikolojisinden kaynaklandığını ifade eden Tanrıkulu, eski AKP milletvekili hakkında suç duyurusunda bulunup tazminat davası açacağını söyledi.

AMAN KALSIN VERMEYİN DEDİM

Tanrıkulu’nun yanıtının ardından Kuzu, Zindaşti olayının 7 yıl önce yaşandığını ve kendisiyle ilgili bir şey yokken peşinen suçlandığını yazdı. Kuzu, Zindaşti’ye vatandaşlık verilmesi için daha önce aradığını söylediği Emniyet’in ‘sıkıntı var’ deyince ‘aman kalsın vermeyin” dediğini de ifade etti.

Kuzu şunları söyledi: “Sen bir köşe yazarının ifadelerini doğru kabul edip kesin yargıya varıyorsun. Hakim hakkında açılan soruşturmada ‘bana kimse telefon filan açmadı, bir şey demedi’ diyor. Buna ne diyeceksin? Senin hukuk anlayışın böyle zan üzerine midir?”

RÜŞVET, ŞANTAJ VE AHLAKSIZLIK

Ortaya çıkan fotoğraf ile Burhan Kuzu’nun uyuşurucu baronu Zindaşti’yi tahliye ettirdiği ve vatandaşlık işlemlerinin kolaylaştırılmasına aracılık ettiği ileri sürülmüştü. Ayrıca aynı masada oturan AKP Beşiktaş Kadın Kolları’nda görevli Aliye Uzun’un Zindaşti’ye kadın ayarladığı, vatandaşlık için 500 bin lira para istediği, daha sonra kadınlarla çekilmiş uygunsuz resimleri ile şantaj yaptığı iddia edilmişti.

medyabold
Devamını Oku »

Rostech: Türkiye’ye ‘S-400 tedarik’ işlemleri sorunsuz ilerliyor

Defense News‘e konuşan Kladov, ‘ABD’nin şirketle ortakları arasına girme sorunuyla ne sıklıkla karşılaştıkları’ sorusuna “Birilerinin hoşuna gidip gitmediğine bakmaksızın ortaklarımız ve potansiyel ortaklarımızla işbirliği yapıyoruz. Bu ticarettir. Bunlar sadece iş bağlantılarıdır” şeklinde yanıt verdi.

PENTAGON: AĞIR SONUÇLARI OLUR 

Daha önce, Pentagon Sözcüsü Charles E. Summers, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almasının iki ülkenin askeri ilişkileri açısından ağır sonuçları olacağını belirterek, “F-35 ve Patriotları almaları söz konusu olmayacak” açıklaması yapmıştı.

HULUSİ AKAR: SORUNU ÇÖZMEYE ÇALIŞIYORUZ 

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Washington’un Ankara’nın S-400 hava savunma sistemlerini alması durumunda ABD’nin Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarını vermeyeceğiyle ilgili sorunu çözmeye çalıştıklarını belirterek ‘Biz, size F-35’i vermeyebiliriz’ denilmesi hiçbir şekilde ne hukuka ne de akla uygun” ifadelerini kullanmıştı.

ERDOĞAN: S-400 İŞİ TAMAM, ASLA GERİ DÖNÜŞ YOK 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çarşamba günü yaptığı açıklamada, S-400 konusunda işi bitirdiklerini ve geri dönüşün asla olamayacağını söylemişti.

Türkiye, en az 100 F-35 Lightining II satın almak istiyor. F-35’lerin alımı, Ankara’nın 2002’de katıldığı ABD’nin çok uluslu F-35 geliştirme programı çerçevesinde yapılıyor. ABD Kongresi de daha önce, Ankara’nın S-400 sistemlerini alma planları nedeniyle Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının verilmesinin durdurulacağını açıklamıştı.

kronos
Devamını Oku »

Erdogan sues opposition leader who mocked his “terrorist” rhetoric, accusing her of insulting the president

Turkey’s President Tayyip Erdogan has filed a criminal complaint of “insulting the president”
against Meral Aksener, leader of the opposition Good Party (IYI), for mocking his statements calling opposition parties and their voters “terrorists”.

Erdogan targeted opposition parties ahead of the March 31 local elections on February 21 in the western province of Denizli, calling them an “alliance of dishonor” and “pro-terror”. These comments angered the leaders of opposition parties, including Republican’s Party (CHP), People’s Democratic Party (HDP), IYI and Felicity Party (SP).

Aksener, who organized a rally in the same province together with CHP leader Kemal Kilicdaroglu on Wednesday, harshly criticized Erdogan’s discourse. Aiming to mock Erdogan, Aksener greeted the crowds saying, “Oh, terrorists, how are you?”

The president calls you terrorists – Aksener

Making fun of Erdogan’s aggressive rhetoric, Aksener added, “Oh! People of Denizli, whom the president calls terrorists, are you OK? The president of the country called 11 million supporters of CHP, 5 million supporters of IYI, and 1 million supporters of the Democrat Party (DP) and SP, terrorists,” she lamented.

She claimed that Erdogan was very angry with her as she had made the Turkish public aware
of his “terrorists” remarks against his opponents whose population she claims to be more
than thirty million.

Erdogan, during a rally in the eastern province of Siirt on Thursday, denied Aksener’s
accusations that he had labeled opposition voters as terrorists. However, he still went on to
blame opposition parties for cooperating with or supporting “terrorist groups.”

“Am I a fool?” – Erdogan

“Am I so much of a fool to call my citizens terrorists?” he scolded. He went on to say that he
had ordered his lawyers to file a criminal complaint against Aksener with the allegation of
“insulting the president”.

Huseyin Aydin, Erdogan’s lawyer, claimed that the president had never called Turkish citizens terrorists, but had only wanted to emphasize the relationship or alliance of the opposition and terrorist organizations. He further claimed that the president had warned opposition supporters against this “relationship” and urged them to be aware of and respond to it accordingly.

“Insulting the president” is a crime in Turkey, according to the controversial Article 299 of the Turkish Penal Code (TCK). The crime could result in a four-year prison sentence, although it could be longer if the crime is committed through mass media.

Convictions for “speaking out against the president”

Benjamin Ward, Europe and Central Asia acting director of Human Rights Watch, responded
by saying, “Turkish courts have convicted thousands of people in the past four years for
simply speaking out against the president.”

According to the Ministry of Justice’s General Directorate of Judicial Records and Statistics, the number of people prosecuted and convicted according to article 299 has risen rapidly since Erdogan assumed the presidency in 2014. The number of people prosecuted in 2014 was 132. In 2015, 2016 and 2017, the number of people prosecuted was 1,953, 4,187 and 6,033 respectively.

Actual convictions were 40 in 2014, 238 in 2015, 884 in 2016 and 2,099 in 2017.

Opposition leaders mock President’s comments, greeting crowds with “Oh! Terrorists! How are you?”

The post Erdogan sues opposition leader who mocked his “terrorist” rhetoric, accusing her of insulting the president appeared first on IPA NEWS.



from IPA NEWS https://ipa.news/2019/03/09/erdogan-sues-opposition-leader-who-mocked-his-terrorist-rhetoric-accusing-her-of-insulting-the-president/
Devamını Oku »

A new, explosive book takes a definitive and in-depth look at Turkey’s authoritarian rule under Erdogan

Turkey’ s much-criticized autocracy has once more come under severe scrutiny with the latest definitive comments coming from a book written by a former US attorney.

In the book, titled Doing Justice – A Prosecutor’s Thoughts on Crime, Punishment and the Rule of Law, author and lawyer Preet Bharara does not hold punches against Ankara’s leadership under President Recep Tayyip Erdogan.

One of the quotes read: “Ever since Erdogan undid the case against his erstwhile ally in 2013, Turkey has descended into greater and greater autocracy. The press is muzzled. Freedoms are fewer.”

Bharara shared some of the excerpts in an interview with the CNBC. The famed prosecutor is known for his role in the Zarrab case, the court case against the violation of sanctions against Iran via an oil-gold trade scheme which involved high echelons of the Turkish government.

Reza Zarrab, a controversial Iranian gold-trader famous in Turkey for avoiding justice in a 2013 graft probe, was arrested in the US in 2016 on charges of violating that country’s sanctions. The case made Bharara a sensation in Turkey. His Twitter followers rose from 8,000 to 250,000.

He indicated that in his book there is the touching on the buried graft probe, still fresh in the memory of Turkey’s opposition.

In 2012, Turkish prosecutors launched a probe against Zarrab. He was subsequently arrested in December 2013.

“The allegations were Zarrab led a corrupt scheme that included fraud, gold smuggling, and bribery, at the highest levels of the Turkish government, to purchase Iranian gas with gold and to evade American sanctions in order to boost the country’s trade exports,” reads another quote from Bharara’s book explaining the background of the story.

“What happened to the charges in Turkey? Zarrab escaped them. He was not convicted. But he wasn’t acquitted either, because there was never any trial. Reza Zarrab had a get-out-of-jail-free card named Recep Tayyip Erdogan, the president of the country. The case against Zarrab implicated Erdogan’s own government, several of his cabinet members and their sons, and even Erdogan’s own son Bilal. Zarrab, the son of the environment minister, the son of the economy minister, and the son of the interior minister were part of the scores of people who were arrested and detained in December of that year.”

Bharara then moves on to narrate Erdogan’s dismissal of the case by portraying his administration as the victim of a conspiracy.

“First, he removed the prosecutors. He demoted and reassigned thousands of police officers. He reassigned judges. And he released Zarrab and the cabinet ministers’ sons from jail after seventy days behind bars. He blocked journalists from investigating government actions. He was incensed. Then he fired police officers, including the Istanbul police chief. He disbarred and arrested prosecutors. He ordered investigations into the prosecutors who were leading the corruption investigation. He investigated and arrested police officers, judges, journalists. He shut down media outlets. He appointed new prosecutors who closed the meddlesome cases for good,” the former US attorney writes explosively in the book – further saying the backlash from Erdogan was far from over.

“He introduced legislation that would consolidate more power over the judiciary with the justice minister, including the power to start (or stop) investigations of council members. And he expanded his own presidential power to propose members for the High Council of Judges and Prosecutors, which appoints and removes judges across the entire country.”

The celebrated lawyer further goes on to reveal Erdogan’s bid to meddle in the US judiciary. Erdogan brought up the case in a meeting with the Vice President of the US, Joe Biden, and asked Biden to fire Bharara and close the investigation. The same request also came from Turkey’s First Lady, Emine Erdogan during a conversation with Jill Biden, the then Vice President’s wife.

Bharara notes the delicacy of justice and the thin line between merely dismissing a case into your deeds with rhetoric and using actual powers to obstruct the justice. He then summarizes the decline of Turkey’s democracy after 2013 saying the obstructed case was a milestone.

“Erdogan’s paranoia and self-protection were amplified by the coup attempt, no doubt. But make no mistake that a milestone along his unfortunate path to autocracy was his decision to  interfere personally in a duly launched criminal case.”

After the failed coup the Turkish government dismissed 33,417 police officers along with 4,463 judges and prosecutors.

In 2018, police officers who carried out the corruption investigations in 2013 were sentenced to life imprisonment by an Istanbul court.

Magazine host claims pregnancy of Turkish celebrity on Live TV

The post A new, explosive book takes a definitive and in-depth look at Turkey’s authoritarian rule under Erdogan appeared first on IPA NEWS.



from IPA NEWS https://ipa.news/2019/03/09/a-new-explosive-book-takes-a-definitive-and-in-depth-look-at-turkeys-authoritarian-rule-under-erdogan/
Devamını Oku »

Mayor of Nationalist Party MHP shouts at, slaps, curses, and fires a female employee on International Women’s Day

Haluk Alicik, current mayor of Nationalist Movement Party (MHP) and mayoral nominee for the upcoming local election for People’s Alliance, an electoral coalition with the ruling AK Party, shouted at, slapped, cursed and sacked a woman in the western province of Nazilli on International Women’s Day.

The incident, which took place in the municipality building in front of other workers, was reportedly recorded by the beaten woman in an effort to protect herself and her rights. Every detail regarding the incident can be seen and heard in the recording.

“What did I do wrong?” the female employee is heard asking. “I have done everything you asked of me so far. How can you say that I don’t work well? I only want you to change my work situation. You cut my salary ten times. I work here for a salary of only 1,350 TL (around 220 €). I did what you asked. I have never been rude to you. I wanted you to listen to me for just five minutes,” said the employee in the recording.

After the mayor left the scene, an official next to him prevented the woman from going outside.

Ironically, on the same day, President Tayyip Erdogan, leader of the AK Party, released a press briefing for the celebration of International Women’s Day.

“As we have been tenaciously heading towards our 2023 vision, we are determined to improve the status of our women, the crown of our heads, in all fields. Respect for women is the foundation of our values, traditions, history and social life. It is a humanitarian task to place next to women when they are faced with injustice and discrimination,” the president said in the release.

Guards sexually harass female visitors in Turkey’s prisons, Opposition MP cries out

The post Mayor of Nationalist Party MHP shouts at, slaps, curses, and fires a female employee on International Women’s Day appeared first on IPA NEWS.



from IPA NEWS https://ipa.news/2019/03/09/mayor-of-nationalist-party-mhp-shouts-at-slaps-curses-and-fires-a-female-employee-on-international-womens-day/
Devamını Oku »

‘Sarı Yelekliler’ eyleminde 17.’nci hafta: Kortejin öncüsü kadınlar!

“Kadın/Erkek Eşitlik” ve “Güvencesiz kadınlar, savaşan kadınlardır” yazılı pankartlarla Champs Elysees’de yürüyen kadınların talepleri, bu haftaki Sarı Yelekliler eylemlerinde, hafta boyunca Avrupa’da tartışma yaratan ekoloji eylemleri neticesindeki küresel iklim savunusu başlığıyla birlikte başı çekecek gündem olacak gibi görünüyor.

Eyleme, Pembe Yelekliler olarak katılan kadınların yanı sıra pek çok kadın örgütü de destek veriyor.

kronos
Devamını Oku »

“Kasaplığın El Kitabı” Tiyatro Seyircisiyle Buluştu

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun 2018 – 2019 tiyatro sezonu yeni oyunlarından “Kasaplığın Elkitabı”nın galası Cevahir Salon 1’de yoğun bir katılımla gerçekleşti. Galaya basın mensupları, jüri üyelerinin de bulunduğu davetliler katıldı.

NORMANDİYA ÇIKARMASINDA BİR KASAP AİLESİ
Boris Vian’ın yazıp Ayberk Erkay’ın çevirdiği oyunu Burak Karaman yönetiyor. Dekor tasarımı Behlüldane Tor’a kostüm tasarımı Şirin Dağtekin Yenen’e, ışık tasarımı Yakup Çartık’a müzikler ise Tunay Uzuner’e ait.

Oyunun konusu şöyle:

Kasaplığın Elkitabı, 6 Haziran 1944 günü Normandiya Çıkarması yapılırken, hemen yakınında bulunan Arromanches’daki bir at kasabında geçer. Dışarıda savaş bütün şiddetiyle devam ederken, kasap, kızlarını evlendirmeye ve dünyanın çeşitli yerlerindeki çocuklarını toplayıp düğün yapmaya çalışmaktadır.

Oyunda; Selçuk Kıpçak, Ahenk Demir, Ahmet Dizdaroğlu, Adem Türker, Nesrin Avcı, Asena Hotamış, Merve Erdoğan, İlker Güler, Tolga Kortunay, Cansın Bezircilioğlu, Salih Salcan, Onur Camcı, Heran Akkaynak, Cihan Akyürek, Seda Gün, Gül Altınok, Gökhan Türkal, Gökhan Eroğlu, Onur Doğan, Kürşat Kurnaz, Özenç Eren Yelçi, Rıza Leki, Volkan Çelik, Oğuzhan Erdoğan rol alıyor.

31 Ocak 2019 Perşembe günü prömiyer yapan oyun 10 Mart 2019 Pazar gününe kadar Cevahir Salon 1’de izlenebilir.

medyabold
Devamını Oku »

Cumartesi Anneleri gözaltına kaybedilen kadınları andı

Dün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle İstiklal Caddesi’nde kadınlara uygulanan şiddete tepki gösteren Cumartesi Anneleri, “Bir yerde baskı şiddet varsa direnişte var” dedi.

Hacı Bişkin’in Gazete Duvar‘da yayınlanan haberine göre; bu haftaki açıklamaya HDP Milletvekilleri Hüda Kaya, Musa Piroğlu, Zeynel Özen ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı.

‘BASKIYA, EŞİTSİZLİĞE KARŞI SESİMİZİ YÜKSELTTİK’   

728’nci hafta açıklamasını okuyan gözaltında kayıp yakını Maside Ocak,  “Dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Dünyanın her yerinde kadınlar; eşitlik ve özgürlük taleplerini ortaklaştırarak meydanlara çıktılar. Baskıya ve eşitsizliğe karşı mücadele ve dayanışma kararlılıklarını yükselttiler. Biz de bu kararlılığa, insan onurunu zedeleyen cezasızlığa ve adaletsizliğe karşı sesimizi yükselterek katılıyoruz. 8 Mart’a kadına yönelik devlet şiddeti ve Cumartesi Anneleri’ne Galatasaray’ın polis zoruyla yasaklanmasıyla girdik. 28 haftadır açıklamalarımızı kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’da gerçekleştiremiyoruz” dedi.

‘BASKI VARSA, ŞİDDET VARSA DİRENİŞ DE OLACAK’ 

Erkek egemen sisteme karşı çıkacaklarını belirten Ocak şöyle devam etti: “Kadınları korkuyla, şiddetle, ölümle terbiye etmek isteyen, onlardan itaatkâr olmalarını bekleyen erkek egemen sisteme, insanlığın en temel değeriyle cevap veriyoruz; baskı varsa, şiddet varsa, adaletsizlik varsa direniş de var olacak.”

GÖZALTINDA KAYBEDİLEN KADINLAR…

Cumartesi Anneleri Türkiye’nin farklı şehirlerinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen kadınların isimlerini andı:

– 1991 yılında Cizre’de gözaltına alındıktan 18 yıl sonra yol yapım çalışması sırasındaa kemikleri bulunan Makbule Ökdem’i unutmayacağız!

– 27 Temmuz 1992 tarihinde Dersim’de gözaltına alındıktan 8 gün sonra işkenceden tanınmaz haldeki bedeni Elazığ Karşıyaka Kartepe’de gömülü bulunan, Ayten Öztürk’ü unutmayacağız!

– 14 Ağustos 1992 tarihinde Mardin/Derik’te 2 kişi ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdda Yavuz’u unutmayacağız!

– Eylül 1993 tarihinde Hizbullah tarafından Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi’nde başına çuval geçirilerek kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Sedika Dal’ı unutmayacağız!

– 24 Aralık 1993 tarihinde Bitlis/Tatvan/ Wanik köyündeki evlerinden kardeşi Ramazan ile birlikte askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hamide Şarlı’yı unutmayacağız!

– 24 Eylül 1994 tarihinde Dersim/ Mirik’te köye yapılan askeri operasyon sonrası kendilerinden bir daha haber alınamayan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun 3 yaşındaki kızı Dilek Serin’i unutmayacağız!

– 05 Ekim 1994 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Lütfiye Kaçar’ı unutmayacağız!

– 17 Ekim 1994 tarihinde Muş’un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç köyünde hayvanlarını sağmak için gittikleri yaylada askeri bir operasyonun ortasında kalan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu’yu unutmayacağız!

– 24 Ocak 1995 tarihinde Ankara’da gözaltına alınan, işkence görmüş bedeni 76 gün sonra Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı’nda “kimliği meçhul kişi” olarak gömülü bulunan Ayşenur Şimşek’i unutmayacağız!

– 1 Mayıs 1995 tarihinde Diyarbakır/Bismil’de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hatice Şimşek’i unutmayacağız!

– 07 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır/ Bağlar ‘da bulunan bir eve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı sivil polisler tarafından yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Şükran Daş’ı unutmayacağız!

– 28 Kasım 1996 tarihinde Diyarbakır’da eşi Mahmut ile birlikte gözaltına alınan ve 2 yıl sonra kimsesiz olarak defnedildiği Cizre Asri Mezarlığı’na “kimliği meçhul kişi” olarak gömüldüğü anlaşılan ancak mezarına hala ulaşılamayan Fahriye Mordeniz’i unutmayacağız!

– 26 Eylül 1997 tarihinde Kulp-Diyarbakır yolunda otomobilleri durdurularak eşi Orhan ile birlikte beyaz Toros ile kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Zozan Eren’i unutmayacağız!

– 31 Mart 1998 tarihinde İzmir/Çeşme/Alaçatı’da 3 arkadaşı ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Neslihan Uslu’yu unutmayacağız!

– 16 Temmuz 1998 gecesi derin devlet bağlantılı Hizbullah tarafından Mersin’de kaçırılan, 21 Ocak 2000 tarihinde işkence edildikten sonra Konya Meram’daki bir villanın bodrumunda cansız bedenine ulaşılan Konca Kuriş’i unutmayacağız!

‘HESAP VERİLİNCEYE, ADALET TESİS EDİLİNCEYE KADAR VAZGEÇMEYECEĞİZ’  

Ocak, son olarak gözaltında kaybedilen kadınların akıbetlerinin açıklanması ve faillerinden adil bir yargı önünde hesap sorulması taleplerinin bugüne kadar karşılık bulmadığını söyleyerek şöyle devam etti; “Adalet sistemi gözaltında kaybedilen kadınlar için kamuoyunun vicdanını tatmin edecek kararları tesis edinceye kadar; onları kaybedenler, kaybetme iklimini yaratanlar hesap verinceye kadar hakikat ve adalet mücadelemizden ve kayıplarımızla buluşma mekanımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”

kronos
Devamını Oku »

Demirtaş: Çökertme Planı Nisan 2015’de başladı

HDP’nin tutuklu Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Çöktürme Planı’nın 2015’te başladığını açıkladı. Demirtaş, “HDP kimsenin bekası mekası için bir tehdit değildir, faşizan, tekçi, militer statüko için bir tehdittir sadece.” dedi.

BOLD

Halkların Demokratik Partisi (HDP) tutuklu Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP’nin yeni saldırı ve imha planı (Çöktürme Planı)’nın ilk olarak Nisan 2015’te İmralı’da Abdullah Öcalan’a yönelik tutumla başladığını açıkladı.

Planın, Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddi ile devam ettiğini ifade eden Demirtaş, “Çöktürme Planı’nın parçalarından biri de HDP’yi tasfiye etmek, olmuyorsa sınırlamaktır. Çünkü HDP, Türkiye’de tekçi, faşizan, devletçi, cinsiyetçi, ırkçı, mezhepçi, kapitalist devlet-siyaset yapılanmasına alternatif olabilecek en etkili politik çizgi haline gelmeyi başarmıştır” dedi.

“ÜÇÜNCÜ YOL” ÇÖZÜM MODELİ ENGELLENİYOR

Yeni Özgür Politika’ya konuşan Demirtaş, düğümün İmralı’da atıldığını ve çözülecekse yine oradan çözüleceğini dile getirdi. Bu anlamda yapılan açlık grevlerini önemsediğini belirten Demirtaş, “Tecrit sadece aile, avukat görüşünün engellenmesi de değildir. Bir bütün olarak Sayın Öcalan’ın rolü, misyonu, konumu ve etkisini yok sayma, yok etme girişimi olarak ‘İmralı Sistemi’nin kendisidir tecrit. Bu yaklaşımın köklü değişimi olmadan tecrit kalkmış sayılmaz” ifadelerini kullandı.

Öcalan’ın fikri öncülüğünü yaptığı “Üçüncü Yol” olarak tarif edilen çözüm modelinin gelişmesinin tecritle engellenmeye çalışıldığını kaydetti.

DEMOKRATİK SİYASETİN ÖNÜNÜ AÇMA GAYRETİ

Demirtaş şunları dile getirdi: “Öcalan’ın Çözüm Süreci’nde demokratik siyasetin önünü açma gayretleri, çatışma-isyan ikileminden çıkışın ve demokratik bir seçeneğin güçlenmesi noktasında verdiği desteklerin sonucunda HDP çizgisi hızla gelişti ve kalıcı hale geldi. Bu bile başlı başına Sayın Öcalan’ın barışa ve demokratik yaşama verdiği stratejik önemin göstergesidir.”

HDP KİMSENİN BEKA MEKANİZMASI İÇİN TEHDİT DEĞİLDİR

HDP’ye yönelik saldırıların statükonun sürdürülmesi (ki kendileri buna beka meselesi diyorlar) açısından hayati görüldüğünü vurgulayan Demirtaş, “Oysa HDP kimsenin bekası mekası için bir tehdit değildir, faşizan, tekçi, militer statüko için bir tehdittir sadece. HDP’yi yok etmeden eski sömürgeci, talancı düzenlerini sürdürmeleri kolay olmadığından her alanda ve hukuk-kanun, ahlak falan tanımadan HDP’ye saldırıyorlar. Toplum için uzun yıllar sonra ilk defa ortaya çıkmış olan güçlü bir demokratik seçeneği yok etmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

AKP MİTİNGLERİNE KATILIP GERÇEKLERİ ANLATMAYI HEP ARZULAMIŞTIM

Erdoğan’ın, kendisinin söylemlerinin olduğu video ile seçim kampanyası yürüttüğü hatırlatılan Demirtaş, “Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. Kaldı ki, benim arkasında duramayacağım, savunamayacağım tek bir videom yoktur. Meydanlarda beni izletmesi çok ironik olmuş. AKP mitinglerine katılıp AKP seçmenlerine gerçekleri anlatabilmeyi hep arzulamıştım, sağ olsun kendisi bu eksiği de gidermiş oluyor. Ben hapisteyim ama her gün AKP mitinglerinde halka sesleniyorum. İlginç bir seçim stratejisi olmuş, bakalım sonunda kime yarayacak bu” dedi.

FAŞİZMİN SON AŞAMASINDA İÇ İKTİDAR KAVGALARI OLUR

“Faşizmin son aşamasına yaklaşırken iç iktidar kavgaları da boy göstermeye başlar” diyen Demirtaş, “Bu zaten beklenen bir şeydi. Bir demokrasi arayışından çok ‘sen rolünü artık oynayamıyorsun, sıra bizde, biraz da biz faşizmin kontrolünü ele alalım’ kavgasıdır. Ama bizim için zararı yoktur, hatta oldukça yararlı sonuçlara da fırsat yaratabilir. İktidar odaklarının kendi aralarındaki çelişki, çatışma vs. yaratacağı geçici (kısa süreli) boşluk iyi değerlendirilirse demokrasi güçleri başat rol oynayabilir ve iktidar değişiminde halktan, ezilenden yana bir alternatif egemen kılabilir” şeklinde konuştu.

medyabold
Devamını Oku »

Müzisyen Fazıl Say, Saray’da vereceği konser için özel beste hazırlıyor

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, müzisyen Fazıl Say’ın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için Saray’da bir konser vereceğini ve bu özel gün ile ilgili bir beste hazırladığını açıkladı.

İslami değerler üzerinden yaptığı yorumlar ve siyasal İslamcılara yönelik eleştirileri ile bir dönem hedef haline gelen Müzisyen Fazıl Say, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Saray’da olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Say’ın Saray’da konser vereceğini Hürriyet yazarı Fatih Çekirge’ye açıkladı. Çekirge, konuya bugün köşesinde yer verdi. Erdoğan, Say ile anlaştıklarını belirterek, “Bu 29 Ekim resepsiyonu için Fazıl Say bir Cumhuriyet bestesi hazırlıyor. Kendisiyle anlaştık. Resepsiyonda inşallah icra edilecek. Tabii bir iki bestesini daha ekleyecek” dedi.

Ömer Hayyam’ın bir rubaisini retweet ettiği için bundan 6 yıl önce hakkında soruşturma başlatılan Say, geçtiğimiz günlerde Truva Sonatı eseri için Ankara’daydı. Konsere gelenler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan da vardı. Erdoğan, konser sonrasında sahneye çıkarak, Say’a övgülerde bulunmuştu.

Rutkay Aziz Erdoğan’a sordu: Ben mi faşistim, Mozart mı?

medyabold
Devamını Oku »

‘Çiçek İstemeyen Kadınlar’ İstanbul Film Festivali’nde

38. İstanbul Film Festivali’nin merkezinde kadınlar olan filmleri bir araya getiren bölümü ‘Çiçek İstemez’de bu yıl gösterilecek 10 film belli oldu. Macaristan’dan Vietnam’a, Suriye’den Romanya’ya, bu filmlerdeki kadınlar ayakta duruyor, haklarını arıyorlar.

EN SEVDİĞİM KUMAŞ-MON TİSSU PRÉFÉRÉ

Yönetmen: Gaya Jiji
Suriye iç savaşının başladığı günlerde geçen film, Şam’da bir giyim mağazasında çalışan 25 yaşındaki Nahla’nın yaşadığı sıradan hayatın boğuculuğundan kaçma hayalleri üzerine kurulu.  En Sevdiğim kumaş, ataerkil toplumdaki cinsiyetçi yaklaşımlara feminist bir eleştiride bulunuyor.

NEFES-AİRE

Yönetmen: Arturo Castro Godoy
Buenos Aires’in öte ucundaki okulunda yaralanan Asperger sendromlu oğluna ulaşmaya çalışan Lucia’nın öyküsünde, çağdaş Arjantin’in alışılmadık bir portresi çiziliyor. Çaresiz Lucia rolündeki ödüllü Julieta Zylberberg’in performansı dikkat çekiyor.

ALİCE T.

Yönetmen: Radu Muntean
Küçük bir çocukken evlat edinilen Alice’in sorunlarla örülü hayatına bir de hamile kalmanın ağır gerçekliği eklenir. Yönetmen Muntean, Alice’in öyküsü üzerinden evlat edinme, ergen hamileliği, kürtaj, ebeveyn-çocuk ilişkileri gibi çetrefilli konulara eğiliyor.

KAYGAN ZEMİN-DER BODEN UNTER DEN FÜSSEN

Yönetmen: Marie Kreutzer
Berlin’de Altın Ayı ödülü için yarışan Kaygan Zemin, beyaz yakalıların hayatını, yaratıcı bir senaryo ile ele alan aile, hastalık, zihin ve çalışma hayatına dair ilginç gözlemler yapan bir psikolojik gerilim…

ONUN ADI PETRUNIA-GOD EXISTS, HER NAME IS PETRUNYA

Yönetmen: Teona Strugar Mitevska
Yönetmen Mitevska, öfkeli olduğu kadar hüzünlü filmiyle Makedon toplumundaki dönüşümün etkilerini gözlemliyor ve kadınların dik durmalarının önemini vurguluyor. Filme adını veren Petrunia, Teofanya bayramında suya atılan tahta haçı kapıp çıkararak erkeklerin gazabını üzerine çekiyor.

ODA HİZMETÇİSİ-LA CAMARİSTA

Yönetmen: Lila Avilés
Meksikalı yönetmen Lila Avilés, ilk uzun metrajlı filmi Oda Hizmetçisi’nde sıradan bir kadının sahici arzularını, umutlarını, çilesini ve öfkesini minimalist ve duyarlı bir üslupla anlatıyor.

BİR GÜN-EGY NAP

Yönetmen: Zsófia Szilágy
Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası bölümünde yapan Bir Gün, sürekli huzursuzluğu, dinmeyen temposu ve keskin bakışıyla ebeveynliğin insanı kendisine yabancılaştıran etkisini perdeye taşıyor.

SOFIA

Yönetmen: Meryem Benm’barek
Yönetmen Meryem Benm’barek, Sofia’da Fas’ın evlilik dışı ilişkilere hapis cezası öngören 490 sayılı yasasından yola çıkarak ülkenin sınıf farkı, cinsiyet eşitsizliği, ataerkil gelenekler ve tabularla örülü toplumsal yapısına dair derin ve çarpıcı bir analizde bulunuyor.

ÜÇÜNCÜ EŞ-NGUOİ VO BA

Yönetmen: Ash Mayfair
Film kadınların erkeklere hizmet etmeleri beklenen 19. yüzyıl Vietnam’ında 14 yaşında zengin bir adamla evlendirilen May’in çocukluktan anneliğe geçişinin öyküsünü anlatıyor.

BU HER ŞEYİ DEĞİŞTİRİR-THİS CHANGES EVERYTHİNG

Yönetmen: Tom Donahu
Yapımcılığını Geena Davis’in üstlendiği belgesel, yaşayan efsane Meryl Streep gibi önde gelen kadınlarından bazıları aracılığıyla eğlence sektörünün tartışılan yönlerine eğiliyor.

medyabold
Devamını Oku »

İBB, 3 milyar 200 milyon TL açık verdi

Belediye aradaki 3 milyar 200 milyonluk açığı borçlanarak karşılamayı planlıyor. Gazete Duvar’dan Tamer Arda Erşin’in haberine göre; İBB, bu borcun 1 milyar 525 milyonu iç borç yoluyla, 1 milyon 673 milyonu da dış borç yoluyla karşılanacak.

Belediye borçları için 2019 yılında 1 milyar 114 milyon 507 bin lira, 2020 yılında 853 milyon 543 bin lira ve 2021 yılında 876 milyon 645 bin lira faiz ödeyecek.

BORCU BORÇLA KAPATMAK 

Belediye 2020 yılında 21 milyar 600 milyon, 2021 yılında 22 milyar 800 milyon gelir; 2020 yılında 25 milyar lira, 2021 yılında 26 milyar 300 milyon gider tahmin ediyor. Belediyenin bütçesinde 2020 yılında 3 milyar 400 milyon, 2021 yılında 3 milyar 500 milyon açık bekleniyor. Belediye bu açığı 2020 ve 2021 yılında dış borçlanma yaparak kapatmayı planlıyor. Ayrıca 2020 yılında 95 milyon, 2021 yılında 85 milyon iç borcunu kapatmak istiyor.

 

kronos
Devamını Oku »

Krediler ödenemedi: Bankalar 16 bin gayrimenkule el koydu

Üçü kamu bankası olmak üzere 19 bankanın elinde “batık kredi” nedeniyle satışa hazır 15 bin 532 gayrimenkul bulunuyor.

Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’ın haberine göre; bir kısım gayrimenkul de değerleme aşamasında olduğu için henüz satışa çıkarılmış değil. Bunlar da dikkate alındığında finans sektörünün elindeki satılık gayrimenkul sayısının daha da yüksek olduğu belirtiliyor.

EN FAZLA GAYRİMENKUL KAMU BANKALARINDA 

Bankaların internet sitelerinde yer alan ilanlara bakıldığında, 2019 Şubat ayında ilanların Anadolu illerinde yoğunlaşması dikkat çekiyor. Bankaların eline geçen gayrimenkul sayısı son bir yılda yüzde 17 artış gösterdi. En fazla gayrimenkul 8 bin 454 adetle kamu bankalarında.

ÖZEL BANKALARIN ELİNDE 6 BİN 296 GAYRİMENKUL VAR 

Kamu bankalarının elinde 2018’in başında 4 bin 708 gayrimenkul bulunuyordu. Bir yılda kamu bankalarının icradan aldığı gayrimenkul sayısı ikiye katlandı. Özel bankaların elinde ise şu anda 6 bin 296 gayrimenkul var. Faizsiz bankacılık yaptıklarını savunan katılım bankaları da hacizde adeta yarışıyor. Katılım bankalarının elinde ise 782 gayrimenkul bulunuyor. Satılık gayrimenkullerde kamu bankalarında Vakıfbank 3 bin 544 adetle, özel bankalarda İş Bankası 1065 gayrimenkulle ve katılım bankalarında ise Türkiye Finans 375 gayrimenkulle ilk sırada yer alıyor.

BATIK KREDİDE YÜZDE 118 ARTIŞ 

Ödenemeyen ticari ve bireysel krediler nedeniyle konuttan fabrikaya, otelden düğün salonuna, kümesten bağ-bahçeye kadar binlerce gayrimenkul bankaların eline geçti. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, 2018 başında inşaat sektöründe 5.9 milyar TL olan batık kredi yüzde 118 artışla 2019 Ocak ayında 12.9 milyar TL’yi aştı. İnşaat tutar olarak en fazla krediyi batıran sektörlerden biri. Emlak komisyonculuğu da dahil edildiğinde inşaat sektörünün batığı bu yılın başında 17.8 milyar liraya çıkıyor. Ferdi konut kredisinde ise 2018 başında 812 milyon TL olan batık miktarı bu yıl ocak ayında 1 milyar TL’yi aştı.

TAKİPTEKİ KREDİLER YÜZDE 56 ARTTI: 100 MİLYAR TL 

2019 başında bankacılık sektörünün takipteki kredi miktarı yüzde 4’ün üzerine çıkarken toplam takipteki krediler bir önceki yıl ocak ayına göre yüzde 56 artışla yaklaşık 100 milyar TL. Ocak sonu itibarıyla toplam bankacılık sektörü kredileri ise 2.3 trilyon TL.

İPOTEK FİNANS KURUMU GELİYOR 

Hazine ve Maliye Bakanlığı 10 milyon TL sermaye ile İpotek Finansman Kurumu kurulmasına karar verdi.

Konuya yakın yetkililerin ve kaynakların Reuters’a verdiği bilgiye göre, kurulacak kuruma 12 bankanın ortak olması bekleniyor. Kaynaklar bankalardan yüzde 5 ortak olmasının beklendiğini, diğer ortakların da Hazine Maliye Bakanlığı, Borsa İstanbul, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği (TSPB), Türkiye Sigorta Birliği (TSB) olacağını söyledi.

kronos
Devamını Oku »