1970’li yıllarda merhum Şerafettin Kocaman ağabeyle, ikimiz de İzmir’de din bilgisi öğretmeni olduğumuz için, çok sık görüşüyorduk. Sızıntı dergisinin 1979 Şubat’ında neşredilmeye başlamasından itibaren beraberliğimiz iyice arttı. Hatay Üçyol’da bulunan derginin merkezinde gerçekleşen ve çoğu zaman gece yarısından sonra biten, Sızıntı’ya gönderilen yazıları okuyup seçme ve tashih etme toplantılarımızdan sonra, aynı yönde olan evlerimize birlikte yürüyerek ve konuşarak giderdik. Bu yürüyüş, en az 45 dakika sürerdi.
Şerafettin ağabey her zaman vakur, mütevazı, ciddi, temkinli, istikametli ve babacandı. Üzerinde bulunan eğitim hizmetleri gibi, Sızıntı dergisinin işleri de büyük gayret ve fedakârlık gerektiriyordu. O bunların hepsini ihtimamla yerine getiriyordu.
O zamanlar kuşe kâğıdı bulmak çok zordu. Gitmediğimiz yer kalmadı. Bir seferinde Muğla’daki SEKA Dalaman Kâğıt Fabrikasına gittik. O zamanki Belediye Başkanı CHP’li Musa Bey’le ve fabrika müdürüyle görüştük. Musa Bey’den sıcak bir karşılama ve destek gördüğümüz halde, müdür bizden ima ile rüşvet talep etti, ama kabul etmedik.
Beraber İzmit SEKA’ya gittik. Bu kuruluşun kendisine bağlı olduğu bakanın bir arkadaşı vardı. Onu ziyaret edip bize bir randevu ayarlamasını rica ettik. O zat bize, “Ona ne söyleyeceksiniz?” dedi. Biz “İlmî, içtimaî, ahlakî bir dergi neşrediyoruz. Bunun için kuşe kâğıda ihtiyacımız var. Sızıntı dergisine bir tahsisin yapılmasını rica edeceğiz.” deyince güldü. “Düşünüyorum da, sizler başka bir gezegenden geldiniz herhâlde! Onlar sizin bu sözlerinden hiçbir şey anlamazlar. Sizinle konuşurken bile onlar seçkin bir lokantada yiyecekleri havyarı düşünürler.” dedi. Oradan da ümidimizi kestik. Bu durum, 1983 yazında rüyama girdi: Şerafettin ağabeyle yine Sızıntı’nın kuşe kâğıdı için bir yerlere gitmişiz ve çok yorulmuşuz. Konya’da Mevlana Hazretlerinin türbesinin önündeki ağaçlarına birisinin gölgesine kendimizi atmışız. Hava çok sıcak… Uzanıp dinlenelim dedik. O sırada birisi gelip “Sizi Mevlana Hazretleri çağırıyor!” dedi. Biz de çok yorgun olduğumuzu, biraz dinlenip sonra huzuruna çıkacağımızı söyledik. Yine kafalarımızı yere koyup uyumak istedik. Tam o sırada Mevlana Hazretlerinin türbesinden, bizzat kendisi tarafından ismen çağrıldım. “Buyurun!” diye bağırıp uyandım ve yattığım yerden doğrulup kalktım.
Yazının Kaynağı: Çağlayan Dergisi https://caglayandergisi.com/2020/08/01/serafettin-kocaman/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder