23 Eylül 2021 Perşembe

KHK’lı hakime ısmarlama ceza: “Başkanım Süleyman Bozoğlu’na 7 yıl 6 ay az olur”

Otizmli iki oğlu olmasına rağmen tutuklanan ve 16 ay hapis yatan KHK’lı hakim Süleyman Bozoğlu, yaşadığı hukuksuzlukları bugün Avrupalı yargıçlar ve insan hakları uzmanlarının önünde anlattı. Yargılandığı mahkemenin savcısının hakimden ricasını kulaklarıyla duyduğunu ifade eden Bozoğlu, “Hukukun ve adaletin ne olduğunu anlatmaktan başka çaremiz yok.” dedi.

BOLD – 15 yıl hakimlik yaptıktan sonra ihraç edilen Süleyman Bozoğlu Turkey Tribunal‘in bugünkü son oturumunda ihraç sürecini, otizmli çocuklarını ve bir hukukçu olarak 15 Temmuz’dan sonra maruz kaldığı hukuksuzluklara dair konuşma yaptı.

KHK’lı hakim Süleyman Bozoğlu Türkiye’de en son Yargıtay Genel Kurulu Roportör hakimiydi. Aynı zamanda hakimler ve savcılar tarafından kurulan ilk meslek örgütü Hakimler ve Savcılar Derneği’nin (YARSAV) üyesiydi. 2012-2014 yılları arasında YARSAV Yönetim Kurulu Üyeliği de yaptı.

8 ve 15 yaşlarında otizmli ve yüzde 98 engelli iki oğlu bulunan Bozoğlu, 22 Temmuz 2016’da tutuklandı. 16 ay 1 gün tutuklu yargılandıktan sonra 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılıp çocuklarının durumu göz önünde bulundurularak tahliye edildi.

Süleyman Bozoğlu, 15 Temmuz gerçekleştiğinde otizmli iki oğlunun eğitimi, gelişimi ve tedavi süreçleriyle daha yakından ilgilenmek üzere bir yıllık izne ayrıldığı dönemdeydi. Ama olaydan tam 6 gün sonra Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ve terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı.

Kırıkkale savcısının hakkında gözaltı verdiğini öğrendikten sonra avukatlarıyla birlikte ifade vermek üzere savcının odasına giden Bozoğlu, savcının kendisine delil sunmak yerine Ankara Başsavcısının ekinde bir hakim-savcı listesi olan yazısını gösterdiğini ifade etti. Savcının odasındayken uzun namlulu polislerin kapıya dikildiğini anlatan Bozoğlu, savcıya yaptığı soruşturmanın usule aykırı olduğunu hatırlattığı belirtti.

Süleyman Bozoğlu, konuşmasında tutuklama ve yargılama sırasında haklarından nasıl mahrum edildiğini, iddianamesindeki usulsüzlüğü ortaya çıkarması engellendiğini ve hakkında ifade veren tanıkların yalan beyanlarını çürütmesine de izin verilmediğini aktardı.

Mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili başından geçen somut olayları da aktaran Bozoğlu, “Aleyhime iki hakim tanıklık yaptı. Benim bunların dediklerini çürütmek için yaptığım talebim kabul edilmedi. Mahkeme heyeti benim onurumu kırmak için huzurlarında kelepçelettiler. Mahkemenin savcısı başkana hitaben hepimizin duyabileceği şekilde çok net bir ifade kullandı. ‘Başkanım Süleyman Bozoğlu’na 7 yıl 6 ay az olur’ dedi. Bunu ben duydum. Askerler de duydular ve telaşlandılar. Beni apar topar alt kattaki başka bir yere götürdüler. Bir sonraki celsede savunmamı yaptım. 8 yıl 1 ay 15 ceza verildi.” dedi.

Hakkında soruşturma açılan 2 bin 745 hakim arasında adı bulunan Süleyman Bozoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bazı başlıklar şöyle:

“15 Temmuz 2016 tarihinde ben görevde değildim. Eylül 2015’te ücretsiz izne ayrılmıştım. O gece çocuklarım ve eşimle birlikte evimdeydim. Evim Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yaklaşık 900 metre uzaklıkta. Bu şu açıdan önemli. Ankara Emniyet Müdürlüğü o gece ciddi çalışmaların olduğu yerlerden biriydi. O gece biz de çok korktuk. Çocuklarım sabaha kadar ağladı. Eşimle birlikte onları sakinleştirmek için uğraştık. Gecenin ilerleyen saatlerinde Ankara Başsavcı vekili daha o gece kalkışmaya katılan askerler gözaltına alınmadan 2 Anayasa Mahkemesi Üyesi, onlarca Danıştay ve Yargıtay üyesi, binlerce hakim savcı hakkında gözaltı kararı verildiğine ilişkin canlı yayındaki açıklaması üzerine bir gariplik olduğunu ben de hissettim.

“POLİSLER UZUN NAMLULU SİLAHLARLA SAVCININ KAPISINA GELDİ”

16 Temmuz’da açıklanan listede benim de ismim vardı ve evimde beklemeye başladım. 21 Temmuz günü evde usule aykırı şekilde, benim olmadığım sırada bir arama yapıldı. Ben o gün büyük oğlumun doktoruyla görüşmeye gitmiştim. Ardından arama tutanaklarından hakkımdaki gözaltı kararını Kırıkkale savcısını verdiğini anladım ve iki avukatımla birlikte Kırıkkale savcısının odasına 22 Temmuz günü gittik. Savcı benim hakkımda Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ve terör örgütü üyeliğinden Ankara Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığını ve ifademi alması gerektiğini söyledi. O sırada polislere haber verilmiş. 4-5 polis uzun namlulu silahlarla savcının kapısının önüne geldiler.

“HAKKIMDA SORUŞTURMA YAPMA YETKİSİ OLMAMASINA RAĞMEN”

Savcıya elindeki delillerin ne olduğunu sorduk. Sadece Ankara Başsavcısının yazısı ve ekinde bir hakim savcı listesi olduğunu ifade etti. Bu yazı ve listeyi de bize göstermedi. Anket tarzında sorular sordu. Ben hepsini cevapladım. Savcıya yaptığı soruşturmanın usule aykırı olduğunu, benim hakkımda soruşturma yapma yetkisinin bulunmadığını ifade ettim. Çünkü hakim ve savcılar hakkında soruşturmanın nasıl yapılacağını kanunda açık olduğunu ve bu şartların soruşturma dosyasında olmadığını, benim bir suçüstü halinde bulunmadığımı açıkça belirttim. Buna rağmen savcı talimatı yerine getirmesi gerektiğini söyledi ve beni tutuklamaya sevk edeceğini söyledi.

Bu arada çocuklarımın durumlarıyla ilgili bilgi verdim, raporlarını sundum ama buna rağmen tutuklamaya sevk etti. Ardından Sulh Ceza Hakimi’nin önüne gittik. Hakimden ısrarla şunu talep ettim. Çocuklarımın sağlık durumlarını ifade ederek özellikle büyük oğlumun bana çok bağımlı olduğunu, o yaşa kadar bütün eğitim ve tedavileriyle benim ilgilendiğimi, tutuklanmam durumunda ağır sonuçları olacağını açıkça anlattım. Gelişim ve sağlık raporlarını hakime sundum. Avukatlarım da ısrarla benim adli kontrol şartıyla bırakılmamı istedi. Ancak Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs, terör örgütü üyeliği ve anayasal düzeni yıkma teşebbüsü sırasına başka bir suçlamayla beni tutuklamaya karar verdi.

11 AY İDDİANAME DÜZENLENMEDİ

Cezaevinde en büyük sorun avukat görüşüydü. Ben tutuklandıktan hemen sonra avukat görüşmeleri sınırlandırıldı. Yarım saat olarak belirlendi. Görüntülü ve sesli kayıt alınması uygulaması getirildi. Yaklaşık 5 ay da görüşme sırasında bir memur yanınızda bekliyordu. Böyle bir ortamda görüşmeler yapıldı.

Yaklaşık 11 ay sonra hakkımda iddianame düzenlendi. İddianame düzenleninceye kadar tutukluluk devam kararları dosya üzerinden verildi. Hakim karşısına çıkarılmadım. Tutuklama incelemeleri dosya üzerinden yapıldığı için herhangi bir hakim görmedim. tutukluluk devam kararları bana bazen 3, bazen 4, bazen 5 sonra bana tebliğ edilmedi. Dolayısıyla tutukluluğa itiraz hakkımı da kullanamadım.

Öte yandan tutukluluk devam kararlarında bizim kanunumuzda önemli olan 30 günlük azami ve emredici süreye de uyulmadı. Bu ne demek? Hakim 30 günlük süre içinde tutukluluk devam kararıyla ilgili inceleme yapması ve devam ya da tahliyeye karar vermesi gerekir. Bunlar 36 günde, 40 günde yapıldı. Bu kanunumuza aykırıdır. Kişinin tahliye edilmesi gerekir ama bu uygulama yapılmadı.

HAKKIMDAKİ DİJİTAL DELİLLER BANA HİÇBİR ŞEKİLDE VERİLMEDİ

Yargılama aşamasında avukat görüşlerinden kısıtlamalar devam etti. Böyle bir ortamda sağlıklı hukuki yardım almak mümkün olmadı. Avukatlarıma yazdığım mektuplar idare tarafından okunuyor ve üzerine “Görüldü” mührü vuruluyordu. Bu da etkin savunma hazırlığı yapmamıza engel oldu. İddianame bana mahkeme tarafından tebliğ edildikten sonra mahkemeden bana dosyadaki kağıt ve dijital tüm delillerin bana gönderilmesini istedim. Fakat mahkeme bu talebimi karşılamadı. Özellikle dijital delillere avukatlarım dahi ulaşamadı. Çünkü dijital deliller CD olarak değil, mahkemenin kasasında saklanıyormuş.

İddianamede bahsedilen özellikle iki tutanak var. Mahkemeden onların Ankara Başsavcısından istenerek tarafıma gönderilmesini talep ettim. Mahkeme bu talebi de karşılamadı. Bu tutanaklar hakim ve savcılar hakkında yapılan soruşturmanın usulsüzlüğünü ortaya koyan tutanaklardı. Çünkü iddianamenin giriş kısmında soruşturmanın 15 Temmuz gecesi başladığı yazılmış. Fakat bir sonraki paragrafta 18 Temmuz tarihinde tutulan iki tutanak sonrasında soruşturmanın başladığı ve genişletildiği yazmakta. Bu usulsüzlüğü ortaya çıkarabilmem için tutanaklara ulaşmam gerekiyordu. Fakat mahkeme bunları bize ulaştırmadı. Bu tutanaklar Ankara Başsavcılığı’nın kasasında hala saklanıyor.

TANIKLARIN ANLATIMLARINI ÇÜRÜTME HAKKIM ELİMDEN ALINDI

Tanık beyanlarıyla ilgili anlatmak istediklerim var. Mahkeme benim hakkımda iki tanık dinledi. Bu tanıkların ortak özellikleri, geçmişe hakim olan, benimle aynı soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla soruşturma geçiren ve sonrasında etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerdi. Bu tanıkların biri açık tanıktı. Tanık Kazım Uslu. Diğeri gizli tanıktı. Tanık Sinop adıyla kayıtlarda geçiyor. Daha sonra kimliği deşifre oldu: Süleyman Savut. Ben bu tanıkların anlatımlarını çürütmek için bazı taleplerde bulundum. Mahkeme bu talepleri de kabul etmedi ve tanıkların anlatımlarını çürütme hakkım elimden alındı.

AMAÇLARI RENCİDE ETMEK, ONURUMU KIRMAK VE KÜÇÜK DÜŞÜRMEKTİ

Mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili başımdan geçen iki olayı da aktarmak istiyorum. İlk olay birinci duruşmada meydana geldi. Duruşmanın sonunda henüz mahkeme bitmeden, mahkeme başkanı ara kararları yazdırdığı sırada mahkemenin üyesi, askerlere hitaben ‘Duruşma bitti, sanığı kelepçeleyin ve duruşma salonundan çıkarın’ dedi. Bunun üzerine askerler telaşlandılar ve beni mahkemenin huzurunda, eşimin, arkadaşlarımın ve avukatlarımın bulunduğu ortamda kelepçelediler ve hızlıca dışarı çıkardılar. Bu bizim yasal mevzuatımıza göre yasak bir uygulamadır. Çünkü tutuklu sanık mahkeme huzurundayken asla kelepçelenmez. Neden yaptılar? Beni herkesin önünde rencide etmek, onurumu kırmak, küçük düşürmek için.

SAVCININ SUÇLAMALARI ÇOK AĞIRDI

İkinci olay da ikinci duruşmada meydana geldi. Savcı mütaalasını açıkladı. Ben ve avukatlarım, mütaalaya karşı savunma yapmak için süre istedik. Aynı zamanda çocuklarımın sağlık durumlarını da dile getirmek suretiyle tahliye talebinde bulunduk. Mahkeme başkanı bana, ‘Tahliyenizi hükümle birlikte değerlendireceğiz, eğer süre istemezseniz tahliyenizle ilgili bir karar vereceğiz.’ Ben şunu anladım. Beni tahliye etmek istiyor ama süre talep etmemi de istemiyor. Fakat ben savcının suçlamaları çok ağır olduğu için sürede ısrar ettim. Tahliye konusunda da ısrarcı oldum. Fakat mahkeme bunu uygun görmedi, tutukluluğumun devamına karar verdi ve bana yaklaşık bir aylık bir süre verdi.

“BAŞKANIM SÜLEYMAN BOZOĞLU’NA 7 YIL 6 AY AZ OLUR”

Bu sefer beni kelepçelemeden duruşma salonundan dışarı çıkardılar. Orada bir bekleme alanı var. Tutuklular duruşmadan önce orada bekliyor. Orada askerler, ben ve bir de benden sonra duruşmaya girecek olan tutuklu hakim vardı. Mahkemenin savcısı başkana hitaben hepimizin duyabileceği şekilde çok net bir ifade kullandı. ‘Başkanım Süleyman Bozoğlu’na 7 yıl 6 ay az olur’ dedi. Bunu ben duydum. Başkan bir şeyler söyledi ancak onu ben duyamadım. Askerler de duydular ve telaşlandılar. Beni apar topar alt kattaki başka bir yere götürdüler. Bir sonraki celsede savunmamı yaptım. 8 yıl 1 ay 15 gün vermek suretiyle beni tahliye etti.”

Profesör Lanotte, Turkey Tribunal’de işkencenin fotoğrafını gösterdi

KHK’lı hakime ısmarlama ceza: “Başkanım Süleyman Bozoğlu’na 7 yıl 6 ay az olur” yazısı ilk önce BoldMedya üzerinde ortaya çıktı.

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder