Her avukatın evine 25-30 polisle baskın yapıldı. Basın mensupları baskın yapılacak adreslere polisten önce gitti. Gözaltındaki iki kadın avukattan biri 8 aylık hamile, diğerinin 20 günlük bebeği var.
ENES KABADAYI – BOLD ANALİZ
Aklım hala Ankara’da gözaltında tutulan avukat meslektaşlarımda. Ben rahat yatağımda uyurken meslektaşlarımın Ankara’nın ayazında ya beton zeminde ya da sert bir güreş minderinde yatıyor oldukları düşüncesi beni rahat bırakmadı. Birkaç satır yazmak istedim. Niye mi? Çünkü ben de 2017’nin Haziran’ında İstanbul TEM Şube’nin nezarethanesindeyken meslektaşlarım rahat uyuyamasın, uğradığım hukuksuzluğun hukuki ve fikri takibi yapsın isterdim. Dolayısıyla empatinin beni getirdiği nokta bu satırların başı oldu. 10 gün öncesine gidelim…
Tarih 01 Eylül 2020…
Hukuk ve Adalet dolu (!) bir adli yılın başlangıcında konuşmasını duymak, okumak istediğim en son kişi; Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Teröristlerin avukatlığını yapanın teröristliğe soyunması mümkün değildir. Şayet yaparsa bunun bir bedeli olmalıdır” ifadelerini kullandı. Bu sözleri emir telakki eden cesur savcılarımız ‘Beştepe’ye gönderecekleri selamı geciktirmemek’ adına sadece 10 gün aradan sonra ilk adımı attılar.
Mesleki faaliyetleri sebebiyle onlarca avukat ‘soruşturmaları/kovuşturmaları müvekkilleri lehine yönlendirmek’ gibi absürt suçlamalarla gözaltına alındı. Operasyon kapsamında gerçekleşen hukuksuzluklar zincirinden elde edindiğim bilgilerle bazı anekdotları bu yazıda paylaşacağım.
Şimdi 11 Eylül sabahı saat 05:30’a gidiyoruz…
Soruşturmanın ayrıntılarına dair tek bilgimiz, baskın yapılacak adreslere polisten önce giden medyadan öğrendiklerimiz olsa da temel gerekçenin avukatların mesleki faaliyetleri ve savunmayı yıldırma olduğu aşikar.
Evet doğru duydunuz; Avukatlara gözaltı işlemi yapılırken ilk haberi olması gereken kurum baro olmasına rağmen CNN Türk, Sabah ve ATV polisten bile önce bazı adreslerde operasyon için pusuya yatmış bekliyor.
Gerçekten habercilik çabalarını tebrik ediyorum!
Aramalar sırasında basın mensuplarının adreslerden çıkarılması talep edildiğinde dahi dosyanın savcısı Murat Bey, “Ya ne olacak, arkadaşlar işlerini yapıyor” diyerek müsaade ediyor. Anlaşılan operasyonda organize iş yapan kurum sadece Emniyet değil, basın kuruluşları da aynı derecede organize olarak aynı noktalara gitmeyip adres paylaşacak kadar işlerinde mahirler.
Ve ardından her adrese yaklaşık 25-30’ar tane polis gönderilerek nefes kesen (!) operasyon başlıyor.
Gözaltına alınacak kişiler her gün işleri gereği adliyede veya emniyette olan avukatlar… 60 şüpheli için Emniyet’in neredeyse tüm birimleri (Narkotik, Siber vs.) operasyona katılarak teröristlerin avukatlığını yapanın teröristliğe soyunmasının bedelini ödetiyor…
Ama işin garibi gözaltına alınan avukatlar arasında siyasi davalarda savunma görevini üstlenmeyenler, hatta CMK atamasıyla dahi söz konusu ‘’siyasi davalarda’’ görev almamış olan avukatlar da var…
Avukatlara yönelik soruşturmalarda izlenmesi gereken kurallar da özenle çiğnenmeye çalışılmış. Avukatlık Kanunu 58. Maddesinde “Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak … Cumhuriyet savcısı denetiminde ve kayıtlı olunan baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir” hükmü yer alırken sabaha karşı 05:30’da başlayan ev aramaları için Ankara Barosuna haber dahi verilmiyor.
Avukatlık Kanunu Madde 58 yerine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 130. maddesindeki “Avukat büroları ancak … Cumhuriyet savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat aramada hazır bulundurulur” hükmü uygulanarak sadece 16 avukatlık bürosunun arama işlemlerine başlanacağı vakit (saat 06:40 civarı) Ankara Barosu arama işlemlerinden haberdar ediliyor. (Ofis aramalarına katılan avukatlar, tutanaklara ‘ev aramalarına katılmadıklarını’ şerh düştüler.)
Gariptir; Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen arama kararı bile uygulamadaki aramadan daha hukuki!
Hakimlik, arama kararına Ceza Muhakemesi Kanunu m.130/2 uyarınca ‘avukat- müvekkil arasındaki mesleki ilişkiye ait olduğu öne sürülen şeylerin ayrı bir zarf veya poşete konularak mühürlenmesi hususunu’ yazmasına rağmen aramalarda hakimlik kararına dahi uyulmuyor.
Ofis aramalarındaki bütün adreslerde avukatların vekâletnamelerinden serbest meslek makbuzlarına kadar el konulmaya çalışılıyor. Avukatların konutlarında olduğu gibi bürolarına da 25–30’ar polis ile baskın yapılarak ‘Avukat-Müvekkil Gizliliği’ ayaklar altına alınıyor.
Zaten UYAP sistemi üzerinden ulaşılabilecek dosyaların dahi fotoğrafları çekilmeye çalışıyor. (Nitekim yine Ankara Barosundan aramaya nezaret eden meslektaşlar söz konusu durumları tutanaklara şerh olarak yazdı.)
“CMK m. 130/2; Arama sonucu el konulmasına karar verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim el konulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, el konulan şey derhâl avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar, 24 saat içinde verilir.”
Gözaltına alınan meslektaşlar arasında biri 8 aylık hamile Av. Kübra Hanım, diğeri de yeni doğum yapmış Av. Kamile Hanım olmak üzere 2 kadın meslektaşımız da var.
İki avukat meslektaşımızın özel durumları sebebiyle ifadelerinin alınması için Ankara Barosundan avukat talep ediliyor. Ankara Barosunun sisteminde avukat ataması; şüpheli ya da sanık avukat ise CMK listesinden değil Avukat Hakları Merkezi (AHM) sisteminden yapılıyor.
Bu şekilde iki kadın avukat meslektaşımız için de AHM’den gönderilen avukatlar Emniyet’e gidiyor. Hamile olan meslektaşımız Av. Kübra Hanım, AHM üyesi avukatla ifadesini tamamlıyor.
Fakat yeni doğum yapmış Av. Kamile Hanım’ın ifadesine başlandıktan 2 saat sonra bir anda ifadeye ‘mola’ veriliyor. Kamile Hanım’ın ifadesine AHM tarafından görevlendirilen, kendisinin de daha önceden tanıdığı bir avukat meslektaşımızın katıldığını belirtelim.
Bu sırada “Ben savcılıktan geliyorum” diyerek Emniyet’e Halit Volkan Demir (Sicil No: 29980) isimli bir avukat geliyor.
Ara verildiğinde olan oluyor ve Av. Kamile Hanım fikrini değiştirerek ifadeye ‘savcılıktan geldiğini açıkça beyan eden’ avukatla devam etmek istediğini söylüyor. İfadenin geri kalanına bu avukatla devam ediliyor.
Burada bir parantez açmak gerekiyor; Emniyet’te Av. Kamile Hanım’a ne oldu, ne söylendi ki bir avukata sahip çıkabilecek en önemli kurumdan; Avukat Hakları Merkezinden bir meslektaş ifadesine katılmışken şüpheli bir anda ‘savcılık tarafından gönderilen’ bir avukatı ifadeye kabul etmek durumunda kalıyor?
Ya da soruyu tersten soralım; ifade ‘savcılıktan geldiğini’ söyleyen bir avukat ile başladıktan sonra şüpheli, bir başka avukatla ifadeye devam etmek istediğini beyan etseydi bu talep yerine getirilir miydi?
Sanırım tüm bu hukuksuzluklar zincirini anlamak için zincirin ilk halkasını görmek yeterli olacaktır…
- Bir de serzenişte bulunacağım. Onlarca meslektaşımız gözaltındaki ilk 24 saatlerini bitirdiler.
- Kaç meslektaş ‘yakalama kararına’ hem usul hem de esas açısından itiraz etti?
- Kaç meslektaş Emniyet’in kapısına gidip müvekkiliyle görüştürülmediğinde ‘avukat görüş yasağı’ konusunda tutanak tutmak için Avukat Hakları Merkezinden destek talep etti? (‘’Müvekkilimle görüşmek istiyorum’’ dedikten sonra ‘’görüşemezsin’’ cevabını alınca ‘’eyvallah’’ deyip geri dönmenin avukatlık olmadığını tartışmıyoruzdur sanırım?)
- Kaç meslektaş ‘dosyada kısıtlama kararı var’ diyerek Sulh Ceza Hakimliğine itiraz etti?
Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi sabah saatlerinden gece yarısına kadar 18 saat boyunca işkence, kötü muamele ve usulsüz sorgu olmaması adına Emniyet önünde nöbetçi bir meslektaşı görevlendirmişken bu konuların hiçbirinde destek talep edilmemesi ise ayrı bir çelişkiyi beraberinde getiriyor.
Evet ben de biliyorum; bunların birçoğundan olumlu sonuç alabilmek epey zor. Fakat yaptığımız her bir hamle gözaltındaki meslektaşımızın güvenliği demek, gecenin bir yarısı gözaltındakileri mülakata götürmek isteyen polislerin sıra meslektaşlarımıza geldiğinde iki kez düşünmeleri demek.
50’ye yakın avukat meslektaşımız, 60 hukukçu halen gözaltında.
Ve biz avukatlar olarak gözaltı süresinin uzatılmasına dair kararı Sulh Ceza Hakimliğinin vereceğini biliyorken Ankara Emniyeti ilk günden meslektaşlarımızın 12 gün gözaltında kalacaklarını bize ‘illegal olarak tebliğ etti.
Ankara Barosunun 28.05.2019 tarihli ‘’Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlar Soruşturma Bürosundaki İşkence İddialarına Dair Rapor’’ ile de hatırlayacağımız üzere Ankara Emniyeti’nin bu konuda sicili oldukça kabarık.
İlk günden bu yazıyı kaleme alarak biraz dahi olsa farkındalık oluşturmak istedim ki; 12. günün sonunda ‘bazı şeyler’ için geç kalmış olmayalım…
Yazıyı Molière’in o meşhur sözleriyle noktalayalım:
“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!”
NOT: Olası bir işkence veya kötü muamele iddiasında Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, ifade işlemleriyle ilgili ise Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi doğrudan müdahil olabilecektir.
medyabold