28 Nisan 2019 Pazar

50 OHAL Kararnamesi’nin iptali için dava açıldı

15 Temmuz’dan sonra çıkarılan ve daha sonra kaldırılsa da yasalaştırılan 50 OHAL Kararnamesi’nin anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için dava açıldı.

BOLD- OHAL mağdurlarını sevindirecek yeni bir gelişme oldu. Karar gazetesi yazarı Taha Akyol’un köşesinde verdiği bilgiye göre Meclis’e sunularak yasalaştırılan OHAL kararnamelerinden 50 kadarı hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla iptal davası açıldı.

Bunun çok önemli olduğunu belirten Akyol, “OHAL döneminde hiçbir yargısal denetime tabi olmadan yürütmenin çıkardığı kanunnameleri meclis çoğunluğu onaylamıştı, şimdi ilk defa anayasaya uygunluk denetimi yapılacak. Daha önemlisi, OHAL döneminde Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Kanunun’da ve Seçim Kanununda yapılan değişiklikler tereddütsüz anayasaya aykırıdır.Tabii, KHK ile ihraç edilenlerin, mahkeme kararı yoksa, kamu hizmetinde çalışamayacakları hükmü de tereddütsüz anayasaya aykırıdır” dedi.

Anayasa Mahkemesi’nin 57. kuruluş yıldönümü törenine katılan ve AYM Başkanı Zühtü Arslan ile de bizzat görüştüğünü ifade eden Akyol, AYM’nin yapacağı bu denetimin ‘normalleşmek’ için ne kadar önemli olduğunu vurguladı.

TAHA AKYOL’UN “AYM BAŞKANI NE DİYOR? BAŞLIKLI 28 NİSAN 2019 TARİHLİ YAZISI

Anayasa Mahkemesi’nin 57. kuruluş yıldönümü töreninde konuşan Başkan Zühtü Arslan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve yasalaşmış OHAL kararnamelerinin anayasal denetime tabi olduğunu anlattı.

Parlamento ve kamuoyu denetimlerinin hayli etkisizleştiği günümüzde AYM denetiminin ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ihtiyaç yok sanırım.

Öncelikle törene beni de davet ettiği için Sayın Zühtü Arslan’a teşekkür ediyorum. Aynı gün Gaziantep’te hukuk-ekonomi ilişkileri üzerine bir konuşmam olduğu için Ankara’ya gidemedim.

Zaman tasarrufu için İstanbul dışında konferans vermeye gitmiyorum, fakat Gaziantep Kulübü’ne bir yıl önce söz vermiştim. Gösterdikleri sıcak ilgi ve dostluk için teşekkür ediyorum.

Sayın Zühtü Arslan’ın kitap ve makaleleri hakkında daha önce defalarca yazdım. “Hak eksenli” hukuk anlayışını, yani otoriteye değil, bireysel hak ve özgürlüklere öncelik verilmesini savunan bir hukukçudur.

Hukukun “hak eksenli” yorumu konusunda AYM üyesi Prof. Yusuf Şevki Hakyemez’in de kitaplarını tavsiye ederim.

Zühtü Arslan’ın konuşmasını okudum. Kitaplarında olduğu gibi yine “hak eksenli” kavramını vurguluyor. Örnek olarak, İstinaf’ın ilk kararına karşı Yargıtay’a gidilemeyeceği şeklindeki kanun maddesini iptal ettiklerini söylüyor. Böylece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki asgari hak arama garantisinin “ötesine” geçtiklerini belirtiyor.

Sanırım bundan haklı bir gurur duyuyor.

Evet AYM, mutlaka AİHM içtihatlarında ifade edilen evrensel hukuku temsil etmelidir. Bunun gerisinde kalırsa, dünya hukuk camiasının gözünde çok onurlu bir statü olan “iç yargı yolu” olma vasfını kaybeder, AYM için onur kırıcı olur.

OHAL döneminde AYM böyle bir riskle karşı karşıya idi. Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın tutuklanmalarının insan hakları ihlali olduğuna karar vererek, evrensel hukuka uygun davrandı, “iç yargı yolu” statüsünü korudu.

Fakat aynı durumdaki Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve benzerlerinin dosyası, AYM’de 2.5 yıldır bekliyor, bu arada “hükümlü” oldular, dosyaları Yargıtay’a geldi…

Osman Kavala’nın başvurusu hala cevapsız…

OHAL yasaları

Sayın Arslan’ın verdiği bilgiye göre, Meclis’e sunularak yasalaştırılan OHAL kararnamelerinden 50 kadarı hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla iptal davası açılmış bulunuyor. (İptal davalarının yüzde 70’i)

Bu son derece önemlidir: OHAL döneminde hiç bir yargısal denetime tabi olmadan yürütmenin çıkardığı kanunnameleri meclis çoğunluğu onaylamıştı, şimdi ilk defa anayasaya uygunluk denetimi yapılacak.

Normal yasalarda OHAL yetkileriyle yapılan değişikliklerin, OHAL kalktıktan sonra prensip olarak anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyim.

Daha önemlisi, OHAL döneminde Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Kanunun’da ve Seçim Kanununda yapılan değişiklikler tereddütsüz anayasaya aykırıdır.

Tabii, KHK ile ihraç edilenlerin, mahkeme kararı yoksa, kamu hizmetinde çalışamayacakları hükmü de tereddütsüz anayasaya aykırıdır.

AYM’nin yapacağı bu denetimin ‘normalleşmek’ için ne kadar önemli olduğu açıktır.

Kuvvetler ayrılığı

Zühtü Arslan’ın konuşmasında, hukuk tarihimizden üç anayasa hukukçusuna atıfta bulunmasını sevinçle karşıladım: Meşrutiyet döneminde Babanzade İsmail Hakkı Bey, Cumhuriyet döneminde Ahmet Ağaoğlu ve Ali Fuat Başgil…

Babanzade’nin 1913 basımlı “Hukuk-ı Esasiye” (Anayasa Hukuku) adlı eseri, Mustafa Kemal Paşa’nın 1920 ve 1921 yıllarında Ankara’da rejim tartışmaları yapılırken okuduğu, altını çizip notlar aldığı kitaptır.

Atatürk daima kuvvetler birliği yanlısı oldu, bu üç hukukçu kuvvetler ayrılığını savundular.

Tarihimizde, Namık Kemal’den başlayarak, anayasal devlet, fert hak ve hürriyetleri, kuvvetler ayrılığı gibi yüksek değerleri savunmuş büyük düşünürlerimizi tanımak, günümüzde bu değerlere zihinlerde derinlik ve güç kazandırır.

Zühtü Arslan konuşmasında “Yargı bağımsızlığı demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz gereklerindendir” diye vurguladı. Yargının “her türlü paralel yapı ve oluşuma karşı bağımsız olması gerektiğini” belirtti.

Yazımı Arslan’ın şu sözleriyle noktalıyorum:

“Hâkim hiçbir şart ve ahval altında aklını ve vicdanını başkasına emanet edemez.”

 

 

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder