“Her kim bir canavarla çarpışmayı göze alırsa, bir canavar olmayı da göze alsın. Çünkü karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar.” der Nietzsche.
İnsanın en ağır ikilemlerinden biri… Kaybetmeyi hatta yok olmayı göze almak pahasına iyi kalmak ya da savaştığı canavara dönmek pahasına kazanmak… Ben Hur, işte bu ikilemi merkeze alan bir başyapıt…
KARDEŞ KAVGASI
Hz. İsa’nın peygamberliğinden yaklaşık üç yıl önce Judea Prensi Ben Hur, Roma bayrağı altında sakin bir hayat sürmektedir. Bu sakin hayat, çocukluk arkadaşı Messala’nın bir Roma ordusu komutanı olarak şehre gelmesiyle değişir. Ben Hur ve Messala başta birbirlerini çok sıcak karşılar. Ama bir şeylerin değiştiğini ikisi de hissetmektedir. Messala artık yönetendir. Üstelik köken olarak yerli halktan olduğu için eziklik duygusu içindedir. Kendini gösterecek, otoritesini sağlamlaştıracak bir hamleye ihtiyacı vardır.
Messala’nın beklediği bu hamle ne yazık ki arkadaşı Ben Hur yoluyla gelir. Judea Prensi, bir yanlış anlaşılma sonucu Roma askerlerine saldırmakla suçlanır ve Messala’nın huzuruna çıkarılır. Efendilerine yaranmak isteyen Messala, Ben Hur’u kürek cezasına gönderir. Ben Hur öfke içinde yurdundan koparken geride yaşlı bir anne ve genç bir kız kardeş bırakır.
ÖFKE GİRDABI
Kürek mahkûmu ve köle olarak satılan Ben Hur içinde bir volkan gibi kaynayan öfkesi ve intikam arzusuyla hayatta kalır. Nice badireden sonra bir Arap şeyhi tarafından azat edilir ve şehrine geri döner. Fakat geride onu bir yıkım bekliyordur. Şehir, cüzzamın elinde hayalet kente dönmüştür. Öfkeli prensin intikam arzusu doruğa çıkar. Oysa bu sırada şehirde çok farklı şeyler olmaktadır.
MERHAMETİN ÇAĞRISI
Hz. İsa; insanları affetmeye, merhamete çağıran mesajını duyurmuştur. Ben Hur şimdi ne yapacaktır? Acı zehri yutup eski Ben Hur mu olacaktır, yoksa intikamını alıp öfke beslediği Messala’ya mı dönüşecektir? Habil ve Kabil yani… İnsanlığın tüm hikâyesi…
BİR SİNEMA ŞAHESERİ
Ben Hur, ikisi sessiz sinema döneminde olmak üzere dört kez sinemaya uyarlandı. Bunlar içinde yedinci sanata damgasını vuran hiç şüphesiz 1959 yapımı olandır. 12 dalda Oscar’a aday gösterilen film tam 11 ödül aldı. Bu başarıyı yakalayan sadece iki film daha var: “Titanic” (1997) ve “Yüzüklerin Efendisi 3-Kralın Dönüşü”(2003).
Senaryo aşaması altı yıl, çekimleri yaklaşık bir yıl süren filmde binlerce figüran yer aldı. Henüz dijital görsel efektler olmadığı için her dekor birebir inşa edildi. Filmin bütçesi dönemi için o kadar yüksekti ki MGM’nin neredeyse tüm parası bu işe yatırılmıştı. Sonuçta ortaya bir şaheser çıktı. Döneminin seyirci rekorunu kıran film yapımcısını ihya etti. Görkemli yarış sahneleri ise hâlâ sinemanın efsaneleri arasında.
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder