31 Aralık 2018 Pazartesi

Münzevi yazarın izinde | Can Bahadır Yüce

New York’un kuzeyinden Kanada sınırına kadar uzanan 91 numaralı otoyol bizi J.D. Salinger’ın yaşadığı kasabaya götürürken, inzivası yıllardır bir efsaneye dönüşen yazarın evini bulacağımızdan emin değildim. Salinger’ın biyografisini kaleme alan Paul Alexander’ın verdiği ipuçlarından iz sürmüş, evin bulunduğu bölgeyi haritada belirlemiş, birkaç noktaya işaret koymuştum ama daha önce aynı maceraya atılmış bir gazetecinin dediği gibi, ‘şans’a da ihtiyacımız vardı.

Yolun iki yanında uzanan ormanların arasından Connecticut Nehri’ni takip ettikten sonra New Hampshire eyaletindeki Claremont kasabasına saptık. Henüz köşesine çekilmediği yıllarda Salinger’ın New York’taki yayıncısına uğramak ya da güneyde bir otel odasında öykülerine çalışmak üzere sık sık bu yoldan geçtiğini düşündüm. Tam bir kuzey kasabası olan Claremont’un içinden Cornish’e, Salinger’ın evinin bulunduğu ormanlara ulaşmamız çok sürmedi.

İşaret noktamız, Vermont ve New Hampshire eyaletlerini birbirine bağlayan üstü kapalı köprüydü (Salinger çok defa bu köprüde yürürken görülmüştü). Nehir kıyısından kuzeye yönelip tarihi Saint-Gaudens bölgesini geçtik. Saint-Gaudens, Salinger’ın New Hampshire’daki ilk evini tasarlayan mimardı ve adını bir Salinger biyografisinden hatırlıyordum. Ardından kendimizi kayın ağaçlarıyla çevrili bir patikada bulduk. İlerledikçe ormanın kuytularında kaybolmuş evlere rastlanıyordu ama hangisinin Salinger’a ait olabileceğine dair en ufak bir işaret yoktu.

Neden sonra bir kişiye rastlayabildik: Orta yaşlı bir adam, iz sürdüğümüz yolun üzerindeki evinin bahçesini düzenliyordu. Ona, lafı dolaştırmadan, Jerome David Salinger’ın evini sordum. Adam evi bildiğini ama bize yardımcı olamayacağını söyledi. “Üzgünüm” diyerek kafasını sallarken, boşuna çabalamayın der gibiydi. Salinger’ın evini araba yolundan fark etmek mümkün değildi ve işimiz gerçekten şansa kalmıştı. Derken, o şans birdenbire karşımıza çıktı.

Dar patikada bir ciple burun buruna geldik. Cipin kapısı açıldı ve beyaz saçlı, şapkalı bir ihtiyar göründü. Salinger’ın bir cipinin olduğunu biliyordum ve adam yazara o kadar benziyordu ki, yıllar önce Salinger’ın bir gazeteciye dediği gibi, “Ben J.D. Salinger, size nasıl yardımcı olabilirim?” deseydi ona hemen inanırdım. Adam bana doğru -biraz sinirli- yaklaşıp sordu:

– Yardım edebilir miyim?

– Salinger’ın evini arıyoruz.

– Oh, Salinger! Pek arkadaş canlısı değildir.

– Biliyorum, biz onun Türkiye’den okurlarıyız, sadece bir merhaba demek istiyoruz.

– Size dava açabilir.

– Kendisini rahatsız etmeyeceğiz.

– O tarafa gidiyorum, takip edin, size evi göstereyim.

İhtiyar adam elini cipin camından çıkarıp geldiğimiz yolun üzerinde, bir mil kadar aşağıda, ağaçların arasındaki bir evi eliyle işaret ettikten sonra ardında bir toz bulutu bırakarak kasabaya doğru gözden kayboldu. Ev o kadar iyi gizlenmişti ki, adresi bilsek bile birinin yardımı olmadan asla bulamazdık.

Salinger’ın evi, yazara ait arazinin tepesinde, bordo rengiyle ilk bakışta Budist tapınaklarını hatırlatıyordu (yazarın Uzakdoğu dinlerine Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı yazdığı dönemde başlayan ilgisi biliniyor). Eve ulaşabilmek için çıkılması gereken eğimli patikanın girişindeki ağaçlara turuncu renkli iki plaka çakılıydı:

“DİKKAT ÖZEL MÜLKİYET! AVLANMAK, BALIK TUTMAK, HERHANGİ BİR SEBEPLE İZİNSİZ GİRMEK KESİNLİKLE YASAKTIR! İZİNSİZ GİRENLER HAKKINDA YASAL İŞLEM YAPILACAKTIR!”

Yaklaşık 50 metrelik patikanın başında, Salinger’ın her gün öğleden sonra kendisine gelen mektupları ve kitapları aldığı posta kutusu vardı (yazarın kızı Margaret Salinger, Dream Catcher adlı anılarında, posta gelmediği için babasının pazarlardan ve öteki tatil günlerinden nefret ettiğini yazar). Arabayı posta kutusunun yanına park ettim. İlkyaz sabahının kuş cıvıltılarını, uzak geyik seslerini dinleyerek beklemeye başladık. Nihayet Salinger’ın bahçesindeydik.

Biraz bekledikten sonra arabadan inip eve doğru yürürken kendimi yaptığımız şeyin yanlış olmadığına inandırmaya çalıştım. Bir başka Salinger ziyaretçisinin yıllar önce yazdığı gibi, o bahçede yalnızca “sessizliğin büyük duvarı” vardı ve bizim o duvarı delmeye hakkımız yoktu. Salinger’ınki çabayla “kazanılmış” bir yalnızlıktı, bu yalnızlığın ortasına paldır küldür dalmak kabalık olurdu, bir Salinger okuruna yakışmazdı. Yine de tepedeki eve ve Salinger’ların bahçesindeki mor leylaklara (bu çiçeğin New Hampshire eyaletinin simgesi olduğunu henüz bilmiyordum) bakarken kapıyı çalma fikri aklımı çelmeye başlamıştı. Kapıyı çalsam –öfkeyle bağırsa bile– Salinger’ın ağzından birkaç kelime duyacağımı, en azından davetsiz misafirleri kibarca karşılayan karısıyla konuşabileceğimi biliyordum. Onca yolu gelip kapıyı çalmadan dönmenin aptallık olacağını düşünürken B.’nin uyarısıyla ayıldım: “Yapmayalım” dedi. Anladım. Arabaya döndük.

Evin önünde geçirdiğimiz o birkaç saat içinde iki kez postacı geldi. Salinger 80’li yıllara kadar her gün Cornish kasabasına iner, mektuplarını postaneden kendisi alırmış. Yaşlılığında bu alışkanlığını terk etmek zorunda kalmış. Gelen zarflardan birinde “Amazon” damgası vardı— zarfın içindeki kitabı hâlâ merak ediyorum. Salinger yeni yayınları takip ediyor muydu, ne sıklıkla kitap alıyordu? Biz posta kutusunun yanında, yazarın gelip mektuplarını almasını beklerken yoldan geçen tek tük kasaba sakinleri bize anlayışla bakıyordu. Artık yılda bir iki kişi de gelse yazarın davetsiz misafirlerine alışık olmalıydılar.

Biraz daha bekledikten sonra tek başıma bahçeye girip evin tam karşısında durdum. Patikadaki çakıl taşları o kadar gürültü çıkarıyordu ki, o büyük sessizlikte evden birinin ayak seslerimi duymaması imkânsızdı. Salinger’ın odasına ait olduğunu hayal ettiğim pencerenin tam karşısında durup kendimi gösterdim. Tıpkı, senaryosu Salinger’dan esinle yazılan Finding Forrester filmindeki gibi, panjurların arkasından yazarın beni izlediğini hayal ettim. Evin kapısına doğru kıvrılan patikanın sonunda küçük bir kulübe vardı. Ama bu, Salinger’ın gençlik yıllarında sabahlayarak çalıştığı yazı kulübesi değildi (o kulübe evin yarım mil aşağısında, artık bir harabe). Evin yan tarafında iki uydu anteni göze çarpıyordu; yazarın iyi bir televizyon izleyicisi olduğunu bildiğim için buna şaşırmadım. Bahçenin patikaya bakan güney tarafı alabildiğine ağaçlık olmasına rağmen, kuzey tarafı geniş çavdar tarlalarına açılıyordu. Belki de Salinger’ın odası, benim hayal ettiğim gibi, patikaya bakan değil, çavdar tarlalarına bakan cephedeydi. Salinger’ın o tarlalara bakarken Holden Caulfield’ı düşlediğini düşledim.

Orada, yüzyılın en münzevi yazarının evinin bahçesinde öylece ayakta dururken, Holden’ı, Glass ailesini, Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ilk okuduğum öğrenci evini, Holden’ı taklit edip günlüğüme “bittim buna” yazdığım günleri, kitabın çevirmeni Coşkun Yerli’nin artık hayatta olmadığını, Salinger’ın Pensilvanya’da bir askeri öğrenciyken nasıl bir çocuk olduğunu, elli yıldır kitap yayımlamasa da doldurduğu defterlerdeki karakterlerin hayaletlerini, o bahçedeki yarım yüzyıllık anıları, yazarak geçen güneşli yaz sabahlarını, karlı kış gecelerini düşündüm. Bahçedeki sessizlik inanılmaz gibi görünse de, bu evde mutlak bir inzivayla geçen elli küsur yıl bana daha inanılmaz geliyordu. O sessizliği son bir kez bozup arabaya döndüm. Yokuştan aşağı doğru yürürken Salinger’ın arkamdan beni izlediğini hayal ettim.

Birkaç saat daha beklesek posta kutusuna bakmaya gelecek yazarın eşini, hatta belki kendisini görebilirdik ama beklemedik. Kapısına kadar gelip Salinger’ı rahatsız etmeden geri dönmenin daha güzel olduğunu belirten bir not bırakıp oradan ayrıldık.

Dönüş yolunda karşılaştığımız, bize yolu gösteren ihtiyar, muzip bir bakışla hızlıca geçti yanımızdan. Kasabada bir sandviççide, kasadaki genç kıza ağzını aramak için Salinger’ı sordum. “Karısı arada bir buraya gelir ama yüzlerini bilmem” dedi. İlginç olan, “Evini biliyorum ama yerini size söylemeye iznim yok.” demesiydi. Cornish halkı, sessiz bir anlaşmayla kasabalarının dünyaca ünlü yazarını ‘izinsiz ziyaretçiler’den koruyordu.

On saatlik bir yolculuktan sonra Salinger’ı görmeden geri dönüyorduk. Yazarın yüzünü görmemek, onunla konuşmaktan daha şiirseldi. Sanırım doğru olanı yaptık. Salinger bu ziyaretin öyküsünü yazsa, yazarla okuru asla buluşturmazdı, biliyorum.

 

* Bu yazı ilk kez Kitap Zamanı’nın 42. sayısında (Temmuz 2009) yayımlanmıştı.



CAN BAHADIR YÜCE
Yazının Kaynağı: CAN BAHADIR YÜCE – kronos news https://kronos7.news/tr/munzevi-yazarin-izinde/
Devamını Oku »

Salinger 100 yaşında

Hayatını hikâye anlatmaya adayan Amerikalı yazar J. D. Salinger, tek romanı Çavdar Tarlasında Çocuklar‘ı pek çok yayınevinden olumsuz cevap aldıktan sonra 1951’de yayımladığında, kitap okuyucudan tam not alır. Roman, kısa sürede ‘çok satanlar’ listelerine girer… Kahramanı ‘deli’ olduğu gerekçesiyle kitabı basmak istemeyen yayıncıların aksine pek çok okur, kitabın arayış içerisindeki kahramanı Holden Caulfield’ı çok sevmiştir. Öyle ki, herkese “tanıdık” gelen Caulfield’ın -daha doğrusu Salinger’ın- hikâyesi, yasaklara aldırmayarak yıllar içinde “modern zamanların başyapıtı” değerlendirmesini hak edecektir.

Bugün, 2010 yılında hayatını kaybeden münzevi yazar Salinger’ın 100. doğum yıldönümü. Yazdığı kitaplar kadar seçtiği hayat tarzıyla da ilgi odağı olan yazar, ömrünün son 44 yılını evine kapanarak -belki de yazarak- geçirmişti. Salinger’a bu tercihi yaptıran şartlar, Çavdar Tarlasında Çocuklar‘ı yazmaya başladığı II. Dünya Savaşı yıllarına denk gelir. Gönüllü olarak Avrupa’ya savaşmaya giden fakat gördüğü manzara ve şahit olduğu ölümler karşısında ağır bir travma yaşayan yazar, ülkesine sağ dönmeyi başarsa da sinirleri yıpranmış, artık kalem tutamaz hale gelmiştir. Fakat cephede yazmaya başladığı Holden Caulfield’ın hikâyesi onu hayata bağlar. Yine de kitabın şöhreti ve yazarın yazma eylemine yüklediği anlam onu münzevi bir hayatın içine çeker.

1950’lerin ortasından itibaren ailesiyle birlikte Cornish, New Hampshire’daki bir orman evinde yaşamaya başlayan Salinger, bu yıllarda 1951’de Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı yayımlar. Aynı dönemde New Yorker dergisinde yedi tuhaf kardeşli Glass Ailesi’nin uzun öykülerini yayımlamaya başlar. Bu dizi öykülerin ilk ikisini Franny and Zooey adıyla 1961’de, sonraki ikiliyi ise Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar ve Seymour: Bir Giriş adıyla 1963’te kitaplaştırır. Glass Ailesi’ni konu edinen son öykü “Hapworth 16, 1924” ise New Yorker’ın 16 Haziran 1965 tarihli sayısında okuyucuyla buluşur. Usta yazar bu öyküden sonra ne yeni bir kitap ne de yeni bir öykü yayımlar. Uzun yıllar süren sessizliğin ardından bir kış günü, 27 Ocak 2010’da evinde hayatını kaybeder.

SALINGER FİLMLERİ

Amerikalı yazarın hayatı önce 2013 yılında Shane Salerno’nun yönetmenliğinde bir belgesele konu oldu. Ardından yazarın hayatı 2017’de beyazperdeye aktarıldı. Çavdar Tarlasındaki Asi (Rebel in the Rye) adlı filmde Nicholas Hoult usta yazarı, Kevin Spacey de onun ilham kaynağı hocasını canlandırdı.

Münzevi hayatı boyunca hiçbir şey yazmamış olması düşünülemezdi. Ölümünden bir yıl sonra Salinger’ın İngiliz arkadaşı Donald Hartog’a gönderdiği 50 mektup ortaya çıksa da evinde neler yazdığı hâlâ bir sır: Yazdıysa imha mı etti, ailesine mi bıraktı… Şimdilik tüm bu sorular cevapsız.

Türkçeye ilk 1967’de Adnan Benk’in Fransızcadan “Gönülçelen” adıyla çevirdiği ünlü roman, sonraki yıllarda Coşkun Yerli tarafından İngilizce aslından özgün adına daha yakın bir isimle, Çavdar Tarlasında Çocuklar adıyla yeniden dilimize kazandırıldı. Tüm dünyada şimdiye kadar yaklaşık 70 milyon adet satıldığı düşünülen roman, sadece ABD’de her yıl yaklaşık 750 bin kopya ile kitapçı tezgâhına çıkıyor. Türkiye’de de hâlâ çok satan listelerinde kendine yer bulmayı başarıyor. Yani Caulfield’ın hikâyesi hâlâ devam ediyor. Bu dünyadan göçüp giden bir yazara en güzel doğum günü hediyesi bu olsa gerek: kitaplarının okunmaya devam ediyor olması.

ÇEVİRMENLERİ SALINGER’I ANLATACAK

Usta yazarın oğlu Matt Salinger, “Babam doğum günlerinden, tatillerden, kültürün dayattığı kutlamalardan nefret etti; şüphesiz bu 100. yıl meselesinden de nefret ederdi. Ama yazmayı sevdi, okurlarını sevdi ve umarım okurları onun yalnızca bununla hatırlanması isteğimizi mazur görürler,” dese de bu yıl şüphesiz onun hakkında her zamankinden çok konuşulacak.

J. D. Salinger, 100. yaşında yayıncısı Yapı Kredi Yayınları tarafından iki okuma atölyesi ve bir söyleşi ile anılıcak. Drama eğitmeni Çiğdem Odabaşı tarafından 5 Ocak saat 13:00-14:30 arasında Oda’da yapılacak okuma atölyelerinin ilkinde yazarın Franny ve Zooey adlı eseri okunacak. 12 Ocak  saat 13:00-14:30 arasında aynı mekânda yapılacak atölyede ise yazarın başyapıtı Çavdar Tarlasında Çocuklar okunacak. Etkinlikler 20 kişiyle sınırlı ve internet üzerinden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.

11 Ocak’ta YKY Loca’da saat 18.00’de akademisyen-yazar Erkan Irmak’ın moderatörlüğünde başlayacak söyleşiye ise Salinger’ın YKY’deki ilk editörlerinden İshak Reyna, çevirmenleri Sevin Okyay ve Ömer Madra konuşmacı olarak katılacak.

kronos
Devamını Oku »

İstanbul’da yılbaşı: Tebliğciler, atlı polisler, eğitimli köpekler

İstanbul Taksim’de ve İstiklal Caddesi’nde yılbaşı için polis ekipleri yoğun güvenlik önlemleri aldı. Meydanda atlı polisler devriye attı, eğitimli köpekler hazır bekletildi. Tebliğciler bildiri dağıttı. İstanbul’daki güvenlik önlemlerinden bahseden Vali Ali Yerlikaya “Mutlu yıllar diliyoruz aziz İstanbullulara” dedi.

2019’a Beyoğlu’nda girmek isteyen vatandaşlar İstiklal Caddesine akın etti. Yeni yılın ilk dakikalarında Suriyeli gençler ellerinde ülkelerinin bayraklarıyla Taksim’de halay çekti. İlerleyen saatlerde ise bilinmeyen bir sebeple İstiklal Caddesi’nde kavga çıktı. Yapılan bomba ihbarı ile insanlar ara sokaklara dağıldı.

TAKSİM’DE OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER

Polisler gün boyunca meydana çıkan yolları trafiğe kapattı, metro çıkışlarında denetimler yapıldı. İstiklal Caddesi’ne giren vatandaşların üzeri arandı. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İçişleri Bakanı Yardımcısı Muhterem İnce, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan ve İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Nuh Köroğlu ise Taksim’de yılbaşında önlemlerini denetledi. Görev başındaki polislerin yeni yılını kutlayan Vali Yerlikaya, İstanbul’da 39 bin polisin görev yaptığına dikkat çekerek “4 bin jandarmamız da görev başında, 10 ayrı noktada sahil güvenlik ekiplerimiz görev başında. Büyükşehir ve ilçe belediyelerimizden bin 500 zabıtamız görev başında. Hastanelerimizde tüm aciller görevleri başında. Tek bir niyetimiz var. İstanbul’umuzda 2018 yılının son saatleri ve 2019 ilk saatleri yeni yılı huzur, sağlık, mutluluk üzere karşılamak üzere valilik olarak tüm hazırlıklarımız yaptık. ” dedi

Açıklamaların ardından Vali Yerlikaya, polislerin ve gazetecilerin yılbaşını kutladı. Yerlikaya daha sonra turistlerle selamlaştı ve selfie çekti.

ATLI POLİSLER, EĞİTİMLİ KÖPEKLER

Taksim meydanda eğitimli köpeklerle birlikte atlı polisler gezdi. İstiklal Caddesi’nde de güvenlik önlemleri üst seviyedeydi. Ara sokaklar polisler tarafından tutuldu. Meydanda ve caddeye girişlerde polis ekipleri üst araması yaptı. Jandarma ekipleri ise meydanda “dronsavar” ile bekledi.

TEBLİĞCİLER BİLDİRİ DAĞITTI

Kendilerine tebliğci diyen bir grup, Karaköy’den başlayarak yılbaşı kutlamaları ve Noel karşıtı bildiri dağıttı. Grubun dağıttığı bildirileri bazı vatandaşlar alırken, bazıları almadı. Grup Galata Kulesi’nde bildiri dağıtırken bir vatandaşla tartışma yaşadı. Yılbaşı kutlamalarına katılan vatandaş grubun “Yılbaşı ve Noel kutlamak haramdır” yazılı bildirisine tepki gösterdi. Yaşanan kısa süreli tartışma büyümeden sonra erdi. Tartışmanın ardından grup bildiri dağıtmaya devam etti. Daha sonra İstiklal Caddesi’ne yürümek isteyen ve Valilik’ten izinleri olduğunu söyleyen gruba polis izin vermedi. Bunun sonucunda grup olaysız bir şekilde dağıldı.

AYET VE HADİSLERLER İLGİLİ BİLDİRİ DAĞITIYORUZ

Grubun sözcüsü Enes Akalın, yılbaşı kutlamaları ve Milli Piyango ile ilgili ayet ve hadisler içeren bildiri dağıttıklarını söyleyerek, “Yılbaşı ve Milli Piyango ile ilgili insanlara Allah’ın ayetleri ve peygamberin hadisleriyle ilgili bildiri dağıtıyoruz. Ayetin mealini okuyorum, ‘Ey iman etmiş olan kimseler şarap gibi sarhoş edici tüm içkiler, tapınmak için yapılan dikili taşlar, kumar, fal okları şeytan işi birer pisliktir. Şeytan bunlarla sizin aranıza bunu sokar” dedi. Akalın tartışma yaşadığı vatandaşla ilgili olarak ise, “O ağabey biraz içmiş. İçkinin zararları. Bak tartışmaya girdi. İçki zarardır. Alkollüyken araba kullanmanız yasak, şahitliğiniz geçersiz. Adam yerine konmuyor alkollü kişiler” dedi.

kronos
Devamını Oku »

En Pahalı Hollywood Filmleri: 3 milyar dolar hasılat yapan var

Devasa bir sektör olan Hollywood’un para harcamaktan pek çekinmediği malum. İki saatte izlediğimiz filmler için aylar hatta yıllar ve tabi milyonlarca harcanıyor. Bu emek ve para bazen karşılığını alıyor bazen alamıyor. işte Amerikan sinemasının bugüne kadarki en pahalı on filmi ve dudak uçuklatan bütçeleri.

10. NARNİA GÜNLÜKLERİ- PRENS KASPİYAN

Bütçe : 225 Milyon Dolar
Hasılat: 419 Milyon Dolar

9. KARA ŞÖVALYE YÜKSELİYOR

Bütçe : 230 Milyon Dolar
Hasılat : 1 Milyar Dolar

8. AVATAR

Bütçe : 237 Milyon Dolar
Hasılat : 2 Milyar Dolar

7. Hobbit 3 – Beş Ordunun Savaşı

Bütçe : 248.3 Milyon Dolar
Hasılat : 2.932 Milyar Dolar ( Üçlemenin toplam hasılatı)

6. HARRY POTTER- MELEZ PRENS

Bütçe : 250 Milyon Dolar
Hasılat : 1 Milyar Dolar

5. ÖRÜMCEK ADAM 3

Bütçe : 258 Milyon Dolar
Hasılat : 1 Milyar Dolar

4. TANGLED

Bütçe : 260 Milyon Dolar
Hasılat : 591 Milyon Dolar

3. JOHN CARTER İKİ DÜNYA ARASINDA

Bütçe : 306.6 Milyon Dolar
Hasılat : 281 Milyon Dolar

2. YENİLMEZLER 2 ULTRON ÇAĞI

Bütçe : 279.9 Milyon Dolar
Hasılat : 1.403 Milyar Dolar

1. KARAYİP KORSANLARI4- GİZEMLİ DENİZLERDE

Bütçe : 410.6 Milyon Dolar
Hasılat : 1.046 Milyar Dolar

medyabold
Devamını Oku »

Yargıtay yine işvereni haklı buldu, 16 yıllık tazminatından oldu

Bursa’da merkez İlçe Belediyesi’nin taşeron firması bünyesinde temizlikçi işçisi olarak çalışan Emine A., 2010 yılında iddiaya göre, vestiyerde gördüğü çikolata kutusunu boş zannedip dikiş iğne ve ipliklerini koymak için aldı. Kendisine hediye gelen paketi arayan personel ise konuyu özel güvenlik görevlisine iletti. Yapılan incelemede, boş olduğu tahmin edilen çikolata kutusunun temizlik görevlisi Emine A. tarafından alındığı belirlendi. Kutuyu, iğne-iplik koymak için aldığını belirten Emine A. hırsızlık suçlamasını reddetti. İncelenen kamera görüntülerinde Emine A.’nın çikolata kutusunu aldığı tespit edilince tazminat ödenmeden işten kovuldu.

YEREL MAHKEME TEMİZLİKÇİ KADINI HAKLI BULDU

Bursa 2’nci İş Mahkemesi’nde avukatı ile birlikte hukuk mücadelesi başlatan Emine A., tazminat davası açtı. 16 yıllık çalışma hayatında herhangi bir disiplin cezası dahi almadığını belirten temizlikçi Emine A., çikolata kutusunu dikiş kutusu yapmak maksadıyla aldığını söyledi. Bunun üzerine mahkeme, özel kullanıma ait olmayan, herkesin izinsiz olarak rahatlıkla girip çıktığı, elektrik süpürgesi, kablo, poşet gibi malzemelerin konulduğu yere bırakılan, dolu veya boş olduğu dahi şüpheli olan davacının tazminatsız olarak işten çıkartılmasının hakkaniyet kurallarına uymadığına hükmetti.

YARGITAY GENEL KURULU OY ÇOKLUĞUYLA BOZDU

Davalı tarafın avukatı, kararı temyiz için Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay 22’nci Hukuk Dairesi davacının kimsenin bulunmadığı sırada başkasına ait çikolata kutusunu alarak kendisine mal etmesinin doğruluk ve bağlılığa uymayan davranış niteliğinde olduğuna hükmedip mahkeme kararını bozdu. Bursa 2’nci İş Mahkemesi, yapılan yargılamada ilk kararında direnince, karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti. Olaydan 8 yıl sonra davada son sözü söyleyen Genel Kurul, mahkeme kararını yasaya aykırı buldu. Hukuk Genel Kurulu kararında, “Belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilerek davacının kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulü doğru olmamıştır. Bu sebeple mahkemenin kararı oy çokluğu ile bozulmuştur” denildi.

 

kronos
Devamını Oku »

2018’de baskı sonucu ölen ya da öldürülen Hizmet Hareketi gönüllüleri

İşkenceyle, cezaevinde hastalığı tedavi ettirilmeyerek, ölüm döşeğinde tahliye edilerek, Meriç’te ya da Ege’de boğularak pek çok Hizmet Hareketi mensubunun can verdiği yıl oldu 2018.

Gazeteci Adem Yavuz Arslan, 2018’in son gününe gelinirken, yıl içinde Hizmet Hareketi’ne yönelik sürdürülen baskının neden olduğu can kayıplarını hatırlattı.

2018’de yaşanan Hizmet Hareketi’ne yönelik gerçekleşen ve can kaybına neden olan insan hakları ihlallerini şöyle:

– Bekir ve Fatma Görmez çifti KHK’lıydı. Baba tutuklandı. 14 yaşındaki oğlu Berk ağır hastaydı. Berk baba hasretiyle hayata gözlerini yumdu. Baba Bekir Görmez oğlunun cenazesine elleri kelepçeli getirildi. Dua ederken bile kelepçesi çözülmedi.

– Zabıt Katibi Mesut Dinç, 15 Temmuz sonrası gözaltına alındı ve tutuklandı. Cezaevinden çıkarıldıktan sonra işsiz kalan Dinç, MS hastalığına yakalandı ve hayatını kaybetti.

– 42 yaşındaki emniyet müdürü Ali Ünlü, KHK ile atıldıktan sonra Almanya’ya iltica etti. Ünlü, Stuttgart’ta kaldığı kampta kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

– Diyarbakırlı iş adamı Vahyettin Bayat, tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’nde kalp krizi geçirip hayatını kaybetti.

– Doc. Dr Ahmet Turan Özcerit, KHK ile işinden atıldı ve ardından tutuklandı. Kanser hastası olmasına rağmen tedavi için tahliye edilmedi. Tahliye edildiğinde çok geç kalındı ve hayatını kaybetti.

– KHK cinneti. Eşi Gülen Cemaati soruşturmalarından tutuklanan Seher Baş, yüzde 99 engelli oğlu Eyüp Öztürk’ü vurduktan sonra intihar etti.

– Öldükten sonra mesleğe iade. İşkence ile öldürülen Gökhan Açıkkollu, 2018’in ilk aylarında MEB tarafından görevine iade edildi. Bakanlık, Gökhan Açıkkollu’nun masum olduğuna ölümünden sonra karar verdi.

– Oğullarını Mardin’deki cezaevinde ziyaret sonrası dönüş yolunda Aydın ailesi kaza yaptı. Öğretmen Burak Aydın, cezaevinden aldığı bir günlük izinle ailesinin mezarlarını ziyaret edebildi.

– Haklarındaki yakalama kararları ve yaşadıkları uzun tutukluluklar nedeniyle Meriç üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışan Abdürrezzak ve Doğan ailesinin bindiği bot iki aile de yok oldu.

– 38 yaşındaki bilgisayar öğretmeni Mehmet Koşar, Hizmet Hareketi üyesi olduğu iddiası ile tutuklandı, hapis yattı. Tahliye edildikten sonra bunalımdan çıkamadı ve intihar etti.

 

– Elazığ’ın tanınan eğitimcilerinden Cemal Gürer, tutuklu bulunduğu cezaevinde kansere yakalandı ve hayatını kaybetti.

– 3 çocuk annesi Esma Uludağ, Meriç’i geçip Yunanistan’a gitmişti. Başarıları ile bilinen Esma Uludağ, yaşadıklarına daha fazla dayanamadı ve Yunanistan’da geçirdiği beyin kanaması sonrası hayatını kaybetti.

– Seyahat yasağı sebebiyle hayatlarını kaybeden çocuklara rağmen AKP rejimi yasağı sürdürüyor. 4 yaşındaki Arin, ailesinin pasaport yasağı nedeniyle Almanya’ya tedaviye gidemedi.

– İzmirli iş adamlarından Ali Hocaoğlu,  bir yıl tutuklu kaldı ve kansere yakalandı. Tedavi sürecinde gecikildi, adli kontrolle tahliye edildi ama hayatını kaybetti.

– KHK ile öğretmenlikten ihraç edilen Öğretmen Hatice Ezgi Orçan kansere yakalandı. 3 çocuk annesi Orçan işsizlikle mücadele ederken kanser ilerledi ve kurtarılamadı.

– Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren ve Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) Türkiye üçüncüsü olan doktor İbrahim Halil Özyavuz, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde ölü bulundu. Ailesine “intihar etti” denildi ama vücudunda işkence izleri vardı.

– KHK ile ihraç edilen öğretmen Mehmet Çelik kansere yakalandı. Yakalama kararı olduğu için tedavisi gecikti ve hayatını kaybetti. Eşi Esra Çelik cenazede gözaltına alındı, çocukları ortada bırakıldı.

– 3 ay tutuklu kalan 42 yaşındaki emniyet müdürü İsmail Ülker’in tedavisine ve tahliyesine uzun süre izin verilmedi. Sağlık kurulu raporuna rağmen tahliye edilmeyen Ülker, ölümünden kısa süre önce serbest bırakıldı.

– KHK ile işini kaybeden Kur’an kursu öğretmeni Rukiye Öztürk’ün kendisi gibi öğretmen olan eşi de tutuklandı. Beyninde tümör çıkan Öztürk hayatını kaybetti.

– Cadı avından kaçmak isteyen ve öğretmen olan Akçabay ailesini taşıyan bot Meriç’te alabora oldu. Anne Hatice Akçabay ve üç çocuğu Meriç’in azgın sularında can verdi.

– Selman Aşçı, legal bir derneğe üye olduğu için tutuklandı, bağırsakları patladıktan on gün sonra hastaneye götürüldü ve 32 yaşında hayatını kaybetti.

– Eşleri tutuklu KHK’lı aileler için içli köfte yapıp satan İngilizce öğretmeni Halime Gülsu, “terör” suçlamasıyla tutuklandı. Hastalığına rağmen ilaçları verilmedi. Revire çıkartılmadı. Halime Öğretmen herkesin gözü önünde hayatını kaybetti.

– Kur’an kursu öğretmeni Nesrin Gençosman Ordu’da tutuklandı. Daha ilk mahkemesine bile çıkmadan cezaevinde zatüre mikrobu kaptı. Hafta sonu diye revir ilaçlarını vermedi ve komaya girdi. Hastaneye kaldırıldı ama çok geçti. 30 yaşındaki Nesrin Hoca hayatını kaybetti.

 

– Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ankara İstihbarat Eski Şube Müdürü Zeki Güven işkence ile öldürüldü. Sapasağlam girdiği cezaevinden kısa süre sonra cansız bedeni çıktı.

– Deniz Hakan Şen mide kanseriydi. 85 kilodan 50 kiloya düşmüştü, tutukluydu, 45 dilekçe verdi, 60 gün sonra doktora gidebildi ama çok geçti. 42 yaşında hayata gözlerini kapadı.

– 33 yaşındaki polis memuru Kadir Eyce cezaevinde kanser oldu. Tedavisine izin verilmedi. Adeta eridikten sonra hastaneye çıkışına izin verildi ancak kurtarılamadı.

– Türkiye’de 2018 yılı itibariyle 743 bebek cezaevinde.

– Beyin kanseri olan Furkan (12) tedavi için yurt dışına gidecekti. Ancak anne ve babasının pasaportuna havalimanında el konuldu. Tedaviye gidemeyen Furkan’ın hastalığı ilerledi. Önce yüzünün bir tarafı felç oldu. Sonra hastalık gözüne sıçradı ve hayatını kaybetti.

– Evren Civelek. Annesini, iki çocuğunu ve kayınpederini açık görüş sonrası dönüş yolunda trafik kazasında kaybeden tutuklu öğretmenin eşinin beli ve göğüs kafesi kırıldı, baba Civelek tahliye edilmedi, hala hücrede tutuluyor.

– Antalya’da tutuklu Engin Öztürk’ün 34 yaşındaki yabancı uyruklu eşi Rana Öztürk, eşinin zulüm görmesine dayanamayıp kalp krizi geçirdi ve geride 3 yetim bırakarak vefat etti.

Rana Öztürk’ün, organlarını Türk halkına bağışladığı ortaya çıktı.

– Gördükleri baskılara dayanamayıp Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışanları taşıyan bot alabora oldu. Yürekleri sızlatan faciada 3’ü bebek 6 kişi hayatını kaybetti. Türkiye’deki medya, bebekleri “terörist” diye haber yaptı.  Gökhan, Burhan ve Nurbanu Yeni için Bursa Büyükşehir Belediyesi ise cenaze aracı vermedi.

 

medyabold
Devamını Oku »

TL bir yılda yüzde 40 eridi

BOLD_ Ekonomideki sorunların zirve yaptığı 2018’in en fazla kaybedeni Türk Lirası (TL) oldu. TL’nin dolar ve euro karşısındaki kaybı yüzde 50’lere yaklaştı.

Türkiye ekonomisinde 2018’de en fazla gündeme gelen konu, döviz kurlarındaki şok artışlardı. Özellikle 24 haziran seçimlerinden sonra, Ağustos ayında dolar ve euronun tarihi zirve yapması, döviz borcu çok yüksek olan iş dünyasını sarstı. Borçlarını ödemekte zorlanan şirketler, iflastan kurtulmak için konkordatoya başvurdu.

AĞUSTOS’TA KAYIP YÜZDE 81’E YÜKSELDİ

Ekonomideki kur şoku ağustos 2018’de zirve yaptı. Dolar 6,88 TL, euro 7,87 TL ve sterlin ise 8,80 TL’yi aştı. Bu dönemde TL, diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine göre dolar karşısında açık ara en fazla değer kaybeden para birimi oldu.

(Grafik: BBC Türkçe)

Kırılgan beşli diye anılan (Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika, Türkiye) beş ülkenin, Türkiye dışında kalan dördünün para birimleri bu dönemde dolar karşısında ortalama yüzde 11,6 değer kaybederken, TL’nin dolar karşısındaki kaybı yüzde 81,8’e kadar yükselmişti.

YILLIK KAYIP YÜZDE 39

Dolar kuru 2017 yılı sonunda 3,77 liradan işlem görmüştü. Kur şoku kısmen de olsa atlatılmış olmasına rağmen dolar/TL ise 2018’i 5,30 lira seviyesinden kapattı. Bu da TL’nin son bir yılda dolar karşısında yüzde 40 değer kaybettiğini gösteriyor.

Euro ise 2017 sonunda 4,06 liradan işlem gördü. Ağustostaki şok artışlardan sonra euro/TL kuru 2018 yılını 6,04 seviyesinden kapattı. Bu durumda TL’nin euro karşısındaki yıllık kaybı yüzde 48,7 oldu. İngiliz Sterlini’ne bakıldığında ise kaybın yüzde 40’ı aştığı görülüyor.

2018 yılının ağustos ayında dövizde yaşanan sert yükseliş ve kurdaki oynaklıklar pek çok döviz bürosunun işlemleri durdurmasına ve tabela kapatmasına yol açmıştı.

ALTIN YATIRIMCISININ YÜZÜ GÜLDÜ, DÜĞÜNCÜLER ÜZÜLDÜ

2018’de yaşanan döviz şoku altın fiyatlarına da yansıdı. Altın fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar küçük yatırımcının yüzünü güldürdü. 31 Aralık 2017’de 157 TL olan gram altın, bir yılda yüzde 37,5 artış göstererek 216 liraya yükseldi.  Çeyrek altın bir yılda 260 lirada 353 liraya, yarım altın 520 liradan 706 liraya ve cumhuriyet altını da 1.046 liradan 1.448 liraya yükseldi.

Düğünlerin vazgeçilmezi konumundaki çeyrek altın bir ara 400 liranın üzerine çıktı ve 415 liradan işlem gördü. Altın fiyatları son dönemde düşüş gösterse de yıl genelinde yatırımcısına kazandırdı. 2018’in yaz ayları düğüncüler içinse çok zor geçti. Evlilik ve sünnet merasimlerini ramazan ayı sonrasına bırakan aileler, altında yaşanan artıştan en fazla olumsuz etkilenen kesim oldu.

2019’da yaşanacak ekonomik krizi uzmanlar yorumladı

 

medyabold
Devamını Oku »

Erdoğan Trump’a söz verdi, polis IŞİD’lileri toplamaya başladı

Mersin’de polis ekiplerinin yeni yıl öncesi yaptığı operasyonda, DEAŞ üyesi oldukları öne sürülen 16 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı.

Mersin polisi IŞİD üyelerinin kentte yılbaşı kutlamaları ve alışveriş merkezlerine yönelik eylem hazırlığında olduğu bilgisini aldı. Bunun üzerine harekete geçen polis, düzenlediği operasyonda 16 şüpheliyi gözaltına aldı. Şüphelilerin emniyetteki sorguları sürerken, operasyon yapılan adreslerde çok sayıda dijital malzeme ele geçirildi.

Çorum’da, polis ekiplerince terör örgütü IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonlarda, 5 Irak uyruklu gözaltına alındı. Operasyon kapsamında 4 kişinin daha arandığı belirtildi.

Soruşturma kapsamında, terör örgütü DEAŞ ile bağlantısı olduğu öne sürülen 9 Irak uyruklu hakkında gözaltı kararı verildi. Operasyonlarda, 5 kişi yakalanarak, gözaltına alındı. Polis ekipleri, evlerde yapılan aramalarda, dijital materyaller de ele geçirdi. Operasyon kapsamında 4 kişinin daha arandığı belirtildi.

Hatay’da da eylem hazırlığında oldukları belirtilen, IŞİD şüphelisi 9 kişi yakalanarak gözaltına alındı.

Hatay Emniyetü Müdürlüğü Terörle Mücadele ekipleri ile MİT tarafından düzenlenen ortak operasyonlarda Hatay’ın merkez Antakya, Reyhanlı, Erzin ve Kumlu ilçelerinde, terör örgütü IŞİD üyesi oldukları belirtilen 9 kişi gözaltına alındı. Hatay’da yeni yıl öncesi eylem hazırlığı içerisinde oldukları iddia edilen 1’İ Türk, 8’i Suriye uyruklu 9 zanlının emniyetteki sorguları sürüyor.

Elazıg’da ise IŞİD içerisinde faaliyet yürüttükleri tespit edilen 7 şüpheli, gözaltına alındı.

Elazığ polisi IŞİD mensuplarına yönelik 2 ayrı operasyon düzenlendi. 2’si Türk, 5’i Suriye uyruklu olmak üzere toplam 7 kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanların emniyetteki ifade işlemleri sürüyor.

Kocali’de de IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonda daha önce örgütte bomba ve patlayıcı düzenek sorumlusu olan Suriye uyruklu S.C. ve 3 kişi gözaltına alındı.

Daha önce terör örgütünde bomba ve patlayıcı düzenek sorumlusu olan S.C., A.N.E.A. ve A.S. isimli Suriye uyruklu 3 kişi ile H.E.’nin Gebze, Körfez ve Derince ilçelerinde bulunan evlerine sabah saatlerinde baskın düzenledi. Özel harekat polisleri uyarılara rağmen açılmayan kapıları kırarak içeri girdi. Polisin düzenlediği baskınla 4 kişi gözaltına alındı. Evlerde yapılan aramalarda çok sayıda dijital materyal ele geçirildi. Terörle mücadele şubesine götürülen 4 kişi ile ilgili işlemler devam ediyor.

İzmir’de ise yılbaşı öncesi IŞİD terör örgütüne yönelik yapılan operasyonda 10 şüpheli gözaltına alındı. Şüphelilerin adreslerinde yüklü miktarda para ve sarı yelekler ele geçirildiği öne sürüldü.

Konya’da da polis ekiplerince düzenlenen operasyonda, terör örgütü IŞİD üyesi oldukları ileri sürülen 5 Suriyeli gözaltına alındı.

Evlerde yapılan aramalarda ise örgüte ait dokümanlar ele geçirildi. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilen 5 şüpheli, ifadeleri alınmak üzere emniyete götürüldü.

İstanbul ve Kocaeli’deki eğlence mekanlarına yönelik yılbaşı akşamı için eylem hazırlığında olduğu öne sürülen terör örgütü IŞİD üyeleriyle bağlantıları bulunan Çeçenistan uyruklu 1’i kadın 3 kişi yakalandı. Gözaltına alınanların, işlemlerinin ardından sınır dışı edileceği öğrenildi.

Adana’da, polis ekiplerince terör örgütü IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonda, 7 kişi gözaltına alındı.12 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi.

Haklarında gözaltı kararı olan bazı şüphelilerin ise Suriye’de örgüt içinde faaliyet gösterdiği iddia edildi. Şüpheliler, ifadeleri alınmak üzere emniyete götürülürken, firari olanların yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü belirtildi.

kronos
Devamını Oku »

Trump etkisi mi: Serbest bırakılan ‘canlı bomba’, bu kez tutuklandı

İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde ’Mavi’ kategoride yer alan, başına 1 milyon 500 bin lira ödül konulan ve güvenlik güçlerine teslim olduktan sonra çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılan IŞİD’l, Ayşenur İnci  Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine tutuklanarak cezaevine gönderildi.

İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde ‘Mavi’ kategoride yer alan ve başına 1 milyon 500 bin lira ödül konulan Ayşenur İnci, polsin verdiği bilgilere göre 2013 yılında E.O. ile evlenmesinin ardından 2014 yılında kız çocuğu dünyaya getirdi. Adıyaman’da IŞİD’in faaliyetlerine katılan Ayşenur İnci, yasa dışı yollarla Suriye’ye giderek burada terör örgütü IŞİ’e katıldı. 5 yıl Suriye’de kalan İnci, babasının iknasıyla örgütten kaçmaya karar verdi. Örgütten başka birinin telefonu ile babasından yardım isteyen Ayşenur İnci, babasının Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığına durumu bildirmesinin ardından Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri çalışma başlattı. Suriye’de IŞİD’in elinden kaçan İnci, bu sırada terör örgütü PKK kontrolündeki bölgede esir alındı. PYD tarafından 8 ay esir olan Ayşenur İnci, ‘MİT ve istihbaratın ortak çalışmasıyla’ Habur Sınır Kapısı’nda güvenlik güçlerine teslim oldu. Ayşenur İnci, emniyetteki işlemlerinin ardından 19 Aralık günü sevk edildiği mahkemece adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.

Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine polis ekiplerince tekrar gözaltına alınan İnci nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

kronos
Devamını Oku »

Bylock’u delil olmaktan çıkaran uluslararası yeni belge

Litvanya Meclisi’nin oluşturduğu Bylock Komisyonu, Server Şirketi ile görüşerek raporunu hazırladı. Human Rights Defenders avukatı: “Bylock artık delil olmaktan çok uzak” dedi.
Human Rights Defenders Yön. Kur. Üyesi Av. Fatih Şahinler ‘Bylock’ gerekçesiyle tutuklanan ya da hakkında soruşturma yürütülen binlerce kişiyi ilgilendirecek önemli bir belge paylaştı.
Avukat Şahiner’in Samanyoluhaber‘e aktardığına göre; Litvanya Meclisi’nin oluşturduğu komisyona bilgi veren Server şirketi ve Litvanya Veri güvenliği kurumu MİT’e veya herhangi bir kuruma bilgi verilmediğini açıkladı.
Bu belgeyle ‘Bylock’ verilerinin tamamen hukuksuz ve dayanaksız olduğu, elde böyle bir veri varsa bunun da yasal olmayan yollarla elde edildiği için mahkemelere delil olarak sunulamayacağı, uluslararası bir belgeyle de ortaya çıkmış oldu .
ByLock kullanıcısı olarak MİT ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma evraklarına koyduğu bilgilerde  Litvanya’daki serverlardan elde edildiğini belirtmişti. Ancak bu bilgilerin nasıl getirildiği konusu boşluktaydı.
Human Rights Defenders derneğinde dava dosyalarıyla ilgili geniş bir çalışma yaptıklarını hatırlatan Fatih Şahinler , Litvanya’dan getirildiği iddia edilen  verilerin kanunsuz, sağlıksız ve delil olma özelliğinin olmadığını Litvanya Meclisi’nde oluşturulan komisyonun da kabul ettiğini söyledi.
Şahiner bu durumda artık Bylock delili denilen şeylerin mahkemelere sunulamayacağını ve delil olmaktan çok uzak olduğunun kanıtlanmış olduğunu söyledi.
medyabold
Devamını Oku »

Meclis Başkanı ama yeni yıl mesajı ‘İstanbullu hemşehrilerime’

TBMM Başkanı Binali Yıldırım, yeni yıl mesajı mesaj yayımladı.

TBMM Başkanı Yıldırım yeni yıl mesajında şu ifadelere yer verdi:

“Yeni bir miladi yıla daha merhaba diyoruz. 2019’un hepimiz için mutlu, huzurlu başlangıçlara vesile olmasını temenni ediyorum.

2018 yılında ülkemiz tarihi nitelikte dönüşümlere tanıklık etti. Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtiğimiz bu yıl ülkemiz ve milletimiz için pek çok yeniliği de beraberinde getirdi.

Bu yıl milletimizin birliği ve kardeşliği için ülkemizin belası terörle etkin mücadelenin devam ettiği bir yıl olması yanında, ekonomik ve sosyal manada birçok zorlukla mücadele ettiğimiz bir sene oldu. Tarihi tecrübelerimizin ışığında, akıl ve bilgi ile içerde ve dışarda karşılaştığımız zorlukları aşmanın gururunu birlikte paylaştık. 2019 yılına, daha büyük ümitlerle ve yeni hedeflerle başlıyoruz.

Türkiye’yi 21’inci yüzyılın lider ülkesi yapmak için geçen yıl başlattığımız yeniden yapılanma çalışmalarının olumlu sonuçlarını bu yıldan itibaren alacağımıza inanıyorum. Aziz milletimizin bizlere olan inanç ve desteği ile yarının güçlü ve müreffeh Türkiye’sini meydana getirmek için yeni yılda daha fazla gayret göstereceğiz. Temel hak ve özgürlüklere yönelik her türlü tehdidi bertaraf edip, demokrasimizi kökleştirmek için bütün gücümüzle çalışacağız. Bu vesileyle aziz milletimizin ve İstanbullu hemşerilerimin yeni yılını tebrik ediyorum. 2019 yılının ülkemiz, milletimiz ve gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimiz başta olmak üzere, bütün insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.”

 

kronos
Devamını Oku »

Soylu’ya göre yeni rejim: Meclis’teki sayılar önemsiz

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 Haziran’da yürürlüğe giren anayasal düzenlemeleri “istiklal sistemi” diye niteleyerek “Artık koalisyonlar, Meclis’teki sayılar bir önem taşımamakta” dedi.

Tunceli’de temaslarda bulunan Soylu, AKP il başkanlığına yaptığı ziyarette yerel seçim ve siyasi gelecekle ilgili görüşlerini paylaştı.

“ERDOĞAN’A TOPU VERECEKSİNİZ, 4.5 YIL BOYUNCA GOL ATACAK; O GOL ATTIKÇA MİLLETİMİZ HOP OTURUP HOP KALKACAK”

Soylu, şunları söyledi:

“Bu yeni sistemde Türkiye artık eskisi gibi hükümetlerin yıkılıp bozulacağı, birtakım operasyonlarla alt üst edilebileceği bir anlayış yoktur. Bu sistemde cumhurbaşkanı seçildi mi 5 yıl görevde. Artık koalisyonlar, Meclis’teki sayılar bir önem taşımamaktadır. Bu yeni sistem, bir istiklal sistemidir. Hesabını, kitabını, planını yaptım mı, bu planını 5 yıl boyunca yürütebileceğin bir sistemdir.

Türkiye son dört yılda altı seçim geçirdi. Şimdi 7’ncisine gidiyoruz. Ama bir daha 4,5 yıl seçim olmayacak. Tayyip Erdoğan’ın ayağına topu vereceksiniz, tam 4,5 yıl boyunca sahada bir CHP’ye gol atacak, bir PKK’ya gol atacak, bir Türkiye’yi geri bırakmaya çalışan o dışarıdaki zihniyetlerin tamamına gol atacak. O gol attıkça, milletimiz hop oturup hop kalkacak. Sevinciyle, heyecanıyla, geleceğiyle çocuklarımız yarınını kucaklayacak.

Hiç merak etmeyin. Önümüzdeki 4,5 yıl seçimsiz, tartışmasız, 2023, 2053, 2071 hedeflerine yönelik adımların atılacağı yıl olacak. Öyle ekonomide de seçim var, acaba ne olacak, AK Parti alacak mı, alamayacak mı, acaba ‘cumhur ittifakı’ başarılı olacak mı olamayacak mı diye bir endişenin olmayacağı, tam 4,5 yıl boyunca Tayyip Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun kalesine golleri peşi peşine atacağı bir 4,5 yılı hep beraber yaşayacağız. Hizmetlerle, zenginleşmeyle, demokrasiyle ve özgürlükle.”

medyabold
Devamını Oku »

Soylu’ya göre yeni rejim: Meclis’teki sayılar önemsiz

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 Haziran’da yürürlüğe giren anayasal düzenlemeleri “istiklal sistemi” diye niteleyerek “Artık koalisyonlar, Meclis’teki sayılar bir önem taşımamakta” dedi.

Tunceli’de temaslarda bulunan Soylu, AKP il başkanlığına yaptığı ziyarette yerel seçim ve siyasi gelecekle ilgili görüşlerini paylaştı.

“ERDOĞAN’A TOPU VERECEKSİNİZ, 4.5 YIL BOYUNCA GOL ATACAK; O GOL ATTIKÇA MİLLETİMİZ HOP OTURUP HOP KALKACAK”

Soylu, şunları söyledi:

“Bu yeni sistemde Türkiye artık eskisi gibi hükümetlerin yıkılıp bozulacağı, birtakım operasyonlarla alt üst edilebileceği bir anlayış yoktur. Bu sistemde cumhurbaşkanı seçildi mi 5 yıl görevde. Artık koalisyonlar, Meclis’teki sayılar bir önem taşımamaktadır. Bu yeni sistem, bir istiklal sistemidir. Hesabını, kitabını, planını yaptım mı, bu planını 5 yıl boyunca yürütebileceğin bir sistemdir.

Türkiye son dört yılda altı seçim geçirdi. Şimdi 7’ncisine gidiyoruz. Ama bir daha 4,5 yıl seçim olmayacak. Tayyip Erdoğan’ın ayağına topu vereceksiniz, tam 4,5 yıl boyunca sahada bir CHP’ye gol atacak, bir PKK’ya gol atacak, bir Türkiye’yi geri bırakmaya çalışan o dışarıdaki zihniyetlerin tamamına gol atacak. O gol attıkça, milletimiz hop oturup hop kalkacak. Sevinciyle, heyecanıyla, geleceğiyle çocuklarımız yarınını kucaklayacak.

Hiç merak etmeyin. Önümüzdeki 4,5 yıl seçimsiz, tartışmasız, 2023, 2053, 2071 hedeflerine yönelik adımların atılacağı yıl olacak. Öyle ekonomide de seçim var, acaba ne olacak, AK Parti alacak mı, alamayacak mı, acaba ‘cumhur ittifakı’ başarılı olacak mı olamayacak mı diye bir endişenin olmayacağı, tam 4,5 yıl boyunca Tayyip Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun kalesine golleri peşi peşine atacağı bir 4,5 yılı hep beraber yaşayacağız. Hizmetlerle, zenginleşmeyle, demokrasiyle ve özgürlükle.”

medyabold
Devamını Oku »

Sonunda AKP ekonomisinin ana gücü müteahhitler de iş bırakma tehdidi yaptı

İnşaat sektörünün ana girdi malzemesine 1 Ocak’tan itibaren yüzde 40 zam açıkladı. Bugüne kadar inşaat işçileri iş bırakıyordu şimdi müteahhitler ‘iş bırakırız’ dedi.

Çimentoya yüzde 40’lık zammın yeni yılda yürürlüğe girmesi durumunda müteahhitler iş bırakacaklarını duyurdu.

Çimento üreticileri geçen hafta 1 Ocak 2019’dan itibaren geçerli olmak üzere fiyatlara yüzde 35 ila yüzde 40 zam yapacaklarını açıklamıştı.

İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu’dan (İMKON) zam kararına tepki geldi. İMKON Genel Başkanı Tahir Tellioğlu, yeni yılda çimento sektörünün zam yapmasını kabul edemeyeceklerini, fiyat artışı uygulamaya konulursa konuyu Rekabet Kurumu’na taşıyacaklarını söyledi.

Tellioğlu, mevcut ekonomik şartların doğurduğu ağır maliyetlerle mücadele eden sektöre bir darbenin de en önemli tedarikçi konumunda olan çimento sektöründen geldiğini belirtti.

Ocak 2018’den itibaren yüzde 37 zam yapan çimento sektörünün, yeni yılda uygulanmak üzere yüzde 40’lık fiyat artışı daha yapacağının konuşulduğunu söyleyen Tellioğlu şu ifadeleri kullandı:

“Bu duruma hükümetimiz izin vermemelidir. Bu fiyat artışı uygulamaya konulursa konuyu Rekabet Kurumuna taşıyacağız, buradan da çözüm bulunamazsa zaten duran inşaat sektöründe üyelerimize tamamen iş bırakma çağrısı yapabiliriz.”

medyabold
Devamını Oku »

Müjdat Gezen: 12 Eylül’de zincirlendim ama bu kadar hukuksuzluk yoktu

Müjdat Gezen: “12 Eylül’de elimizde ayağımızda zincir vardı Ama o darbe döneminde bile bu denli çarpık ve hukuksuz bir sürece tanık olmamıştık”

Tayyip Erdoğan’ın hedef göstermesiyle gözaltına alınan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Müjdat Gezen, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar gidebilecek bir yasal sürecimiz söz konusu. Ülkemi AİHM’e şikayet etmeyi elbette istemiyorum ama her türlü yolu kapatıp hakkımızı gasp ederlerse de atacak adım kalmıyor. Son çare oysa onu da yapacağız” dedi.

Halk TV’de yaptıkları açıklamalar nedeniyle Metin Akpınar’la birlikte hakkında soruşturma açılan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Müjdat Gezen, “12 Eylül’de de yargılandım ama o darbe döneminde bile bu denli çarpık ve hukuksuz bir sürece tanık olmamıştık” diye konuştu.

Gezen, kendisi ve Metin Akpınar’a iktidarın bu denli sert tepki göstermesini ise yaklaşan seçimlere bağladı.

BirGün’den Can Uğur’a konuşan Gezen, “Seçimlere gidilirken seçim malzemesi gerekiyor iktidara. Bakın burası çok önemli. Bunları alt alta yazalım. Fatih Portakal en muhalif olan gazetecilerden bir tanesi, Fox TV AKP’nin havuz sistemine dahil olmayan kanallardan, Halk TV yine AKP’ye teslim olmayan bir kanal ve halkın bilgilenmesi adına kamu yararına yayınlar yapıyor, Arena en çok izlenen programlardan… Yine Sözcü en çok okunan gazetelerden bir tanesi.

“BU YAPILANLAR YEREL SEÇİME KADAR SÜRECEK”

Bunların hedefe konması tesadüf değil. Bizim sözlerimiz de bu anlamda seçimler yaklaşırken iktidarı rahatsız etti. Bu kişi ve kurumların hepsine dava ya da soruşturma açılıyor. Bu tesadüf olabilir mi! Marta kadar sürecek bence bunlar” şeklinde konuştu.

“ASGARİ DÜZEYDE DEMOKRASİNİN OLMASI DAHİ BU YAŞADIKLARIMIZI İMKANSIZ KILARDI”

Gezen, “Cumhurbaşkanının emir verip de savcıların hemen harekete geçtiği bir ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi? Eleştiri hakkından bahsedilebilir mi? Asgari düzeyde demokrasinin olması dahi bu yaşadıklarımızı imkânsız kılardı” dedi.

“12 Eylül’de de yargılandık ama yargılanmak için çıkartıldığımızda serbest kaldık” diyen Gezen, “Bugün de yargıç bana suçunuz şu diyemiyor. Yani bu davada da suç unsuru yok. Çünkü ortada suç yok. Ben cumhurbaşkanının söylediği lafların aynısını söyledim. Herkese ‘Haddini bil’ diyorsun o zaman ben de diyorum ki ‘Sen de bil.’ Burada suç yok. Günde 200 kere herkese haddini bil diyen birine suçlu demiyorsunuz biz bir kişiye deyince mi suç oluyor” ifadelerini kullandı.

12 Eylül’de Savaş Dinçel’le yargılandığını hatırlatan Gezen, “Elimizde ayağımızda zincir vardı Ama o darbe döneminde bile bu denli çarpık ve hukuksuz bir sürece tanık olmamıştık” dedi.

medyabold
Devamını Oku »

Demirtaş: Erdoğan ve Bahçeli’den barış beklemek saflık olur

Kürtlerle Hükümetin seçim öncesi yeniden masaya oturabileceklerine ilişkin iddialar ortaya atılırken Selahattin Demirtaş’tan kritik bir açıklama geldi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesine yazdığı mektupta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’den barış beklemenin saflık olacağını yazdı.

“Erdoğan-Bahçeli zihniyetinin kapsamlı bir politik manevra yapmasını beklemek ve barış süreçlerinin önünü açacaklarını ummak hayalcilik ve saflık olur. Ama bu siyasi klik istemiyor diye de bizim Öcalan’lı barış seçeneğini yok saymamız gerekmiyor.” diyen Demirtaş, gerilim ve korku ile ayakta kalan bir iktidarla karşı karşıya olduklarını söyledi.

GÜVEN MEŞRU VE HAKLI BİR TALEPTE BULUNUYOR

İşte Demirtaş’ın mektubundan satır başları:

“Baskı, tehdit, hile, tutuklama ve oyunlara; eşitsiz, adaletsiz seçim yarışına rağmen 67 milletvekiliyle parlamentoya girmeyi başarmış olan HDP’nin Hakkari milletvekili, aynı zamanda DTK’nin Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven, 54 gündür açlık grevinde. Milletvekili seçilmesine rağmen Diyarbakır Cezaevi’nde siyasi rehine olarak yasa dışı bir şekilde tutulan Sayın Güven, son derece meşru ve haklı bir taleple bedenini açlığa yatırıyor.

ERDOĞAN REJİMİ KORKU SALARAK AYAKTA KALIYOR

Temmuz 2015’ten bu yana kesintisiz devam eden olağanüstü boyutlardaki baskılar ve hukuksuzluklar toplumda genel bir geri çekilmeye, kaygılı ve korkulu bir yaklaşıma yol açtı. Medya, yargı, akademi, bürokrasi, siyaset üzerindeki bu kadar da olmaz dedirten baskılar toplumda biriken öfkeyi ve tepkiyi görünmez kıldı. En küçük bir demokratik tepki bile orantısız yargı-polis saldırısı ile bastırılmaya çalışılıyor. Erdoğan rejimi korku salma ve bu korkuyu sürdürülebilir kılma dışında ayakta kalamayacağını bildiğinden kesintisiz bir baskı politikası ile toplum adeta nefessiz, çaresiz bırakılmaya çalışılmaktadır. Faşizmin inşası ve kurumsallaşması başka türlü de mümkün değildir zaten.

ÇÖZÜM SÜRECİ HEBA EDİLDİ

Sayın Öcalan özellikle çözüm süreçlerinde ortaya koyduğu barışçıl yaklaşımları, makul önerileri ve samimi iradesiyle Türkiye toplumunun güvenini önemli ölçüde kazanmıştı. Fakat heba edilen süreçler ve aradan geçen sancılı dönemler nedeniyle bunlar unutulmuş ya da gözardı edilmiş olabilir. Bugün demokratik siyasete, sivil topluma, basına ve bir bütün olarak halkımıza düşen şey uygun yöntem, dil ve üslupla bunun yeniden Türkiye ve dünya kamuoyuna hatırlatılmasıdır.

GÜVEN’İN TALEBİ HALKA İYİ ANLATILMALI

Yani Sayın Leyla Güven’in talebinin neden önemli olduğu, neden sadece kendi meselesi olmadığı Karadeniz’den Ege’ye, Marmara’dan Doğu’ya, Akdeniz’e kadar her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını neden yakından ilgilendirdiğini iyi ve doğru bir şekilde anlatabilmek gerekir. Bunun için kapsamlı ve detaylı kampanyalar, planlamalar hep yapılıyordu ama bu dönemde çok daha ciddiyetle ele alıp tüm imkânlarla bu konuya odaklanmak gerekir. Ayrım gözetmeksizin tüm medya kuruluşları, genel yayın yönetmenleri, yazarlar, televizyon programcıları, sendika, parti, meslek odaları, STK’ler tek tek heyetlerce ziyaret edilerek konunun Türkiye için önemi ve hassasiyeti iyi anlatılmalıdır. Halk toplantıları, panel, konferans gibi etkinliklerle kamuoyu bilgilendirilmelidir.

ÖCALAN’IN ROLÜ RAPORLAŞTIRILMALI

Hafızaları tazelemek için, yakın geçmişte yaşanan olumlu gelişmeler ve Sayın Öcalan’ın bu gelişmelerdeki rolü üzerine kısa da olsa rapor ve broşürler hazırlanabilir. Kısa videolar ile özellikle sosyal medyada hatırlatmalar yapılabilir. Elbette buna benzer şeyler yapılmıyor da değil ancak çok daha kapsamlı, etkili ve sonuç alıcı yaratıcı yöntemleri acilen devreye sokmak gerekir.

AKP-MHP SÖYLEMİNE KARŞI SESİMİZİ YÜKSELTMELİYİZ

Sayın Leyla Güven’in açlık grevi eylemi ABD’nin Suriye’den çekilme kararından öncedir ve bununla bağlantılı değildir elbette. Ama bu gelişme bile başlı başına yeni bir hamle imkânı yaratıyor. Suriye ve Rojava’da askeri müdahale ve savaş dışında hiçbir seçenek yokmuş algısı yaratan AKP-MHP iktidarının söylemine karşı bizim de yüksek sesle “Hayır, başka bir seçenek daha var. Hem de en makul, en doğru seçenektir: O da Sayın Öcalan’dır” dememiz gerekir.

ROJAVA HALKLARININ HEDEFE KONMASINI DOĞRU BULMUYORUZ

Türkiye halkının evlatlarının olası bir Rojava askeri müdahalesinde ve hatalı politikalar uğruna canını yitirmesini de Rojava ve Suriye halklarının hedefe konulmasını da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz demek lazım. Sayın Öcalan 2013’te başlayan İmralı Barış Süreci’nde tüm bu olasılıkları, tehdit ve tehlikeleri öngörerek Ortadoğu’da yeni ve büyük bir Türk-Kürt barışını, stratejik birliği öneriyordu. Eğer kendisinin makul ve oldukça yerinde önerileri dikkate alınsaydı ne içeride ne de dışarıda bu kadar acı da çekilmezdi. 15 Temmuz gibi darbe süreçleri de yaşanmazdı. Maalesef bu fırsatlar iyi değerlendirilmedi. Bunun sorumlusu şudur budur diyerek yeni bir polemik başlatmak yerine, bu süreçlerin tıkanıp sonlanmasında sorumluluğu olmayan tek kişi Sayın Öcalan’dır ve maalesef ondan da neredeyse üç yıldır haber alınamıyor demek gerekir.

BOŞLUĞU HALKLAR İTTİFAKI DOLDURMALI

Şimdi, ABD Suriye’den çekilirken boşluğu hangi askeri güç doldursun tartışması hiçbir şekilde kalıcı çözüme götürmez. Orada bir boşluk olacaksa da bu boşluğu, stratejik bir halklar ittifakı doldurmalıdır. Türkiye yönetiminin yapacağı en akıllıca iş, yeni bir Türk-Kürt stratejik ittifakı ile bu kaosu aşmaktır. Hem içeride hem dışarıda Türk’e de, Kürt’e de, Türkiye’ye de aynı anda kazandıracak tek seçenek budur. Tarihsel olarak da, aktüel olarak da doğru yol budur. Ahlaki olarak da siyaseten de en akılcı, makul çözüm budur.

KENDİ ÇIKARLARINI ÖNE ALIYORLAR

Erdoğan-Bahçeli iktidarı kendi siyasi çıkar ve akıbetleri yerine Türkiye toplumunun ortak çıkarlarını öne almayı politik olarak benimsemiş olsalardı bizden önce onların, bu güçlü seçeneği devreye sokması gerekirdi. Bölgeyi emperyal saldırılardan ve işgallerden korumanın da yolu buradan geçer.İşte hükümetin Öcalan’ı görünmez kılmaya çalışmasının nedeni de budur. Savaşı tek seçenek olarak topluma sunmak ve tehdit algısıyla toplumu baskı altında tutmaya devam edebilmek.

ERDOĞAN VE BAHÇELİ’DEN BARIŞ BEKLEMEK SAFLIK OLUR

Erdoğan-Bahçeli zihniyetinin kapsamlı bir politik manevra yapmasını beklemek ve barış süreçlerinin önünü açacaklarını ummak hayalcilik ve saflık olur. Ama bu siyasi klik istemiyor diye de bizim Öcalan’lı barış seçeneğini yok saymamız gerekmiyor. Tam aksine, bu seçeneği ciddi bir alternatif politika olarak toplumun önüne koyabilmeliyiz. İktidarın savaş, çatışma, baskı, gerilim politikalarını bu kadar pervasızca yürütebiliyor olmasının nedeni de toplumun önüne başka bir alternatif konulamıyor olması değil midir zaten?

TOKİ’YE İHALE VERMEYE BENZER

Son olarak denilebilir ki, neden Öcalan, neden başkası değil? Onlara şunu söyleyin: Barış kurucu liderlikler, tarihsel süreç içerisinde gelişir ve olgunlaşırlar, yapay değildirler. Halkta ve siyasette, uluslararası güç dengelerinde sonuç alıcı karşılıkları vardır. Bu gerçekleri ne göz ardı edebilir ne de değiştirebilirsiniz. Böylesi liderliklerin alternatifini yaratmaya çalışmak da nafile bir çabadır. Ağrı Dağı’nın yanında yeni bir Ağrı Dağı yapılması için TOKİ’ye ihale vermeye benzer. Kaldı ki Sayın Öcalan, 93’ten beri ortaya koyduğu barış arayışları nedeniyle oldukça birikimli, deneyimli ve samimidir. Bütün mesele, ön yargıların yıkılarak aklın devreye girmesiyle ilgilidir. Bizler, yani HDP, HDK, DTK, DBP gibi siyasi oluşumlar ise barışın inşasında rol alabiliriz. Barışın kurucu liderliği ise başka bir şeydir. Bu nedenle Öcalan’sız olmaz, nokta.

medyabold
Devamını Oku »

Çimentoya yüzde 37 zam: Müteahhitler ‘iş bırakırız’ dedi

İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) Genel Başkanı Tahir Tellioğlu, yeni yılda çimento sektörünün zam yapmasını kabul edemeyeceklerini, fiyat artışı uygulamaya konulursa konuyu Rekabet Kurumuna taşıyacaklarını belirtti.

‘AĞIR MALİYETLERLE MÜCADELE EDEN SEKTÖRE BİR DARBE DAHA’

Tellioğlu, yaptığı yazılı açıklamada, mevcut ekonomik şartların doğurduğu ağır maliyetlerle mücadele eden sektöre bir darbenin de en önemli tedarikçi konumunda olan çimento sektöründen geldiğini söyledi.

‘BİR ÇOK ALANDA İNDİRİM OLURKEN, BU ZAMMIN İZAHI YOK’

Ocak ayından itibaren yüzde 37 zam yapan çimento sektörünün, yeni yılda uygulanmak üzere yüzde 40’lık fiyat artışı daha yapacağının söylendiğini anlatan Tellioğlu, birçok alanda indirim olduğu bugünlerde, bu fiyat artışlarının izahının mümkün olmadığını kaydetti.

‘ÜYELERİMİZE TAMAMEN İŞ BIRAKMA ÇAĞRISI YAPABİLİRİZ’

Tellioğlu, “Bu duruma hükümetimiz izin vermemelidir. Bu fiyat artışı uygulamaya konulursa konuyu Rekabet Kurumuna taşıyacağız, buradan da çözüm bulunamazsa zaten duran inşaat sektöründe üyelerimize tamamen iş bırakma çağrısı yapabiliriz” değerlendirmelerinde bulundu.

Tellioğlu ayrıca, kamu müteahhitlerine yönelik tasfiye kararnamesinin, TBMM Genel Kurulu’nda kapsamı genişletilerek çıkartılmasını istedi.

kronos
Devamını Oku »

‘Trump, Suriye sınırında tampon bölge oluşturulmasını isteyecek’

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suriye’den çekilme kararını hayata geçirirken Türkiye ile Suriye Kürtler arasında çatışma olasılığına karşı bir tampon bölge oluşturmayı planladığı belirtildi. Açıklama, Trump ile Suriye’den çekilme hakkında bir görüşme yapan kıdemli Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’dan geldi.

‘TRUMP, TAMPON BÖLGE TEMİNATI VERDİ’

Gazete Duvar’ın haberine göre; Graham Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Trump’ın ‘Türkiye ile YPG arasında çatışma yaşanmamasını garanti etmek konusunda kararlı olduğunu’ söyledi.

‘HİÇ KİMSE YOKKEN KÜRTLER VARDI’

ABD’li senatör, ‘Trump’ın NATO müttefikine, kendi çıkarlarını koruması için bir tampon bölgeye sahip olacağının teminatını verdiğini’ söyledi. Graham, “Hiç kimse yokken Kürtler yanımızdaydı. Ve Başkan da onların içinde olduğu durumun farkında. Trump, Türkiye ile konuşacak ve onlara ihtiyaçları olan tampon bölgeyi alacakları konusunda güvence verecek. Şu dünyada son istediğimiz şey Kürtler ile Türkler arasında bir savaş. Bu durum IŞİD üzerindeki baskıyı azaltır ve daha da önemlisi İran bu durumun kazananı olur” diye konuştu.

‘AKILLI HAREKET EDEREK ÇEKİLMEYİ AĞIRDAN ALIYORUZ’

Cumhuriyetçi senatör, Trump yönetiminin Suriye’den çekilmenin ‘daha iyi bir şekilde hayata geçirilmesi için değerlendirme’ halinde olduğunu söyledi. Görüşmede Trump’tan ‘daha yavaş bir çekilme’ talep eden senatör, “Başkan, Suriye’den ayrıldığımızda IŞİD’in tamamen yenilmiş olması gerektiğine inanıyor. Şu an daha akıllı hareket ederek biraz daha ağırdan alıyoruz. Bir duraklama halindeyiz ve Başkan’ın amaçladığı çekilmeyi nasıl daha iyi bir şekilde gerçekleştirebiliriz konusunu yeniden değerlendiriyoruz. Önümüzdeki birkaç hafta içinde neler olacağını göreceğiz” dedi.

kronos
Devamını Oku »

Özel sektör kriz yaşarken bankalar kârlarını katladı

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) kasım ayı verilerine göre, bankacılık sektörünün dönem net kârı 50 milyar 695 milyon TL oldu. Şirketler ve özel sektör temsilcileri, bankaları kredileri kesmekle suçlarken, banka kârlılıklarındaki artış dikkat çekiyor.

BDDK, 2018 yılı Kasım ayı dönemine ilişkin, bankacılık sektörü verileri yayınladı. Buna göre, söz konusu dönemde Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 3 trilyon 842 milyar 639 milyon TL olurken, sektörün dönem net kârı 50 milyar 695 milyon TL’ye yükseldi.

KREDİLER 2,3 TRİLYONU GEÇTİ

BDDK verilerine göre sektörün aktif toplamı 2017 yıl sonuna göre 584 milyar 796 milyon TL (yüzde 18) arttı. Kasım 2018 döneminde en büyük aktif kalemi olan krediler 2 trilyon 385 milyar 194 milyon TL, menkul değerler 464 milyar 731 milyon TL oldu.

2017 yıl sonuna göre sektörün aktif büyüklüğü yüzde 18, krediler yüzde 13,7 oranında ve menkul değerler toplamı yüzde 15,7 oranında arttı. Bu dönemde kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 3,70 olarak gerçekleşti.

MEVDUAT 2 TRİLYONA DAYANDI

Bankaların kaynakları içinde, en büyük fon kaynağı durumunda olan mevduat 2017 yıl sonuna göre yüzde 16,6 artışla 1 trilyon 995 milyar 199 milyon TL oldu.

2017 yıl sonuna göre öz kaynak toplamı yüzde 16,4 artışla 417 milyar 916 milyon TL olurken, sermaye yeterliliği standart oranı ise yüzde 18,21 seviyesinde bulunuyor.

“Bankalar kepenk kapattı, sanayicinin de kapatmasını dört gözle bekliyorlar”

medyabold
Devamını Oku »

2019’da yaşanacak ekonomik krizi uzmanlar yorumladı

Yeni yıla ilişkin Türkiye’de siyasetin gündemini 31 Mart’ta gerçekleştirilecek yerel seçimler belirlerken, halkın gündeminde ise varlığını her geçen gün daha fazla hissettiren ekonomik durgunluk var. Çünkü 2018’in son çeyreğini sıfıra yakın büyüme ile kapatmaya hazırlanan Türkiye ekonomisinde 2019’un “kriz yılı” olacağı beklentisi hakim.

Deutsche Welle Türkçe’den Aram Ekin Duran’ın haberine göre, büyümedeki gerilemenin 2019’da yerini küçülmeye bırakacağını, buna bağlı olarak işsizliğin ve hayat pahalılığının artacağını dile getiren ekonomistler, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra hükümetin atacağı adımların, krizin ne kadar süreceği konusunda belirleyici olacağını aktarıyor.

Bir başka deyişle Türkiye toplumunun 2019 yılında yoksullaşacağına kesin gözüyle bakılıyor, ancak bu yoksulluktan nasıl çıkılacağı henüz bilinmiyor.

2018 yılı boyunca ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, Brexit, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırımı rüzgarı gibi dış gelişmelere karşı hassas olan Türkiye, bu arada 95 yıllık parlamenter rejimden başkanlık sistemine geçiş yaptı.

ENFLASYON HIZLA YÜKSELDİ, YATIRIMLAR BIÇAK GİBİ KESİLDİ

Özellikle yılın ikinci yarısında ABD ile patlak veren Brunson krizi sonrasında bir “kur fırtınası”nın ortasında kalan Türkiye ekonomisinde, hızla yükselen enflasyon ve bıçak gibi kesilen yatırımlar 2019’un zorlu geçecek şartlarını tek tek oluşturmuş oldu.

Bundan yalnızca 1 yıl önce, 2017’nin üçüncü çeyreğinde yakaladığı yüzde 11,1 büyüme ile Türkiye “dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi” unvanını kazanmıştı. Aradan geçen çalkantılı bir yılın sonunda yani 2018’in üçüncü çeyreğinde ise Türkiye ekonomisi, ancak yüzde 1,6’lık büyümeye imza atabildi.

Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu Direktörü Prof. Dr. Selva Demiralp, Türkiye’nin 2019’da ekonomide yaşayacağı sorunlara ilişkin, “2019 yılına ekonomide stagflasyon ile giriyor. Yani yüksek enflasyonu ve durgunluğu aynı anda yaşıyoruz” bilgisini paylaşıyor.

“BÜYÜMENİN YÜZDE 1’LERE DÜŞMESİ DURGUNLUĞUN DEVAM ETTİĞİNİ GÖSTERİR”

Türkiye’nin önümüzdeki 5-6 çeyrek boyunca yani yaklaşık 1,5 yıl süresince ekonomik durgunluk yaşamasının yüksek ihtimal olduğunu kaydeden Demiralp, “Bu arada Türkiye’nin yılda yüzde 1-2 büyümesi, ekonominin durgunluktan çıkacağı anlamına gelmiyor. Türkiye gibi potansiyel büyümesi yüzde 5-6 olan bir ülkenin yüzde 1’lere düşmesi durgunluğun devam ettiğini gösterir” değerlendirmesinde bulunuyor.

“2019 KRİZİ DİĞERLERİNDEN FARKLI OLACAK”

Son açıklanan verilere göre Türkiye’de sanayi üretimi yüzde 5,7 azalırken, işsizlik ise yüzde 11,4’e çıktı. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, bu verilerin, ekonomideki kötü gidişin 2019’da da devam edeceğini net biçimde gösterdiğini kaydediyor. Gürsel, 2019 yılında yaşanacak krizin Türkiye’nin önceki yıllarda yaşadığı krizlerden farklı olacağına dikkati çekiyor.

Türkiye’nin yakın tarihte yaşadığı 2001 ve 2008 krizlerinden hızla çıkma becerisi gösterebildiğini hatırlatan Gürsel, şunları söylüyor:

“Örneğin son olarak 2008 krizinden sonra 2009’da yüzde 4,8 küçülen Türkiye ekonomisi, 2010’da yüzde 8,5 büyümeyi başardı. Ancak bu kez böyle bir hızlı çıkış olmayacak. Belki yüzde 5 küçülmeyeceğiz ama kriz süreci uzun sürecek. Çünkü 2009 şartları artık yok. Ne likidite bolluğu ne özel sektörün düşük borçluluğu ne de bankacılık sisteminde alacak stresi vardı. Şimdi bu etkenlerin hepsi var.”

Özellikle 2016’dan bu yana istikrarlı biçimde artan işsizlik, 2019 için büyük bir endişe kaynağı haline gelmiş durumda.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son yayınladığı verilere göre Ekim 2018 itibariyle Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 11,4’e çıktı. Toplam işsiz sayısı ise geçen yılın aynı dönemine göre 330 bin kişi artarak 3 milyon 749 bin kişiye ulaştı.

Türkiye, her yıl yaklaşık 700-800 bin arası yeni istihdama ihtiyaç duyuyor. Yani her yıl bu sayıda insan iş gücü piyasasına adım atıyor. Türkiye’nin her yıl istihdam piyasasına yeni giren yaklaşık 800 bin insana istihdam sağlayabilmesi için ise yıllık büyüme oranının en az yüzde 4 olması gerekiyor.

“İFLASLAR ARTACAK”

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, işsizliğin 2019’da yüzde 15’e kadar çıkabileceğini ifade ederek, “2019 Türkiye ekonomisi açısından kayıp yıl olacak” dedi.

Ekonominin 2019 genelinde yüzde 1,5-2 düzeyinde küçüleceğini tahmin eden Karatepe, “Bugün şirketlerin ve vatandaşların banka borçları toplam GSMH’nin yüzde 75’ine ulaşmış durumda. Ayrıca 180 milyar dolarlık dış borcun önümüzdeki 1 yıl içinde ödenmesi gerekiyor. Ekonomi yavaşladığı için bu borçların ödenmesinde ciddi sorunlar çıkacak. Bu nedenle 2019’da şirket iflaslarını sıkça duyacağız” diye konuşuyor.

Son aylarda giderek artan bir ivmeyle yüzde 20’nin üzerine çıkan enflasyon da 2019’un en çok tartışılacak konulardan biri olacak.

Ülkede yıllık enflasyon eylül ayında yüzde 24,52 seviyesinden ekimde yüzde 25,24’e yükselerek 15 yılın zirvesini görmüştü. Kurlardaki hafif gerileme ile birlikte enflasyon kasım ayında yüzde 1,44 gerilemişti.

Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre yüksek enflasyon tehlikesi 2019’da da ciddi bir risk olmaya devam edecek. Enflasyonu 2019’da gerçek anlamda geriletebilmek için insanların enflasyonun kalıcı olarak gerileyeceğine inanmaları gerektiğine vurgu yapan Demiralp, “2019’da yeni bir kur atağı yaşanmazsa enflasyon bir miktar daha gerileyebilir. Ama beklentilerin gerçek anlamda iyileşebilmesi için Merkez Bankası’nın sıkı para politikasından taviz vermemesi gerekiyor. İnsanların, piyasaların enflasyonun düşeceğine gerçekten inanması gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

“KAYDA DEĞER BİR REFORM YOK”

31 Mart yerel seçimlerine kadar hükümetin ekonomide kayda değer bir reform yapmasına ihtimal verilmiyor. Hatta kalan 3 aylık dönemde devlet kaynaklarının bir miktar daha seçim odaklı kullanılabileceği belirtiliyor.

Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Sağman’a göre seçimden sonra hükümetin atacağı adımlar ekonomideki küçülmenin gidişatını belirleyecek. 2023’e kadar Türkiye’de başka seçim olmayacağını hatırlatan Sağman, “Bu süre Türkiye açısından ekonomideki yapısal dönüşümü sağlamak için büyük bir fırsat. Hükümetin bu fırsatı nasıl kullanacağını seçim sonrası göreceğiz” diyor.

medyabold
Devamını Oku »

Fransa kazandı, Aziz Yıldırım kaybetti, Arda Turan tükendi

2018 yılını geride bırakırken Dünya’da ve Türkiye’de spor adına bir çok önemli gelişme yaşandı. Sporda yılın en büyük organizasyonu Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası oldu. Türkiye’de ise Fatih Terim 7’inci şampiyonluk kupasını kaldırdı. Aziz Yıldırım Fenerbahçe başkanlık koltuğunu Ali Koç’a bıraktı. Arda Turan futbolu dışı olaylar gündeme geldi. Lebron James Lakers’ın, Ronaldo Juventus’un yolunu tuttu. İşte 2018’de dikkat çeken olaylar.

Arda Turan yan hakemi iteklediği, hakaret ve tehdit ettiği için toplam 16 maç ceza almıştı. 

ARDA TURAN REKOR CEZA ALDI

2018 yılının başında Başakşehir, Arda Turan’ı 2.5 yıllığına Barcelona’dan kiraladı. Flaş transfer Türkiye’de de Avrupa’da geniş yankı uyandırdı. Ancak sonraki süreç Arda Turan için çok da parlak geçmedi.

Başakşehir’in Süper Lig’de Sivasspor ile oynadığı maçta Arda Turan, faul pozisyonu sonrası yan hakemin kararına tepki gösterip, hakemin üstüne yürüdü ve itti. Maçın hakemi bu davranış sonrası Arda’ya kırmızı kart gösterdi ve oyundan attı.

16 MAÇ CEZA ALDI, ŞARKICI BERKAY’I  YUMRUKLADI

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu(PFDK), Arda Turan’a, hakeme yönelik saldırısı sonrası gördüğü kırmızı kart nedeniyle 10, ihracından sonra hakeme hakaret ve tehdit sebebiyle 6 maç olmak üzere toplam 16 müsabakadan men cezası verdi.

Arda Turan’ın şarkıcı Berkay Şahin ile yaşadığı kavga da gündemden düşmedi. Gece kulübünde Berkay’ın burnunu kıran tecrübeli futbolcu, silahlı bir şekilde hastaneyi basarak tehdit etmesinin görüntüleri de ortaya çıktı. Olayın Arda Turan, Berkay’ın eşi Özlem Şahin’e “Çok güzel bir kızsın, bekar olsam seni kaçırmazdım” sözleri üzerine çıktığı iddia edildi.

Ali Koç 20 bin 736 geçerli oyun 16 bin 92’sini alarak 37’inci başkan olarak koltuğa oturdu

ALİ KOÇ KAZANDI, AZİZ YILDIRIM DÖNEMİ BİTTİ

2018 yılında Fenerbahçe’de büyük bir değişim yaşandı. Aziz Yıldırım’ın 20 yıllık başkanlık süreci sona erdi. Ali Koç 20 bin 736 geçerli oyun 16 bin 92’sini alarak 37’inci başkan olarak koltuğa oturdu. Aziz Yıldırım ise üyelerin sadece 4 bin 644 oyunu alabildi. 15 Şubat 1998’de başkan seçilen Yıldırım, daha öncesinde 12 seçimi kazanmıştı.

Ali Koç, 31 Mayıs 2018 itibarıyla Sarı-Lacivertli kulübün borcunun 621 milyon Euro olduğunu açıkladı. Ayrıca Loca, TFF yayın, Spor Toto gelirleri, Fenerium alacakları ve muhtelif reklam gelirleri de 2023 yılında dek temlikli olduğu Koç tarafından açıklandı.

Tribünden atılan bir madde nedeniyle Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in kafası yarıldı ve hastahaneye kaldırıldı.

ŞENOL GÜNEŞ’İN KAFASI YARILDI

Futbol sahalarında görmek istemediğimiz olaylardan biri de Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan Türkiye Kupası yarı final rövanş maçında yaşandı. Karşılaşmanın 57’inci dakikasında çıkan olaylar nedeniyle müsabaka tatil edildi. Tribünden atılan bir madde nedeniyle Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in kafası yarıldı ve hastahaneye kaldırıldı.

Karşılaşmanın hakemi Mete Kalkavan, Güneş hastahaneye kaldırılınca derbiyi iptal etti. Sonrasında TFF maçın kaldığı yerden devam etmesine karar verdi. Ancak Siyah-Beyazlı kulüp taraftarının da destek vermesi ile derbiye çıkmama kararı aldı. Beşiktaş hükmen mağlup sayıldı. Bir sonraki sezon ise kupadan men edildi.

Fatih Terim 7’inci kez Galatasaray’ın başında şampiyonluk yaşadı.

FATİH TERİM GALATASARAY’LA 7. KEZ ŞAMPİYON

Türkiye A Milli Takımı’ndan ayrılan Fatih Terim 1905 liralık sembolik bir rakamla Galatasaray’la sözleşme imzaladı. ‘Nerede kalmıştık” diyerek İgor Tudor’un yerine göreve başlayan Terim, sezon sonu şampiyonluk ipini göğüsledi.

Sarı-Kırmızılı kulüp 21’inci şampiyonluğunu elde ederken Fatih Terim’de yeni bir rekora imza attı. Tecrübeli çalıştırıcı kariyerinin 7’inci şampiyonluğu yine Galatasaray’la birlikte yaşadı.

RUSYA’DA DÜNYA KUPASINI FRANSA KAZANDI

Dünya’nın en büyük futbol organizasyonu olan Dünya Kupası’na Rusya ev sahipliği yaptı. 2018 Dünya Kupası finalini Hırvatistan’ı 4-2 yenen Fransa kazandı. Fransa, tarihinde ikinci kez Dünya Kupası’nı müzesine götürme başarısını elde etti.

Başkent Moskova’daki Luzhniki Stadı’nda oynanan maçta Fransa’ya şampiyonluğu getiren golleri 18. dakikada Mandzukic (kk), 38. dakikada penaltıdan Griezmann, 59. dakikada Pogba, 65. dakikada Mbappe kaydetti. Hırvatistan’ın golleri ise 28. dakikada Perisic ve 69 dakikada Mandzukic’ten geldi. Bu turnuvada uygulanan Video Hakem Sistemi (VAR) maçların hatasıza yakın yönetilmesini sağladı.

Dünya Kupası’nın en iyi oyuncusu ise Hırvatistan’ın yıldızı Luka Modric seçildi. 7 maçta 2 gol 1 asistlik performans Modric’i zirveye taşıdı.

2018 Dünya Kupası finalini Hırvatistan’ı 4-2 yenen Fransa kazandı. Fransa, 2’inci kez Dünya Kupası’nı müzesine götürdü.

REAL MADRİD ÜST ÜSTE 3. KEZ ZİRVEDE

Avrupa’nın en büyüğü yine Real Madrid oldu. Son üç şampiyonlar Ligi finalini kazanan Real Madrid bir büyük başarışa daha imza attı. Ukrayna’nın Kiev şehrinde oynanan maçta İngiltere’nin Liverpool ekibini 3-1 yenen İspanyol ekibi üst üste 3’üncü kez kupayı müzesine taşıdı. Mor-Menekşe’lerin gollerini Benzema ve Bale(2) kaydetti. İngiliz ekibinin tek sayısı ise Mane’den geldi.

LEBRON JAMES LAKERS’A GEÇTİ

NBA’de 2018’de dev bir transfer gerçekleşti. Şimdiden NBA’in efsaneleri arasına giren LeBron James, Los Angeles Lakers’ta oynama hayalini gerçekleştirdi. Cleveland Cavaliers’tan ayrılan 33 yaşındaki James, Lakers ile 154 milyon dolar karşılığında 4 yıllık sözleşmeye imza attı. Son yıllarda eski başarılarından uzakta kalan Lakers, LeBron ile birlikte yeni bir yapılanmaya gitti.

Cleveland Cavaliers’tan ayrılan 33 yaşındaki James, Lakers ile 154 milyon dolar karşılığında 4 yıllık sözleşmeye imza attı.

EFSANE 22 YIL SONRA BIRAKTI

Arsenal’le adeta bütünleşen ve ayrılmaz bir ikili haline gelen Arsen Wenger 2018’de Londra ekibine veda etti. Wenger, görev yaptığı 22 yılda biri namağlup olmak üzere 3 kez Premier Lig şampiyonluğu yaşadı. 68 yaşındaki Fransız çalıştırıcı 823 kezle Premier Lig’de en fazla maça çıkan teknik adam oldu. Federasyon Kupası’nda 7 kez şampiyonluk sevinci yaşayan Wenger, kupayı en çok kazanan teknik adam unvanını elde etti.

Ancak uzun süre şampiyonluk gelmeyince ve taraftarın da değişim baskısı Wenger’in yıllarını verdiği Arsenal’e veda etmesine neden oldu.

Arsene Wenger, görev yaptığı 22 yılda biri namağlup olmak üzere 3 kez Premier Lig şampiyonluğu yaşadı. 823 maça çıktı.

RONALDO, REAL’DEN AYRILDI JUVENTUS’A GİTTİ

Dünya’nın en popüler futbolcularının başında gelen Portekizli futbolcu Cristiano Ronaldo, radikal bir karar alarak İspanya’nın Real Madrid takımından ayrıldı. Golcü oyuncu, İtalya’nın Juventus ekibine imza attı. Juventus, Portekizli yıldız için Real Madrid’e iki sezon içinde 100 milyon Euro bonservis ödeyecek.

Juventus 4 yıllık sözleşme imzalayan 33 yaşındaki yıldız oyuncu, Real Madrid ile büyük başarılara imza attı. 2009’dan Real’e gelen Ronaldo 438 karşılaşmada 450 gol ve 131 asistlik performans sergiledi. Ronaldo toplam 16 kupa kaldırdı. 4 Şampiyonlar Ligi, 3 Dünya Kulüpler Kupası, 3 UEFA Süper Kupa, 2 La Liga, 2 Kral Kupası ve 2 de İspanya Süper Kupası sevinci yaşadı.

Ronaldo Şampiyonlar Ligi’nde Juventus’a attığı röveşata golü ile dikkat çekmişti.

 

medyabold
Devamını Oku »