Eşini ve 3 yaşındaki oğlunu Ege Denizi’nde kaybeden KHK’lı edebiyat öğretmeni Hasan Aksoy, uzun sessizliğini mahkemede bozdu: “Ailemi yok eden işkencecilerdir.”
SEVİNÇ ÖZARSLAN
BOLD ÖZEL – Tarih 28 Temmuz 2018’i gösterdiğinde Ege Denizi’nde, üçü bebek olmak üzere 7 kişi hayatını kaybetti. Sürgüne zorlanan edebiyat öğretmeni Aksoy ve ailesi de batan teknenin içindeydi. Hasan Aksoy ne 3 yaşındaki oğlunu ne de eşini kurtarabildi. Bir balıkçı teknesi gelip kendisini sudan çıkardığında eşi ve oğlu çoktan hayata gözlerini kapatmıştı.
Hasan Aksoy, hemen o gün gözaltına alındı, daha sonra tutuklanıp hapse gönderildi ve büyük bir sessizliğe gömüldü. Uzun bir süre yaşadıklarını, neden ülkesini terk etmek istediğini ailesi de dahil kimseye anlatmadı. Ta ki hayat arkadaşı Sena Aksoy’un “Çık mahkemede yaşadığımız soykırımı anlat, savunmanı muhakkak yap’ sözünü hatırlayana kadar…
Hasan Aksoy, 21 Mayıs 2019’da Bartın Ağır Ceza Mahkemesinde yaptığı ilk savunmasında, ailesiyle birlikte bir tekneye binip ülkesini terk etmesine sebep olanların Bartın emniyet müdürlüğündeki işkenceciler olduğunu söyledi.
Aksoy, “Savcı beye söylemek istediğim tek şu var; o kadar işkence yapılan insan var, o kadar işkence altında alınan ifade var ve bu işkencecilerle alakalı yapılan bana bir tane, bir tane bakın, ikinciyi sormuyorum, bir tane işlem göstersinler, Allah rızası için bir tane işlem. Bu işkencecileri korumasınlar. Benim çoluğumun çocuğumun ölmesine sebep olanlar Bartın ilindeki işkencecilerdir. Başka hiç kimse değildir. Eğer Bartın’da işkence olmasaydı sizin tabirinizle ben ne adaletten kaçardım ne de teslim olmazdım.” dedi.
İşkence altında alınan bir ifade nedeniyle kendisi hakkında yakalama kararı çıkarıldığını, ifade verenlerle yüzleşmek istediğini söylemesine rağmen bu taleplerinin kabul edilmediğini yazan Aksoy, “Ufacık Bartın’da bile yapılan işkenceleri hepiniz bilmekte ve görmektesiniz. İnsanların bu durumu mahkeme huzurunda dile getirmelerine rağmen bırakın işlem yapmayı, adeta her dönemin işkencecileri gibi bu dönemin işkencecileri de koruma altına alınmıştır ve bu işkencecilerin kimler olduğu, insanlara hangi zulümleri yaptıkları tek tek anlatılmış ve kayıtlara da girmiştir.” ifadelerini kullandı.
İŞKENCECİLERİN İSİMLERİNİ VERDİ
Aksoy, işkencecileri mahkemede isim vererek şöyle anlattı: Benim ile alakalı aleyhte beyanları olan şahıslar da ilk kollukta baskı altında işkence altındaki, insanlık dışı şartlarda alınan ifadelerini reddediyor hatta bunları yapan kişileri, bu mahkemede huzurlarınızda söylüyorlar. Diyorlar ki, isimlerini Ayhan, İlkay ve Fatih diye bildiğimiz, duyduğumuz kişiler tarafından ve KOM müdürü tarafından bizlere baskı, cebir ve şiddet uygulandı. Ne yazık ki ne kadar söylerse söylesinler mahkeme bu ifadeleri duymuyor!”
“KONUŞ! YOKSA SENİ CENAZEYE GÖNDERMEYİZ”
En son Bartın Kız Meslek Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapan Hasan Aksoy, eşi Sena Aksoy ve oğulları Yusuf Baha ile birlikte 28 Temmuz 2018’de Ayvalık’tan Midilli adasına geçmek için bir tekneye bindiler. Tekne adaya varamadan alabora oldu. Toplam 16 kişinin olduğu teknede 7 kişi hayatını kaybetti. Eşi Gökhan Yeni ve daha bebek olan Nurbanu ve Burhan’ı kaybeden Gülfem Yeni de o geceyi yaşayan ve acısını hala taze olan annelerden biri.
Hasan Aksoy olaydan sonra tutuklanıp Balıkesir Burhaniye Cezaevine gönderildi. Bir yıl burada kalan Askoy, geçen yıl Ramazan ayında ailesinin yaşadığı Mersin’e nakil istedi. Hala Tarsus 1 Nolu T Tipi Cezaevinde tutuklu.
Aksoy’a eşinin ve oğlunun cenazesine katılma izni verilmedi. Olaydan sonra alınan ilk ifadesinde “Konuş! Yoksa cenazeye göndermeyiz” denilerek tehdit edildi. Cenazeler için ilk başta araba vermeyen Bursa Belediyesi sosyal medyada yükselen tepkiler nedeniyle geri adım attı. Cenazeler Bursa’dan Sinop’un Durağan ilçesine götürüldü ve cenazelere otopsi yapıldığı için hemen burada defnedildi. Hasan Aksoy, eşine ve oğluna son görevini yerine getiremedi. Annesi, babası ve kardeşleri de cenazeye yetişemedi.
