Yeni parti hazırlığı yapan Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanlığını da yapan Etyen Mahçupyan, “AK Parti’nin şu an çok fazla İslami bir tarafı yok. MHP-AK Parti işbirliği üzerinden giden epeyce devletçi ve milliyetçi bir hükümet var” dedi.
BOLD – Bir dönem eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanlığını da yapan Mahçupyan, Independent Türkçe’ye Suriye harekatı ve AKP’deki gelişmelerle ilgili konuştu. Mahçupyan, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kuracağı partilerin yüzde 15 civarında oy alacağını, yüzde 10’un ise AKP’den geldiğini belirtti. Mahçupyan’ın röportajının bazı bölümleri şöyle:
HAREKAT ÇOK AKILLICA DEĞİL
– Gündemdeki en sıcak gelişmeyle başlamak isterim. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna düzenleyeceği harekâtı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi içinde çözümleyemediği Kürt sorunu ile birlikte değerlendirirseniz ne gibi sonuçları olabilir?
Türkiye’nin mevcut Suriye politikası ve bugünlerde gündeme gelen harekât meselesi tamamen Kürt meselesinin çözümlenmemiş olmasıyla bağlantılı. Türkiye’nin Suriye’ye bakışındaki temel faktör oradaki Kürtler ve oradaki Kürtlerin Türkiye’nin istemediği bir doğrultuda bir takım siyasetler geliştirme ihtimali. Öte yandan karşısındaki gruplara baktığımız zaman Kürtleri aşan bir şekilde, Esad da, İran da, Rusya da şu an bu harekâtın karşısında. Onların da tek bir stratejisi var ve yıllardan beri aynı şeyi yapıyorlar; Türkiye’yi Sünnilerle karşı karşıya getirmek. Türkiye’yi Sünni sorununu çözmeyle karşı karşıya bırakmak ve böyle yaparak da aslında Suriye’deki Sünnileri devre dışı bırakmak taktiği güdüyorlar. Böyle bir atmosferde Türkiye’nin geldiği nokta çok akıllıca bir nokta değil.
MESELE TÜRKİYE’DEKİ KÜRT MESELESİ
– İran’ın ruhani lideri Humeyni, bugün bir açıklama yaparak; Türkiye’nin müdahalesini doğru bulduklarını ve kaygıların haklı olduğunu ifade etti.
Kaygılara kimse bir şey demiyor zaten. Müdahale etmenizin bir gerekçesi olmalı. Sorun şu; siz sadece kendi ülkenizdeki bir tehditten hareketle başka bir ülkedeki gruba müdahale edebilir misiniz? Yoksa o başka bir ülkedeki grubun bizzat bir tehdit olması gerekmez mi? Şu an PYD’nin doğrudan bir tehdit oluşturduğunu söylemek pek kolay değil. Eğer Türkiye’de Kürt meselesi olmasaydı, diyelim ki Türkiye’de Kürtler yaşamasaydı böyle bir tehlikeden söz etmeyecektik. Dolayısıyla meselenin PYD’den ziyade Türkiye’deki Kürt meselesi olduğunu anlayabiliriz.
Peki, muhafazakâr kimlikli bir iktidarın ki çözüm adımları da atıldı, yine de bu sorunu çözememesinin temel nedeni nedir?
İki tarafta istemedi. Bu durumlar aslında bir çözüm potansiyeline gönderme yapıyor. Çözülebilirlik demek siz çözebilirsiniz demek değil, istemeniz de lazım. Suriye’deki imkânlar doğduğu andan itibaren PKK da çözümü kendi dünyasında ikincil hale getirdi. Hükümet de aynı şekilde baktı, Suriye’deki gelişmeleri bir tehdit olarak algıladı ve Suriye’deki gelişmelerin ağırlığıyla Türkiye’deki çözüm çabası arka planda kaldı.
– Burada Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünü PKK sorununu üzerine temellendirdiğini söyleyebilir miyiz? Sonuçta PKK, Kürt sorununun bir sonucu olarak karşımıza çıkmış bir sorun. Bu nedenle ikisini birbirinden ayırarak bir çözüm üretmek daha doğru olmaz mıydı?
Doğru. Türkiye devleti şunu da söyleyebilirdi, hâlâ da söyleyebilir; PKK olsa da olmasa da fark etmez, ben Kürt meselesi diye bir mesele olduğunu düşünüyorum ve bunu çözeceğim. Türkiye devleti böyle bir devlet değil, olamadı. Bu dediğimiz devlet çok daha demokratik bir devlet. Türkiye, böyle bir devlet olamadı.
– Peki, şu an AK Parti eşittir desem yanına ne koyar, nasıl ifade edersiniz? “İslami kesim otoriteyi kabul etmez” ifadesinden de hareketle; otoriter mi, demokrat mı, ne?
AK Parti’nin şu an çok fazla İslami bir tarafı yok. Şu an MHP-AK Parti işbirliği üzerinden giden epeyce devletçi ve milliyetçi bir hükümet var.
BAZI ADAMLAR DÖKÜLDÜ, KALANLAR MHP’YLE BÜTÜNLEŞTİ
– İslam’ı öne alsa milliyetçileşmez miydi?
Olabilir de, olmayabilir de. İki türlü Müslümanlık da bu topraklarda mevcut… Kategorik olarak tek renge sahip değiller. Nasıl ki laikler içerisinde otoriterler ve demokratlar varsa, müslümanlar içerisinde de aynıları var. Sonuçta Türkiye’de kimin kazanacağına konjonktür karar verdi ve demokratlar kaybetti. İslami kesim içerisinde daha demokrat, liberal olanlar bu mücadeleden yenik çıktılar. Yoksa aynı adamlar birden bire başka adamlara dönüşmediler. Bazı adamlar döküldü, işin dışına çıktı. Geri kalan başka adamlar da MHP’yle bütünleşti. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz; AK Parti’nin çıkışında da bütün bu eğilimler yana yanaydı, ama konjonktürün özgürlükçü tarafa ağırlık vermesi nedeniyle özgürlükçüler öne çıkmıştı. Daha sonrasında hem AK Parti içindeki hem de dış ortamdaki gelişmelerle özgürlükçü kişiler AK Parti’nin dışına doğru kaydılar ve oradan düştüler. Geriye de daha klasik, kategorik, çok daha devletçi, milliyetçi bir Müslümanlıkla-milliyetçilik sentezi kaldı. Şu an baktığımda bu iktidarın kendisine Müslümanım demesinin hiçbir mantığını göremiyorum. Sadece Diyanet İşleri ve İmam Hatipler politikası dışında. Öte yandan toplumsal açıdan bakıldığında da oportünist bir zihniyeti yansıtıyor.
AK PARTİ’NİN ŞAHİN KANADI PKK’YLA İTTİFAK YAPTI
– Hendekler HDP’nin yüzde 13’lük başarısına karşı yapıldı mı diyorsunuz?
HDP, yüzde 13’ü aldığı anda artık Kürt meselesinin Meclis’te ve farklı yollarla çözülme ihtimali ortaya çıkmıştı. Üstelik de AK Parti’nin daha zayıfladığı bir dönem. HDP için daha iyi bir sonuç herhalde yoktu. Ama o zamanki PKK’lıların seçimden sonraki açıklamalarına bir bakın neler denmiş ve neler hissetmişler. Hatta şunu da söyleyeyim; Kandil, Demirtaş’ın önünde PKK’yla Batı’yı dengeleme şansının doğduğunu düşündü. PKK’ya ihtiyaç olmadan da Kürtlerin liderliğini yapabilme fırsatının yakalanabileceğinden tedirgin oldular. Bu ihtimalden hiç hoşlanmadılar. Öbür tarafa bakalım; o noktaya gelindiğinde hükümet de zaten çözüm sürecini istemiyordu. Açık söylemek gerekirse, aynı yılın (2015) Şubat veya Mart’ına baktığımız zaman iki taraf da bu işten caymıştı. İki taraf da bunu ya yapmak istemedi ya da yapamayacağını hissetti, ikisi de olabilir; geri adım attılar. Kabul edilemeyecek bir ortam ortaya çıktığında da iki taraf hamle yaptı. 7 Haziran’da PKK’nın hoşlanmadığı bir sonuç ortaya çıktı. Tepki verdiler. Bu tepkiyi de bence hükümetin şahin kanadı çok yadırgamadı, hatta belki hoşuna gitti. Çünkü elleri rahatladı.
– “Dökülenler” ifadeniz üzerine kastınız Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül…
Evet, onlar ve bir sürü ismi bilinmeyen, teşkilatlardaki belki binlerce insan. Çünkü AK Parti’nin başından beri var olan ve belirli ideallerle davranmış, başarılı işler yapmış insanlar artık yok.
– KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, AK Parti’nin çekirdek oyunun ilk kez yüzde 30’un altına düştüğünü açıkladı. Bu oy düşüşünü Davutoğlu ve Babacan’ın yeni parti çalışmalarına mı bağlarsınız yoksa iktidarın genel politikalarından duyulan bir rahatsızlık mı?
AK Parti otoriterleşirse oy kaybeder, seçmen desteklemez diye birkaç kez söylemiştim. Şimdi olan bu. MHP’yle bile yüzde 50’ye gelemiyor ki kendi başına yüzde 52 alabilen, olumlu politikalarını sürdürseydi yüzde 60’lara çıkabilecek bir partiden bahsediyoruz. Rahatsızlık zaten vardı. Bizim defalarca yaptığımız ölçümlerde çıkıyordu. Bir dönem önce AK Parti’nin oyu yüzde 50 idiyse, bu 50 puanın 7-8’i zaten başkalaşmış, farklılaşmış ama alternatif olmadığı için AK Parti’ye oy veren insanlardı. Bu 7-8 puanın şimdi MHP’yle birlikte yaptıklarıyla 12-15’e çıktığını düşünüyorum. Şu an Babacan ve Davutoğlu zaten bu kitleyi kendisine çekiyor. Parti kurarlar ise o zaman ilave kopuşlar da olacaktır.
– Ne kadarlık bir kopuş olabilir? Parti içinden örneğin?
Birçok insanın öyle kolayca AK Parti’yi bırakıp diğerlerine geçeceğini sanmıyorum. Tekrar milletvekili seçilmek istiyorsan herhalde şansın yine AK Parti’de. Ama açık rahatsızlık taşıyan 5-10 kişinin fazla düşünmeden ayrılabileceğini tahmin ediyorum.
Soruya dönecek olursak Ahmet Davutoğlu’nun ne kadar şansı var?
Arkadaşlarım derinlemesine mülakatlardan oluşan bir çalışma yapmışlardı, sahadan gelenler de var ve birbirlerine tamamen uyuyor. Bu iki grubun, ayrı ayrı ya da birlikte olsalar da, yüzde 15 kadar bir tabanı var. Bu yüzde 15’in de 10 puanı AK Parti’den geliyor ve doğrudan ölçülebilir bir olgu. 15’i nasıl bölüşürler, sahaya çıktıklarında oran büyür mü, kalır mı, onlara kalmış bir şey.
Millet Bahçesi beklerken Atatürk Havalimanı kiraya veriliyor
medyabold