Ekonomist Atilla Yeşilada, çeşitli projelerde maliyet hesaplanırken çevreye verilen zararların da dikkate alındığını ancak Türkiye’de mega projelerde bu ölçümü yapmaya imkan tanıyan ÇED raporlarının iptal edildiğini hatırlatarak, bu tür hesapların yeni havalimanında yapılmadığını, dolayısıyla çevresel maliyeti bilinmeden bu projenin topluma ve kalkınmaya faydalı olduğunu söylemenin mümkün olmadığını dile getirdi.
YouTube kanalında paylaştığı son videosuna “Bugün bütün uçan memelilere sesleniyorum. Bunu söylerken de yarasaları ve Türk Hava Yolları’nı kullanan sevgili kardeşlerimi kastediyorum” diyerek başlayan Yeşilada, “İstanbul Havalimanı ismi bana biraz garip geldi. Onun için ona da Atatürk Havalimanı diyeceğim. Bence her kentin en büyük anıtına, yüce Atamız ve kurtarıcımızın adını vermeliyiz” ifadelerini kullandı.
İstanbul Havalimanı’nı bir örnek olarak kullanarak ekonomistlerin kalkınma, çevre ve sosyal dokunun korunması arasındaki tezatları nasıl çözümlediğini anlatmaya çalışacağını ve kararı izleyenlere bırakacağını söyleyen Yeşilada, şöyle devam etti:
“Türkiye 9 bin dolar civarında geliri olan bir ülke. Ve biz de tabii çocuklarımızın refahı, kendimizin daha iyi yaşaması için en azından Avrupa düzeyi olan 25-30 bin dolara çıkmak istiyoruz. Bunun için de Sayın Başkanımızın mega projeler dediği büyük yapıtlara ihtiyacımız var. Yollara, köprülere, havalimanlarına, limanlara, tren yollarına ihtiyacımız var.
Bunlar nasıl yapılıyor, ihaleler doğru mu gibi şeyler ayrı bir tartışma konusu ama bir ülkenin ekonomisinin kalkınması için özel sektörün yapamadığı şeyleri kamunun yapması ve bunun da bir kısım bütçe kaynaklarıyla finanse edilmesi doğru bir yaklaşımdır. Dünyanın her yerinde yapılır.
İstanbul Havalimanı’nda bana sorarsanız İstanbul’un yeni bir Atatürk Havalimanı’na ihtiyacı vardı. Çünkü kapattığımız Atatürk Havalimanı artık şehrin ortasında kalmıştı. Daha fazla büyütemiyorduk, daha fazla kapasiteye hizmet vermesi zor olduğu gibi trafik erişim sorunları da vardı.
Ayrıca yeni Atatürk Havalimanı’nın arkasında yatan fikri ben samimi olarak dahice buluyorum. Türk Hava Yolları dünya çapında kendini ispatlamış, hakikaten hizmet kalitesiyle benim her zaman tercih ettiğim, takdirlerimi sunmak istediğim bir şirkettir, markadır.
Türk Hava Yolları Atatürk Havalimanı’nı kullanarak bu bölgenin transit hava yolu olmaya soyunuyor. Böylece dünyanın her yerinden getirdiği uçuş yolcularını İstanbul üzerinden diğer destinasyonlara dağıtacak. Orta Asya’dan ya da Arap ülkelerinden getirdiklerini Rusya ya da Avrupa ülkelerine dağıtacak.
Bunun inanılmaz yararları var. Birincisi tabii THY’nin gelir kaynakları artacak ama eğer bu gelen yabancı yolcuları İstanbul’da birkaç gün ağırlayıp onlara Türkiye’nin ne kadar güzel ve faydalı bir yer olduğunu, turizme elverişli bir yer olduğunu anlatabilirsek, onları havalimanından çıkartıp İstanbul’u gezdirebilirsek bütün İstanbul ekonomisine çok büyük bir yararı olabilir.
Onun da ötesinde Türkiye’nin böyle bir projenin altından kalkmış olması bizim müteahhitlerimize, mühendislerimize, işçilerimize yurt dışında da pek çok proje sağlar. Uygulamasında hatalar olsa da ben stratejik olarak yeni Atatürk Havalimanı’nın doğru fikir olduğunu düşünüyorum.
“ÇEVRENİN DE BİR DEĞERİ, BİR MALİYETİ VAR”
Bunun ötesinde çevrecilerin bakış açısını da çok yakından anlıyorum. Çevrenin bir değeri vardır. Çevre yalnız bizim için değil, diğer nesiller, bizden sonraki nesiller için de kıymetli.
Eskiden bataklık kurutmak kamunun en önemli göreviydi. Bir de sivrisinekler ölsün diye DTH diye bir ilaç vardı, onu sıkardık. Şimdi bataklıkların, çevredeki ekosistemlerin hayat kaynağı olduğunu öğreniyoruz. DTH’nin de çocuklarda mutasyona neden olduğuna karar verdik.
Dünya hakkında bildiğimiz şeyler değişiyor. Atatürk Havalimanı’nın üzerine kurulduğu kuş göç yolları gibi diğer ıslak alanların böyle imha edilmesi de çok ciddi bir sorun yaratıyor.
Tabii oradaki köylere de zarar verilecek bir miktar. Rant uğruna o topraklar alınıp satılıyor.
Ekonomik kalkınma ile çevrenin ve sosyal dokunun korunması arasında bir tezat oluştu. Bu tezatı nasıl çözelim? Toplumun yararlarını maksimize edeceksek Atatürk Havalimanı’nı yapmayalım mı yoksa ‘Ya çevreyi boşver, nasıl olsa kendini tamir eder’ diye bir yaklaşıma mı girelim?
Bu sorunun cevabını teorik olarak vereceğim. Ondan sonra artık herkes kendi vicdanında hangisinin doğru olduğuna karar verir.
Bu yalnız Atatürk Havalimanı değil, Türkiye’de özellikle HES dediğimiz derelerin, nehirlerin üzerine kurulan barajların değerlendirilmesinde de çok önemli. Hasankeyf gibi eşsiz bir tarihi zenginliği yok ederek elektrik ürettiğimiz baraj için de önemli.
Ekonomik yararlarla çevreye ve o projenin etrafında yaşayan insanlara, ekosisteme verdiğimiz zararı nasıl dengeleyeceğiz?
Sıkı çevrecilerin görüşü, çevre bize tanrının diğer nesiller için korumamız üzere emanet ettiği bir eserdir, hiçbir yerine dokunmaya hakkımız yok. Dolayısıyla böyle bir değiş tokuş söz konusu değildir. Ekonomik menfaatleri ya da yararları ne olursa olsun hiçbir şekilde çevreye zararı dokunacak projeler yapılamaz.
Vahşi kapitalizm ki en iyi örneği Trump’dır, çevreye hiçbir şey olmaz, dünya bize tanrının bir armağanıdır, arzu ettiğimiz gibi kullanırız, biterse yenisini yaparız. Dolayısıyla çevreyi boşverin. Hiç bu konuları dikkate almayın bile.
Biz biraz daha ortada bulunan ekonomistler, mükemmel olmasa; vicdanları tatmin etmese bile daha değişik bir yaklaşım belirliyoruz. Bu söz konusu olan projenin ömrü boyunca getireceği ekonomik getiriyi bugüne iskonto ederken, bunun yanında ödediğimiz maliyeti ki buna dışsallıklar diyoruz.
Yani çevreye, kuş göç yollarına vereceğimiz zarar, ortadan kalkabilecek çeşitli hayvan ve bitki türlerini, ekosistemin bozulmasını, yerinden edilecek köylüleri maliyetlendirmeye çalışıyoruz ve bunun ortasında bir kar-zarar denklemi ortaya koyuyoruz. Eğer net kar varsa proje yapılsın. Net kar ne kadar büyük olursa çevreye zararı o kadar göze alabiliriz. Net kar sıfıra yakınsa ya da çok düşükse proje yapılmasın diye karar verilir.
“MEGA PROJELERDE ÇED RAPORLARI İPTAL EDİLDİ”
Aslında bu sistem Türkiye’de uygulanıyor. Tam açılımını bilmiyorum ama her projede bir ÇED raporu alınması lazım. Çevre etki raporu. Ama tabii mega projelerde bunlar iptal edildi. Bir de maalesef bu raporları yazanların bazıları para karşılığında her şeyi yapıyor. Bu konu yurt dışında çok daha ciddiye alınır.
Bazı şeyleri fiyatlandırmak imkansız ama bazı şeyleri fiyatlandırmak çok daha kolay. Örneğin, eğer Atatürk Havalimanı’nın yapımında toprağı kamulaştırdıysanız ve buradaki insanlar başka yere göç ettiyse bunların göç etmesinin maliyeti var, o toprağın bir maliyeti var, o topraktan edinilen gelirin bir maliyeti var. Bunlar ölçülebilir.
Kuş göç yolları konusunda biraz daha güç. Ama burada da bir araştırma yapılabilir. Türkiye’de çok değerli biyolojistler var, Bu işlerle ilgilenenler var.
Eğer kuşlar oraya gelmezse başka bir yerden göç yollarını devam ettirebilirler mi yoksa biz aslında İstanbul Atatürk Havalimanı’nı oraya inşa ederek kuşların Türkiye’ye gelmesini engelliyor muyuz? O kuşların yaşamına zarar verebilir miyiz?
“YENİ HAVALİMANINDA ÇEVRESEL MALİYET HESAPLARI YAPILMADI”
Eğer o kuşların yaşamına zarar veriyorsak, eğer bir daha Türkiye’ye gelmeyecekler ve hatta belki de göç yolları ebediyen bozulacağı için kuş nesline onarılması imkansız bir zarar veriyorsak maliyeti çok yüksektir. Belki projenin iptaline yol açabilecek kadar yüksektir. Özellikle o kuşlar korunmaya alınmış, yani sayıları az, çoğalmaları güç, kaybolmak üzere olan bir nesilse bu maliyet daha da artar.
Bu tür hesaplar yapılmadı bildiğim kadarıyla Atatürk Havalimanı’nda.
Dolayısıyla biz açıkçası Atatürk Havalimanı’nın maliyetini biliyoruz, ilk aşaması 7-7.5 milyar euro, tamamlandığında 10.5 milyar euroyu geçecek. Teorik getirisini biliyoruz. 20 yılda 20 milyar euro teklif etti konsorsiyum hükümete. Herhalde ondan biraz daha fazlasına onlar kazanacaklar.
“YENİ HAVALİMANINDA ÇEVREYE NE KADAR ZARAR VERİLDİĞİ KONUSUNDA HİÇBİR BİLGİMİZ YOK”
Ama bunun karşılığında çevreye ne zarar verdik? Bu konuda hiçbir bilgimiz yok. Bu bilgiyi edinmeden de bizim gibi ekonomistlerin, bu projenin topluma yararı mı, zararı mı olduğuna karar vermesine imkanı yoktur. Ve bu projenin kalkınmaya faydalı olduğunu da söylemeye imkan yoktur.
Çünkü şunu anlatmamız lazım: Türkiye’de turizm gelirlerinin belki de yüzde 90’ı İstanbul, Antalya ve Bodrum gibi 3 lokasyondan elde ediliyorsa aslında Türkiye’nin turizm gelir potansiyeli bunun belki 100 mislidir.
Karadeniz ve Trakya’nın kuzeyindeki bazı ekosistemler eşsizdir, koruma altına alınmıştır. Bunlardan elde edilebilecek turizm geliri fiyatlandırılabilir. Nemrut Dağları’ndan Göbeklitepe’ye, Çatalhöyük’e kadar bizim arkeolojik mirasımız dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ve bunlardan başka ülkeler doğru alt yapıyı, oraya ulaşım imkanlarını ve reklamasyonu sağlayarak milyarlarca dolar para kazanmaktadır.
Güney Doğu ve Kuzey Doğu Anadolu’daki kayak merkezleri… Bütün bunların hepsi fiyatlandırılabilir. Bu fiyatlandırmalar yapılmadan Atatürk Havalimanı yapılmalı mıydı? Keşke yapılmasaydı. Aynı şeyi Kanal İstanbul ve HES projeleri için de söylüyorum.”
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder