12 Ocak 2019 Cumartesi

Türkiye’de haftada iki ekmek çöpe atılıyor

Türkiye İsraf Araştırması’na göre, haftada ortalama 2 ekmek israf edilirken, vatandaşların cep telefonu değiştirme sıklığı ortalama 3,7 yıl oldu.Vatandaşın otomobil değiştirme sıklığı ise 8 yıl ve üzerinde.

BOLD – Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan, “Türkiye İsraf Araştırması’nın” sonuçları açıklandı. Araştırma, bakanlık koordinasyonunda, bir araştırma şirketi ve Hacettepe Üniversitesi akademisyenleri iş birliğiyle Türkiye genelinde 26 ilde 2 bin 209 tüketici ile yapılan anket verilerine dayanılarak hazırlandı.

Araştırma kapsamına giren bireyler, çoğunluğu 18-29 yaş aralığında, 1.405 ve 3 bin lira gelir grubunda, evli ve ücretli çalışanlardan oluştu. Araştırma, aylık ortalama hane giderleri, konut, otomobil ve eşya sahipliği, bireylerin israf algısı, gıda, ekmek, giyim tüketim davranışı ve israfı, geri dönüşüm kavramının toplumdaki yeri, bireylerin tasarruf, birikim ve borçlanma davranışları gibi pek çok başlıkta önemli tespitler içeriyor.

HAFTADA BİR GIDA ALIŞVERİŞİ YAPILIYOR

Gıda tüketim davranışları ve israfına ilişkin sonuçlara göre, bireylerin çoğu haftada bir gıda alışverişi yaparken, alışverişte en fazla marketler ve ardından pazarlar kullanılıyor. Türk halkının geleneksel yapısı ve alışkanlıklarına paralel olarak hanelerin büyük çoğunluğu evinde yemek pişiriyor.

2017 araştırma sonuçları dikkate alındığında bitirilemeden çöpe atılan yemek miktarında artış olduğu tespit edilirken, gıdaların tüketilmeden çöpe atıldığını belirtenlerin oranı yüzde 22,8 oldu. Bunun nedenleri gıdanın bozulması ve tüketilmemesi olarak kayıtlara geçti.

Türkiye’de ekmek israfı bir türlü önlenemiyor.

HAFTADA 2 EKMEK ÇÖPE GİDİYOR

Araştırma sonuçlarına göre yıllardır devam eden ekmek israfının bir türlü önlenemediği ortaya çıktı. Türkiye’de aileler bir haftada ortalama 2 ekmeği çöpe atıyor.

Araştırmaya katılanların, bireysel günlük ekmek tüketim miktarı ortalama yaklaşık 0,78 adet olarak tespit edildi. Satın aldığı ekmeği tüketemeden çöpe attığını ifade eden bireylerin oranı ise yüzde 11,7 olarak belirlendi.

En sık cep telefonu değiştirenler gençler.

GENÇLER CEP TELEFONUNU SIK DEĞİŞTİRİYOR

Cep telefonu olan bireylerin neredeyse tamamı akıllı telefon kullanırken, ortalama 3,7 yılda bir cep telefonu değiştiriliyor. Cep telefonu değiştirme nedenleri arasında öncelikle bozulma ve piyasaya çıkan yeni modele sahip olma isteği gösterildi. Genç yaştaki bireylerin daha ileri yaş gruptakilere göre daha sık cep telefonu değiştirdikleri görüldü. Otomobil değiştirme sıklığı 8 yıl ve üzeri olarak belirledi.

Katılımcıların büyük bölümü ekonomik olduğu gerekçesiyle ulaşım aracı olarak toplu taşıma araçlarını kullanırken, ortak araç kullanımı çok düşük seviyelerde kaldı. Bir önceki yılın sonuçları ile karşılaştırıldığında otomobil sahibi olanların oranı yüzde 27,3’den yüzde 31,1’e yükseldi.

Türk halkı tasarruf için altından vazgeçmiyor.

TASARRUFTA TERCİH MEVDUATTAN ALTINA KAYDI

Son 1 yılda aylık gelirinin bir bölümünü biriktirerek finansal tasarruf yapanların oranı 2017’de yüzde 13,6 iken, 2018 yılında yüzde 38,1’e yükseldi. 2017 yılı araştırmasına katılan bireylerin çoğu tasarruflarını banka mevduatında değerlendirirken 2018 yılı araştırmasına katılanların büyük bölümü tasarruf aracı olarak tercihini altından yana kullandı.

Araştırma sonuçlarına göre, bireylerin yüzde 72,2’si yerli malı kullanımının israfı önlemeye ve tasarrufa katkı sağlamaya olumlu etkisi olduğunu düşündüğünü belirtti.

medyabold
Devamını Oku »

Şiddet gören çocuklar daha çabuk yaşlanıyor

Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmada, çocukluk çağında fiziksel şiddete maruz kalan kişilerin yaşıtlarına kıyasla daha hızlı yaşlandığı görüldü.

Euronews’in haberine göre Washington, Columbia ve Harvard üniversitelerinden bir grup psikoloji ve tıp araştırmacısı tarafından yürütülen çalışmada, çocukken kötü muamele görenlerin yaşam sürelerinin daha hızlı kısaldığı ve hücrelerinin yaşlanma sürecinin hızlandığı tespit edildi.

ÇOCUKLARIN KRONOLOJİK VE BİYOLOJİK YAŞ FARKI ÖLÇÜLDÜ

Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olan Katie McLaughlin, çocukluk çağında şiddete maruz kalanlarda 8 yaşından itibaren biyolojik yaşlanmanın hızlandığını ve bu çocukların diğerlerine göre daha erken ergen olduklarının tespit edildiğini söylüyor.

Bu çalışma için araştırmacılar 8 ila 16 yaşında 128 kız ve 119 erkeği inceledi. Çocukların yüzde 42’si fiziksel şiddete, yüzde 25’i de cinsel şiddete maruz kalanlar arasından seçildi. Genetik analizlerle çocukların kronolojik ve biyolojik yaş farkı ölçüldü.

KÖTÜ MUAMELE GÖREN ÇOCUKLAR DAHA FAZLA HASTA OLUYOR

Ayrıca kötü muameleye maruz kalan çocukların, mutlu bir çocukluk geçirenlerden daha fazla hasta oldukları da rapor edildi.

2014’de İngiltere’nin King’s College Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada ise çocukken psikolojik şiddete maruz kalan kişilerin 40 yıl sonra bile bunun acısını çektiği ortaya çıkmıştı.

Psikolojik şiddet karşıtı örgütler, bu şekilde şiddete maruz kalan kişilerin uzun süreli bir desteğe ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.

“Çocuklar niçin Youtube’ta? Ebeveynler önce bunu anlamalı”

medyabold
Devamını Oku »

İnşaattaki kriz yabancıya yaradı, 172 bin kişi Türkiye’den mülk aldı

İnşaat sektöründe yaşanan kriz ve TL’nin dolar ve euro karşısındaki değer kaybı, Türkiye pazarını yabancılar için cazip hale getiriyor. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, bugüne kadar 172 bin 644 yabancı uyruklu kişi ve 4 bin 119 yabancı sermayeli şirketin Türkiye’den taşınmaz mülk satın aldığını açıkladı.

Tarla, bağ, bahçe gibi ana taşınmazların toplam parsel adedi ise 14 bin adet oldu. Bunların toplam ana taşınmaz hisseye isabet eden yüz ölçümü ise 15 milyon 553 bin 992 metrekare olarak belirlendi. Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesini yanıtlayan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, yabancılara yapılan mülk satışları hakkında bilgi verdi.

TÜRKİYE YABANCILAR İÇİN CAZİP PAZAR

İnşaat sektöründe yaşanan kriz, yaşanan küçülme, Türkiye’de konut sektöründe ciddi seviyede konut stoku oluşmasına yol açmıştı. Yaşanan kriz sebebiyle özellikle yabancıların en fazla ilgi gösterdiği İstanbul’da konut fiyatları yüzde 25 oranında gerilemişti.

TL’nin dolar ve euro karşısında 2018’de yüzde 40’ın üzerinde değer kaybetmesi de, yabancılar için Türkiye pazarını cazip kılan önemli etkenlerden. Geçtiğimiz aralık ayında yabancıların vatandaşlık hakkı için konut alma limitleri 1 milyon dolardan 250 bin dolara düşürülmüştü.

2018’DE 33 BİN KİŞİ MÜLK ALDI

Bakan Pekcan, “Ülkemizde taşınmaz edinen yabancı sermayeli şirket sayısı 4 bin 119, toplam hisseye isabet eden yüz ölçümü 216 milyon 564 bin 727 metrekaredir 2018 yılında ülkemizden arsa, tarla, bağ, bahçe ve bağımsız bölüm konut, dükkan edinen yabancı kişi sayısı da toplam 33 bin 657’dir.” bilgisini verdi.

YENİ ZELANDA’DAN KENYA’YA KADAR

Önerge sahibi Ömer Fethi Gürer ise, son yıllarda yapılan düzenlemelerle yabancı uyruklu kişilerin ülkemizde mülk edinmesinin özendirildiğini belirterek, “Araplar, İngilizler, Almanlar ve Yunanlar başta olmak üzere, Yeni Zelanda’dan Kenya’ya, El Salvador’dan Ruanda’ya kadar farklı ülkelerden ülkemize mülk edinmeye gelenler var ve rakam her yıl artarak devam etmektedir.” dedi.

2018 YABANCIYA SATIŞTA REKOR YILI

Öte yandan bu yılın 10 ayında yabancılara konut satışı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 69,8 artış göstererek 30 bin 431 olmuştu. Geçen yılın tamamında yabancılara 22 bin 234 konut satışı yapılan sektörde, 2018’de bu sayının 40 bine ulaşması bekleniyor. 2018 yılı yabancıya mülk satışında rekor kırılan yıl oldu. 2018’de Türkiye’den en fazla mülk alanlar ise Irak vatandaşları oldu.

Amerikan basını yazdı, en hesaplı evler Türkiye’de

medyabold
Devamını Oku »

Dünya Bankası başkanlığı için Ivanka Trump sürprizi

Financial Times gazetesi, Dünya Bankası başkanlığı için düşünülen isimler arasında ABD Başkanı Donald Trump’ın kızı Ivanka Trump ve ABD’nin eski BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley’nin yer aldığını yazdı.

Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim’in görevden ayrılacağını açıklamasının ardından bu göreve gelecek adaylar arasında ABD Başkanı Donald Trump’ın kızı, 38 yaşındaki Ivanka Trump öne çıktı.

Financial Times’ta yer alan habere göre, Dünya Bankası başkanlığı için düşünülen isimler arasında ayrıca ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı Başkanı Mark Green ve ABD Hazinesi Uluslararası İlişkiler Müsteşarı David Malpass da bulunuyor.

BAŞKANI ABD SEÇİYOR

Dünya Bankası’nın başkanını, kurulduğunu günden beri bankanın en büyük hissedarı olan ABD seçiyor.

Görevini 1 Şubat’ta bırakacağını açıklayan Jim Yong Kim, 2012’nin temmuz ayında başkanlık görevine başlamış ve 2017’de ikinci kez bu göreve seçilmişti.

Kim, görevinden ayrılmasının ardından, çalışmalarını başka bir şirketle gelişmekte olan ülkelerde altyapı yatırımlarının artırılması üzerine sürdüreceğini duyurmuştu.

Dünya Bankası Başkanı Kim görevi erken bırakıyor

medyabold
Devamını Oku »

Reza Zarrab’a rüşvet veren gardiyan 3 yıl hapis cezası aldı

BOLD- İran asıllı Türk iş adamı Reza Zarrab’ın New York’ta  cezaevinde kaldığı dönemde rüşvet karşılığı kaçak telefon, içki ve ilaç verdiği iddia edilen gardiyan Victor Casado (35) 3 yıl hapse mahkum edildi.

ABD’de İran yaptırımlarını delmekten tutuklu bulunduğu dönemde Reza Zarrab’ın rüşvet verdiğini iddia ettiği gardiyan Victor Casado, çıkarıldığı ceza duruşmasında 3 yıl hapse mahkum edildi.

CASADO SUÇUNU KABUL ETTİ

Reza Zarrab’ın Manhattan Metropolitan Cezaevi’nde (MCC) kaldığı sürede rüşvet verdiği iddia edilen gardiyan Victor Casado daha önce suçunu kabul etmişti.

New York Güney Bölgesi Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianameye göre Casado, görev yaptığı süre içerisinde iki mahkuma rüşvet karşılığında, alkol, reçetesiz ilaç, cep telefonu ve yemek tedarik etti. Savcıya göre Casado, Zarrab’ın avukatından toplamda 50 bin dolara yakın rüşvet aldı. Bir başka mahkum daha rüşvet aldığı iddia edilen Casado nisan ayında görevinden alınmıştı.

Casado, MCC’de yaklaşık olarak 6 yıl görev yaptığı belirtildi.

Zarrab, daha önce Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla aleyhinde ifade verdiği zaman, ‘gardiyanlara rüşvet vererek telefon hizmeti aldığını’ itiraf etmişti.

ZARRAB’IN CEZAEVİNDE RÜŞVET VERDİĞİNİ İLK OLARAK ATİLLA’NIN AVUKATLARI GÜNDEME GETİRMİŞTİ 

Zarrab’ın cezaevinde gardiyana rüşvet vererek hizmet aldığını ilk olarak Hakan Atilla’nın avukatları mahkemede gündeme getirmişti.

İran’a yönelik yaptırımları delme, banka dolandırıcılığı ve kara para aklamak gibi suçlamaları kabul ettikten sonra savcılıkla anlaşan Zarrab geçtiğimiz aylarda New York’ta bir restoranda görünmüştü.

medyabold
Devamını Oku »

Ailesinden kaçan Suudi kadın kendisine sığınma hakkı tanıyan Kanada’ya vardı

BOLD- Öldürülmekten korktuğu için ailesinden kaçtıktan sonra Tayland’da mahsur kalan Suudi Arabistan vatandaşı 18 yaşındaki Rahaf Muhammed el-Kanun, kendisine sığınma hakkı tanıyan Kanada’ya vardı.

Rahaf Muhammed el-Kanun Avustralya’ya gitmeyi amaçlıyordu, ancak Taylandlı yetkililer onu Kuveyt’te tatil yapmakta olan ailesinin yanına geri göndermek istemişti.

Pasaportuna el konan Rahaf Muhammed el-Kanun, İslamı reddettiği için ailesinin kendisini öldürmesinden korktuğunu söyleyerek ailesinin yanına gönderilmeyi reddetmiş ve havalimanındaki otel odasına kapanmıştı.

Paylaştığı mesajlarla sosyal medyada yankı uyandırmasının ardından devreye Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği girmişti.

BBC Türkçe’de yer alan haberde El-Kanun cumartesi günü Güney Kore’nin başkenti Seoul üzerinden Korean Air uçağıyla Toronto’daki Pearson Uluslararası Havaalanı’na indi.

Uçağın kalkışından hemen önce yaptığı paylaşımda, pasaportunun fotoğrafını göstererek, “Başardım” dedi.

medyabold
Devamını Oku »

Pompeo’dan Çavuşoğlu’na Suriye telefonu

BOLD- ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile telefon görüşmesi yaparak Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilme sürecini görüştü. Görüşmede Türkiye’de tutuklu bulunan NASA mühendisi Serkan Gölge ve diğer misyon çalışanların durumu da gündeme geldi. 

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada ABD birliklerinin Suriye’den eş zamanlı çekilme süreci çerçevesinde taraflar arasında temasları sürdürme konusunda anlaştığı bildirildi.

SERKAN GÖLGE VURGUSU 

Pompeo, ABD’nin Türkiye’nin sınırdaki güvenliği konusunda bulunduğu taahhüdü yenilerken,  ABD ve IŞİD’le Mücadele Küresel Koalisyonu’yla birlikte çalışan güçlerin korunması konusunda Washington’un verdiği öneme dikkat çekti.

Türkiye’de “haksız” yere tutuklanan Amerikan vatandaşlarının durumlarının hızla çözüme kavuşturulması çağrısında bulunan Pompeo, mevkidaşına Türkiye’de tutuklu bulunan NASA mühendisi Serkan Gölge ve Amerikan diplomatik misyonlarında görevli üç Türk çalışanın durumunu da gündeme getirdi.

 

medyabold
Devamını Oku »

“Cezaevinde saçlarımızdan fırça yapıp özgürlüğün resmini çizdik”

19 yıllık öğretmenliğin ardından, işsiz bırakılan, kelepçelenip cezaevine atılan ama; saçıyla fırça yapıp, sanatla mektup yasağını delen Eda öğretmenin hikayesi…

MUSTAFA KUZEY/BOLD

Hizmet Hareketi’ne yakın kurumlarda çalıştığı için tutuklanan binlerce kadından biri olan Eda öğretmen, cezaevinde yaşadıklarını MedyaBold’a anlattı. Cezaevindeki tutuklu kadınlarına kaligrafi sanatı ile hayata tutunmalarını sağladığını söyleyen Eda öğretmen, “Cezaevindeki imkânsızlıklar içinde saçlarımızdan fırça yapıp, özgürlüğün resmini çizdik” diyor.

Eda Hanım, Norveç’in Oslo şehrindeki sığınma kampında yaşıyor.

ÇOCUKLARININ GÖZÜ ÖNÜNDE KELEPÇELENEN BİR ÖĞRETMEN

Antalya’da Hizmet Hareketi’ne ait özel bir kurumda 19 yıl matematik dersi veren Eda öğretmen, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından çalıştığı kurumun Hükümetin hedefi haline geldiğini, sürekli baskı altında çalışmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Ancak henüz daha kötüsü gelmemiştir:

“Her gün sürekli teftiş ve kayyım baskı altında işlerimizi yapmaya çalışıyorduk. O günlerde yaşadıklarımın çok zor zamanlar olduğunu düşünüyordum ta ki 15 Temmuza kadar.”

15 Temmuz’un ardından yüzbinlerce insan gibi Eda öğretmen de “terör örgütü üyesi” olmakla suçlanır ve gözaltına alınır. Aslında polisler hem kendisi hem de eşi için gelmişlerdir ancak o gün Uğur Bey evde olmadığı için gözaltına alınamaz. Sabahın erken saatine polislerin eve geldiği anı unutamadığını söyleyen Eda öğretmen, üç çocuğunun gözü önünde kelepçelenir:

“O gün polisler evin her tarafını didik didik aradı. Hatta büyük oğlum okula gidecekti onu kapıdan uğurladım, giderken onun bile üstü arandı. O yaşta ki bir çocuğa bu muamelenin yapılması beni çok üzmüştü. Arama bittikten sonra polisler beni karakola götürürken kızım, oğlum, annem, yöneticimiz ve güvenlik görevlimiz gözyaşlarıyla kapıdan uğurladı.”

Eda öğretmen, eşi ve iki çocuğuyla birlikte Norveç’te yaşıyor.

ESKİ BİR FABRİKANIN YEMEKHANESİNDE 9 GÜN GÖZALTINDA KALDI

Karakola götürülen Eda öğretmen, nezarethanelerde yer kalmadığı gerekçesiyle şehrin dışındaki eski bir fabrikaya götürülür. Gözaltındayken psikolojik işkenceye maruz kaldığı anları şu şekilde anlatıyor:

“Fabrikanın yemekhanesine getirdiler. Polislerin toplumsal olaylara müdahalede kullandığı bariyerlerle bölünmüştü. 10 bölmeden ikisinde kadınlar kalıyordu. Diğer 8 koğuşta erkekler vardı. Sabahki operasyonda 80 kişiyi aldıklarını orada öğrendim. Diğer suçlardan getirilen insanlarla birlikte 100 kişi vardık. Bizden önce kalan insanlar yerlerde, betonda yatmış. Biz gelmeden önce oraya bir halıfleks getirilmiş. Yerde halıfleksin üstünde yattık.

30 kadar kadın hijyen olarak çok kötü tek bir tuvaleti ortak kullanıyordu. Ayrıca tuvaletleri kullanırken kapıdaki erkek polise gittiğimiz saati ve ismimizi yazdırıyorduk. Dönüşte de aynı şekilde uygulamaya maruz kalıyorduk. Bizden önce alınan grupta kadınların başörtülerini toplamışlardı. Gerekçe olarak başörtüsü ile insanların kendini asabileceği öne sürülmüştü. Fakat biz geldiğimizde bu uygulama kaldırılmıştı. Erkekler ve kadınlar bir birini görebiliyordu. Kadınlara ait bir mahremiyet söz konusu değildi.”

İPLE TESHİP ÇEKMEK YASAK

Eski fabrikada, bariyerlerle oluşturulmuş  bölmelerde adliyeye götürülmeyi bekleyen kadınlar, battaniyelerin kenarlarındaki iplere düğüm atarak tespih yaparlar ancak bu durum anında yasak kapsamına alınır. Kameralarla sürekli izlenen tutukluların ipten tespihleri toplatılır. Eda öğretmen gözaltında olduğu 9 gün boyunca ailesiyle ve avukatıyla görüştürülmez.

O BİR ÖĞRETMENDİ FAKAT TERÖRİST OLMAKLA SUÇLANDI

Psikolojik baskı altında geçen 9 günün sonunda Eda öğretmenle birlikte 15 kadın adliyeye götürülür. Adliyede ifade vermeyi bekleyen 50 kişi vardır. Akşama kadar bitkin biçimde hakim karşısına çıkmayı beklerler:

“Mahkeme salonuna götürüldük, orda annemi, babamı ve bir öğretmen arkadaşımı gördüğümde tarifi imkânsız bir burukluk yaşadım. Çok kötü durumdalardı. Mahkeme salonuna girdiğimde kadın bir hâkim içeri girdi. Baro tarafından görevlendirilen bir avukat ile o gün karşılaştım. Öğretmen olarak çalıştığım kurum, çocuklarımın gittiği okul, Bank Asya da hesabımın olması ve bylock programını kullandığım gerekçesiyle tutuklandım.”

“GARDİYAN KİRLİ NEVRESİMİ AYAĞIYLA İTEREK VERDİ”

“Silahlı terör örgütü üyesi olma” suçundan tutuklanan Eda Hanım, neyle suçlandığını idrak edemeden cezaevine götürülür. Eda öğretmen, cezaevine girdiği o anları şu sözleri ile anlatıyor:

“Arabadan indikten sonra yan yana dizildik. Eşyalarımız ve üstümüz arandı. Bu aramalar insan onurunu incitici bir şekilde uygulanıyordu. Koğuşa girdiğimde bana ayrılan yatağın hali aklımdan hiç çıkmıyor. Çöp kovasının yanında kirli, lekeli, üstünde sigara söndürülmüş ve belki de üstüne tuvalet yapılmıştı. Öyle bir yatak verdi bana gardiyan. Sonra nevresim aramaya başladı. Temiz bir nevresim bulamayınca tahliye olan birisinin kullandığı kirli nevresimi ayağıyla önüme doğru itti. Üst üste yaşadığım şoklarla birlikte yaşadıklarımı bir türlü kabullenemiyordum. Kalacağım koğuşta boş ranza olmadığı için bir süre yerde yatmak zorunda kaldım.”

14 KİŞİLİK KOĞUŞTA 32 KADIN

14 kişilik koğuşta 32 kadının kaldığını anlatan Eda öğretmen, daha önce yine kendisi gibi Hizmet Hareketi’ne mensup olduğu gerekçesiyle tutuklanan kadınlarla aynı koğuşa konulur. Yaşadığı şoku dostça karşılamayla atlatabilir:

“Biri çekti sandalyeye oturttu, biri hemen çay koydu, biri hemen bir kahvaltı tabağı hazırladı. Dokuz gün boyunca doğru düzgün bir şey yememiştim ve hiç çay içmemiştim. Karşılaştığım muameleden sonra sanki lüks bir oteldeymişim gibi hissettim. Eğitimli birçok meslek grubundan insan bir arada kalıyorduk.”

Eda öğretmen cezaevi içindeki dayanışma sayesinde toparlanmaya başlar:

“Üniversitede akademisyen olan bir arkadaş vardı. İleri derece İngilizce biliyordu. Bize İngilizce öğretmeye başladı. Sonra bu konu yayılmaya başladı ve herkes ne biliyorsa onu arkadaşlarıyla paylaşmaya başladı. Mesela plates eğitimi almış bir arkadaş vardı o tüm koğuşa plates yaptırıyordu ve spor yapmak gerçekten iyi geliyordu. Onunla hem eğleniyorduk hem iyi hissediyorduk, zaman geçiriyorduk.”

“SAÇLARIMIZI FIRÇA YAPIP ÖZGÜRLÜĞÜN RESMİNİ ÇİZDİK”

Tutuklu kadınlar arasındaki resim öğretmeninin kendisine ilham kaynağı olduğunu ifade eden Eda öğretmen zorlukları aşmanın yollarını öğrenir:

“Resim öğretmeni olan arkadaş bize resim yapmayı öğretecekti. Fakat boya, fırça ve kalem yoktu. Cezaevi yönetiminden istedik ama talebimiz olumsuz karşılandı. İmkansızlıklar insanı farklı çözüm yollarına sevk ediyor. O arkadaşımız kahveyi çözündürüp kahverengi, çileği suya koyup oradan kırmızı pembe rengi, kuşburnu çayını demleyip ondan bir başka renk elde etti. Saçının ucundan bir parça kesip, bir diş fırçasının ucunu kırarak ısıtıp saçı oraya monte etti ve ondan bir fırça yaptı ve isteyenlere resim öğretti. Bu malzemelerle güzel resimler, tablolar yaptık. Bir başka ifadeyle özgürlüğün resmini çizdik.”

Eda öğretmen şimdi, Norveç’deki sığınma kampında kadınlara kaligrafi öğretiyor.

CEZAEVİNDE 20 KİŞİYE KALİGRAFİ ÖĞRETTİ

Cezaevine girmeden önce Kaligrafi sanatıyla yazı yazmayı öğrenen Eda öğretmen, resim öğretmeninden aldığı ilhamla koğuş arkadaşlarına kaligrafi yazı sanatını öğretmeye başlar. Yine en büyük sorun malzemedir:

“Tabi cezaevinde çalışmak için kaligrafi kalemi talep ettik ama mümkün değil, çok lüks bir istekti bu. İki tükenmez kalemin içini birleştirip, kahve çubuklarıyla alttan üstten destekleyerek yazı kalemi yapabilirdik. Fakat bant yoktu. Kurabiye kutularının üzerindeki yapışkan etiketleri kullanarak yazı kalemini yapmayı başardık. Artık kaligrafi sanatı ile yazı yazmaya başladım. Arkadaşların çocuklarının isimlerini falan yazıp veriyordum. Bana da öğretir misin diyenler oldu. Bunun üzerine kaligrafi kursu açtık ve 20 kişi orada kaligrafi eğitimini tamamladı.”

“KALİGRAFİYLE GÖZ YAŞLARI DURDU”

Kaligrafi sanatının insanlara iyi gelmeye başladığını belirten Eda öğretmen, sürekli ağlayan tutuklu bir kadının psikolojisinin düzeliş hikayesini anlatıyor:

“Bir arkadaşımızın psikolojisi çok bozulmuş ve sürekli ağlıyordu. Sonra bu arkadaşa kaligrafi öğretmeye başladım. Bir süre sonra arkadaşımın psikolojisi düzelmeye başladı. Artık eskisi gibi stres yapmıyordu. Kaligrafi yazılarıyla dört beş defteri doldurmuştu. Arkadaşta aynı zamanda güzel resim çizebiliyordu. Bir güzel söz yazıp altına resimler çiziyordu ve defterler dolusu yazdı. Bazen sabah gelirdi, ‘biliyor musun ben bu gece sabaha kadar yazdım’ derdi. Ona bakınca düşünüyordum acaba sırf bu arkadaşlara bunu öğretmek için mi buraya geldim diye.”

“MEKTUP YASAĞINI SANATLA DELDİK”

Cezaevinde tutuklu kaldığı süre içerisinde mektup yazmanın yasak olduğunu anlatan Eda öğretmen, ve koğuş arkadaşları bu yasağı sanatla aşmayı başarırlar:

“Defterler tükenince tişörtlere yazı yazmaya başladık. İçimizdeki en genç arkadaşta kaligrafiyi öğrenmişti. O hafta bu arkadaşımız kıyafetlerini ailesine gönderecekti. Bir mevsimde 2 veya 3 defa kıyafet değiştirme hakkımız oluyordu. O genç arkadaş ‘Tişörtlerden birine kaligrafi ile bir yazı yazsak, ben onun içini boyasam, bir nevi mektup yazsak’ dedi. O gece boyunca arkadaş ile birlikte tişörtün arkasına yazı yazdık. O kadar ustaca bir yazı yazdık ki kaligrafiden anlamayan birisi hiç fark edemezdi. Annesine babasına çok güzel ve duygusal bir mektubu o vesile ile çıkarmış olduk.”

“TAHLİYE OLDUĞUMU UTANARAK SÖYLEDİM”

Nedensiz biçimde tutuklandıktan 9 ay sonra ilk duruşmada adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakılır:

“Duruşmanın ardından tekrar tahliye işlemleri için beni cezaevine götürdüler. Gardiyanlar beni karşıladı ve bana dediler ki ‘sabahtan beri kameradan bakıyoruz, arkadaşların seni bekliyorlar her kapı tıkladığında kapıya toplanıyorlar, git hemen şimdi haber ver.’ Kapı açıldı ve hepsi ilk cezaevine girdiğim gün gibi tekrar toplandı. Hiçbirinden çıt çıkmıyor ve bana bakıyorlardı. Ben orada tahliye olduğumu utanarak, o kadar çekinerek söyledim ki, çünkü her birini çok seviyordum, çok güzel dostluklar kurmuştuk.”

“GÜLMEYİ VE UYUMAYI UNUTTUM”

2018 yılında son duruşmada “Terör örgütü üyesi olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkûm edildiğini anlatan Eda öğretmen ardından hayatının en zor kararlarından birini vermek durumunda kalır:

“Türkiye’de 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler, cezaevinde geçirdiğim dönem, çıktıktan sonra oğlumun kaza geçirmesi ve eşimin yanımızda olmaması, yeniden yakalanma korkusu, beni çok üzmüştü. Gülmeyi, uyumayı unutmuş ve günlerce uyuyamıyordum. Küçük oğlum gelip ‘anne bir kere gülsene’ diyordu. Eliyle tutup dudaklarımı geriye çekiyordu ki gülmüş olayım diye. O zamanlar yurtdışına çıkmayı planlıyorduk. Yunanistan’a Meriç Nehri üzerinden kaçak yollarla geçmemiz gerekiyordu. Geçmeye karar verdikten sonra ben oğluma bir söz verdim eğer Meriç’in öte yakasına geçebilirsek söz veriyorum ondan sonra güleceğim demiştim.” .

“ÖLMEKTEN DAHA ÇOK TEKRAR YAKALANMAKTAN KORKTUM”

Polis tarafından aranan eşi Uğur Bey ve iki çocuğuyla birlikte Yunanistan’a geçmeye karar veren Eda öğretmen yolculuğunda ölmekten değil yakalanmaktan korkar:

“Özgürlüğe kavuşmak ve insanca yaşamak için Yunanistan’a kaçak yollarla geçmeye karar verdik. Meriç’i ve o anda gökyüzünün halini hiç unutamıyorum. Geçiş sırasındaki zorlukların hiçbiri Türkiye’deki yaşadıklarım kadar zor gelmedi. Çünkü artık özgürdüm, nefes alabiliyordum. Buraya gelirken büyük oğlumu geride bıraktım. Meriç’ten geçerken çocuklarım adına değil ama özellikle kendi adıma ölmek vardı ihtimaller arasında ve yakalanmak vardı. Bana deseniz ki belki çok iddialı olacak ama ölmekten mi çok korktun yoksa yakalanmaktan mı, yani öyle derin izler bıraktı ki galiba ben yakalanmaktan daha çok korktum.”

Eda öğretmen, uzun süre sonra eşiyle birlikte kolkola yürüdüklerini anlatıyor.

“NORVEÇ, GÜLEN YÜZÜM OLDU”

Atina’da bir ay kadar kaldıktan sonra Norveç’e ulaşan Eda öğretmen ve ailesi, Oslo’daki bir sığınma kampında yaşıyor şu an:

“Norveç, havaalanına indikten sonra kendimi çok huzurlu ve güvende hissettiğim bir yer oldu. Özellikle çocuklara sağlanan imkânların iyi olması ve okuldaki öğretmenlerin nazik davranışı, sokaktaki insanların güler yüzlü tavırları beni çok umutlandırdı.”

ŞİMDİ SIĞINMA KAMPINDA KADINLARA KALİGRAFİ ÖĞRETİYOR

Kaligrafi sanatı ile yazı yazmaya Oslo’daki sığınma kampında devam eden Eda öğretmen, birlikte kaldığı diğer sığınmacılara da kaligrafi öğretiyor artık. Sekiz sığınmacı öğrencisi var:

“Kamptaki tüm çocukların öğretmenlerine, yeni tanıştığımız insanlara, kampta çalışan bazı insanlara Noel hediyesi olarak kaligrafi yazısıyla yazılmış ‘God Jul’ hediyeleri verdik. Bu hediyeler insanların hem dikkatini çektiği gibi çok da hoşuna gitti. Cezaevinde insanlara umut olan kaligrafi, Norveç’te ise sığınmacılarla Norveçliler arasında gönül köprüsü kurması beni çok mutlu etti.”

“Eşine ‘git or…luk yap’ denen meslektaşlarım için konuşmalıyım”

medyabold
Devamını Oku »

Orduspor’un kadın taraftarları belgesel oluyor

Yıl 1972. Orduspor, ligin önemli takımlarından Galatasaray’ı ağırlamaktadır. Bir fotoğraf makinesinin vizörüne bir kare yansır: Onlarca, belki yüzlerce kadın taraftar maç izlemektedir. İşte bu fotoğraf karesi yıllar sonra, bir belgesel projesine esin kaynağı oldu: Mor Menekşeli Kadınlar. Güzel Ordu Kültür Sanat Derneği’nin öncülüğünde, Orduspor’un kuruluşunun 52. yıldönümü için hazırlanan belgesel, Orduspor’a yeşil sahalardaki mücadelesinde destek veren ve bir zamanlar tribünlerdeki çokluğu ile dikkat çeken kadın taraftarların öyküsünü anlatıyor. Mor Menekşeli Kadınlar’ın yönetmenliğini, kısa filmleriyle pek çok uluslararası festivalden ödülle dönen Sezen Kayhan yapıyor.

Bugün amatör ligde mücadelesini sürdüren Orduspor, 1970’lerde küçük bir Anadolu takımından Türkiye liginde büyük başarılara imza atan ve UEFA Kupası’nda ülkeyi temsil eden bir takıma dönüşmüştü. Belgesel Ordusporlu bir grup kadın taraftarı, 40 yılı aşkın bir sürenin ardından yeniden tribünde bir araya getiriyor. Orduspor’un amatör lige düşmeden ve takımın stadının yıkılmadan önceki son karşılaşmasında, futbola küskün kadın taraftarlar takımlarını desteklemek için yeniden buluşuyor.

BELGESELİN TAMAMLANMASI İÇİN BAĞIŞ KAMPANYASI

Ne olmuştu da bir zamanlar takımlarının hiçbir maçını kaçırmayan kadınlar tribünlerden uzaklaşmış, futbola küsmüşlerdi? Belgesel, Orduspor’un kadın taraftarlarının 1970’lerden günümüze uzanan futbol tutkusunu anlatırken, değişen Türkiye’yle beraber futbolun yıllar içinde nasıl endüstrileştiğinin de izini sürüyor.

Belgeselin tamamlanması için gereken miktarın bir kısmı da bağımsız sinemacıların son yıllarda tercih ettiği bir yöntem olan kitlesel fonlama kampanyasıyla toplanacak. Derneğin, Orduspor’un kadın taraftar grubunun öyküsünü anlatan Mor Menekşeli Kadınlar adlı belgesel projesi için FonZip üzerinden düzenlediği bağış kampanyası 19 Eylül Çarşamba günü başlayacak.

Mor Menekşeli Kadınlar için hazırlanan kampanya filminin müziğini ise Nil Karaibrahimgil seslendirdi.

kronos
Devamını Oku »

Mozart ve İslamcılık | Can Bahadır Yüce

“Mozart dinlemeye zorlamak” tartışması zihin tarihimizdeki bazı meseleler üzerine düşünmek için iyi bir çıkış noktası olabilir. Çünkü siyasal İslamcılığın “kültürel iktidar” takıntısını anlamanın yolu buradan geçiyor.

Türkiye İslamcılığı kültür konusunu daima bir tür kutuplaşma olarak içselleştirdi. Doğu-Batı, gelenek-yenilik, dindar-laik biçiminde formüle edilen yaklaşımın kökleri ilk Batılılaşma krizlerine kadar uzanıyor. Muhafazakâr düşüncenin öncülerinden Peyami Safa, Doğu-Batı çatışmasını “Türk ruhunun en büyük işkencesi” diye tarif etmişti. Bu çatışmadan bir senteze ulaşma çabası, Türk edebiyatının sahih damarlarından birini oluşturdu: Tanpınar’dan Pamuk’a birçok yazar bu arayıştan beslendi. (Şiirde Yahya Kemal, Attilâ İlhan, Hilmi Yavuz bu çizgiyi izlerken, Cemal Süreya sentez yerine “Doğu-Batı çelişkisi” demeyi yeğlemişti.)

Muhafazakârlığın kültüre kutuplaşmacı yaklaşımı cumhuriyet döneminde, biraz da resmi ideolojiye tepkiyle, iyice reaksiyoner bir şekle büründü. Oysa bu şematik yaklaşım aslında Kemalizmin kültür politikalarının karşıt versiyonuydu sadece. (Peyami Safa’nın Kemalizmi yüceltmesi rastlantı değil.) Belki de bugün İslamcı iktidarla kendini Kemalist ideolojinin varisi gören ulusalcı kanadın çıkar ortaklığının temelinde bu zihniyet benzerliği var.

Söz konusu kültürel kutuplaşma bu ülkenin düşünce tarihindeki büyük açmazlardandır. On yıl boyunca muhafazakâr tabanlı bir gazetenin kitap eki editörlüğünü yaparken, ilk zamanlarda en çok duyduğum soru şuydu: “Neden şu solcuların kitaplarını tanıtıyorsun?” Ortalama muhafazakâr okur için ucuz hidayet romanları kaleme alan “dindar” bir yazar, örneğin Yaşar Kemal’den daha önemliydi. Bu tecrübe bana kültürel kutuplaşmanın yapay olduğunu öğretti. Çünkü okur da değişir: İyi edebiyatın tadına vardıkça azımsanmayacak sayıda okurun önyargıları kırılmıştı. Şöyle bir gözlemim var: Kültürel kutuplaşmaya kesin bir inançla sarılanlar –iki tarafta da– hep uçlara savruluyor. Bu yüzden, örneğin kötü romanlar yazan Divan edebiyatı profesörünün ya da hamaset yapmayı tarihçilik zanneden köşe yazarının gücün yanında hizalanmasına hiç şaşırmamıştım.

Nurdan Gürbilek, Gezi’nin en güçlü, iktidarı en çok tehdit eden anının bu kültürel kutuplaşmanın reddedildiği an olduğunu yazmıştı: İktidarı afallatan, Gezi’deki eylemcilerin kendilerini bu karşıtlıkta konumlandırmayıp ezber bozmalarıydı. Gezi belki bunun için iktidar ve ortakları için hâlâ ürkütücü. Bu kültürel yarığı aşma potansiyeli taşıyan, kökleri muhafazakâr kesimdeki tek hareket de ülkede soykırıma uğruyor.

Aslında İslamcıların kültürel üstünlük mücadelesi sahih bir endişeden, estetik bir kaygıdan kaynaklanmıyor. (Rachel Maddow’un son günlerde çok konuşulan podcast’i Bagman’de anlattığı gibi, popülist sağcı iktidarların daima “kültür savaşları”na ihtiyacı vardır.) Onlar için kültürel iktidar, toplumun bütün kesimlerinden üstün olma hırsını örten bir kılıf sadece. Çünkü “Bana zorla Mozart dinletemezsiniz” diyen, aslında Dede Efendi dinlemiyor. Zevkinin ve görgüsünün üçüncü sınıf gazino şarkıcılarından ibaret olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, siyasal İslamcılık en büyük kötülüğü muhafazakâr kesime yaptı. Mozart’ın yerine ucuz piyasa müziğini koyan, Sihirli Flüt yerine Nevâ Kâr’ı değil “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda”yı yeğleyen bir vasatlık var artık karşımızda.

Siyasal İslamcılığın kültürel ufku, karşıt olduğu kültürün simgelerinden intikam almaktan ibarettir. Emek Sineması’nın, AKM’nin yıkılmasını bu bağlamda anlamak gerekir: Kültürel iktidar mücadelesinde hiçbir zaman “onlar gibi” olamayacağını bilmenin öfkesi.

Mozart tartışması aslında Türkiye İslamcılığının dokunduğu her şeyi öldürdüğünün de bir kanıtı: Siyasal İslamcılığın elinde “Türk ruhunun en büyük işkencesi” bile sığ bir siyasi malzemeye dönüştü. Neden Mozart (örneğin Haydn ya da Schubert değil)? Çünkü kutuplaşma simgeler üzerinden kurulur. Tartışmadaki “Mozart” aslında 1756 doğumlu Wolfgang Amadeus değil, Batı müziği denince ilk akla gelen sembol.

Halk çoksesli müzik dinlerse ülkeye demokrasi geleceğine inanan erken dönem cumhuriyet aydınları belki naif ama samimiydiler. (Bernard Lewis’in de öne sürdüğü bu tezi doğrulamak zor: Avrupa’da çoksesli müzik demokrasiden çok önce vardı. Gündüz insanları gaz odalarına gönderip akşam Wagner dinleyen Nazi subaylarını nereye koyacağız?) İslamcılar ise sadece kof ve vasat.

Bu tartışma Amadeus filmini de anımsatıyor. Yönetmen Miloš Forman da, ilginç bir şekilde, Mozart’ı bir karşıtlığın ucunda konumlandırmıştı. Peter Shaeffer’ın oyununu ölümsüz bir sinema yapıtına dönüştüren Forman (geçen yaz yitirdiğimiz Çek yönetmen, yüzyılın gönüllü sürgünlerindendi) Mozart’ı Salieri’nin besteciye duyduğu haset ve nefret üzerinden anlatır. Salieri’nin laneti birinci sınıf bir müzik zevkine ama ikinci sınıf bir yeteneğe sahip olmasıdır. Bu yüzden Mozart’tan nefret eder ve Mozart’a duyduğu kin gerçektir. (“Şiiri biliyorum ama yapamadım” diyen Tanpınar’ın kederinden farklıdır bu.)

Sonunda Mozart’a karşı duyduğu haset Salieri’yi yiyip bitirir. Filmin finalinde şöyle der: Ben bütün vasatlar adına konuşuyorum.

Görünen o ki, kültür çıkmazında, gündüz ördüğünü gece söken Penelope misali, yine başa döndük. Ama bu kez karşıtlığın bir ucunda sadece sığlık ve vasatlık var.



CAN BAHADIR YÜCE
Yazının Kaynağı: CAN BAHADIR YÜCE – kronos news https://kronos9.news/tr/mozart-ve-islamcilik/
Devamını Oku »

Şener Şen 14 yıl sonra yeniden sahnede

Türk sinemasının usta ismi Şener Şen daha önce sinema filminde de rol aldığı “Zengin Mutfağı” isimli oyunla 14 yıl sonra yeniden tiyatro sahnesine döndü.

İŞÇİ HAREKETLERİNİN ZENGİN MUTFAĞINDAKİ YANSIMASI

Vasıf Öngören’in yazdığı oyun Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi hareketi olan 15-16 Haziran 1970 olaylarının zengin bir ailenin mutfağında çalışan sıradan insanları nasıl etkilediğini anlatıyor.

ŞENER ŞEN’E BÜYÜK İLGİ

Şener Şen’in 14 yıl aradan sonra tiyatro dönmesine sanatseverler oyuna büyük ilgi gösterdiler. Büyük oyuncuyu sahnede canlı olarak izlemek isteyenler yoğun talebi sebebiyle oyun prömiyerinden beri kapalı gişe oynuyor. Şubat ayı biletleri bile şimdiden tükenmiş durumda.

ÖNCE OYUN SONRA FİLM

1978’de sahnelenen Zengin Mutfağı daha sonra 1988’de Başar Sabuncu’nun yönetmenliğinde sinemaya da uyarlanmıştı. 1978’deki oyunda rol alan Şener Şen, Başar Sabuncu’nun filminde de başrolü üstlenmişti.

medyabold
Devamını Oku »

İçinden tren geçen filmler

Türkiye’de trenlerin fıtratından çarpışma olsa da elalem trenlerle sanat bile yapıyor. Trende geçen on güzel filmi BOLD olarak sizler için derledik.

DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET (1974)

Agatha Christie’nin aynı isimli klasikleşmiş romanından sinemaya uyarlanan öykü gizemini son ana kadar koruyan bir cinayet hikayesi. 2017 yılında Johnny Deep, Kenneth Branagh, Daisy Ridley gibi oyuncularla yapılan yeniden çevrim eski filmin yanına bile yaklaşamadı. Filmin konusuna gelince:

Avrupa’ya yapılan hesapsız bir tren yolculuğuyla başlayan hikaye hızla, şimdiye kadar söylenmiş en şık ve en heyecanlı gizemlerden birine dönüşür. Filmde, herkesin şüpheli olduğu bir tren üzerinde mahsur kalan on üç yabancının hikayesi anlatılıyor. Bir adam, katil tekrar saldırmadan önce bulmacayı çözmek için zamana karşı yarışmak zorundadır.

İŞE YARAR BİR ŞEY(2017)

Pelin Esmer’in senaryosunu yazar Barış Bıçakçı ile beraber yazdığı filmi İşe Yarar Bir Şey, bir tren yolculuğunda tanışan avukat Leyla ile hemşire Canan’ın, kendi ölümünü gözleyen Yavuz ile kesişen hikâyelerini konu ediniyor.

Leyla gibi biri neden lise arkadaşlarıyla buluşma yemeğine gider ki? Yirmi beş yıldır hiçbir lise yemeğine gitmemiş… Üstelik 16 saat süren bir tren yolculuğuyla! Hemşirelik son sınıf öğrencisi Canan, o niye trende? Gönlünde oyuncu olmak varken hemşire adayı olarak hiç istemediği bir iş görüşmesine gidiyor. Peki Yavuz? Hareketsiz yatıyor bir pencerenin önünde, seyyar satıcıları, faytonları, sokaktaki insanları izliyor bütün gün. Canan’ı bekliyor, belki de Leyla’yı, belki de bir gece treninde yolları kesişen katil ile şairi.

KÜS KARDEŞLER LİMİTED (THE DARJEELİNG LMİTED) 2007

Film, birbirine yabancı üç kardeşin babalarının ölümünün ardından Hindistan’da bir tren turuna çıkmalarını anlatıyor. Hayal ürünü olan uzun mesafe treni ‘Darjeeling Limited’in ismi, belli ki Darjeeling Himalayan Railway’den alıntılanmış. Bu tren yolculuğu, birbirlerini tanıyıp yakınlaşmaya çalışan kardeşlerin çabalarının arka planını oluşturuyor. Filmde ayrıca Amara Karan, Anjelica Huston ve Natalie Portman da var.

Kaptan Colter Stevens (Jake Gyllenhaal) hız treninde uyanır ve buraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktur. Karşısında Christina (Michelle Monaghan) adlı kendinin tanımadığı ama belli ki kadının kendini tanıdığı birisi oturmaktadır. Tuvalette kendine sığınacak yer ararken aynada kendi yerine başkasının yansımasını görmesiyle şok olur ve cüzdanında da bir sınıf öğretmeni olan Sean Fentress’ın kimliği vardır. Aniden trenin içinde büyük bir patlama meydana gelir…

Hemen ardından Colter yüksek teknolojili bir tecrit birimine gönderilir ve uniformalılardan Goodwin (Vera Farmiga) onun gördüğü herşeyden haberdar gibidir. Colter Chicago’da bir treni havaya uçuran ve daha binlercesini de öldürmeyi planlayan bombacıyı saatler öncesinden tarif edebilmek için yüksek-önemlikli bir göreve atanır. Çok gizli bir program olan “yaşam şifresi” sayesinde Colter paralel bir gerçeklikte Sean olarak davranabilmektedir.

Trene her dönüşünde Colter’in bombacının kimliğini tanımlayabilmesi için sekiz dakikası vardır. Her seferinde yeni deliller toplasa da avı onu atlatmayı başarır. Daha fazla bilgi aldıkça, bu ölümcül faciayı önleyebileceğine daha çok inanır; elbette zaman onun önüne geçmezse…

TRAİN TO BUSAN (ZOMBİ EKSPRESİ) 2016

Sok-woo, işinden başını kaşımaya fırsat bulamayan, kızını sürekli ihmal eden bir babadır. Doğum gününde kızının ısrarları üzerine, onu eski eşinin yanına bırakmak için Seul’den kalkıp Busan’a gidecek olan trene gönülsüzce biner. Tren tam kalkmak üzereyken, sıra dışı bir virüsten etkilenen bir kadın, trendekilere virüsü yaymaya başlar. Virüsün bulaştığı herkes, birer birer zombiye dönüşür. Sebebi belirlenemeyen virüs, tüm ülkeye yayılırken, hızla Busan’a yol alan trende de Sok-woo, kızı ve daha birçok yolcu amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişir. Sonra insanların baskı altında nelere dönüşebileceğine şahit oluruz.

SNOWPIERCER (KAR KÜREYİCİ)2013

“Le Transperceneige” isimli çizgi romanın uyarlaması olan “Snowpiercer”, özünde dünya üzerindeki ekosistemi anlatan bir yapım. Küresel ısınmanın zararlarını önlemek için atmosfere 2014 yılında CW7 adı verilen bir gaz salımı yapılır. Beklenen etkinin aksine dünya yaşanılası bir yer olmaktan çıkar ve buzullarla kaplı, yaşamdan uzak bir yer haline gelir. Bu ölümcül etkiden kurtulmayı başaranlar ise Wilford’un yapmış olduğu yaşam treninde yerini alan şanslı azınlık ile trenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere arka vagona hapsedilmiş olan halktır. Arka vagon halkı için her geçen gün yaşam koşulları zorlaşır ve bu düzene dur demeye karar verirler. Böylece 17 yıllık esaret hayatına isyan eden, Curtis önderliğindeki arka vagon halkı için var olma savaşı başlar.

THE POLAR EXPRESS (KUTUP EKSPRESİ) 2004

“The Polar Express/ Kutup Ekspresi” bir çocuğun yüreğini tamamen kapatmak ile inancın yaş, kural ve sınır tanımadığını öğrenmek arasında seçim yaptığı, masumiyet ile olgunluk arasındaki o kritik noktayı işliyor.

Şüpheci bir çocuk, Noel Baba’nın var olup olmadığını merak eder ve arkadaşlarıyla birlikte Kuzey Kutbu’na doğru heyecanlı bir tren yolculuğuna çıkar. Çocuklar kendilerini büyük bir maceranın içinde bulur.

TRAİN DE VİE (HAYAT TRENİ) 1998

1941 yılının karanlık bir gecesinde köyün delisi, Shlomo, yeri yerinden oynatacak bir haberle köye gelir. Tüm komşu köylerdeki Yahudiler Almanlar tarafından öldürülmüşlerdir. Kalanların ise akıbetleri belli değildir. Şimdi ise sıra yaşadıkları köydedir.

Aynı gece Rabbi’nin önderliğinde toplanan bilge kişiler, köy halkını kurtaracak en iyi yöntemi bulmak için düşünmeye başlarlar. Yine en iyi fikir Shlomo’dan gelir. Nazi’leri kandıracak bir tren kuracaklar, bir kısmı trendeki Nazi subaylarını oynarken bir kısmı da sürülen Yahudi’leri canlandıracaklardır, hatta trenin makinistleri bile köylüler olacaktır.

THE LADY VANİSHES (KAYBOLAN KADIN) 1938

Genç Iris Henderson Balkanlar’da geçirdiği tatilinin ardından trenle ülkesine dönmektedir. Tren kötü hava nedeniyle yolda kaldığında yolcular küçük bir kasabadaki bir otele yerleşirler. Iris burada yaşlı bir kadın olan Miss Froy ile tanışır.

Havanın düzelmesiyle tren yolculuğunun yeniden başlamasından bir süre sonra Iris Miss Froy’un ortadan kaybolduğunu ve onun kıyafetlerini giyen bir başka yolcunun olduğunu farkeder. Diğer yolculara bunu anlattığında müzisyen Gilbert hariç yolcuların hiçbiri Miss Froy’u hatırlamaz. Iris’e inanan Gilbert ona Froy’u bulma konusunda yardım edecektir.

Alfred Hitchcock’un komedi vurgusu taşıyan nadir filmlerinden biri olan The Lady Vanishes yönetmenin İngiltere döneminin sonunda önemli bir ticari başarı yakalamasını ve Hollywood’un dikkatini çekmesini sağlamıştır.

STRANGERS ON A TRAİN (TRENDEKİ YABANCI) 1951

Ünlü bir tenisçi olan Guy Haines (Farley Granger) ile babasından nefret eden ve değerli arsasına bir an önce sahip olmak isteyen Bruno Antony (Robert Walker) tesadüfen trende karşılaşır. Bruno Antony, tenisçi Guy Haines’in hayatını gazete ve dergilerden bilmektedir ve karısı Miriam Joyce Haines (Kasey Rogers) ile boşanmak istediğini okumuştur. Antony, tenisçi Haines’e Çapraz cinayet önerisinde bulunur. Tenisçi babasını, o da tenisçinin karısını öldürecektir. Antony, bu öneriyi yerine getirir fakat tenisçi yapmamıştır. Cinayete zorlanan tenisçi Guy Haines’in hikayesi devam edecektir.

İyi ve güvenli seyirler dileriz.

 

medyabold
Devamını Oku »

First visit to PKK’s Ocalan after two years

Devamını Oku »

Prosecutor seeks imprisonment for online news website owner over Afrin reports

Necla Demir, the owner of online newspaper Gazete Karınca, will be tried on charges of disseminating terrorist propaganda in stories published by the news outlet on Turkish military operations in the city of Afrin in northern Syria.

An indictment demanding up to 13 years in prison for Demir has been accepted by the Istanbul 33rd High Criminal Court, Gazete Karınca reported on Friday.

The investigation was launched after a complaint to the Prime Ministry Communications Center (BİMER) claiming that the newspaper was spreading terrorist propaganda for the outlawed Kurdistan Workers’ Party (PKK) and Democratic Union Party (PYD).

A majority of the allegations were based on stories critical of Turkey’s military’s offensive in Afrin starting from January 2018.

In reaction to the indictment, Demir said the stories published in Gazete Karınca were an exercise of freedom of expression.

According to the prosecutor, the stories aim to portray the Turkish military operations in Afrin as an occupation and highlight the torture and massacre of civilians in line with the propaganda of the PKK. (Turkishminute.com)

The post Prosecutor seeks imprisonment for online news website owner over Afrin reports appeared first on Stockholm Center for Freedom.

from SCF
Devamını Oku »

Abdullah Öcalan bugün kardeşi Mehmet Öcalan’la görüştü

HDP Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, uzun süredir ailesi ve avukatlarının görüşemediği Abdullah Öcalan’ın bugün kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştüğünü açıkladı.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre Ömer Öcalan, söz konusu görüşmenin sağlık ve yaşam hakkının bilgilendirilmesine yönelik olduğunu, görüşmenin tecrit durumuyla ilgili olmadığını belirtti.

BİR AÇIKLAMA DA HDP’DEN: SAĞLIK DURUMU İYİ 

Görüşmeye dair sosyal medya hesabından kısa bir açıklama yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da “Sayın Abdullah Öcalan ile kardeşi Mehmet Öcalan bugün bir görüşme gerçekleştirdi. Sayın Öcalan’ın sağlık durumunun iyi olduğunu ve bir kaç gün sonra halkımızı daha detaylı bilgilendireceğimizi belirtmek isterim” ifadelerini kullandı.

ABDULLAH ÖCALAN İLE SON GÖRÜŞME 2016’DA 

Öcalan ile en son görüş 11 Eylül 2016’da bayram görüşmesi yapmak için kardeşi Mehmet Öcalan’ın İmralı’ya gitmesi ile gerçekleşmişti. 2016’daki görüşme öncesi de aralarında Leyla Güven’in olduğu 50 kişilik bir grup süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girmiş, görüşme gerçekleştikten sonra eylem sona ermişti.

LEYLA GÜVEN’İN DURUMU KRİTİK EŞİKTE: 66 GÜN

HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevinde, Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım’da başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi 66’ncı günü geride bıraktı. Kritik eşiğe geldiği belirtilen Leyla Güven, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle 9 gündür avukatlarının görüşüne çıkamadı.

kronos
Devamını Oku »

Artists honour a musical genius, Ahmet Kaya

Devamını Oku »

‘Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu söylemek abesle iştigal’

AK Parti İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta,  Türkiye’de ihlal edildiği yönündeki muhalefetin açıklamaları olduğunun sorulması üzerine şunları söyledi:

“İnsan hakları ihlali denince, somut, söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Türkiye insan hakları noktasında pek çok Avrupa ülkesinin ve ABD’nin, kendisini özgürlük ve insan hakları noktasında ileri olarak niteleyen pek çok ülkenin standartlarının üzerindedir şu an. O yüzden insan hakları ihlalinin olduğunu söylemek aslında Türkiye’yi farklı ülkelerle kıyasladığınız zaman mümkün değil. O yüzden Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu söylemek artık abesle iştigaldir. Sonuçta hukuk ve kanunlar herkes için geçerlidir. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuka aykırı kim iş yapıyor ve ülkeye zarar veriyorsa ve terör örgütleriyle iş birliği içerisinde kanuna aykırı iş yapıyorsa, elbette hesabı sorulacaktır. Burada kişinin mesleği, kimliği, görevi ve makamı hiç önemli değildir. Türkiye o yüzden bir hukuk devletinin kuralları neyse ve anayasamızın bize verdiği yetki ve sorumluluk neyse, bu kurallar içerisinde bütün kanunlarımıza saygılı şekilde ve hukukun üstünlüğünü de koruyarak insan hakları noktasında, insan onuruna yakışır bir tablo sergileyerek dünyaya örnek bir ülkedir aslında Türkiye.”

 

kronos
Devamını Oku »

TBMM Başkanlığı’nın resmi Twitter hesabı AKP’nin adayının emrine verildi

Devlete ait hesaptan AKP’nin belediye başkan adayı Binali Yıldırım’ın seçim propagandası yapıldı. Özgür Özel, o tweetleri atan memura yüklendi.

Meclis’in imkanlarını seçim kampanyasında kullanacağı eleştirileri yapılan, TBMM Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım’ın ilk icraatı, Meclis Başkanlığı’nın Twitter hesabı üzerinden propaganda yapmak oldu.

İstanbul seçimlerine yönelik vaatlerini paylaşan Binali Yıldırım’a, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca tepki gösterdi. Meclis imkanları ile propagandanın kabul edilemez olduğunu söyledi.

İLK İCRAATI MECLİS ÜZERİNDEN PROPAGANDA

TBMM Başkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, muhalefetin anayasa ihlali eleştirilerine rağmen “Seçim siyasi faaliyet değildir” diyerek Meclis başkanlığı görevinden istifa etmemişti.

MECLİS BAŞKANININ ELİNDE HİÇBİR İMKAN YOK

Yıldırım, meclis başkanlığının imkanlarının seçimlerde kullanılacağı eleştirilerine ise “Meclis Başkanı’nın elinde hiçbir imkan yok, bütçesi yok, seçimde harcayacağı tek kuruşu yok, icracı bir makam değil, itibarlı bir makamdır” şeklinde cevap vermişti.

İSTANBUL’U 2023’E HAZIRLAYACAĞIZ

Yıldırım ilk icraatı, TBMM resmi twitter hesabından “İstanbul’un dışı ile ilgili ulaşım ve iletişim problemi kalmadı, Türkiye’ye ulaşılır hale getirdik. Şimdi tam mesaiyle İstanbul’a yoğunlaşarak İstanbul’u 2023’e hazırlamak için her türlü imkanımız ve hazırlıklarımız tamam.

ULAŞIMI EZİYET OLMAKTAN ÇIKARACAĞIZ

İstanbul’da deprem tehdidi ortadan kaldıracak çalışmalar yapacağız, yeşil alan ve çevre hassasiyetini sonuna kadar gözeterek bir yönetim anlayışıyla ulaşımın eziyet olmaktan çıkacağı bir şehre dönüştüreceğiz” paylaşımı yaptı.

CHP’DEN TEPKİ: ANAYASA İHLALİ

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, Yıldırım’a tepki gösterdi. Karaca, TBMM’ye ait resmi sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımların acilen kaldırılmasını ve Binali Yıldırım’ın TBMM Başkanlığı’ndan istifa etmesi gerektiğini ifade etti ve “Türkiye Büyük Millet Meclisinin imkanlarıyla propaganda yapılması kesinlikle kabul edilemez” dedi.

ÖZGÜR ÖZEL TWİTTER HESABINI KULLANAN MEMURU UYARDI

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise twitter hesabından, “TBMM’de çalışan meclisin hesapları kendisine emanet edilmiş bürokrat kardeşim, devlet memuru kardeşim seni buradan uyarıyorum; Binali Yıldırım artık bir partinin Belediye Başkan adayıdır, bunu yapma seni buna zorluyorlarsa o talimatı yazılı iste. Bir partinin Belediye Başkan Adayı Meclis’in hesaplarını yerel seçim propagandası için nasıl kullanır. Göz önünde bunu yapan gözün görmediği yerde neler yapıyordur? Biraz insaf, biraz vicdan, biraz edep, biraz ahlak” açıklaması yaptı.

medyabold
Devamını Oku »

‘Cemal Süreya’yı sevmek…’

İkinci Yeni’nin güçlü şairlerinden Cemal Süreya ölümünün yirmi dokuzuncu yılında, adının yaşatıldığı sokakta, Galeri Mod’da yeni bir etkinlikle anılıyor.

“Cemal Süreya’yı Sevmek” başlıklı anma etkinliğine katılan sanatçılar kendi anlatım dilleri ile üretmiş oldukları çalışmalarda şairin kimliğine, kişiliğine ve sanatçılığına atıfta bulunuyor. Sergide Ara Güler’in çekmiş olduğu Cemal Süreya Portresi’ne, heykel, seramik, resim, video ile kavramsal işler eşlik ediyor.

İlk şiiri 8 Ocak 1958’de Mülkiye dergisinde yayınlanan, 9 Ocak 1990’da İstanbul’da yaşamını yitiren şairi anmak için Galeri Mod’da açılan “Cemal Süreya’yı Sevmek” 24 Ocak 2019’a kadar devam edecek.

Erkan Doğanay’ın küratörlüğündeki serginin sanatçıları ise, Ara Güler, Bahar Oganer, Cemil Ergün, Çağdaş Erçelik, Deniz Gökduman, Deniz Pireci, Devabil Kara, Devrim Erbil, Fırat Bingöl, Fırat Neziroğlu, Görkem Dikel, Güneş Acur, Halime Türkyılmaz, Hülya Sözer, Hüseyin Işık, Hüseyin Rüstemoğlu, İpek Şenel, Mehmet Kavukçu, Nazan Azeri, Nezihe Bilen Ateş, Reşat Başar, Reşat Ceylan, Selahattin Yıldırım ve Zafer Erkan.

kronos
Devamını Oku »

Dün Sedat Peker, bugün Nedim Şener: Devlet çekilince biz geleceğiz

Organize suç çetesi lideri Sedat Peker’in, “Devlet sahneden çekildiğinde biz geleceğiz” diyerek gazetecileri ve halkı tehdit etmesinin ardından bir açıklama da Nedim Şener’den geldi. Şener, son sözü devletin değil, ‘milletin’ söyleyeceğini belirterek, “korkarım beğenmediğiniz devletin hukukunun sizi kurtarması için dua edersiniz” ifadelerini kullandı.

PEKER VE ŞENER: TEHDİT VE KATLİAM PLANI

Önceki gün Sakarya’da yerel TV264 mikrofonuna konuşarak gazetecilere ve Gülen Cemaati’ne yönelik katliam planlarını anlatan Sedat Peker’e ilk destek paylaşımının gazeteci Şener’den gelmesi dikkat çekti. Şener kişisel twitter hesabından yaptığı tehdit dolu açıklamasında, “Öyle görünüyor ki, FETÖ ile mücadelede son sözü devlet değil 15 Temmuz’daki gibi millet söyleyecek. ‘Döneceğiz, hesap soracağız’ diyen FETÖ’cüler, o gün gelirse ki-gelmeyecek- korkarım beğenmediğiniz devletin hukukunun sizi kurtarması için dua edersiniz.” dedi.

ÇETE İLLEGAL MİLİS GÜCÜYLE TEHDİT ETTİ

AKP’nin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bağlılığını her seferinde yineleyen, ‘Cumhur İttifakı’nın dışında olanları tehdit etiği sözleriyle gündem olan organize suç çetesi lideri Sedat Peker, yaptığı son açıklamalayla yönledirdiği elemanlarını istediği zaman milis gücü olarak kullanacağının ip ucunu verdi.

Sakarya’nın yerel televizyonu TV 264‘e konuşan Peker, Gülen Cemaati ile ilgili olarak, “Devlet sahneden çekildiğinde biz geleceğiz” diyerek şu tehditleri yapmıştı:

“Şimdi devletimiz sahnede ve yapacağını yapıyor. Ancak bir gün şartlar oluşursa ve şartlar inşallah oluşur… O zaman devletimizden milletimize geçecek. Ben de bu yüce milletin bir ferdi olarak, ben ve arkadaşlarımızın ne yaptığını tüm dünya görecek. Çocuklarım masallarda anlatacaklar bunları. ‘Aman ha böyle bir şey olmuştu.’ diye örnekler verecekler.”

kronos
Devamını Oku »

FBI’ın “Trump, Rusya ile işbirliği mi yapıyor?” soruşturması açtığı iddia edildi 

BOLD- ABD Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) ABD Başkanı Donald Trump hakkında “Ruslarla gizli bir şekilde çalışıyor mu?” soruşturması açtığı iddia edildi.

ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN ve The New York Times’in yayınladığı habere göre ajanlar, FBI eski Direktörü James Comey’nin Trump tarafından görevinden alınması sonrası harekete geçti. Geçtiğimiz yıl FBI’nın casuslukla mücadele birimi Trump’ın Comey’i görevden almasının Rusya ile bağlantılı olup olmadığını soruşturmaya başladığı belirtildi.

FBI, Trump’ın Rusya’nın çıkarlarına yönelik attığı adımları masaya yatırdı. Ajanlar Trump’ın attığı adımların ulusal güvenlik için olası bir tehdit oluşturup oluşturmadığı ve isteyerek-istemeyerek Rusya için çalışıp çalışmadığını soruşturdu.

COMEY’NİN GÖREVDEN ALINMASI SONRASI CASUSLUKLA MÜCADELE BİRİMİ HAREKETE GEÇTİ

Mayıs 2017’den sonra başlatılan soruşturmada, Trump’ın Ruslarla işbirliği içinde olduğunu gösteren herhangi bir kanıta ulaşamadığı belirtildi.

FBI, Trump’ın Comey’i görevden almasını ‘adaleti engellemeye’ yönelik olup olmadığını da soruşturdu. Comey görevden alındıktan sonra Başkan Trump’ın kendisinden eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn hakkında başlatılan ‘Rusya soruşturmasınını’ sonlandırılmasını istediğini itiraf etmişti.

Bir yandan özel yetkili Savcı Robert Mueller, Rusların 2016 Başkanlık Seçimleri’ne müdahalesini araştırırken diğer yandan FBI’nın Trump’ın Ruslarla muhtemel bir ilişkisini araştırdığı ortaya çıktı.

BEYAZ SARAY: İDDİALAR ABSÜRT

Beyaz Saray, Trump ile ilgili iddiaları ‘Absürt’ olarak niteledi.

FBI eski danışmanlarından James A.Baker, “Trump, Comey’i Rusya soruşturması nedeniyle kovmuş olsa bu ulusal güvenlik meselesi olurdu. Çünkü doğal olarak FBI’nın 2016 seçimlerinde Moskova’nın müdahalesi olup olmadığını araştırmasına zarar verecekti.”dedi.

RUSYA SORUŞTURMASINA YÖNELİK HERHANGİ BİR ENGELLEME ULUSAL GÜVENLİK SORUNUDUR

Ekim ayında Kongre’deki soruşturma komitesine kamuoyuna kapalı bir şekilde ifade veren Baker, Rusya soruşturmasının engellenmesine yönelik atılacak adımların ulusal güvenlik sorunu oluşturacağını ifade etmişti.

FBI ve ABD Adalet Bakanlığı konuyla ilgili sorulara yorum yapmadı.

Başkan Trump’ın avukatı Rudolph Giuliani “Son bir yıla bakacak olursak ulusal güvenliği tehlikeye sokacak herhangi bir durumun ortaya çıkmadığını görüyoruz.”açıklamasında bulundu.

Comey, görevden alındıktan sonra  ‘Daha yüksek bir sadakat’ kitabında Trump’ı ‘Mafya babasına’ benzetmişti. Comey, kitabın piyasaya çıkmasından sonra televizyon ekranlarında Trump’ı ile arasında geçen bazı diyalogları anlatarak ‘sert eleştirilerde‘ bulunmuştu.

 

medyabold
Devamını Oku »

Özgür Özel’in sözettiği “güç” tartışılıyor: 15 Temmuz’un neresinde?

Özgür Özel’in başlattığı, “AKP’yi de MHP’yi de yöneten güç” tartışması büyüyor. Celal Başlangıç, o gücün izlerinin 15 Temmuz’un neresinde olduğunu sordu.

CHP Grupbaşkan vekili Özgür Özel, bir süredir dikkat çeken bir tartışmanın içinde. Önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la Meclis’te yaşadığı 15 Temmuz gerilimiyle gündeme geldi. Ardından, Aydınlık Grubu Özgür Özel’i hedef aldı. Bu iki gelişmenin üzerine Özgür Özel, “AKP’yi de MHP’yi de yöneten bir gücün” varlığından sözetti.

Özel o gücü şöyle tanımladı:

“Adına askerî vesayet demek doğru değil ama içinde bazı eski ve mevcut asker kişilerin de olduğu, farklı siyasi partilerden siyasi aktörlerin de bulunduğu, belki hiç tanımadığımız aktörlerin olduğu çok ciddi bir vesayet odağının varlığına ve bunun partiler üstü bir şekilde, hatta birden çok partiyi kontrol eder bir şekilde Türkiye siyaseti üzerinde bir vesayet kurulduğuna ben şahsen inanıyorum.

Ben ne siyasetin belirleyicisinin Devlet Bahçeli olduğuna inanıyorum ne de Bahçeli’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın veya Erdoğan’ın Bahçeli’nin güdümüne girdiğine inanıyorum. Bir başka mekanizma, bir başka dinamik var. Hepsini birden yönetiyor. Bir başka mekanizma devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap yapabiliyor. Bir yerden birileri düğmeye basıyor. (…) Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor, onların içinde aktör oldukları ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor.” (8 Ocak 2019, Özlem Akarsu Çelik, Gazete Duvar)

O GÜCÜ ÖNCE ECEVİT KEŞFETMİŞTİ

Artıgerçek’ten Celal Başlangıç ise konuyu bir adım öteye taşıdı:

“Aslında Özel’in keşfettiği bu güç yeni değil. Parti büyüğü Bülent Ecevit o ‘güç’ün askerî kanadıyla başbakan olduğu 1974 yılında tanışmış, ancak 1990 yılında açıklayabilmişti:

‘Rahmetli Orgeneral Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı. Genelkurmay’dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi. Öyle bir resmî dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım… ‘Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu’ diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı; ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi… Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım…’ (28 Kasım 1990, Milliyet Gazetesi)

Hatta o dönemin ünlü hikâyesidir. 12 Eylül’den önceki başbakanlığı sırasında bir doğu gezisinde, kendisiyle birlikte olan komutanın Özel Harp Dairesi’nde çalıştığını öğrenir, bilgi almak için sorar:

‘Farz-ı mahal, bu ilçedeki MHP Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elamanlardan biri olamaz mı?’

Komutanın verdiği yanıt nettir:

‘Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır.’

Özel’in yeni keşfettiği bu ‘güç’ o zamandan bu zamana elbette evrilerek, biçim değiştirerek geldi.

Şimdi Özel’in kendi gördüğü kadarıyla tanımladığı bu güç acaba son günlerde nerelerde ‘icrayı sanat’ eylemiştir?

Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminin neresinde durmuştur?

HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması sırasında Kılıçdaroğlu’nun ‘Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz’ diye açıklama yapmasında bu ‘gücün’ bir etkisi olmuş mudur?

24 Haziran seçimlerinin akşamında Kılıçdaroğlu’na, Muharrem İnce’ye, Meral Akşener’e ‘sonucu sessizce kabul etmelerini telkin etmek’ için telefon açtıkları iddia edilenlerin acaba bu ‘güç’le bir bağlantısı var mıydı?

Soruları çoğaltmak mümkün. Ancak biz yine de keşif sahibinin hakkını verelim; bravo Özgür Özel, bu ‘gücü’ gördüğünüz için değil, söyleme cesaretini gösterdiğiniz için bravo!”

CHP’li Özel, Erdoğan ve Bahçeli’yi yöneten derin devletten bahsedince Aydınlık ekibi öfkelendi

medyabold
Devamını Oku »

Paris’te patlama: 4 kişi öldü, en az 36 kişi yaralandı

Fransa’nın başkenti Paris’te Rue de Trévise bölgesindeki bir fırında büyük bir patlama meydana geldi. Olaya gaz sızıntısının neden olduğu tahmin edilirken, olayda 36 kişinin yaralandığı, yaralılardan 12’sinin durumunun ise kritik olduğu bildirildi. Gelen son dakika bilgisine göre, 4 kişi hayatını kaybetti.

Yerel medyada, bir fırında meydana gelen patlama sonrası, çevre dükkanlarda hasar oluştuğu, patlamanın gaz sızıntısından kaynaklanmış olabileceği bilgisi yer alıyor.

Polis, ‘bölgeden uzak durun ve yolları acil durum ekipleri için açık bırakın çağrısı’ yaptı.

Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner, patlamanın yaşandığı bölgeyi gezdi.

Fransa’nın başkenti Paris’te bir fırında meydana gelen ve gaz sızıntısın neden olduğu düşünülen patlama sonrası Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner olay yerine giderek yetkililerden bilgi aldı. Castaner, patlamada ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan 2’si itfaiye görevlisi 4 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

kronos
Devamını Oku »

Beyan ettiği yerde oturmayan seçmenlerin kaydı dondurulacak

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, “Seçmenlerimizin gerçek yerleşim yerlerinde kayıtlı olmaları, oy kullanma yetkileri bakımından yasal zorunluluktur” açıklaması yaptı.

YSK Başkanı Sadi Güven imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler seçimine ilişkin bazı bölgelerde seçmen hareketinin olduğu ve bu hareketin muhtarlık seçimlerini etkilemeye yönelik olarak yapıldığı hakkında basında haberler yer aldığı belirtildi. Bazı ilçe seçim kurulu başkanlıkları ile siyasi partilerden de YSK’ya da bu yönde bilgiler ulaştığına işaret edilen açıklamada şöyle denildi:

“4-17 Ocak 2019 tarihleri arasında muhtarlık bölgesi askı listeleri güncelleştirilmek üzere askıya çıkarılmıştır. Yapılan tahkikat sonucunda beyan edilen yerleşim yerinde oturmadığı belirlenen seçmenlerin kayıtları dondurulacak olup, bu durumda olan seçmenler askı süresi içinde gerçek yerleşim yerlerine kayıtlarını aldırmadıkları takdirde önceki yerleşim yerinde de oy kullanamayacaklardır. Bu nedenle; seçmenlerimizin gerçek yerleşim yerlerinde kayıtlı olmaları, oy kullanma yetkileri bakımından yasal zorunluluktur.”

kronos
Devamını Oku »

Paris’te patlama: En az 4 kişi öldü

BOLD- Fransa’nın başkenti Paris’te bir apartman binasının giriş katında bulunan fırında meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre ikisi itfaiyeci olmak üzere toplam 4 kişi hayatını kaybetti.

Yetkililer patlamanın gaz sıkışmasından dolayı kaynaklandığını belirtti.

‘Sarı Yelek’ eylemelerinin devam ettiği bir dönemde meydana gelen patlama güvenlik güçlerini teyakkuza geçirdi. Olay yerine gönderilen güvenlik güçleri patlama ile ilgili soruşturma başlattı.

GAZ SIKIŞMASINA MÜDAHELE EDİLDİĞİ SIRADA BÜYÜK BİR PATLAMA MEYDANA GELDİ

Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner, patlamanın acil durum ekiplerinin gaz sızıntısını tespit edip müdahale ettiği sırada meydana geldiğini açıkladı.

Yerel saatle 9.00’da meydana gelen patlamada en az 12 kişinin de ağır yaralandığı belirtildi. Patlama sonrası çevrede bulunan insanların büyük bir panik yaparak bölgeden kaçmaya çalıştığı belirtildi.

Olay yerinden geçilen fotoğraflarda patlamanın meydana geldiği fırının etrafında bulunan arabaların büyük hasar aldığı görülüyor.

Öte yandan cumartesi günü devam eden ‘sarı yelek’ eylemlerinin patlamayla herhangi bir ilgisinin olmadığı belirtildi.

 

medyabold
Devamını Oku »

CHP ‘Man Adası Gerçekleri’ni belgesel yaptı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yakınlarının, vergi cenneti olarak bilenen Man Adası’na yaptığı para transferlerini anlatan belgesel yaptı.

Belgeselde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği iddialara ait belgeler yer aldı. Belgelerin tamamının gerçek olduğunun, Cumuriyet Başsavcılığı ve Mali Suçlar Araştırma Komisyonu (MASAK) tarafından resmen kabul edildiği vurgulandı.

CHP’NİN YOUTUBE HESABINDAN PAYLAŞILDI

CHP’nin Youtube hesabından paylaşılan belgeselle ilgili, şu not düşüldü: “Man Adası’nda sadece 2 sterlin sermaye ile kurulan Bumerz şirketi kimin? Vergi cenneti Man Adası’nda Erdoğan’ın aile fertleri, ceplerinden bir dolar bile harcamadan 25 milyon dolarlık Agdash tankerine nasıl sahip oldu? Paralar yurt dışına swift ile nasıl transfer edildi?

İSPATLA SİYASETİ BIRAKACAĞIM

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk kez 28 Kasım 2017’de açıkladığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İspatla siyaseti bırakacağım’ diye cevap verdiği, Man Adası ile ilgili tüm gerçekler, dekontlar, transfer belgeleri Cumhuriyet Halk Partisi tarafından gözler önüne seriliyor.”

130 BİN LİRA TAZMİNAT

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve yakınlarının Man Adası’na para transferi yaptıklarına ilişkin iddiaları nedeniyle, 130 bin lira manevi tazminata mahkum edilmişti.

medyabold
Devamını Oku »

AKP döneminde 200 bin kişinin grev hakkı elinden alındı

AKP döneminde işçilerin elinden alınan grev haklarıyla ilgili rapor yazıldı:2001-2015 yılları arasında, 200 bin işçinin grev hakkı elinden alındı.

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanan raporda, 1985-2000 dönemine göre, AKP döneminde grev oranında yüzde 85 azalma olduğunu vurgulandı. Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin ise yasakları onayladığı hatırlatılarak, mahkeme kararları eleştirildi.

7’Sİ OHAL’DE 16 GREV YASAKLANDI

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Koordinatörü Veli Ağbaba tarafından, grev yasaklarına ilişkin rapor hazırlandı. Raporda İzban grevinin Cumhurbaşkanı kararnamesi ile yasaklanması ile 7’si OHAL sürecinde olmak üzere toplam 16 grevin, AKP iktidarı döneminde ‘erteleme’ adı altında yasaklandığı vurgulandı.

AKP’NİN İLK YASAĞI PETROL-İŞ GREVİNE

Rapora göre AKP hükümetinin yasakladığı ilk grev, 1 Temmuz 2003’te Petrol-İş’in örgütlü olduğu Petlas Lastik Sanayi ve Ticaret AŞ’deki grev oldu. Hükümet 8 Aralık 2003’te, Kristal-İş üyesi 5 bin Paşabahçe işçisinin grevini daha başlamadan durdurdu.

ŞİŞECAM VE MADEN-İŞ GREVLERİ YASAKLANDI

27 Haziran 2014’te, 5 bin 800 işçinin Şişecam’a bağlı 10 cam fabrikasında 8 gündür sürdürdüğü grev yasaklandı. 21 Temmuz 2014’te ise Bakanlar Kurulu, Çöllolar Kömür Sahası işyeri ile Çayırhan Kömür İşletmesinde, Türkiye Maden İşçileri Sendikası tarafından alınan grev kararını yasakladı.

OHAL’DE İLK YASAK ASİL ÇELİK’E

OHAL’de döneminde ise ilk yasaklama Asil Çelik’te 18 Ocak 2017’de başlayacak grevine yönelik oldu. Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu EMİS’e bağlı işyerlerinde, 20 Ocak 2017’de başlayan grev, Erdoğan’ın da imzasının bulunduğu bir kararla ‘milli güvenliği bozucu’ nitelikte olduğu gerekçe gösterilerek yasaklandı.

İZBAN GREVİ 60 GÜN ERTELENDİ

Petrol-İş üyesi Soda Kromsan işçilerinin, Adana ve Mersin’de aldığı grev kararı grevin başlayacağı gün olan 23 Mayıs 2018’de, Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklandı. İzmir Banliyö Taşımacılığı Sistemi Ticaret AŞ’ye (İZBAN) bağlı iş yerlerindeki grev, Cumhurbaşkanı kararı ile 60 gün süreyle ertelendi.

medyabold
Devamını Oku »

Eşi Habibe öğretmenin cenazesine jandarma nezaretinde katılabildi

Kanser tedavisi gördüğü sırada hayatını kaybeden öğretmen Habibe öğretmen, tutuklu eşinin jandarmalar eşliğinde geldiği cenaze töreni sonrasında toprağa verildi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkarılan kanun hükmünde kararname (KHK) ile mesleğinden ihraç edilen öğretmen Habibe Çimen (31) kanser tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Eşi 8 aydır cezaevinde tutuklu olan Çimen’in geride 1 ve 5 yaşlarında iki çocuğu kaldı.

Öğretmen Habibe Çimen, Gülen Cemaati soruşturmaları kapsamında eşi öğretmen Mustafa Çimen ile birlikte Ankara’da gözaltına alındı. Daha sonra serbest kaldı. Genç öğretmen, kanser tedavisi ve kemoterapi sürecinde eşinin cezaevinde olmasından dolayı zor günler geçirmişti.Öğretmen Mustafa Çimen ve eşi Habibe Çimen’in hayatı, yüzbinlerce insan gibi 15 Temmuz’dan sonra kabusa döndü.

Kemoterapi nedeniyle doktorların seyahat etmesine izin vermediği Habibe Çimen’in cezaevindeki eşini son aylarda ziyarete gidemediği öğrenildi.

kronos
Devamını Oku »

Samsung katlanabilir telefonu için tanıtım tarihini açıkladı ismi de belirlendi

Samsung, Galaxy S10 ve merakla beklenen katlanabilir telefonunun tanıtım tarihini açıkladı. Samsung katlanabilir telefonun ismi de belirlendi.

Wall Street Journal haberine göre, 20 Şubat’ta San Francisco ve Londra’da düzenlenecek etkinliklerle yeni iki ürün dünyaya duyurulacak.

SAMSUNG KATLANABİLİR TELEFON GLAXY F

Samsung Katlanabilir Telefonlar “GALAXY F” olarak isimlendirilecek. Cihazların iki modeli de 5G desteğiyle sunulacak, ancak 4G destekli olan modelleri daha ucuza satışa sunulmaya devam edecek.

medyabold
Devamını Oku »

Cumhur ittifakında bu defa Sakarya çatlağı

Samsun ve Ordu illerinde yaşanan Cumhur İttifakı krizi Sakarya’ya sıçradı. Belediye başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’yi destekleyecek olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’ye, 16 ilçeden sadece 1’inin verileceği iddiaları krize neden oldu.

31 Mart yerel seçimleri öncesi partiler il ve ilçe adaylarını açıklamaya hız verdi. Sandıkta halkın karşısına Cumhur İttifakı olarak çıkacak olan, AKP ve MHP kadrolarında yaşanan adaylık sorunlarına bir yenisi daha eklendi.

SAKARYA’DA İTTİFAK KRİZİ

Yeniçağ’ın haberine göre Samsun ile Ordu’da yaşanan ve AKP ile MHP’nin il başkanlarının görevden alınmasıyla sonuçlanan krizin bir benzerinin de Sakarya’da yaşanabileceği ifade edildi.

TARAKLI MHP’YE BIRAKILACAK

MHP belediye başkanlığı yarışında Sakarya’da AKP’yi destekleyecek. Ancak resmi olarak açıklanmamasına rağmen, AKP’nin Sakarya’da sadece Taraklı’yı MHP’ye bırakacağı iddiaları, MHP teşkilatı tarafından hoş karşılanmadı.

SENARYOLARDAN SADECE BİRİ

MHP Sakarya Milletvekili Levent Bülbül, konuyu “Senaryolardan biri bu, ancak kesin bir şey yok” sözleriyle açıkladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ise, AKP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem Yüce’nin de katıldığı bir toplantıda 16 ilçe yönetimi ile görüştü.

MHP HENDEK TEŞKİLATI ÜZGÜN

Son yerel seçimlerde AKP’ye bin oyla kaybeden, MHP Hendek ilçe teşkilatının, seçimlere giremeyecek olmalarından dolayı büyük üzüntü yaşadığı ifade edildi. Parti genel merkezleri ve genel başkanlarının uyarılarına karşın, Cumhur İttifakı’ndaki yeni çatlağın Sakarya’da yaşanmasına kesin gözüyle bakıldığı öne sürüldü.

USTA İÇİN KESİN İHRAÇ İSTENMİŞTİ

Samsun’da da MHP’ye iki ilçe bırakılacağı iddiaları üzerine partiler arasında il başkanlıkları düzeyinde restleşme yaşanmış ve iki başkandan görevden alınmıştı. MHP Samsun Milletvekili Erhan Usta ise kesin ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edilmişti.

medyabold
Devamını Oku »

Los Angeles’ta öğretmenler grevde

Los Angeles’taki öğretmenler, kalabalık eyaletlerdeki öğretmen başına düşen öğrenci sayısının azaltılarak iş yükünün hafifletilmesi, daha fazla ücret ve daha fazla personel istiyor.

DAHA İYİ ÜCRET TALEBİ 

Grev kapsamında yapılan protesto gösterilerinde Los Angeles’taki okullarda yapılan bütçe kesintileri ve daha iyi ücret talebinin yanı sıra okullarda yaşanan sorunlara da dikkat çekildi.

EYALET YÖNETİMİ GERİ ADIM ATMADI 

Öğretmenlerin bir ay boyunca yapılan görüşmelerde, sınıf sayısının arttırılarak, sınıflardaki öğrenci sayısının düşürülmesi, öğrencilere gerekli desteği verecek yeterli danışman, psikolog ve kütüphaneci sağlanması, okullarda tam zamanlı hemşire bulundurulması gibi taleplerine rağmen eyalet yönetimi tarafından geri adım atılmadı.

YETKİLİLER, ‘YEDEK ÖĞRETMENLERLE DEVAM EDECEĞİZ’ DEDİ 

Kaliforniya Üniversitesi’nden ekonomist Sylvia Allegretto, ‘En büyük tablo, 10 yıldan fazla bir süre boyunca eğitime, öğrenci sayısı arttıkça fonu keserken, vergi ve petrole büyük vergi indirimleri veren yasalardı’ dedi.

Los Angeles’taki eğitim yetkilileri, grev yapan öğretmenlerin yerine, yüzlerce yedek öğretmen kullanarak öğrencilerin derse devam edebilmelerini planladıklarını bildirdi.

kronos
Devamını Oku »

İstanbul-İzmir yolunu su bastı 

Akhisar’ın Kayalıoğlu Mahallesi’ndeki Kayalıoğlu Deresi, şiddetli sağanak nedeniyle bugün saat 07.00 sıralarında taştı. Taşan derenin suları, İzmir-İstanbul karayolunu kapladı. Karayolunun İstanbul-İzmir yönü, ulaşıma kapandı.

Karayolları, polis ve jandarma ekipleri de bölgeye gelerek karayolunda çalışma başlattı. Karayolunun İstanbul’dan İzmir’e geliş yönünün kapanması üzerine, bölünmüş yoldaki trafik akışı karşı şeritten geliş-gidiş olarak sağlanmaya başlandı. Büyükşehir ve ilçe belediyesi ekipleri de iş makineleriyle bölgeye gelerek çalışma yaptı.

BELEDİYE KEPÇELERİ İLE KURTULABİLDİLER 

Buradaki Akhisar Organize Sanayi Bölgesi (OSB) girişi de biriken su nedeniyle ulaşıma kapandı. OSB’de mesaisi bitip saban evlerine dönmek isteyen, ancak sular yüzünden kapanan yoldan geçemeyen bazı işçiler, Büyükşehir Belediye ekiplerinin kepçesiyle dışarı çıkarılabildi.

ZEYTİN BAHÇELERİ VE PARKLAR DA SU ALTINDA 

Kayalıoğlu Mahallesi kıyısındaki zeytin bahçeleri ve parklar da sular altında kalırken, ev ve işyerlerine su girmemesi için ekipler çalışmaları sürdürüyor.

kronos
Devamını Oku »

‘Bu ülkede adaletsizlikten ve hukuksuzluktan ölüyoruz’

İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri 720’nci haftada İstanbul İHD Şubesi önünde bir araya geldi. Polis kalkanları ve yağmur altında yapılan açıklamaya HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu da katıldı. Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin’in haberi şöyle:

Bu haftaki açıklamada 4 yıl önce hayatını kaybeden Cumartesi Anneleri’nden Kiraz Şahin de anıldı. Şahin, 19 yıl boyunca gözaltında kaybedilen eşi İsmail Şahin’in akıbetini sordu. Cumartesi Anneleri bugün mücadele arkadaşları Şahin’in eşinin akıbetini sordu.

‘İSMAİL ŞAHİN NEREDE?’

Gözaltında Kayıp Komisyonu’ndan Besna Tosun, 720’nci hafta açıklamasını yaptı. Tosun sözlerine, “Kiraz Şahin’in bıraktığı yerde soruyoruz: İsmail Şahin nerede?” diye sordu.
Tosun şunları söyledi, “Türkiye’de devlet gücünün zor ve baskı yöntemleri ile kullanılması ağır insan hakları krizine yol açıyor. Devlet, Anayasa’dan ve uluslararası insan hakları hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Demokratik sistemler bireylerin düşüncelerini, eleştirilerini güvenli ve rahat bir şekilde dile getirmelerinin koşullarını sağlamakla yükümlü.”

‘BU ENGELLEME ULUSLARARASI HUKUKUN İHLALİDİR’

“21 haftadır bizim adalet ve hakikat talebimiz hukuki gerekçelerden uzak bir biçimde engelleniyor” diyen Tosun şöyle devam etti: “Bu engelleme uluslararası hukuk sisteminin ihlalidir. İktidarı bu ihlale son vermeye ve kamuoyunu bilgilendirme hakkımızı güvence altına alma sorumluluğunu yerine getirmeye çağırıyoruz.”

36 YAŞINDAKİ İŞÇİ İSMAİL ŞAHİN NASIL KAYBEDİLDİ?

36 yaşındaki 2 çocuk babası İsmail Şahin temizlik işçisi olarak Beyoğlu Belediyesi’nde çalışıyordu. Şahin DİSK Genel İş Sendikası üyesiydi.

Tosun, Şahin’in kaybedilişini şöyle anlattı: “Şahin 18 Ocak 1996 günü saat 06.30’da iki belediye çalışanı ile birlikte görev yaptığı 34 ATZ 59 plakalı temizlik aracında iş başı yaptı ve bir daha geri dönmedi. Çalışma arkadaşı olan iki kişi Mimar Sinan Üniversitesi’ne geldiklerinde İsmail Şahin’in elindeki elindeki temizlik süpürgesiyle birlikte ortadan kaybolduğunu söyledi. Şahin ailesi sürekli ağlayan bu kişilerin çelişkili bilgiler verdiklerini ve konuşmaktan korktuklarını fark etti. Aynı günlerde İsmail’in 4 yaşındaki kızı babasını televizyonda polislerle gördüğünü söyledi. Aile, Beyoğlu Belediyesi’ne giderek olayın araştırılmasını istedi. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek için yaptıkları girişimler sonuçsuz kaldı.

ERDOĞAN’A ‘EŞİMİN KAYBOLMASI SİZİN SORUMLULUĞUNUZDADIR’ 

2011 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen kayıp yakınlarının arasında olan Kiraz Şahin, Erdoğan’a, ‘Eşim sizin işçinizdi. Mesai saatlerinde kayboldu. Eşimin kaybolması sizin de sorumluluğunuzdur’ dedi. Kiraz Şahin 2015 yılında hiçbir bilgiye ulaşamadan aramızdan ayrıldı.”

‘BU SOKAĞA BAKIP UTANMASI GEREKİYOR’

Kiraz Şahin’in mücadele arkadaşı Hanım Tosun da, “Acımızı kenara bırakıyoruz. Mücadelemize kaldığın yerden devam ediyoruz. Bizim mücadelemiz haklı bir mücadele. Eğer bu ülkede hak hukuktan bahsediliyorsa bu sokağa bakıp utanması gerekiyor. Galatasaray Lisesi önünde acımızı dünyaya duyurduk. Bizim için Galatasaray Meydanı bir hesaplaşma meydanı. Çocuklarımızın elini tutup bir mezara gidemediğimiz için Galatasaray Meydanı’na gidiyorduk.

‘ÖLENE KADAR HESABINI SORMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Kiraz şunları söylemişti, ‘Asla ve asla kimse demesin ki ben kanserden ölüyorum, ben bu ülkede adaletsizlikten ve hukuksuzluktan ölüyorum.’ Adalet olsaydı belki Kiraz bu kadar erken gitmezdi. Bu mücadeleyi veren yüzlerce çocuk, yüzlerce ana var. Biz haklıyız çünkü en değerli çocuklarımızın babasını aldılar. Bunun için mücadele veriyoruz. Kayıplarımızdan vazgeçmiyoruz. ‘Kayıplarımız nerede?’ diyoruz. Failler ortada dolaşıyor ama bir mezar taşımız bile yok. Ölene kadar hesabını sormaya devam edeceğiz.”

kronos
Devamını Oku »