Yüzyıllardır savaşlar, baskılar ve diktatörler yüzünden milyonlarca insan mülteci durumuna düştü. Dünya Mülteci Günü ancak 2000 yılında ilan edildi. Her yıl 20 Haziran.
Birleşmiş Milletler yüzyıllardır var olan “mültecilerle” bir gün belirlenmesi kararını 1951’de imzalanan Mültecilerin Statüsüne ilişkin sözleşmenin 50’nci yılına atfetmiş böylece 2001 yılında ilk kez 20 Haziran, Dünya Mülteci Günü olarak programlara girmişti.
Ancak o tarihten sonra dünya mülteciler için daha iyi bir yer olmadı. Mültecilerin hakları iki binli yıllarda sürekli geriye gitti. Suriye savaşından sonra 4 milyon mültecinin sığındığı Türkiye ise, mülteci haklarının fiilen budanacağı uluslararası bir laboratuvar oldu.
TÜRKİYE’DE MÜLTECİLERİN DURUMU
Suriye savaşını ardından Türkiye’ye 4 milyona yakın sığınmacı girdi. Ne var ki 1951 BM Sözleşmesine konan “çekince” nedeniyle bu insanlara mülteci statüsü verilmedi. Geçici koruma statüsü verildi.
“Düzensiz göç ve insan kaçakçıları” ile mücadele adı altında devreye konan “Geri Kabul Anlaşması” 2013 yılında Türkiye ile AB arasında imzalandı. Böylece mültecilere karşı “Kale Avrupa”sı koruma altına alındı, Türkiye “transit” ülke olmaktan çıkarılıp “filtre” ülke haline getirildi. Pazarlığın esas mağduru ise mülteciler oldu. Türkiye’de sıkışıp kalan 4 milyon mülteci istediği ülkeye geçme ve sığınma hakkından mahrum kaldı. Ege ve Akdeniz geçişlerine konan bariyerler mültecileri daha ölümcül rotalara itti. Avrupa’ya geçişler azalsa da ölümler durmadı.
EMEKLERİ SÖMÜRÜLÜYOR
Küresel Kalkınma Ajansı mülteci emeğini sömürme konusunda stratejiler geliştirirken Avrupa başkentlerinde “mülteci işçi fuarları” açıldı. Uzak Asya’da mülteci çocuklar vahşice sömürüldü. Nüfusu yaşlanan AB ise, vasıflı mültecileri fabrikalara, üretim kadrosuna kattı.
Türkiye, “mülteci emeğinin kayıt dışı sömürüldüğü ülkeler” sıralamasında zirveye yerleşti. Tekstil patronları açıkça “Krizden bizi Suriyeli işçiler kurtardı” dedi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2017 yılında “52 emek istismarı” tespit edilmişti. Oysa aynı dönemde Türkiye’de çalışan mülteci işçi sayısı (çoğu çocuk) 1,2 ile 1,4 milyon arasındaydı. İş cinayetleri tablosunda da mülteci işçi ölümleri hızla artmaya başladı. Mülteci çocukların çalışmaya başlamasıyla birlikte Türkiye’deki çocuk işçi profili değişti: Çalışma yaşı 6’ya çalışma saati 14’e çıktı. Ekonomik göç nedeniyle gelen göçmenler de emek taciri şebekelerin esiri haline geldi.
MÜLTECİLERE TOPLUMSAL NEFRET
Türkiye, Suriyeli sığınmacılara başlarda “açık kapı” politikası uyguladı. Fakat mülteci statü hakkının gaspı ve AB’ye geçiş kapılarının kapatılması durumu değiştirdi. Ekonomik, sosyal alt yapı sağlanmadığı için şehirlere dağılan mülteciler ciddi sorunlarla karşılaştı. Aynı şeklide sorumluluktan kaçınan siyasal iktidar, “bir arada yaşam” üzerine yerleşik topluluklara uyum programları hazırlamadı. Kültürel çatışmalar yaşanmaya başladı.
Ekonomik kriz ve yoksullaşmaya duyulan tepki yanlış yönlendirilerek mülteci düşmanlığı öne çıkarıldı. Irkçı söylem ve eylemler toplumda zaman zaman etkili olsa da Türkiye halkları genel olarak mültecilere kucak açtı. Bu dönemde yapılan üniversite araştırmaları ve saha anketleri, “mültecilerin bedava yaşadığı”, “suç oranlarına daha fazla karıştıkları”, “hastalıkların mülteciler tarafından Türkiye’ye taşındığı” gibi şehir efsanelerinin doğru olmadığını kanıtladı.
AB’DE IRKÇI PARTİLERİ YÜKSELTTİ
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mültecileri bir silah gibi kullanıp Avrupa’ya doğru kara ve deniz sınırlarını açmasıyla birlikte bir anda Avrupa’ya yaklaşık 1 milyon mülteci girdi. Avrupa ani akın nedeniyle sorunla başa çıkamadı. Bu durum milliyetçilik ve aşırı sağın yükselmesine neden oldu.
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder