31 Aralık 2019 Salı

5 bin 300 personelli TRT, dış yapıma 1 milyar 150 milyon lira ödedi

5 bin 303 personeli olan ve 19 başkentte bürosu bulunan TRT, dışarıdan aldığı haber ve programlara 1 milyar 150 milyon lira ödedi. TRT, bir yılda 1,7 milyar lira bandrol geliri, 689 milyon lira da vatandaşın ödediği elektrik faturasından pay aldı.

BOLD – 5 bin 303 personeli olan ve 19 dünya başkentinde büroları bulunan TRT, dışarıdan aldığı haber ve programlara 1 milyar 150 milyon lira ödedi. 2018 Sayıştay raporuna göre, kurum dışından temin edilen yapım ve program giderleri önceki döneme göre yüzde 26 arttı, kurum dışı şahıslara ödenen miktar da yüzde 3 artış gösterdi.

Kurum 2018’de dışarıdan temin edilen yapım ve programlara 483 milyon 412 bin lira öderken, dışarıdan alınan haberlere de 611 milyon 598 bin lira harcandı. TRT, kurum dışındaki kişilere yaptırdığı programlara ise 55 milyon 142 bin lira ödedi. TRT bir yıl içinde 1.7 milyar lira bandrol geliri ve 689 milyon lira da vatandaşın ödediği elektrik faturasından pay aldı. TRT, 2019’da ise elektrik faturalarından 475 milyon lira gelir beklerken, sağlanan gelir bunun 200 milyon lira fazlası oldu.

KUALA LUMPUR’DA OFİSİ VAR

Sözcü’nün haberine göre, TRT’nin dışarıdan yaptığı haber, yapım, program alımları da 1 milyar 150 milyon 152 bin lira olarak gerçekleşti. Bir önceki yıl bu rakam yüzde 30.4 daha düşük oranla, 882 milyon 135 lirada kalmıştı. TRT, Anadolu Ajansından aldığı hizmetler karşılığı da bu kuruma KDV hariç 366 bin 227 lira ödedi. TRT’nin; Berlin, Aşkabat, Washington, Brüksel, Bakü, Taşkent, Kahire, Saraybosna, Köln, Erbil, Londra, Kuala Lumpur, Tahran, Astana, Kıbrıs, Almatı ve Moskova büroları ile New York’taki BM Genel Merkez Binası ve Washington bürosuna bağlı New York ofisleri faaliyette bulunuyor.

1.774 KİŞİ AYRILDI

TRT’de 2018’de 7 bin 133 olan personel sayısı, özellikle emeklilikler nedeniyle 2018 yılı sonunda 5 bin 303’e düştü. Bin 774 personel emekli oldu. Sayıştay raporunda personel sayısının düşmesine rağmen faaliyetlerde belirgin bir aksama yaşanmadığı da belirtildi.

AKP döneminde İBB tarafından havuz medyasına 2 yılda 57 milyon lira ödeme yapılmış!

medyabold
Devamını Oku »

İnanan Gönüller | Çağlayan Dergisi

İnsanlık almış başını kinle, nefretle bir yere gidiyor. Herhalde buna “yuvarlanıyor” demek daha uygun olur.. neticenin ne olacağını ve bu gidişin nereye varacağını şimdiden kestirmek oldukça zor. Çok kötümser davranıp âkıbetin Cehennem olduğunu söylemek doğru olmasa da, Cennet demek de biraz fazla iyimserlik olsa gerek. Sineler öfkeyle atıyor, gururlar çifteli, düşünceler paramparça ve muhakemeler de derbeder. Diyalog arayışları fevkalâde sun’î ve çıkar hedefli; tartışma ve münazara meclisleri âdeta birer harp meydanı, birer ateş hattı ve birer vahşi arena.. toplumu değişik kamplara bölmek ve kitleler arasıgerilimi artırmak için gerekli her şey var. Tavırlar kaba, ifadeler mütecaviz, yığınlar birbirine karşı müsamahasız. “Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî-medlûl; / Yalan rayiç, hıyanet mültezem her yerde, hak meçhul…” Sevinen düşmanlar, ağlayan da milletimiz.

Bu gidişe “dur” demek ve bu yuvarlanışı önlemek için sevgiyle çarpan, müsamaha ile oturup kalkan sinelere ihtiyaç var.. kendini insanlığın dünyevî-uhrevî mutluluğuna adamış “Gözümde ne Cennet sevdası, ne Cehennem korkusu; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım.”[1] diyebilecek inanmış ve seven sinelere…

Sevgi, insan ruhuna hitap eden sözsüz-kelimesiz evrensel bir lisandır. O, gönülleri büyüleyip kendine çeken, hiç kimsenin hatta en vahşi ruhların bile karşı koyamayıp teslim olduğu sihirli bir güç kaynağıdır.. evet böyle bir güç kaynağıdır ve hiçbir şeyden anlamayan bedevîler bile, onun o yumuşaklardan yumuşak munis dilinden mutlaka bir şeyler anlar ve mest olurlar.

Sevgide peygamberane tesirin güç ve sihri vardır. O, kendine mahsus beyanıyla benliğimizin enginliklerine yağmaya başlayınca, onunla anlatılmak istenen şeyleri ruhumuzun bütün derinliklerinde duyar ve verilecek mesajı hemen kabullenmeye hazır hâle geliriz.

Gönüller sevgiyle attığı, çehreler samimiyetle tüllendiği ve gözler kendilerini o büyülü tebessümlere saldığı zaman, insan hiçbir şey konuşmasa da, derunundaki kitabı bütün fasıllarıyla, bablarıyla muhataplarına intikal ettirmiş sayılabilir.

Sevginin sesi soluğu, samimiyet ve sıcaklığın derecesine göre, hemen ekseriyetle hislerimizi coşturur ve bizi itimattan teslime, teslimden kabule, kabulden güvene yükselterek ruhlarımıza en beliğ hitapların, en meşhur kitapların anlatamayacağıen enfes mânâları fısıldar.

Sevginin müphem nağmeleri gönül yamaçlarında her zaman bir bülbül sesi gibi duyulur ve bir beşik ninnisi safvetiyle bütün benliğimizi sarar.. hem öyle bir sarar ki, onun karşısında sevinçten, neş’eden, bir çocuk gibi diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayasımız gelir.

Sevgi, o sımsıcak anne kucağı gibi havası ve her kapıyı açabilen anahtarlar gibi büyüsüyle, bütün varlığın usâresini ve her türlü ledünnî alâkanın mânâsını gönüllerimize boşaltan bir sihirli musluktur. O saf musluktan akan muhabbet kevserini duyabildiğimiz ölçüde, duygularımız öylesine şahlanır, ruhlarımız o denli heyecanlanır ve köpürür ki, benliğimizin tavanıdelinip de göklerin ebedî neşvesine erecekmişiz gibi oluruz.

Gönüller, sevginin dirilten havasını teneffüs ettikleri, sevgi çağlayanlarında arındıkları, sevgiyle sarmaş dolaş oldukları, sevgi kokladıkları ve sevgi solukladıkları nispette, insan olmadaki engin derinlikleri duyar ve duyurur; sonsuzluğa namzet olmanın sırlarını kavrar ve sevginin derinliğine göre muhabbet ve alâka halkaları genişleye genişleye topyekûn varlığı kaplar; hatta gider ta sonsuza ulaşır, sonsuzun rengini alır ve her yerde “O’ndan ötürü” deyip çevresine sevgi ve iltifat yağdırırken, her yerde bundan ötürü aranan, sevilen biri hâline gelir.

Sevgi, bizden önce de vardı. O, insanoğlunu varlığa uyaran ilk nağme ve içinde sallandığı ilk beşiktir. Biz burada, sevgi adına, eski bir perdenin yeni bir şivesini, eski bir nağmenin yeni bir usûlünü, az bir telaffuz farkıyla, basit bir üslup kaydırmasıyaparak, kin, nefret, iğbirar ve üslup çığırtkanlığını tadil eder mülâhazasıyla bir kere daha mırıldanmak istedik.. kim bilir, bundan sonra da daha niceleri, yeni bir ifade farkı ve yeni bir seslendirme ile ne ateşten nağmeler mırıldanacak, ne yanık türküler söyleyecek ve şehrâyinlerdeki havaî fişekler gibi çevrelerine ışıklar yağdıracak.. ve hep sevgi düşünecek, sevgi konuşacak, sevgiye âşina gönüller arayacaklardır.

İnsan, sevginin o sehl-i mümteni” büyülü yoluna bir kere giriverse, başkaları için aşılmaz görülen gayzın, nefretin en sarp tepelerini aşar.. önünü kesen kandan-irinden deryaları geçer.. Cennet yamaçları gibi bahar iklimlerinde dolaşır, sevgi tüten ruhlarla kucaklaşır.. ömrünü hep kuş yuvaları gibi sımsıcak, anne sineleri gibi emniyetli bir atmosferde geçirir.. ve insan olmanın bütün avantajlarını yaşar.

İnsanların intikam ve düşmanlığa yenik düştüğü, yığınların boğuşma ve kavgaya sürüklendiği, hakkın, kuvvet karşısında susturulduğu ve kuvveti elinde bulunduranların, kendileri gibi düşünmeyenlere Tiran’lar gibi davrandığı, zalimlerin, gaddarların alkışlandığı, iltifat gördüğü, mazlumların, mağdurların itilip kakıldığı, itilip kakılırken de sarsık ama ümitli bir bekleyiş içinde bulunduğu günümüzde her şeyden evvel ve her şeyden sonra bir kere daha “sevgi diyoruz. Diyor ve sevginin hayatımızın ritmini değiştireceğine; bizi alelâdeliklerden fevkalâdeliklere, basitlikler içinde bocalayıp durmaktan seviyeler üstü seviyeye yükselteceğine inanıyor ve ilk çocukluk dünyamızda duyup-yaşadığımız o dupduru hülyaları bir kere daha yakalayacağımız ümidini besliyoruz.

Biz, duygu ve düşünce ufkumuzu sevgi, saygı ve anlayışla donatabildiğimiz ölçüde, zannediyorum, çevremiz de farklılaşacak.. eşya ve hâdiselerin rengi değişecek.. gerçek insanî değerler ortaya çıkacak.. “eşref-i mahlûkât olmakla elde edilmiş bulunan onca avantaj zebil olup gitmekten kurtulacak.. tarihe mâl olmuş bütün dinî ve millî güzelliklerimiz dirilip geriye dönecek; hatta gelip bir kere daha bizim olacak.. ve dün yaşadığımız hayatı bugünkü ömrümüzle yeni baştan bir kere daha yaşayacak; zaman üstü en engin lezzet ve hazların hepsini birden duyacağız…

Keşke, iman ve iman içindeki o derin sevgiye ilkler gibi biz de uyanabilseydik.

 

[1]      Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat s.616 (Tahliller).

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/inanan-gonuller/
Devamını Oku »

Harama Nazar Beyni Yıpratıyor | Çağlayan Dergisi

Özellikle 21. yüzyıl ile birlikte moda, reklam, spor ve sanat görüntüleri adı altında filmlerde, müzik videolarında ve internette cinsî duyguları tahrik eden görüntüler çok hızlı şekilde artmıştır.1 Bilhassa internet, müstehcen görüntülerin çok hızlı bir şekilde yayılması için kullanılan bir vasıta olmuştur. Müstehcen görüntüler, kitapçılardan, tiyatrolara ve sinemalara, reklam panolarından gazetelere kadar farklı mecralarda ve toplumun hemen hemen her kesimine ulaşacak şekilde, en çok da internet üzerinden neşredilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki araştırmalar, erkeklerin %66’sının ve kadınların %41’inin ayda en az bir kere müstehcen görüntülerle meşgul olduğunu göstermiştir.2 İnternet trafiğinin yaklaşık %50’sinin bu konularla ilgili olduğu tespit edilmiştir.3 Bu ürkütücü istatistikler, müstehcenliğin menfi tesirlerinin toplumun her kesiminde yaygın olduğunu göstermektedir. Enteresandır ki bu iptila, sadece insanlarla sınırlı kalmamaktadır. Son zamanlarda yapılan bir araştırma, erkek Makak maymunlarının, dişi maymunların bu tür görüntülerine bakabilmek için mükâfat olarak verilecek meyve suyunu içmekten vazgeçtiklerini göstermiştir.4

İslâm’da “harama nazar”, yani müstehcen görüntülere bakmak ve bunu alışkanlık hâline getirmek günahtır. Ayrıca “harama bakmanın hafıza zayıflığına sebep olacağı” inancı yaygındır. Birçok âlim, harama nazarın zihin fonksiyonlarında yapacağı tahribat konusunda ikazlarda bulunmuşlardır. “Zinaya yaklaşmayın” mealindeki âyetin ikazı ve “Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki onun tadını kalbinde hisseder5 şeklindeki hadis-i şerif, Müslümanları bu konuda sakındırıcı önemli esaslardır.

Beyin ve Müstehcenlik

İnternette çok sık bu tür görüntülerle meşgul olanlarda, uyuşturucu kullananlardaki gibi giderek tatminsizliğin ve doyumsuzluğun artması, insanı tüketmeye götürecek davranışlar sergilemesi ve sosyal huzur üzerinde menfi bir tesiri olduğu, bu yüzden beyin yapısı ve fonksiyonları üzerinde olumsuz bir etki bırakabileceği faraziyesinden hareketle beyin üzerinde bir çalışma başlatılmıştır. Almanya (Berlin) Max Planck Enstitüsü’ne bağlı İnsan Gelişimi ve Psikolojik Sağlık bölümü önderliğinde bir ekiple çalışan Simone Kühn ve Jürgen Gallinat, müstehcen görüntülerin insan zihni ve beyin yapısında ne gibi değişikliklere sebep olabileceğini araştırdılar.6 İsveç’te erkeklerle ilgili yapılan bir araştırmada, erkeklerin sapkın muhtevalara daha fazla ilgi gösterdiği ortaya konulmuştur.7



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/harama-nazar-beyni-yipratiyor/
Devamını Oku »

O Beni Affeder mi? | Çağlayan Dergisi

Ramazanın son günleriydi. İftar davetine gelenler sohbet ederken ev sahibi de masadaki eksikleri tamamlamak için mutfakla salon arasında mekik dokuyordu. Masa, salonun yola bakan tarafına konmuştu. Yolun karşısında cami minaresi görünüyordu. Ezana dakikalar kalmıştı. Ezandan önce minare ışıkları yandığı için herkesin gözü ara sıra minareye doğru çevriliyordu, ama ortamdaki hoş sohbetten dolayı kimse, “Hemen okunsa da yemeğe başlasak” havasında değildi.

Salih Bey, bu güzel ortamları bir nimet bilir, ortamın hakkını vermek için mutlaka manevi derinliği olan birkaç kelam eder veya bir kıssa ile zihinlerde iz bırakmak isterdi. Zaman korkunç bir viraja girdiği için bazı değerler çok daha kıymetli hale gelmişti. Hakk’a karşı vefalı olmanın öneminden bahsedecekti. Aklına Hâtem-i Tâî ile sırtında dikenli çalı taşıyan, ihtiyar ve fakir adamın hikâyesi geldi. Salih Bey, “Hikâyede kanaatten bahsediliyor, değil mi?” deyince, artık masadaki yerini almış olan ev sahibi, “Evet ağabey, kitapta öyle okumuştum” diye karşılık verdi. Salih Bey, biraz dikkat çekmek için “Başka ne olabilir? Bir fikri olan var mı?” diye sordu. Kimse cevap vermeyince, kendisi devam etti: “Aslında o kanaatkâr ihtiyar adam, ‘Kimseye minnet etmem; minnet ve şükran sadece Allah’a aittir’ diyor. Hâl insanları böyle olur işte.”

Ezan sesi gelmeye başlayınca Salih Bey de konuşmayı kesti. Herkes kısa bir süre dua iklimine daldı. Sonra besmelelerle oruçlar açıldı.

Akşam namazından sonra bir bardak çay içen Salih Bey, müsaade isteyip yola revan oldu. Teravih namazı için başka bir yere söz vermişti. Kıraati güzeldi Salih Bey’in. Bu yüzden farklı yerlerden davetler alıyordu.

Hava soğuktu. Salih Bey, üzerinde palto olmasına rağmen, tir tir titriyordu. Soğuk rüzgâr suratına kırbaç gibi çarpıyordu. Otobüs durağına geldiğinde durakta bekleyen birini gördü. Adam ayakta durmakta zorlanıyordu. Üzerinde sadece bir ceket olmasına rağmen üşüme emaresi de yoktu. Otobüsün gelmesine dakikalar vardı. Salih Bey, hiç beklemeden adama doğru iki adım attı. “Merhaba” dedi. Adam, çekingen bir tavırla, “Merhaba” dedi.

Fazla vakti olmadığı için Salih Bey doğrudan konuya girdi: “İçtiniz galiba?”



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/o-beni-affeder-mi/
Devamını Oku »

Su Damlacığının Yolculuğu | Çağlayan Dergisi

Güneşin ısıtması ile bir manada enaniyeti bırakamamış zührenin üzerindeki katre, reşhaya dönüşür; çiçeğin üzerindeki damla buharlaşır.

Mevlana, “Hamdım, piştim, yandım” der. Hamdım, yani zühre halinde idim. Her şeyi kendimde zannediyordum. Hamlığımdaki enaniyet elbisesi, Allah’ın fıtratımda yarattığı güzelliklerin dışarı çıkmasına mâni oluyordu. Enaniyet elbisesini çıkarmamla birlikte fıtratın güzellikleri etrafa yayılmaya başladı. Her yeri güzel kokular sardı. Zührenin içinden çıkan katreye döndüm. Nihayet yandım, buharlaştım, artık bana dair hiçbir şey kalmamıştı. Görüldüğünde Allah’ı hatırlatan reşhaya döndüm. Güneş’in parlak bir aynası oldum.

Bediüzzaman Hazretleri zühre, katre ve reşha safhalarını enfes bir üslupla anlatır.[1] Bu konu, Risale-i Nurda Külli Kaideler eserinde şu şekilde şerh edilmiştir:

Cenab-ı Allah’a ulaşma veya yakınlık kazanmada üç grup ve üç yol vardır:

  1. Enaniyeti bırakmayan, eserlere dalan, dolayısıyla akıl, fikir ve istidlâl (delilden neticeye yürüme) yolunda yürüyen bilim ve tefekkür ehli, imanlı filozoflar ve bunların yolu
  2. Aklı da kullanmakla birlikte, nefsin arındırılması, ilim ve hikmet yolu ve bunu tercih eden ehli velâyet veya Tasavvuf
  3. İman, teslimiyet, fakr, kulluk ve kalbin tasfiyesini esas alan peygamberler ve peygamberlik yolu.

Bu üç yola ve yoldakilere, güneşle olan münasebetleri açısından zühre, katre ve reşha misal teşkil edebilir. Zühre, katre ve reşha ile temsil edilen Allah’a ulaşma ve O’nunla münasebet yollarında yolcuların istidat ve mizaçlarına göre yolcular, hattâ yolun mertebeleri sayısınca farklılıklar görülür.[ii]

Zührenin üzerindeki katrenin reşha olma seyahatinin her safhası bize dersler verir. Reşha, yani çiğ tanelerinin milyarlarcası semaya yükselir ve bakmaya doyamadığımız o güzel bulutların yaratılmasında istihdam edilir.

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2014, s. 358.

[ii] Ali Ünal, Risale-i Nurda Külli Kaideler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2013, s 72.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/su-damlaciginin-yolculugu/
Devamını Oku »

Barış İnşacısı Olarak Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) | Çağlayan Dergisi

Mü’minler başka değil, ancak kardeştirler. O hâlde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nâil olasınız.[i]

“Bu açıdan, nihaî planda kalbleri birbirine ısındıranın ve kardeşlik duygusunu inkişaf ettirenin Cenâb-ı Hak olduğuna gönülden inanmak ve mü’minleri aynı istikamet çizgisinde buluşturması için her zaman O’na yakarışta bulunmak lazımdır. Ne var ki bu mevzuda pratik hayatta da bazı şeylerin yapılması gerektiği, bunların şart-ı âdî planında vifak ve ittifaka vesile teşkil edeceği ve fiilî dua yerine geçeceği de unutulmamalıdır.”[ii]

Allahu Teâlâ, nasıl ki bütün kâinat kitabını mücmel olarak Kur’ân kitabında ele almıştır, aynen öyle de sosyal ve içtimai hayatta yaşanacak tüm hususların hülasasını da Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatında, örnekleri ile nasıl ele alınması gerektiğini bizlere göstermiştir.

Herhangi bir beldeye farklı bir grup geldiğinde hem yerleşik olan belde halkı hem de yeni gelen grup için birtakım sıkıntıların yaşanılması muhakkaktır. Hele ki gelen grup evini, barkını, kazancını, işini, hatta eş ve çocuklarını kendi memleketinde bırakarak geldiyse… Suriye’de yaşanan iç savaştan kaçarak başka memleketlere gitmek zorunda kalanların yaşadıkları ve gittikleri yerlerde meydana gelenler göz önüne alınırsa, bir beldeye farklı bir etnik grubun gelmesinin oluşturacağı sıkıntılar daha kolay tahayyül edilebilecektir. Bir de gidilen bölgedeki etnik gruplar arasYnda da anlaşmazlık varsa yeni gelen grubun daha büyük problemlere sebep olması muhtemeldir. Ayrıca uzun yıllar boyunca devam eden inatçı çatışmaların[iii] çözümü hiç de kolay değildir. Ancak, Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri, aralarında 120 yıldır devam eden kan davalarına, çatışmalara ve daha birkaç yıl önce meydana gelen Buas Savaşı’na rağmen hiçbir problem yaşamadan Mekke’den gelen Muhacirleri bağırlarına basmış, onlara evlerini açmış ve her şeylerini paylaşarak en güzel kardeşlik örneğini sergilemişlerdir. Öyle ki Muhacirler artık kendi düzenlerini kurmak üzere Ensar’ın evinden ayrılmak istediklerinde Ensar, Efendimiz’in huzuruna çıkıp “Acaba biz rahat ettiremedik mi ki gitmek istiyorlar?” diye sormuşlardır. Peki, böylesine bir kardeşlik nasıl mümkün olmuştur?

[i] Hucurât, 49/10.

[ii] Gülen, M. Fethullah. (2011). “Mü’minlerin Helaki İftiraktadır”, Kalp İbresi, Kırık Testi-9, İstanbul: Nil Yayınları, s. 89.

     [iii] İnatçı Çatışmalar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Crocker, C.A., Hampson, F.O., Aall, P. (2004). Taming Intractable Conflicts: Mediation in the Hardest Cases. US Institute of Peace Press.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/baris-insacisi-olarak-efendimiz-sallallahu-aleyhi-ve-sellem/
Devamını Oku »

Gazetecinin Ölümü | Çağlayan Dergisi

Yılların gazetecisi, âdeti olduğu gibi, o gün de sabah erkenden evinden çıktı, işinin yolunu tuttu. Her şey, her zamanki gibi, tekdüze idi. Kahvaltıyla başlayan hayat, trafikteki stresten sonra iş yerinde devam ediyordu. Yıllardır kullandığı güzergâhı o kadar ezberlemişti ki artık nerede karşısına çukur çıkacağını dahi biliyordu.

Yarım saat süren yolculuktan sonra nihayet iş yerine gelmişti. Her sabah olduğu gibi gazete çalışanları o gün de yazarı kapıda güler yüzle karşıladılar. Mesai arkadaşlarının şahsına gösterdikleri olağanüstü tazim bugün de kendisine doping etkisi yapacaktı. Zira o, yıllardır medya tarafından el üstünde tutulmuş, her programda aranan, fikrine müracaat edilen bir şahsiyet olmuştu. Bunun farkında olan arkadaşları ona karşı hürmette kusur etmiyorlardı. Arkadaşlarına güler yüzle selam verip odasına geçti.

Masasının üzerindeki gazeteler bu sabah da onu bekliyordu. Koltuğuna oturdu. Önce kendi gazetesini aldı; manşete bakmadan hemen orta sayfadaki yazısını bir hamlede açtı ve okumaya başladı. Bir gece önce kaleme aldığı köşe yazısı, zihninde su gibi akıyordu. Fikir kelimelerin, cümlelerin önüne geçmişti. “Keşke şu cümleyi şu şekilde yazsaydım, daha vurgulu olurdu,” diye düşündü. Ama önemli olan fikirdi. Bu defa da, aklınca, rakiplerini çok fena sıkıştıracak, makalesi dilden dile dolaşacaktı. Son yazısı yine popüler bir mevzu ile ilgili idi.

Malum, son zamanlarda, cemaat konusu iyi tutmuştu. Eli kalem tutan, vaktini bu mevzuya hasrediyordu. Bu mesele mevcut konjonktürde her yönden kârlı idi. Getirisi çok gibi görünen bu kervana o da hevesle katıldı. Televizyon programları, davetler, hayatında görmediği iltifatlar peşi sıra gelmeye başlayıverdi. O da kendisinden bekleneni yapmış, cemaat mevzusunda, bir anda ahkâm keser hale gelmişti. Geçen hafta kaleme aldığı yazısından dolayı birçok mesaj almış, televizyon programlarına çağrılmıştı. Kendisini ilgiyle dinleyen bir kitle de olunca artık onu kim tutabilirdi ki? Bundan dolayı da yılların gazetecisine ayrı bir cesaret geldi; yine bu konuda yazmaya karar verdi. Bu çalışmasında, cemaatin olağanüstü gücünden, toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet ettiğinden kendisine göre delillerle dem vuruyordu. Makalesine gözlüğünün üstünden bir kez daha baktı. Birkaç yerde imla hatası vardı, ama fazla dert etmedi. Ne de olsa, o artık bir duayendi. Ne söylese o söylemişti neticede. Koltuğuna yaslandı ve kendinden emin bir tavırla, “Şu makaledeki insicama bak,” dedi. Dudaklarında memnuniyet remzi bir tebessüm belirdi.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/gazetecinin-olumu/
Devamını Oku »

Kutlu Kervanın Hasbî Bir Yolcusu | Çağlayan Dergisi

Mehmet Özyurt, 1945’te Antakya’da dünyaya gelir. Geçimini kömür satarak sağlayan bir ailenin çocuğudur. Çocukluğundan itibaren mütevazı ve faziletli bir çevrede yetişir. Henüz altı yaşındayken, Kur’ân’a olan aşkıyla, bir sene içinde hıfzını tamamlar. 11 yaşında Arapçayı öğrenir ve dinî ilimleri tahsil eder. Henüz 16 yaşında iken müezzinlik yaptığı camide imamlık yapmaya başlar.

1965 yılında askerlik vazifesi için Konya’ya gider. İzin günlerinde tanıştığı bir imamın camiinde sohbetler yapar. İnsanlara hak ve hakikati anlatmaya askerde de devam eder. Askerlik dönüşü Şükriye Hanım’la evlenir. İskenderun’da imamlık yaptığı bu yıllarda anne ve babası ile birlikte yaşarlar. Evlerinden misafir hiç eksik olmaz. Bu dönemde Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz kasetlerinden bir iki tanesi eline geçer. İlk dinlediği bu kasetlerden sonra Fethullah Gülen Hocaefendi’ye olan merak ve hayranlığı artmaya başlamıştır.

1973 yılında İskenderun’da vazifesine devam ederken Yüksek İslam Enstitüsü sınavlarını birincilikle kazanır. İzmir’e geldiği günün akşamında Fethullah Gülen Hocaefendi’yi arar ve bulur. Sabaha kadar sohbet ederler. Üniversiteye devam ederken 1976 yılında, Bornova’daki Büyük Cami’ye imam olarak tayin edilir. O sırada aynı camiye vaiz olarak atanan Fethullah Gülen Hocaefendi ile yolları kesişir. Mehmet Özyurt için büyük buluşma ve duasının kabulü şimdi ziyadesiyle gerçekleşir. O günden sonra Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hiçbir dersini kaçırmaz ve vaazlarını takip eder. Ders halkasında kitabı elinden hiç düşürmez.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/kutlu-kervanin-hasbi-bir-yolcusu/
Devamını Oku »

Sevda Yolcuları | Çağlayan Dergisi

Olmasın; bin âlâm toplanıp içime aksa,

Hatta bazı duygularım da sararıp solsa,

Hep başım eşiğinde kalmaya kararlıyım,

Bu aşkın sonu kahreden bir ölüm de olsa…

 

Elverir ki şu çehremi soldurmasın ağyâr,

Ve olmasın sensizlik gurbeti sineme bâr;

Hevâ-i nefsim başka şeyler mırıldansa da,

Sensin benim için her zaman tek vefâlı yâr…

 

Tek arzum, “Sen” deyince kalbim neş’eyle dolsun,

Cihan şatafatıyla kimin olursa olsun,

Kalmasın kalbimde dünya alakası asla!..

Yeter ki teveccühlerin gönlüme kurulsun…

 

Âh! Teveccühünle her dem cayır cayır yansam!..

Kendimden sıyrılarak iştiyaklara dalsam!..

Silsem kendimi kendi gözümden bütünüyle!..

Maiyyetinle ayrılmadan baş başa kalsam!..

 

Hal bilmez nâdanlar mecnun sansınlar bendeni,

Desinler: O bilinmezlere salmış kendini,

Reh-i sevdada olana ar gerekmez gayri,

Bend etmişse şayet verâlara kemendini…

***

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/sevda-yolculari/
Devamını Oku »

Zehiri Aş Yapan Hayvan Koala | Çağlayan Dergisi

 

Fotoğraflarının çoğunda, ağaçlara sarılmış hâlde uyuduğunu gördüğümüz sevimli koala, her ne kadar oyuncak bir ayıcığa benzese de aslında otçul ve keseli bir hayvandır. Avustralya’nın sembollerinden biri olan koalanın boyu 60–85 cm, ağırlığı ise 4–15 kg arasında değişir. Toplu yuvarlak gövdesi, vücuduna göre irice olan kafası, büyük kulakları ve kaşık şeklindeki burnu ile kolayca tanınır. Postu oldukça kalın, sık kıllı ve yumuşaktır. Bacakları uzun ve parmakları tırmanışını kolaylaştırır halde şekillendirilmiş ve pençeleşmiş olarak yaratılmıştır.

Koala, okaliptüs ormanlıklarında yaşar ve diğer memeliler için zehirli olan okaliptüs ağaçlarının yaprakları ile beslenir. Aslında bu ağaçlar onun için çok yönlü bir rızık manzumesi olup hem barınak hem gıda hem de su kaynağı olarak muhteşem bir beşik gibi hazırlanmıştır. İlmî ismi Phascolarctos cinereus olan hayvan, Avustralya’da yetişen 600’ü aşkın okaliptüs türünün hepsinde yaşamaz; içlerinden 35 kadarını hayat sahası olarak kullanır. Yetişkin bir koala, hemen hemen sadece üzerinde bulunduğu ağacın yapraklarıyla beslenir. Yâni rızkının peşinden koşması gerekmez, ağaç dallarında tecelli eden Rahmet, onun gıdasını neredeyse ağzına kadar getirip kendisine ikram eder ve her türlü ihtiyacını karşılar. Bununla birlikte, okaliptüs diyetinin enerji miktarı yüksek olmadığından, koala büyük ölçüde hareketsizdir. Günün yaklaşık 20 saat gibi büyük bölümünü ağaçta uyuyarak geçirir. Sadece, bir ağaçtan diğerine geçerken aşağıya indiği görülür.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/01/01/zehiri-as-yapan-hayvan-koala/
Devamını Oku »

Mücahede | Çağlayan Dergisi

İnsanın teşebbüslerinde ciddî olması, güç ve takatını tam olarak ortaya koyması diyebileceğimiz mücahede; gönül erbabınca, iradenin hakkını vermek, nefis ile savaşmak, onu yenebilme yollarını araştırmak, bedenin istekleriyle dinin emirleri –velev müstehab ve âdâb olsun– çakıştığında tercihlerini her zaman din istikametinde gerçekleştirmek; yemede, içmede, uyumada, konuşmada zarurî olanla iktifa edip, ibadet ü taat ve hayrât u hasenâtta iyiliğe doymamak demektir.

Öteden beri erbab-ı mârifetin; “maddî mücahede-mânevî mücahede”; diğer bir tasnifle “cihad-ı asgar-cihad-ı ekber” diye tahlil edegeldiği mücahede, nefis ve şeytana karşı, mesavi-i ahlâk diyebileceğimiz fenâ huy ve fenâ davranışlara karşı ve kendi şartları içinde zarurî hâle gelince düşmana karşı savaşın, direnmenin, tetikte olmanın, teyakkuzun ve hazırlıklı bulunmanın unvanı olmuştur. Nefis, şeytan ve mesavi-i ahlâka karşı; hatta iman, ibadet ve güzel ahlâk duygusunu yerleştirme istikametindeki gayretlerin bütünü “cihad-ı ekber”, diğerleri de “cihad-ı asgar” olarak mütalâa edilmek suretiyle konu iki ana bölüme ircâ edilmiştir. İlim ve fikir yoluyla insanlara hizmet etmemiz, söz veya davranışlarımızla iman, İslâm hakikatlerini ve Muhammedî ahlâkı içimize sindirerek, vicdanlarımızda duyarak önce temsil sonra da tebliğ etmemiz, her iki cihad ruhunun da halitası olması itibarıyla, her iki mücahedeye ait hususî meziyetlerin bütününü birden ihtiva eder.

Riyâzet, irşad, tebliğ veya maddî cihadla alâkalı yazılmış hemen her eserde وَجَاهِدُوا فِي اللهِ حَقَّ جِهَاده۪ “Allah uğrunda tam hakkını vererek cihad edin!”[1] gibi âyetler serlevha yapılarak, mücahede bu umumî espri içinde ele alınmıştır. Ne var ki, burada biz daha çok cihad-ı ekber üzerinde durmak istiyoruz:

Cihad-ı ekber veya sofiyece mücahede –başta da işaret ettiğimiz gibi– nefs-i hayvanînin çirkin ve sevimsiz isteklerine, şeytanın sinsi vesveselerine, cismaniyet ve bedenin aşırı arzu ve “dayatma”larına karşı birer iradeli varlık olduğumuzu ortaya koymak, his, şuur, idrak ve kalb-i insanînin bir diğer unvanı sayılan “latîfe-i Rabbaniye”ye karşı saygılı olma savaşınıvermektir. Evet, işte bu mânâda bir cihad, cihadların en büyüğüdür; böyle bir büyüklüğü ihraz eden insan da Allah nezdinde, kadri yüce, O’nun maiyetine mazhar olma mânâsına çok büyük sayılabilir. Zira, nefis ve bedenin arzularına bu ölçüde başkaldırıp ömrünü rıza hedefli, ihlâs yörüngeli, ibadet ü taat, zühd ü takva dairesi içinde devam ettirebilmek, düşman hattında, gülle, bomba altında hasımlarla yaka-paça olmaktan daha zor olsa gerek… İşte böyle bir zorluktan ötürüdür ki, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir gazâdan avdet ederken: رَجَعْتُمْ مِنَ الْجِهَادِ الْأَصْغَرِ إِلَى الْجِهَادِ الْأَكْبَرِ Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz.”[2] buyurarak, ashabını böyle çok önemli bir meselede irşad etmek istemiştir. Bir başka defa da; اَلْمُجَاهِدُ مَنْ جَاهَدَ نَفْسَهُ فِي اللهِ “Gerçek mücahid, Allah rızası yolunda kendi nefsiyle mücahede eden kimsedir.”[3] tembihiyle, cihad-ıekberin, şeytan ve hevâ-i nefisle mücadele etmekten ibaret olduğuna dikkatleri çekmiştir.

Ayrıca, cihad-ı asgarın ara sıra vacip olmasına karşılık, cihad-ı ekberde bir süreklilik söz konusudur. Dahası, cihad-ıasgardaki muvaffakiyet, büyük ölçüde cihad-ı ekberdeki başarıya bağlıdır. Bu itibarla her fert evvelâ, kendi içini temizleyip orada enfüsî âhengi tesis etmelidir ki, oturması, kalkması, düşünmesi, konuşması, işlemesi, başlaması da Allah için olsun; olsun da tesirin gerçek kaynağı bulunan ilâhî meşîeti yanına alabilsin. Zaten böyle bir maiyyete mazhar olmaksızın başarı elde etmek de mümkün değildir.

Evet, imanla belli bir hedefe doğru yönlendirilmeyen, İslâmî ruhla disipline edilmeyen, ihsanla derinleşip Hak murâkabesine açılmayan kimselerin ne hakikat eri olmaları ne ihkak-ı hak etmeleri ne de beşerî münasebetlerde tutarlı bir tavır sergilemeleri mümkündür. Evet, hayatlarını, yeme-içme-uyuma üçgenine bağlamış beden insanları, cismaniyetlerine söz geçiremedikleri gibi ruhlarını yükseltip ona zaferler yaşatmaları, Hak’la hemhâl olup O’na karşı vicdan menfezlerini açık tutabilmeleri de imkânsızdır.. ve hele bunların kinden, nefretten, iğbirardan bütün bütün sıyrılarak, Allah’tan ötürü topyekün varlığı kucaklamaları kat’iyen söz konusu değildir.

Kusursuz bir toplum ancak kusursuz fertlerden meydana gelir; böyle fertler de bugüne kadar hep iyi bir ruhî terbiye eseri olagelmişlerdir. Bu itibarla da biz, fikrî, ruhî, zihnî bir sürü teşevvüş ve problemi olan insanlardan sağlam bir millet inşâ etme gayretlerini beyhude buluyoruz. Kâmil topluma gitmenin yolu kâmil fertlerden geçer; kâmil fertlerin ise ancak, yukarıdaki tarifler çerçevesinde, mücahede potasında kaynaya kaynaya şekillenebileceğini düşünüyoruz.

Böyle bir mücahedenin en önemli esası da hiç şüphesiz cismanî ve nefsanî arzuları zabt u rabt altına alıp vicdan mekanizmasının manevra kabiliyetini artırmaktır. Kendi esasları içinde “seyr u sülûk-i ruhanî” bu ehemmiyetli işin bilinen en selâmetli yoludur. Şimdilik bu hususların tahlilini tayyederek, nefsin ne can alıcı bir hasım olduğunu Hakîm Bûsîrî’nin:

       كَمْ حَسَّنَتْ لَذَّةً لِلْمَرْءِ قَاتِلَةً         مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ أَنَّ السَّمَّ فِي الدَّسَمِ

Nefis insana, nice öldürücü lezzetleri şirin göstermiştir ki, kimse (onun) yağın içinde zehir (sunduğunu) bilememiştir.”sözleriyle hatırlatıp, konuyu, Hüdâyî’nin, seyr u sülûke köprü sayılan bir manzumesiyle noktalayalım:

           Ey nefs, yeter sehv ü zelel,

           İnsafa gel, insafa gel!

           Terk et gitsin tûl-i emel!

           İnsafa gel, insafa gel!

 

           Bu âdet ü bid’at nedir?

           Bu şöhret ü ziynet nedir?

           Bu kuru germiyet[4] nedir?

           İnsafa gel, insafa gel!

 

           Bir gün eser bâd-ı ecel,

           Ten bağına verir halel,

           İhlâs ile eyle amel!

           İnsafa gel, insafa gel!

 

           Etme Hüdâîyâ inâd!

           Fermana eyle inkiyâd!

           Gel eyle kıl Mevlâ’yı yâd!

           İnsafa gel, insafa gel!

 

اَللّٰهُمَّ عَفْوَكَ وَعَافِيَتَكَ وَرِضَاكَ وَتَوَجُّهَكَ وَنَفَحَاتِكَ وَأُنْسَكَ وَقُرْبَكَ

وَصَلِّ اللّٰهُمَّ عَلٰى سَيِّدِ الْمُقَرَّب۪ينَ مُحَمَّدٍ حَب۪يبِكَ وَرَسُولِكَ

وَعَلٰى اٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْمُشْتَاق۪ينَ إِلَيْكَ



[1]      Hac sûresi, 22/78.

 

[2]      el-Beyhakî, ez-Zühd 2/165; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd 13/523.

 

[3]      Tirmîzî, fezâilü’l-cihâd 2; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 6/20, 22.

 

[4]      Hararet, hamaset.

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/mucahede/
Devamını Oku »

Hafîz İsmi, Hafıza ve Genler | Çağlayan Dergisi

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Allah’ın (celle celâluhu) Hafîz ismine dikkat çekerken, bu ismin kâinattaki tecellilerinden mealen şöyle bahseder:[i]

Her bahar ve yaz mevsiminde yaratılan meyvelerin ve çiçeklerin hayat programları, çekirdeklerinde ve tohumlarında saklanıp kışın o meyvelerin ve çiçeklerin ölümünden sonra, gelecek baharda tohumlarıyla yeniden diriltilmektedirler. İnsanın her yaptığı da amel defterinde kaydedilip saklanmaktadır. Bundan anlıyoruz ki Allah’ın Hafîz isminin küçük bir tecellisi bu dünyada ağaçların meyvelerinde, meyvelerin çekirdeklerinde, çiçeklerin tohumlarında, insan hafızasında (ve genlerinde) görüldüğü gibi, en büyük tecellisi kıyamette, haşirde, amel defterleri açıldığında, bütün fiil, söz ve hâllerin kaydedildiği görülecektir. Allah, Hafîz isminin tecellisi olarak, insanın her yaptığı ameli kaydetmekte ve Hesap Günü için o kayıtları saklamaktadır.

“Ya Hafîz!” Diyen Hipokampüs

Herhangi bir bilgiyi depolayıp saklama ve koruma mânâsında Hafîz isminin vücudumuzda kendisini gösterdiği yer, beynimizin Hipokampüs isimli çok küçük bölgesidir. Hafıza merkezi olarak bilinen bu bölgenin başka hiçbir canlıda bu kadar mükemmel bir şekli gösterilememiştir. Akıllara durgunluk veren bu muhteşem yapı üzerine çalışan nörofizyoloji alanındaki araştırmacılar, hipokampüs bölgesinin öğrenme ve hafıza fonksiyonlarındaki önemine vurgulayan çok sayıda araştırma yapmıştır. Araştırmanın birinde beyin tümörü sebebiyle hipokampüsün de mecburen çıkarılması gereken bir hastanın ameliyat sonrasında artık hafıza fonksiyonunu yerine getiremediği görülünce, bu hadiseyle birlikte hipokampüsün bu konudaki önemi bir anda ön plana çıkmıştır.[ii]

Hafıza konusunda beyin operasyonları öncesi ve sonrasında yaşanmış çok enteresan durumlardan söz edilir. Bunlardan birisi şu şekildedir: Hasta, ameliyat sonrası tümörden kurtulmuştu, ama ameliyattan hemen önceki döneme ait hiçbir şeyi hatırlayamıyordu. Yıllar öncesine ait hatıralar ise etkilenmemişti.[iii]

Bu şaşırtıcı netice, tıp dünyasında olağanüstü bir ilgi uyandırdı ve H.M. rumuzlu bu hasta, bir anda sinirbilimciler (nörolog ve nörofizyologlar) tarafından geniş ölçüde araştırılan, bir ilgi odağı haline geldi. Bu konuda sonraki yıllarda deney hayvanları üzerinde de çok sayıda çalışma yapıldı. Bu hastalarda ameliyat sonrası iki türlü hafıza kaybı dikkati çekmektedir:

  1. a) Hastada ileriye dönük amnezi, yani yeni olayların hatırlanamaması ve yeni hatıralar oluşturma yeteneğinin kaybedilmesi (mesela, öğrendiği bir adrese gitmesi, fakat yeniden o adrese gidememesi) söz konusudur.

[i] Bediüzzaman Said Nursi. Sözler. İstanbul: Şahdamar Yayınları. 2010, s. 82.

[ii] A. Guyton. Tıbbi Fizyoloji, 11. Baskı, (Guyton-Hall) W.B. SaundersCompany, 2006.

[iii] William F. Ganong. Tıbbi Fizyoloji. 24. Baskı. Nobel Tıp Kitabevi, 2013.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/hafiz-ismi-hafiza-ve-genler/
Devamını Oku »

Hicret Yurduna Entegrasyonda Komşuluk | Çağlayan Dergisi

Hicret, göç edenle göç edilen yerin sakinleri arasında ister istemez bir etkileşimi beraberinde getirir. İçtimaî değişim ve gelişimin tohumları da bu etkileşim sayesinde atılır. Ancak etkileşimin olumsuz olduğu toplumlarda ayrımcılık, asimilasyon ve ırkçılığa dayalı yabancı düşmanlığı gibi çeşitli problemler de gelişebilir. Bu durum da muhacire karşı önyargıların oluşmasını, haklarında çeşitli endişelerin doğmasını ve bunlara bağlı olarak menfi tutumların gelişmesini tetikleyebilir. Dolayısıyla hicret yurdunda, hem göçün beraberinde getireceği problemleri aşmak hem de yeni toplumla entegre olup daha hızlı kaynaşabilmek adına komşuluk en önemli dinamiklerden birisidir. Bu istikamette Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi vesellem) Medine’ye hicretten sonra komşuluk ilişkileri üzerinde özellikle durmuş, Medine sakinlerini komşuluk ilişkileri üzerinden kaynaştırmaya çalışmış ve bu konuyla ilgili beyanlarında evrensel bir dil kullanmıştır. Böylece her asırda göçle ortaya çıkabilecek problemlerin önüne geçmenin ya da çıkan problemleri komşuluk ilişkileri üzerinden çözmenin dinamiklerini ve örneklerini de ortaya koymuştur.

Cebrail’in (aleyhisselam) Komşuluğa Tahşidatı

Hz. Cibrîl, bir gün Allah Resûlü’ne gelmiş ve Mescid-i Nebevinin bahçesinde ayaküstü uzun uzadıya sohbet etmişlerdi. Onları izleyen Hz. Câbir, görüşenin kim olduğunu da bilmediği için yanlarına yaklaşmamıştı. O gittikten sonra Efendimizin yanına geldiğinde, Peygamberimiz kendisine: “Yanımda gördüğün kimse Cebrail idi. Gelip selam verseydin, sana selam verirdi. O bana komşu hakkında öylesine ısrarlı tavsiyelerde bulundu ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim” buyurdu. Efendimizin, Cibril ile yaptığı görüşmenin ardından, “komşuların da mirasta pay sahibi kılınacağını belirten bir ayet geleceğini zannetmesi”, Allah katında komşuluğa verilen değeri açıkça göstermektedir. Komşulukla ilgili başka hiçbir hadis olmasa sadece bu câmi söz, komşu haklarına riayetin önemini izaha yeterdi.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/hicret-yurduna-entegrasyonda-komsuluk/
Devamını Oku »

DİLLERDE “EL-EMÂN!..” | Çağlayan Dergisi

Bakışın zümrüt, çehren mehtap n’olur bize de gül,

O derin halinle gel gönüllerimize süzül.

Ey bütün güzelliklere renk ve desen veren gül!

Nefesi canlara can, menendi olmayan bülbül!..

 

İntizar içindeyiz, özleyiş var visâline,

Can vermeye teşne yüz binler tek bir hayaline;

Susamış bütün gönüller dilinin zülâline,

Deyip ettiklerine, tavrına ve ahvâline.

 

Son günlerimizdeyiz, ışığın sönmesin asla,

Yıllar var Sensizlikle geçiyor ömürler yasla;

Kalmadı ruhlarımızda takat bir başka fasla,

Uyar ölü duyguları o semavî âvâzla.

 

Sen gideli o güzel dünya adeta bir zindan,

Bilinmez oldu artık kimler cân ve kimler cânân;

Şimdi gelip gidilen bu dünya karanlık bir han,

Gözlerimizde yaşlar, gönüllerde âh u efgân…

 

Hâk ile yeksân âsârın, kahroluyorum her an,

Tasavvurları aşkın, bütün gönüller perişan;

Sensin bu dertli bendelerine biricik derman,

Sinelerde iç içe sızı, dillerde “el-amân!..”

***

 



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/dillerde-el-eman/
Devamını Oku »

Osmanlı Denizcisi Kılıç Ali Paşa | Çağlayan Dergisi

Kılıç Ali Paşa, 1500 yılında İtalya’nın La Castella kasabasında, yoksul bir balıkçının oğlu olarak dünyaya gelir. Rivayete göre, 11 yaşında Napoli’deki papaz okuluna giderken Ali Ahmet Reis tarafından esir alınır. Asıl adı Giovanni Dionigi Galeni olan Kılıç Ali Paşa, uzun süre Müslüman denizcilerin kadırgalarında forsalık yapar. Müslüman olan ve Ali adını alan paşa, sonradan Müslüman olan denizcilere verilen “Uluç” namı ile anılmaya başlar. Artık o denizlerin Uluç Ali Reisidir. Turgut ve Piyale Paşalarla beraber büyük Osmanlı denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın yanında denizcilik eğitimi alır.

Cezayir Beylerbeyi

Kanunî Sultan Süleyman devrinde Barbaros Hayrettin, Turgut ve Piyale Paşaların bulundukları deniz muharebelerine katılarak bir hayli tecrübe kazanan Kılıç Ali Paşa, 1565’te İskenderiye Beylerbeyliğine tayin olunur. Mısır donanmasıyla beraber katıldığı Malta Seferi’nde Turgut Reis’in şehit düşmesi üzerine, onun yerine Trablusgarp Beylerbeyliğine, 1568’de ise Cezayir Beylerbeyliğine tayin edilir. Buradaki görevi boyunca başta İspanyollar olmak üzere Haçlılara karşı başarıyla mücadele eder.

Kıbrıs’ın Fethi

Akdeniz hâkimiyeti için son derece stratejik bir konuma sahip olan ve Venediklilerin denetiminde bulunan Kıbrıs’ın, Sultan II. Selim döneminde Lala Mustafa Paşa’nın da teşvikiyle kuşatılmasına karar verilir. Bu karar, Osmanlı yöneticilerini ikiye bölmüştür. Sadrazam Sokullu’nun da içinde yer aldığı bazı devlet adamlarında Kıbrıs’ın fethi ile Haçlıların Osmanlıya karşı büyük bir mücadele başlatacağı görüşü hâkimdir. Nihayetinde Şeyhülislam Ebüssuûd Efendi’nin, Kıbrıs’ın eski bir İslam beldesi olduğunu, buradaki İslami eserlerin de tahrip edildiğini ifade ederek fethin lüzumlu olduğu yönünde fikir beyan etmesiyle sefere karar verilir. 1 Temmuz 1570’te başlatılan Kıbrıs kuşatması 1 Ağustos 1571’de başarıyla tamamlanır. Ada 4 Temmuz 1571’de Osmanlı askerlerince Venediklilerden teslim alınır.



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/osmanli-denizcisi-kilic-ali-pasa/
Devamını Oku »

Maziden Âtiye Davet | Çağlayan Dergisi

Beraberce şakıdık nice dem, biliyorsun

Küskün bülbül, niye terk ettin şivelerini

Bir dehlize kapanmış, “Ben mesudum (!)” diyorsun

Mazide arıyorsun âti meyvelerini

 

Sen bu bağa dehalet eylediğin demlerde

Bağban çile çekeli otuz sene olmuştu

Lâkin zapt olunur mu küheylanlar gemlerde

Onun da defaatle has gülleri solmuştu

 

Her seferinde kalkıp doğrulmuştu yeniden

Altmışta, yetmişte ve seksende böyle oldu

Delilleri mazide, bak binlerce anıdan

Kaknüs kalkar ayağa, belki de mühlet doldu



Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2019/12/31/maziden-atiye-davet/
Devamını Oku »

Erdoğan’ın “Kirlettik” dediği Ayder Yaylası’nda otopark inşaat başladı

Rize’nin Çamlıhemşin ilçesindeki Ayder Yaylası’nda 1700 araç kapasiteli yer altı otoparkı için inşaat başladı. Bölgede yapılmak istenen kamulaştırmaya da vatandaş tepkili. Karar mahkemeye taşınıyor.

BOLD – Rize’nin Çamlıhemşin ilçesindeki ünlü Ayder Yaylası’nda 1700 araç kapasiteli yer altı otoparkı için inşaata başlandı. Yaylada yapılmak istenen kamulaştırmayı vatandaşlar yargıya taşımaya hazırlanıyor.

SİT ALANINA ŞANTİYE KURDULAR

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Ayder’i kirlettik” çıkışı ile gündeme gelen, Rize’nin ünlü turizm merkezi Ayder Yaylası’nda kentsel dönüşüm projesi için ilk etap çalışması başladı. Tüm tepkilere rağmen doğal SİT alanı Ayder’de 1700 araçlık otoparkın inşası için yaylada şantiye kuruldu.

İŞLETMECİ MEMNUN

Araç park yeri sıkıntısının olduğunu ileri süren işletmeci Tolga Sarı, “Otoparkla ilgili yaz aylarında çok sorun yaşıyoruz. Kimse aracını park edecek bir yer bulamıyor. Bu sorunda turistlerin bölgeden erken ayrılmasına ya da bir gelen turistin trafik sorununu hatırlayarak yeniden Ayder’e gelmemesine sebep olabiliyor. Otopark ihalesi yapıldı ve çalışmalara başlandı. Projenin tamamlanması ile Ayder’deki en büyük sorun ortadan kalkmış olacak” dedi.

KAMULAŞTIRMA KARARI YARGIYA TAŞINACAK

Yaylaya gelen turistlerin zaman geçirdiği, yaz kış eğlencelerinin yapıldığı vatandaşlara ait olan 35 adet parselde toplam alanı 21 bin 614 metre kare alanı kapsayan arazi için malik, hissedar, veraset intikal dahil 376 hak sahibine tebligatlar ulaştırıldı. Kamulaştırma tebligatını alan Yusuf Yüksel, kararı mahkemeye taşımak için hazırlandıklarını söyleyerek, “Buralarda 500-600 senelik geçmişimiz var. Benim geçmişimin hiçbir rakamsal bedeli yok, bunun içinde iptal davasına gideceğim” dedi. Arazisi kamulaştırma kapsamında olan Yuvacan Çakır da “Arazilerimizi elimizden almak istiyorlar. Yargıya başvurup iptalini isteyeceğiz, arazilerimizi vermek istemiyoruz” dedi.

Mogadişu’da Türkleri hedef aldığını açıkladı, ölen Somalililer için özür diledi

medyabold
Devamını Oku »

Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak şehrin planı hazır

Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak yeni şehrin planı hazır. 33 bin 498 hektarlık alanı kapsayan yeni şehrin, tarım ve SİT arazisi üzerine kurulması dikkat çekti.

BOLD – Kanal İstanbul projesinin ÇED raporuna yönelik itiraz süreci devam ederken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kanalın çevresine kurulacak “Yenişehir”i İBB’nin 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı’na işledi. Tarım arazileri üzerine inşa edilecek Yenişehir’de konutlar, oteller, sanayi siteleri, teknoparklar, üniversiteler, haller, TIR-kamyon parkları, kongre ve fuar merkezleri, kamping alanları, izci kampı, spor tesisleri, tam donanımlı hastaneler yer alacak.

10 İLÇEYİ KAPSIYOR

Sözcü’den Özlem Güvemli’nin haberine göre planlama alanı; Arnavutköy, Başakşehir, Küçükçekmece, Avcılar, Eyüp, Bağcılar, Bakırköy, Bayrampaşa, Esenler, Sultangazi’de toplam 33 bin 498 hektarlık alanı kapsıyor. Rezerv yapı alanında kalan yeni havalimanı ile birlikte planlama alanı 36 bin 453 hektara çıkıyor.

TARIMSAL NİTELİĞİ KORUNMASI GEREKEN ALAN

2009 yılında İBB Meclis kararı ile onaylanan Çevre Düzeni Planı’nda söz konusu alan “Meskun Alanlar, Gelişme Alanı, Eğitim Bilişim ve Teknoloji Alanı, Askeri Alanlar, Kentsel ve Bölgesel Ölçekte Yeşil ve Spor Alanı, Üniversite Alanı, Tarımsal Niteliği Korunacak Alan, Mera Alanları, Orman Alanları, Gelişimi ve Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alanlar, Kıyı Rehabilite Alanı, Plaj Kumsal ve Kıyı Alanı, Baraj ve Gölet Alanları” olarak belirlenmiş durumdaydı.

500 BİN KİŞİ YAŞAYACAK

Yenişehir’in ana hatlarının belirlendiği yeni plan değişikliği ile kanalın etrafından konut, resmi kurum, ticaret, küçük sanayi sitesi, teknoparklar, üniversiteler, gümrükler, antrepo ve depolar, nakliye ambarları, haller, TIR-kamyon parkları, kongre ve fuar alanları, konaklama tesisleri, park ve rekreasyon alanları, kamping alanları, izci kampı, spor tesisleri, tam donanımlı hastaneler, yaşlı bakım evleri, öğrenci yurtları, kent parkları, hayvanat bahçeleri, spor alanları, mezarlık alanları yapılacak. Öngörülen nüfus 500 bin.

EKOTURİZM ALANI OLUŞTURULACAK

Arnavutköy ilçesinin Terkos Gölü yakınlarında olan kanalın batısında kalan bölge eko turizm alanı olacak. Burada İstanbul’un doğa turizmi potansiyelinin değerlendirilebileceği; otel, motel ve diğer konaklama tesisleri, kamp ve karavan alanları, izci kampı, spor tesisleri, yeme-içme tesisleri, sosyo-kültürel tesisler ve rekreasyon alanları, at çiftlikleri, tema parkı, bölge parkı, botanik bahçesi ve hayvanat bahçesi yapılabilecek.

SİT ALANINA OTEL İNŞA EDİLECEK

Planlama alanında, Küçükçekmece İç Dış Kumsal Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı, Küçükçekmece Gölü ve Çevresi Arkeolojiik Sit Alanı, Resneli Çiftliği Arkeolojik ve Tarihi Sit Alanı, Filiboz Viranlığı Arkeolojik Sit Alanı, Spradon 1. ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanları bulunuyor. Küçükçekmece Gölü’nün doğusunda kalan bölge de turizm bölgesi olarak planlanıyor. Bölgeye otel, pansiyon, butik oteller, ticari birimler, otopark, spor tesisleri, banka, sosyal tesisler, golf sahası, park ve rekreasyon alanları yapılması hedefleniyor.

AKP’nin ‘saygın iş adamı’ Necmettin Kesgin’in hapis cezaları onandı

medyabold
Devamını Oku »

Türkiye’de son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl 2019

Türkiye’de 2019 yılında 400’den fazla kadın öldürüldü. Bu, son 10 yılın en yüksek rakamı… Son 10 yılda öldürülen kadınların sayısı 3 bine yaklaştı.

BOLD – Kadın cinayetleri durdurulamıyor. Nüfusa oranla en fazla kadın cinayetleri Asya ve Afrika’da görülüyor. Asya’da bir yılda öldürülen kadın sayısı tam 20 bin. İkinci sırada 19 bin ile Afrika var. Amerika kıtasında 8 bin, Avrupa’da 3 bin ve Avustralya’da ise 300 kadın, cinayete kurban gitti.

BBC’den Berza Şimşek’in haberine göre Türkiye ise bir rekora imza attı. 2019’da öldürülen kadınların sayısı 400’ü geçti. Bu, son 10 yıldaki en yüksek rakam. Son 10 yılda öldürülen kadınların sayısı 3 bine yaklaştı, yüzlerce çocuk annesiz kaldı.

Emine Bulut, Fatma Şengül, Rabia Tümkaya 2019’da Türkiye’de öldürülen kadınlardan sadece üçü. Rabia Tümkaya ve Emine Bulut eski eşleri, Fatma Şengül ise iş arkadaşı tarafından öldürüldü.

KİMSEYE BOYUN EĞMEDİLER

Emine, 1981 yılında Yozgat’ta doğdu. Büyürken kardeşlerine hem abla, hem de anne oldu. Eşinden ayrıldıktan sonra bir yandan üniversite okudu, bir yandan da çalışıp, çocuğuna baktı. Annesinin deyimiyle, kimseye boyun eğmedi.

Fatma eşi ölüp, 3 çocukla baş başa kaldığında henüz 31 yaşındaydı. Çocuklarına bakabilmek için iki işte birden çalıştı. Kanser bile kahkahalarını yok edemedi. Arkadaşlarının ifadesiyle o girmeden odaya kahkahası girerdi.

Rabia evlenip hamile kalınca, okulu bıraktı. Evlendiğinde 17 yaşındaydı. Annesine göre altın kalpliydi, herkese güvenirdi. Eski eşi çocuğu göstermek için eve geleceğini söylediğinde, ona da inandı.

Çarpıcı işsizlik raporu: En az 45 işsiz intiharı seçti

medyabold
Devamını Oku »

THY ile Boeing zararda anlaştı

Türk Hava Yolları (THY), 737 Max modeli uçaklarla ilgili yaşadığı kayıpların belli bir kısmının tazmini için üretici firma Boeing’le anlaştı.

BOLD – Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na (KAP), THY tarafından yapılan açıklamada Boeing’in sorunlu modeli 737 Max ile ilgili THY’nin yaşadığı kayıpların belli bir kısmının Boeing tarafından tazmin edilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı bildirildi.

SADECE BELLİ KISMI İÇİN

Türk Hava Yolları’nın (THY), Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklama şöyle: “Ortaklığımız yere indirilen ve teslimatları yapılamayan Boeing 737 Max uçaklarıyla ilgili maruz kaldığı kayıplarının belli bir kısmının Boeing tarafından tazmin edilmesi konusunda Boeing ile anlaştı.”

Yalancının mumu yıl sonuna kadar yandı: Star ve Güneş son kez yayınlandı

medyabold
Devamını Oku »

Tayyip Erdoğan, Demet Akalın’ın eski eşinin telefonundaki tavla oyununu silmiş

Şarkıcı Demet Akalın, boşandığı eşi Okan Kurt ve popçu Hande Yener’in AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la buluşmalarına Akalın’ın sözleri damga vurdu.

BOLD – Şarkıcı Demet Akalın, son albümü Ateş’in tanıtımıyla ilgili magazin basınıyla sohbet etti. Akalın burada meslektaşı Hande Yener ve boşandığı eşi Okan Kurt ile iki gün önce Erdoğan’a yaptıkları ziyaretle ilgili konuştu.

Sözcü’nün haberine göre Okan Kurt’un yanlarında bulunma sebebiyle ilgili açıklamada bulunan popçu, “Okan’ı Cumhurbaşkanımıza şikayet ettim, telefonda sürekli tavla oynuyor dedim. Sağ olsun Cumhurbaşkanı hemen sildirdi telefondan, artık benimle ilgilensin. Sadece kızıyla ilgileniyor” dedi.

Erdoğan’ın kendisinin dobra biri olduğunu belirttiğini de anlatan Akalın “Cumhurbaşkanımız bana sen çok dobra birisin dedi. Bunu bu makamdan duymaktan çok mutlu oldum” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşmasını anlatan Akalın, “Sayın Cumhurbaşkanımızdan ben randevu talep ettim, 1,5 ay sonra bir araya gelebildik. Giderken Hande ile konuştum ve beni de çağır dedi. Ofiste 1,5 saat kaldık ve kadına şiddet, hayvana şiddet gibi konuları kapsayan bir yasa geleceğini söyledi. Bizde üstümüze ne düşüyorsa yapacağımızı söyledik” dedi.

MİLANO’DAN ALIŞVERİŞ YAPARIM, ANCAK ARABAMI YERLİ MALI ALIRIM

Yerli otomobil hakkında da konuştuğunu belirten Akalın, “Yerli otomobil hakkında konuştuk, hemen sipariş vereceğimizi söyledik. Ben her zaman milliyetçiyim, Milano’dan alışveriş yaparım, ancak arabamı yerli malı alırım. ‘Made in Türkiye’ diyoruz, hayırlı olsun” dedi. Cumhurbaşkanı ile konuşmalarının detaylarını paylaşan popçu, “Köpek katliamları, şiddet gören kadınların şikayet etmemesi gibi konuları konuştuk. Cumhurbaşkanımız’da bu konuları sık sık takip ettiğini, gerekli yerleri hemen aradığını belirtti. Yasanın gelmesine çok sevindik, özel bir proje yapmayacağız, ancak elimizden geldiği kadar destek vereceğiz” dedi.

Kıvanç Tatlıtuğ Atatürk rolünü neden kabul etmedi

medyabold
Devamını Oku »

ABD Büyükelçilik binasına saldırı

Irak’ın başkenti Bağdat’ta yüzlerce gösterici ABD Büyükelçiliği binasına saldırdı. “Amerika’ya ölüm” sloganları atan Haşdi Şabi destekçilerine Irak güvenlik güçleri müdahale etti.

BOLD – ABD’nin Bağdat Büyükelçilik binası önüne gelerek Amerikan bayrakları yakan öfkeli kalabalığın, yerleşkenin içerisine çeşitli nesneler fırlattığı ve güvenlik kameralarını parçaladıkları görüldü.

Bölgede bulunan AP muhabirleri, binayı koruyan güvenlik görevlilerinin de büyükelçiliğin içine çekildiğini gördüklerini aktardı.

ABD Büyükelçiliği, başkent Bağdat’ta güvenliğin en yüksek seviyede olduğu Yeşil Bölgede yer alıyor.

IRAK GÜVENLİK GÜÇLERİ MÜDAHALE ETTİ

“Amerika’ya ölüm” sloganları atan kalabalığın büyükelçilik binasının kapısına yaklaşması ve gösterilerin şiddete dönüşmesinin ardından Irak güvenlik güçleri, eylemcilere müdahale etti.

ABD’nin Irak ve Suriye’de bulunan İran destekli Şii Haşdi Şabi fraksiyonlarından Hizbullah Tugayları’na yönelik düzenlediği ve 25 savaşçının hayatını kaybettiği hava saldırılarının ardından bölgede gerilim artmış durumda.

Haşdi Şabi dün yaptığı açıklamada, ABD’den intikam alınacağı sözü vermişti. ABD ise İran’a yönelik yeni yaptırımların kısa süre içerisinde hayata geçirileceğini duyurmuştu.

Mogadişu’da Türkleri hedef aldığını açıkladı, ölen Somalililer için özür diledi

medyabold
Devamını Oku »

Yalancının mumu yıl sonuna kadar yandı: Star ve Güneş son kez yayınlandı

Sayısız yalan habere imza atan Star ve Güneş gazeteleri bugün son kez yayınlandı. İki gazete, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden aldıkları reklam gelirlerinin kesilmesi nedeniyle yayınlarına son verdi.

BOLD – Hükumete yakın Türk Medya Grubu, yeni yılda bazı yayınlarını sonlandırma kararı aldı. Bünyesinde Akşam, Güneş ve Star gazetelerinin yanı sıra 24 TV’yi de bulunduran medya grubunun, küçülme kararı aldığı duyurulmuştu. Kapatılma kararı verilen Star ve Güneş gazeteleri bugün son sayılarıyla okurlarına veda etti.

Star gazetesi, “Kağıda veda ediyoruz” derken Güneş gazetesi ise “Güneş gazetesi bugün son kez bayilerde okuruyla buluştu” ifadelerini kullandı. Star gazetesi internet üzerinden yayına devam edeceğini duyurdu. Güneş gazetesi ise Akşam gazetesinin eki olarak yayınlanacağını belirtti.

Yandaş medyada yaprak dökümü; Star ve Güneş gazeteleri kapanıyor

medyabold
Devamını Oku »

Gezi’nin yıldızı Twitter 15 Temmuz sonrası kullanıcı kaybetmiş

Türkiye’de kullanılan yaygın sosyal medya uygulamalarının, son 10 yıl içindeki değişim oranları üzerinde yapılan çalışma oldukça ilginç veriler ortaya koydu.

BOLD – İnternet kullanıcılarının, sosyal platform kullanma oranı yüzde 95 olan Türkiye’de, tercih edilen uygulamalarının değişimine ilişkin yapılan çalışma ilginç veriler ortaya koydu. Dijital Düşün Platformunun hazırladığı çalışmada sosyal medyanın 10 yıllık değişimi grafiklerle anlatıldı.

FACEBOOK HEP BİRİNCİ

Bir çok uygulamanın yıllar içerisindeki seyri değişirken, Facebook uygulamasının liderliğini her zaman koruduğu görülüyor. Düzenli olarak haftada birden fazla sosyal medya sitesine giriş yapan aktif kullanıcı oranı yüzde 67 olan Türkiye’de, İnstagram 39 milyon kullanıcı ile ikinci sırada yer alırken, üçüncülükte ise 2015’te kullanılmaya başlayan ve Twitter’ı tahtından eden 38 milyon kullanıcılı, Çinli video paylaşım uygulaması, TikTok bulunuyor.

Yapılan çalışmaya göre nüfustan bağımsız olarak sosyal medyayı en yoğun kullanan ilk 10 ülke arasında buluna Türkiye’de, Facebook’un kullanıcı sayısında bir azalma söz konusu değil. Son yıllarda yükselişteki Instagram ve TikTok’un kullanıcı profiline bakıldığında ise bu iki sosyal mecra Türkiye’deki sosyal kutuplaşmayı da yansıttıkları ve 3 yıldır kullanıcı sayısı bakımından rekabet içinde bulundukları belirtiliyor.

15 TEMMUZDAN SONRA TWİTTER KULLANICI KAYBETTİ

Gezi olayları sırasında kullanıcı sayısı yükselişe geçen, Türkiye’de siyasi gündeme ilişkin tartışmaları en şiddetli yaşandığı Twitter 15 Temmuz sonrası kullanıcı sayısında azalma yaşadı.

İşsizliğin arttığı Türkiye’de bir iş platformu olan Linkedin tutarlı bir şekilde kullanıcı kazandığı görülüyor. Çalışmada kapatılan Google+, Vine, FriensFeed gibi uygulamaların da Türkiye’de bir dönem yüksek kullanıcı sayılarına ulaştığı görülüyor.

Çarpıcı işsizlik raporu: En az 45 işsiz intiharı seçti

medyabold
Devamını Oku »

Eş-Şebab, Mogadişu’da Türkleri hedef aldığını açıkladı, ölen Somalililer için özür diledi

Somali’de iki Türk vatandaşı dahil en az 81 kişinin öldüğü saldırıyı El Kaide bağlantılı Eş-Şebap örgütü üstlendi. Saldırıda Türk vatandaşlarını taşıyan konvoyun hedef alındığını belirten Eş-Şebap sözcüsü, “hayatını kaybeden onlarca kişi için” özür diledi.

BOLD – Somali’nin başkenti Mogadişu’daki saldırıyı El Kaide bağlantılı Eş-Şebab örgütü üstlendi. Örgütten yapılan açıklamada saldırının asıl hedefinin Türk mühendisler olduğu belirtildi.

Somali’de 2010’da El Kaide’ye bağlılık bildiren Eş-Şebap örgütü, cumartesi günü başkent Mogadişu’da bomba yüklü araçla düzenlediği saldırıda 2 Türk vatandaşı dahil 81 kişi hayatını kaybetmiş, 100’den fazla kişi yaralanmıştı. Saldırının düzenlendiği yol üzerinde, yol yapım çalışmasına katılan Türk mühendis grubu vardı.

Son iki yılın en fazla ölümlü saldırısının ardından ağır yaralı 16 kişi tedavi için Türkiye’ye götürülmüştü.

EŞ-ŞEBAP’TAN AÇIKLAMA

Kalabalık bir caddede bomba yüklü araçla düzenlenen saldırının ardından Eş-Şebap sözcülerinden Ali Mahmud Raci, sesli mesaj yayımlayarak saldırıda hedefin, Somali hükümetiyle işbirliği yapan Türkiye’den gelenleri taşıyan bir konvoy olduğunu belirtti.

Pazartesi akşamı örgüte yakınlığı ile bilinen “Andalus” adlı radyo kanalı üzerinden yaptığı açıklamada Mahmud Raci, saldırıda ölen onlarca Somalili için özür diledi.

Raci, şu ifadeleri kullandı: “Müslüman Somali halkına acı veren kayıplar için çok üzgünüz, hayatını kaybeden Müslümanlara baş sağlığı diliyoruz. Yaralananlara ve malları zarar görenlere geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.”

TÜRKİYE’YE SUÇLAMALAR

Sesli mesajda Türkiye, “Somali’nin kaynaklarını sömürmekle” suçlandı.

Açıklamada, “Dinden dönen Türk yönetimi için çalışan Türkler bizim düşmanımızdır ve daha önce söylediğimiz gibi, topraklarımızdan çekilene kadar onlarla savaşmaya devam edeceğiz. Ancak masum Müslüman Türk vatandaşlarına karşı değiliz.” ifadeleri kullanıldı.

İLK KEZ ÖZÜR DİLEDİ

Eş Şebap, on yılı aşkın süredir başkent Mogadişu olmak üzere ülkede birçok saldırı düzenledi ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı. Örgüt, ilk kez bir saldırı sonrası özür diledi.

Hükümete karşı düzenlediği saldırılarda halk desteği arayan örgüt, ölü sayısının yüksek olduğu saldırıları genellikle üstlenmekten kaçınıyor.

Örgüt, Mogadişu’daki Türk Büyükelçiliği yakınlarında ve Türk yetkililerin kaldığı otellere yakın bölgelerde de birçok saldırı düzenledi.

SALDIRIDA YABANCI ÜLKE PARMAĞI İDDİASI

Somali Devlet Başkanı Muhammed Abdullahi Farmaajo, Cumartesi günkü saldırıdan Eş Şebab örgütünü sorumlu tuttu.

Somali Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Ajansı’ndan (NISA) pazartesi günü yapılan açıklamada Somalili yetkililerin saldırının ülke dışından planlandığına inandıklarını açıklamıştı. Ancak herhangi bir ülke adı verilmemişti

Sudan’da işkence yapan 27 güvenlik görevlisine idam cezası

medyabold
Devamını Oku »