“TÜM POLİTİKACILAR UTANÇ İÇİNDE SUSSUN!”
Hasan Aksoy savunmasında bu olaya da değindi:
“Topluma nasıl bir nefret empoze edilmiş ise, nasıl bir korku verilmiş ise insanlar cenazelere saygı duyma duygusunu dahi yitirmiş hale gelmişler. En basiti bizim olayımız. Gördünüz, yaşadınız, siz de duydunuz hakim bey. Ege’de vefat eden Suriyeli bebek vardı, Aylan Kurdi ve o dönemde onun için timsah gözyaşı dökenler, gözyaşı dökmek için sıraya girenler bütün zevab takımı, en alttan en üste bütün devlet kademeleri kendi vatanının kendi öz evlatları için nasıl bir kini, nasıl bir nefreti içlerinde barındırıyorlarsa bırakın gözyaşı dökmeyi adeta cenazelerine dahi sahip çıkılmama yarışına girildi ve bunlar Bursa’da millete ait olan cenaze araçlarını yine bu milletin kendi öz çocuklarına cenaze nakil aracı verilmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bile bazı milletvekilleri insafa gelip konuşma yapmak zorunda kaldı… Günahsız bebelere yapılan zulme sessiz kalmaya gerçekten değer miydi? Şimdi benim hiçbir zaman büyümeyecek evladım, ciğerparem Yusufumun bedenini dahi toprağa verememiş bir babanın feryadı olarak bu ülkenin bütün politikacıları, bütün adalet mekanizması, eğer adalet varsa bütün yetkililer başlarını öne eğsin ve utanç içinde sussun.”
“YAPILAN SOYKIRIMI YÜREĞİME KAZIDINIZ”
Hasan Aksoy, 21 Mayıs 2019’da yaptığı 3 sayfalık bu savunmasından sonra 29 Temmuz 2019’da el yazısıyla 29 sayfadan oluşan ikinci bir savunma daha hazırladı ve 1 Ağustos 2019’da görülen karar duruşmasında kendini tekrar savundu. Tutuklu olmasının TC Anayasası’na aykırı olduğunu maddeler halinde açıklayan Aksoy savunmasının sonunda, evladını ve eşini kaybetmiş bir insan olarak verilecek hiçbir cezanın, acısının yakınından dahi geçemeyeceğini haykırdı:
“Eşimi, çocuğumu, kayıp etmeme rağmen normalde duyulsa gülüp geçilecek sebeplerle beni de tutuklayıp zindana attınız. 2 canımı bile toprağa vermeme müsaade etmeyerek yapılan soykırımı yüreğime kazıdınız. Vereceğiniz hiçbir ceza denizden tekneye çıkardığımda sessizce yatan gözleri bu dünyaya kapanmış bebelere bakarken yaşadığım acının yakınından dahi geçemez. Üç günahsız sabinin ve onlarcasının katili olmak zorunda bırakılan sözde adaletten zaten adalet beklemiyorum. İstediğiniz, önceden belli olan cezayı korkmadan, kahramanca, rahat rahat bana verebilirsiniz. Dedim ya arkamda Allah’tan başka kimse yok…
“MERHAMET ZULMÜN MERHEMİ OLAMAZ”
Sizlerden merhamet istemiyorum, hiç kimsenin şahsıma acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası, ne bana acıyın ne de soykırıma kurban verdiğim eşime ve çocuğuma!! Merhamet zulmün merhemi olamaz. Bu yazmış olduğum savunma haşirdeki mahkemeyi kübraya bir arzuhaldir. Ve dergahı ilahiyeye de bir şekvadır. Allah elbette adil-i mutlaktır.”
OKUL MÜDÜRÜ ŞİKAYET ETTİ
Önce çalıştığı okul müdürü, sonra da kuzeni tarafından şikayet edildiği için Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklanan Hasan Aksoy 10 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Karar 28 Ağustos 2019’da İstinaf Mahkemesi tarafından onaylandı. 1 Eylül 2016’da çıkarılan 672 sayılı KHK ile ihraç edilen Aksoy, “Ben 1 Eylül’de ihraç edildim. 4 Ekim’de aranmam başlamış, arama kararı olmadan firari diye ihbar (24 Ağustos 2016) edilmişim.” demişti.
Hasan Aksoy, 29 Temmuz 2019’da yaptığı 29 sayfadan oluşan ikinci savunmasında hakkındaki ‘suçlama’lara ayrıntılarıyla cevap verdi, tüm iddiaları çürüttü ve “Okulda çalışmak, bankaya para yatırmak, havale, eft yapmak, işkence altındaki tanık beyanları nasıl terör örgütü üyeliğine mesnet edilir? Daha bunları siz evrensel hukukun cari olduğu hiçbir platformda, gerçek mahkemelerde izah edememiş ve tarihin utanç sayfalarına kazınmışken, bu şekilde verilen kararlar paçavralar gibi dökülürken, hadi diyelim kulları kandırdınız da ahirette Allah’ı nasıl kandıracaksınız?” diye sordu.
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder