—Yaz, Dedi
—Neyi?, Dedim.
—Dertleri. Dedi.
—Nasıl? Dedim.
—Öylece, içinden geldiğince. Dedi.
—Nerden başlayayım? Dedim.
—Nerden istersen. Dedi.
—Hangisini yazayım? Dedim.
—Hepsini. Dedi.
—Gücüm yeter mi, dermanım olur mu, tahammülüm kalır mı? Dedim.
—Olduğu kadar. Dedi.
—Yardım eder misin? Dedim.
—Yaşamadım ki. Dedi.
—Yanımdaydın ya. Dedim.
—Duyumsamadım ki. Dedi.
—Hep beraberdik ya. Dedim.
—Hissetmedim ki. Dedi.
—İçtiğimiz ayrı gitmezdi. Dedim.
—Bedenimle yanında olsam da zihnim başka yerdeydi. Dedi.
—Peki öyleyse, bir yerlerden başlayayım. Kâğıt-kalem var mı? Dedim.
—Benden isteme. Dedi.
—Neden? Dedim.
—Senle aynı kefeye koyarlar, bana da zarar gelir. Dedi.
—Kâğıt-kalem vermekle mi? Dedim.
—Ondan da öte selam vermekle bile. Dedi.
—Yok artık. Dedim.
—Dahası da var. Dedi.
—Dahası da olacak değil ya? Dahası ne ki? Dedim.
—Gördüğümde yüz çevirmememden, sana hakaret etmememden bile işkillenirler. Dedi.
—Ne yani bunca yıllık akrabana, kan kardeşine onu da mı yapmanı beklerler. Dedim.
—Beklemek ne kelime hesap bile sordular. Dedi.
—Vay canına! Demek hesap sordular. Dedim.
—Dahası da oldu. Dedi.
—Dahası ne olacak ki, nedir dahası? Dedim.
—Fabrikatörlüğümden bahsederek dikkat etmemi istediler. Dedi.
—İşinle mi ilgili dikkat etmeni istediler. Öyleyse senin iyiliğini düşünmüşler. Onlara teşekkür etmek gerekir. Dedim.
—İşimle ilgili değil işçiyle ilgili. Dedi.
—İşçiyle ilgili neye dikkat etmeliymişsin ki? İş güvenliğine, işçi sağlığına mı, çalışma şartlarına mı, yemeğine mi, maaşına mı, sosyal haklarına mı? Dedim.
—Bu saydıklarını düşünmek onların işi değil. Dedi.
—Peki ne öyleyse. Dedim.
—İşe aldığım adamlara dikkat edecekmişim. Dedi.
—Kötü ahlâklı olmalarına mı, kişilik bozukluklarına mı? Dedim.
—Yoo, istemedikleri adamları işe almamam gerekirmiş. Dedi.
—Kimmiş ki onlar? Dedim.
—Hükümetin işten attıklarını işe almamam gerekirmiş. Dedi.
—Neden peki, liyakatleri, kabiliyetleri, becerileri mi yokmuş? Dedim.
—Aksine tam aradığım adamlar. Konularında en ileri bilgiye, beceriye, diplomaya sahipler. Dedi.
—Peki sebep. Dedim.
—Onlara su bile verilmemeliymiş. Olmazsa “ağaç kabuğu yiyeceklermiş” ama iş vermeyecekmişiz. Dedi.
—Ama bu insafsızlık. İnsanlık dışı bir arzu. “Sivil ölüme” mahkûm etmek demek. “Ayrımcılık” suçu işlemek demek.
“İnsanlığa karşı işlenen bir suç” demek. Bunun soykırımdan ne farkı var? Dedim.
—Amman amcaoğlu, aman! Nasıl konuşuyorsun? Duyan olur? Dedi.
—Duyan olsa bu yapılanların hükmü, niteliği değişecek mi? Dedim.
—Aman gözünü seveyim sus konuşma! Dedi.
—Ben sussam, sen sussan, o sussa hakikatler nasıl dile gelecek? Kimler gerçekleri haykıracak? Kim mazlumun, mağdurun yanında olacak? Dedim.
—Yahu amma da yaptın, elbet dile getiren biri olur. Biz kendimizi kurtarmaya bakalım. Dedi.
—Haksızlık karşısında susarsak dilsiz şeytan olmaz mıyız? Dedim.
—Yahu, bize dokunmayan yılan bin yaşasın. Sen gemini kurtarmaya bak. Başkasını başkası düşünsün. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. Dedi.
—Vurdumduymaz olacağım, kayıtsız kalacağım, seyirci olacağım, öyle mi? Dedim.
—Hah işte, tam dediğin gibi. Dedi.
—Peki vicdanıma ne söyleyeyim, inançlarıma ne diyeyim, gönlümü nasıl teselli edeyim, ruhumu nasıl susturayım, benliğime nasıl hâkim olayım? Dedim.
—Boş ver gitsin, takma hiçbir şeyi kafana. Dedi.
—İnsanlıktan çık, hayvan gibi ol diyorsun yani. Hatta hayvandan da aşağı ol diyorsun. Zira bir hayvan yanında eziyet edilen hemcinsine karşı onu savunur, belki de bütün bir sürü o zalimin üzerine yürür. Dedim.
—Ne yürümesi kardeşim, hareket bile etme. Bırak hareketi canlı olduğunu bile bilmesinler. Dedi.
—Yürüme derken elbette hukukun dışında en küçük bir adım dahi atmamalı, en küçük bir kelime dahi etmemeli ama en azından mağdurun yanında olmalı değil mi? Dedim.
—Mağdurun yanında olmak mı? Baksana gözleme, pasta-börek yaparak, çiğ köfte yoğurarak satıp parasını gariban ailelere verenleri bile içeri alıyorlar. Bunlar da ölçü mü var kardeşim. Dedi.
—Yani vicdansızlıklarını, hukuksuzluklarını sen de kabul ediyorsun. Öyle mi? Dedim.
—Kabul etsem ne yazar, kabul etmesem ne yazar? Adamlar her dilediğini yapıyorlar. Akrabamsın, bu kargaşada sana bir şey olmasın diye ikaz ediyorum. Dedi.
—Peki kırk altı yıldır beni tanırsın. Hakkın, hukukun dışına çıktığımı, yanlışımı gördün mü? Dedim.
—Zaten bu kadar temiz, dürüst, doğru, hakkaniyetli, olmak yeter bu adamların sana diş bilemesi için. Dedi.
—Yani adamlar, doğruya düşman öyle mi? Dedim.
—Bilmez gibi sorma, elbette doğruya düşmanlar. Yoksa sizden ne istesinler. Dedi.
—O zaman masum olduğumuza sen de inanıyorsun. Dedim.
—İnanıyorum, inanmasına da. Dedi.
—Öyleyse, dillendirsene, yazıp çizsene, haykırsana. Ne duruyorsun? Dedim.
—Aklımı peynir ekmekle yemedim. Baksana kendi içinden çıkmış kendi partililerine bile neler neler yapıyorlar. “Metal yorgunluğu” diyorlar “belirlediğimiz isimler istifa etsin” diyorlar böylece seçilmiş büyükşehir belediye başkanlarını görevden alıyorlar. Bir tanesinin sesi çıkıyor mu? Dedi.
—Sesi çıkan oldu. Basın toplantısı yaptı. “Tehditler aileme kadar ulaştı” dedi ağladı adamcağız. Dedim.
—Ağlamak çözdü mü işi, sonunda istifa ettiler. Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—Baksana, seçilmiş başbakan görevden alındı, gıkı çıktı mı? Dedi.
—Haklısın, Dedim.
—Yerel seçimlerdeki adaylarla ilgili “istemediğimiz adamı belediye başkanı seçerseniz, kayyım atarız” dediler, atadılar. Kimsenin sesi-soluğu var mı? Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—Mahkemeler karar veriyor, Anayasa Mahkemesi karar veriyor. Uyan var mı? Hatta Ahlat’taki yapılaşmaya dur diyen mahkeme kararı sonrası inşaat alanlarına ziyarete gidilip, “karar tanımam” denip oradaki işler hızlandırılmadı mı? Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—………Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—………Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—………Dedi.
—Haklısın. Dedim.
—Eee, ne desem “haklısın” diyorsun. Her şeyin farkındasın. Dedi.
—Evet farkındayım. Ama fark ettin mi, sen de her şeyin farkındasın. Madem durum bu gel karınca gibi olalım. Hani Hz. İbrahim Peygamberi ateşe atmak istediklerinde bir karınca ağzıyla su taşıyormuş da “nereye?” diye sorduklarında “ateşi söndürmek için ağzımda su taşıyorum” demiş. Sonra da karıncaya “göklere yükselen ateşi küçücük vücudunun minnacık ağzında taşıdığın suyla mı söndüreceksin? Deli misin nesin?” dediklerinde “Ben de biliyorum bu suyla o ateş sönmez. Ama en azından safım belli olsun, kimin yanında yer aldığım belli olsun diye su taşıyorum.” Demiş. Gel amcaoğlu sen de gel, karınca gibi ol, gel ki safın belli olsun. Dedim.
—Tamam be öyle olsun. Bu sefer de sen “haklısın”. Dedi.
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/09/21/ayse-ozturk-dedimdedi/