Oregon Senatörü Ron Wyden, ABD Senatosu’nda NBA yıldızı Enes Kanter ve Türkiye’de kadınlar gününde yapılan baskıları anlatan çarpıcı bir konuşma yaptı.
Wyden’in konuşması şöyle:
“Sayın Başkan, bu öğlen üstü Senato’ya memleketimin takımı Portland Trailblazers’ta basketbol oynayayan Enes Kanter adında genç bir adam hakkında konuşmak için geldim. Keşke bugün burada Cumartesinin sonuçları ya da bu akşam Clippers’a karşı yapılacak maçın üzerinden geçmek için olabilseydim ama maalesef Sayın Kanter herhangi bir basketbol maçının sonucundan çok daha fazla ciddi tehlikeler yaşıyor. Ailesi de şu an bu tehlikelerle karşı karşıya.
Sayın Kanter Türkiyeli. Basketbol aşkı onu 2009’da ABD’ye getirdi ve 2012 seçmelerinde üçüncü olarak Utah Jazz tarafından seçildi. Enes parlak, akıllı ve nazik bir adam. Memleketi Türkiye’de olan bitenle ilgileniyor ve ülkesinin geleceğiyle de yakından alakadar oluyor. Ve bu önemli meseleler hakkındaki fikirlerini haklı bir şekilde dilediğince ifade edebilmesi gerektiğine inanıyor. Türkiye Başkanı Erdoğan bu yüzden terörist olarak yaftaladı. Sayın Erdoğan, Başkan Erdoğan ve yakın arkadaşları Enes Kanter’in saha dışındaki belagat ve uluslararası, özür dilerim, ilham veren muhalefetini hoş görmek için fazla duygusallar.
Erdoğan, Sayın Kanter’in pasportunu gerçek herhangi bir kanıttan yoksun suçlamalar temelinde iptal etti. Başkan Erdoğan, İnterpol’den Sayın Kanter hakkında kırmızı bülten çıkarmasını talep etti – ki bu da takımı her ne zaman yurtdışına giderse kendisinin ABD’de kalması gerektiği anlamına geliyor. Bu durum, Londra ve Toronto’ya gitmesine mani oldu.
Bizzat Sayın Kanter’in kısa süre önce yayımlanan bir Washington Post makalesinde yazdığı gibi, ve burada alıntı yapacağım, “Kesinlikle bir hedefim ve Erdoğan beni susturabileceği Türkiye’ye dönmemi istiyor.”
Erdoğan, tam da diktatörlerin oyun kitabından çıkma stratejileri izleyerek, hala Türkiye’de yaşayan ailesini tehdit yoluyla kendisini susturmaya çalışarak Sayın Kanter’in eleştirilerine bir korkak gibi karşılık verdi. Sayın Kanter kısa süre önce gazetecilere babasının bu hafta içinde, sadece birkaç gün zarfında Türkiye’de mahkemeye çıkacağını söyledi. Bu yargılamanın detayları otoriterlerin serpildiği gizlilik sisiyle örtülü ancak Sayın Kanter’in güçlü sözleri bu sisi yalnızca birkaç gün önce delip geçti. Babasının neden yargılandığı sorulduğunda Enes “yalnızca babam olduğu için” dedi.
Enes şimdiden çok fazla fedakarlık yapmış genç bir adam. NBA’da oynama hayalini kovalamak için bir delikanlıyken evden binlerce mil uzağa taşındı. Yalnızca sözde bir Amerikan müttefiki olan Türkiye’nin geleceği hakkındaki görüşlerini açıklama suçundan bir terörist olarak yaftalandı. Yıllar önce ailesiyle irtibatını kesti çünkü Erdoğan’ın hükümetini eleştiren biriyle konuştukları için onları cezalandıracağına inanıyordu. Şimdi ise, onlara bir erişemeksizin, Enes sürekli olarak memleketinde sevdiklerine ne olacağı korkusuyla yaşamak zorunda. Bugün burada, ABD Senatosu kürsüsündeyken iki önemli konu hakkında herhangi bir kafa karışıklığı kalmasın isterim:
İlk olarak, Sayın Erdoğan, dünyanın gözleri üzerinizde, dünya Enes Kanter’in babasına bu ve sonraki haftalarda nasıl davranacağınızı izliyor. Ve Sayın Erdoğan, dünya Enes Kanter gerek ABD toprakları üzerinde gerekse yurtdışına gittiğinde nasıl davrandığınızı izliyor. İkinci olarak, ABD, Enes ve ailesi bu otokratik eziyete maruz kalırken bir köşede öyle duramaz ve duramamalıdır. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya Sayın Kanter’in durumu mevkidaşları ile gündeme getirmesi çağrısında bulundum ve dışişleri bakanımızdan ülkemizin bu uydurma kırmızı bültenlere ve iade taleplerine aktif bir şekilde karşı koyacağını açık bir şekilde belirtmesini istedim.
Gerçek şu ki dışişleri bakanlığımız Sayın Kanter’in Trailblazers’la birlikte güven içinde seyahat etmesi ve halkının özgürlüğü savunabilmesi için gerekli tüm adımları atıyor olmalıdır. Enes Kanter, anayasamızca kutsal kabul edilen ifade özgürlüğünü kullanan genç bir adam ve Amerika sakini. ABD, özgür fikir ve ifadeye yönelik böylesine açık bir saldırı karşısında sessiz kalamaz. Bana göre bu tam da münferit bir mesele değil. Bu yalnızca bir spor meselesi değil ve daha geniş bir kapsamda incelenmeli: Bir hükümet bir sözde NATO müttefikini giderek daha da otoriter bir yola sokuyor.
Suudiler Washington Post köşeyazarı Cemal Kaşıkçı’yı Türkiye’deki bir konsoloslukta yüzsüzce öldürdüğünde Erdoğan kendisini gazetecilerin ateşli bir savunucu olarak sundu. Ama bu ‘aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ (actions speak louder than words) deyiminin karşıladığı klasik bir durum. Erdoğan, Suudilerden daha fazla gazeteciyi hapsediyor. Aslında Erdoğan, Ruslardan, Çinlilerden ve dünya üzerindeki bütün otoriter rejimlerden de daha fazla gazeteciyi hapsediyor. Çünkü, Erdoğan tümü hakikati anlatmak istediklerinde bilerek ve korkusuzca bu baskıcı eylemleri göze alan gazeteci ve bağımsız medya kuruluşlarını hedef almıyor. Erdoğan barışçıl göstericileri de hapse attı.
Daha geçen Cuma, Dünya Kadınlar Günü için barışçıl bir şekilde İstanbul’da toplanan insanlara baskı uyguladı. Ve kötüye gidiyor çünkü Erdoğan saldırılarını ve ademokratik normlarını işte buraya Amerikan topraklarına zorlayacak kadar yüzsüz. İki yıldan kısa süre önce, Erdoğan korumalarına şiddete başvurmayan göstericilere tam burada, ülkenin başkentinde saldırması için izin verdi. Vurgulamak gerekirse, bu saldırı tam da burada Amerikan topraklarında gerçekleşti. Tam burada. Tam burada. Beyaz Saray’dan kısa bir yürüme mesafesinde…
Amerikalılar bu tarz davranışlar karşısında küplere binmeli, özellikle de bunlar Türkiye gibi bir sözde dost ve müttefikten geldiğinde. Erdoğan’ın kısa süre önce Vladimir Putin’in Rusya’sından büyük bir askeri alım yapma kararında daha da kararlı hale geldiği dikkatlerden kaçmadı. Uydurma İnterpol kırmızı bültenleri kullanma da tam Vladimir Putin’in taktikler kitabından çıkma.
Şimdi Dışişleri bakanlığının bu davranışa karşı çıkma zamanı. Dışişleri bakanlığı bu davranışı reddetmelidir. Bu federal hükümetin kolaylıkla yok sayabileceği başka insanlara yönelik uzak bir tehdit değil. Erdoğan’ın istismarları tam burada, ülkemizde, Amerikan topraklarında yaşanıyor. Ve Enes Kanter gibi insanlar da bunun kurbanları. Sayın Başkan, ben üniversiteye zamanında daha genç bir adam olarak basketbol bursuyla gittim. Yerel meclis toplantılarında sık sık insanlara, çok kısa ve yavaş olmamdan ötürü gülünç bir fikir olan, vaktiyle NBA’de oynamak istediğimden bahsediyorum. Sahadaki becerilerim Enes Kanterinkilerden kesinlikle ışık yılları kadar uzaktı.
Ama üniversitede (basketbol) oynamış biri olarak tam saha presin değerini tam olarak hatırladığımı söyleyebilirim. Buna sıkı sıkıya inanıyorum ve bir kez daha belirtmek isterim ki dışişleri bakanlığımız Sayın Kanter ve Erdoğan’ın totaliter rejimine karşı çıkan herkese insan hakları ve ifade özgürlüğü çerçevesinde davranması için Türkiye’ye tam saha pres uygulamalıdır. Sayın Başkan, sözlerime böylelikle son vererek kürsüyü…”
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder