3 Eylül 2020 Perşembe

Türkiye’de gidilmesi gereken 7 yer: AİHM Başkanı’na özel gezi rehberi!

İki günlüğüne Türkiye’ye giden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Spano için kesinlikle görülmesi gereken 7 yer: Yüksel Caddesi, Ankara Adliyesi, Uşak Emniyeti, Bakırköy Cezaevi, Kanunu Sultan Süleyman Hastanesi, Edirne Cezaevi, Meriç Nehri…

ENES KABADAYI

BOLD ANALİZ – Sayın Başkan Robert Ragnar Spano, duydum ki bugün Adalet Bakanlığının davetlisi olarak güzelim başkentimiz Ankara’ya geliyormuşsunuz. Hukuk ve demokrasinin ülkemizin dört bir yanını buram buram korkuttuğu bu dönemde sizi ağırlamaktan son derece memnuniyet duyacağız. Ben de 14,5 ay gibi kısa bir süre de olsa Silivri Tatil Köyü’nden nasibini almış bir hukukçu olarak Türk misafirperverliğinin gereği, sizi en iyi şekilde ağırlamanın yükünü omuzlarımda hissederken sabah Ankara’ya ayak basacağınızı düşünmenin sancısıyla dün gece bu satırları yazmak geldi içimden.

Kendi yargılamamda sizin mahkemenizin kararlarına atıf yaptığım savunmalarımda hakimlerin kıs kıs güldüğü bir ülkede ne işiniz var hala anlamış değilim ama ne diyeyim; madem gelmişsiniz misafiri kovacak halimiz yok ya, çıkarın keyfini bu keyfi düzenin.

Gezi güzergâhınızı tam olarak bilmesem de sizi gezdirenlerin götürecekleri nezih (!) yerleri az çok tahmin edebiliyorum. Ama olsun benim tavsiyelerimi de es geçmeyin siz, en az sizi gezdirenler kadar gün görmüşlüğümüz var bizim de kendimize göre. Merak ettiniz değil mi? Hadi o zaman çok uzatmadan başlayalım.

İlk önce Ankara ile başlayalım. Ankara programınızın biraz yoğun olacağını tahmin ettiğim için birkaç tavsiye ile geçeceğim. Zaten Ankara’nın nesini gezeceksiniz, her yer soğuk soğuk devlet daireleriyle örülü değil mi? Ben size nispeten daha sıcak olanlarını önermeye çalışacağım. Neyse uzatmadan başlayalım, ne de olsa sizin işiniz çoktur, daha Strasbourg’a dönüp yıllardır bekleyen insanların dosyalarında karar vermek için heyecanlanıyorsunuz ne de olsa…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Robert Ragnar Spano.

1- YÜKSEL CADDESİ

Öncelikle şunu söylemeliyim ki; tüm tavsiyelerimi Google Maps’ten bakarak gezi güzergâhınıza yakın olacak şekilde ayarladım. Çok ters yerler söylemeyeceğim, içiniz rahat olabilir. Adalet Bakanlığına olan uzaklığı takriben 600–700 metre. Sağlı sollu kafelerin olduğu hareketli bir cadde. Atatürk Bulvarı tarafından sağınıza baka baka ilerleyin; bir grup çevik kuvvet polisi ve beyaz bir sivil polis aracını gördüğünüzde anlayın ki Yüksel Caddesi’ne gelmişsinizdir.

ALPARSLAN ALTAN KARARI HALA UYGULANMADI

Korkmayın korkmayın, özgürce (!) girebilirsiniz caddeye. Ne de olsa koskoca AİHM Başkanısınız, sizi de her önüne geleni aldıkları gibi gözaltına alacak değiller ya canım. Bizde en fazla Anayasa Mahkemesi üyeleri alınıyor öyle, o yüzde çok da şeyapmayın yani. Bu arada lafı gelmişken hani şu sizin “saçmalamayın, böyle suçüstü hali mi olur?’’ dediğiniz AYM Üyesi Alparslan Altan var ya, bizimkiler o kararı da halen uygulamadılar; benden söylemesi. Neyse can sıkıcı konular bunlar. Gezinin tadını kaçırmayalım şimdi daha baştan.

Alparslan Altan, Anayasa Mahkemesinde raportörlük görevi yaparken, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından önce Denizcilik Müsteşarlığı’na atanmıştı.

Cadde üzerinde biraz ilerlediğinizde Yüksel Caddesi ile Konur Sokak kesişiminde olan İnsan Hakları Anıtı’na ulaşacaksınız. Gezinizin bu kısmında 4 yıl önce daha kurulmadan “etkin bir iç hukuk yolu” olarak kabul ederek 30.063 başvuruya ret gerekçesi olarak ileri sürdüğünüz OHAL Komisyonu’nu hatırlayabilirsiniz. Siz hatırlayadurun, kafelerin arasından bir anda çıkarak 30 saniye içinde karga tulumba gözaltına alınan, üzerinde ‘İŞİMİ GERİ İSTİYORUM’ yazılı kıyafetlerin olduğu, sizin ‘etkin iç hukuk yolu’ olarak önerdiğiniz ucube OHAL Komisyonu tarafından yıllardır karar bekleyen KHK emekçilerine rastlayabilirsiniz. Ama korkmayın sakın (asıl sizi gezdirenlerden korkun), onlardan kimseye zarar gelmez.

Onlar yıllardır bir gecede işleri ellerinden alınan KHK’lı Yüksel Direnişçileri. Nazan Bozkurt, Acun Karadağ, Alev Şahin, Mehmet Dersulu, Nuriye Gülmen, Armağan Özbaş ve Mahmut Konuk… Ama pardon ben unuttum yaaa ! Onları göremezsiniz ki… Onlar da tutuklandı geçen hafta. Muhtemelen sizi gezdirenler Yüksel Caddesini gezeceğinizi tahmin ettiklerinden rahatsızlık olmasın diye bir ayar çekmişlerdir. Amaaan boş verin, 3–5 seneye gelir dosyaları önünüze, o zaman bakar ‘’adil’’ bir karar verirsiniz değil mi? ‘Neyse Melek Çetinkaya ile karşılaşırsınız o zaman’ diyeceğim ama onu da ‘OĞLUM SUÇSUZ!’ dediği ANNELİK PROPAGANDASINDAN Bakırköy Cezaevine gönderdiler. İstanbul kısmında belki oraya da bir parmak basarız. Neyse Yüksel Caddesi bu kadardı Sayın Başkan, şimdi yeni rotamıza doğru ilerleyelim…

2- ANKARA ADLİYESİ

Mithatpaşa Caddesi üzerinden Sıhhıye’ye doğru 1,3 kilometre (Google maps’in yalancısıyım) yürüdüğünüzde sol tarafınızda sıcacık atmosferiyle Ankara Adliyesi size gülümseyecektir. Mesela doğal bir ziyaret olması açısından basit bir tebdil-i kıyafet yaparak Ankara Adliyesine girmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Ama dikkat edin vatandaş girişine yönelmezseniz problem yaşayabilirsiniz; ne de olsa tebdil-i kıyafet yaptınız, aman kimse çakmasın durumu! Terör (Siyasi) Dosyalarına bakan Ağır Ceza Mahkemeleri yanlış hatırlamıyorsam 2. kattaydı. Hangi blok olduğunu kimse sorsanız gösterir zira zaten herkesin terör mahkemeleriyle bir işi oluyor bu aralar. Terör derken yargılananları kast etmiyorum ben, mahkemelerin estirdiği terörden bahsediyorum. Yoksa gidip görün (istisnalar hariç) gül gibi insanlar birçoğu.

Bugün günlerden Perşembe. Hadi yine şanslısınız Sayın Başkan, duruşmaların yoğun olduğu güne denk geldiniz, illa 1–2 tane heyecanlı dosyaya denk gelirsiniz yüksek ihtimalle. Az sonra izleyici olarak katılacağınız duruşmalar muhtemelen 3–5 seneye sizin önünüze gelecek dosyalardan bazıları olacak. Bunları yerinde görmek için en azından birkaç duruşma izleyerek gözlem yapmanızı tavsiye ediyorum. Ama izleyici sıralarındayken şapkanızı biraz indirin, belki AİHM kararlarını tanımayan hâkimler sizin kim olduğunuzu tanıyabilirler (!)

Sanıklara sorulan saçma sapan soruları, o saçma sorularla aylardır, yıllardır tutuklu olan hamile kadınları, ağır hastaları görürseniz belki dönüp sizi gezdiren Adalet Bakanı’na ‘’ya size yakışıyor mu Abdülhamit Bey, bize anlattıklarınız nerdeeee bu yapılanlar nerdeeeee?’’ dersiniz. Ama Bakan Bey’in o anda duruşma salonunda yanınızda olacağını sanmıyorum, yoksa kendisi ‘’yargıya müdahale’’ anlamında gayet titizdir, bizzat gelmeden telefonla hallederler işlerini. 1–2 duruşmadan sonra zaten canınızın sıkılacağını tahmin ederek adliye faslını burada kapatalım derim. Ankara daha fazla gezilmeyi hak edecek bir yer değil. Bu kadarı kâfi. Şimdi adliyeden ayrılınca Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne falan gidin diyeceğim ama size daha tatliş bir rota çizeceğim, siz beni takip edin.

3- UŞAK EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ

Ankara Adliyesinden özel aracınıza bindiğinizde ortalama 363 kilometre sonra Uşak İl Emniyet Müdürlüğü’ne varmış oluyorsunuz. (trafik olmazsa ortalama 4 saat gösteriyor) Aslında bir sonraki durağınızın İstanbul Üniversitesi olduğunu biliyorum. Güzergahınızdan biraz ayrılacağınızın farkındayım. Ama gün geçmesin ki Anadolu’nun her bir yanında sizin önünüze gelebilecek türden bir olay olmasın… Siz demokrasi diyarı (!) olan Türkiye’ye ayak basmadan birkaç gün öncesinde ‘’Terör Örgütüne Üye Olma’’ suçundan gözaltına alınan fakat sizin mübarek ayaklarınız Türkiye toprağına ayak basmasına rağmen halen avukatlarıyla bile görüştürülmeyen, avukatsız ortamda yasa dışı ifadesi alınan, yakınlarına haber verme hakkı dahi kullandırılmayan Uşak İl Emniyet Müdürlüğünce misafir edilen 30 kız öğrencinin yanına da gitmenizi öneriyorum.

Hani Türkiye’de olacağından değil de, farz-ı muhal bir işkence falan varsa belki AİHM Başkanı olduğunuzu söylerseniz kızcağızlarla sizi görüştürürler de emniyet önünde bekleyen meraklı ailelerinin içine bir su serpersiniz. Ama biraz gaza basmanızı rica edeceğim Sayın Başkan. Gaza basarken çok yakacak diye endişe etmeyin. Zaten Abdülhamit Bey örtülü ödenekten sizin tüm masrafları halletmiştir çoktan. Neyse işte Uşak’a yetişmek için de önünüzdeki dosyalarda bir an önce karar vermek için de gaza basmalısınız, zira geç kalınan her bir saat ‘’telafisi mümkün olmayan’’ zararlara yol açıyor.

Gözaltındaki öğrencilerin aileleri 4 gündür Uşak KOM’un karşısına çocuklarını endişeyle bekliyor.

Başka ülkelerde gözaltında öldürülen nicelerini biliyoruz, en azından kendi ülkemizde de olmasını istemeyiz. İçeri girdiğinizde ‘’kameralı görüşme odalarında’’ özgürce sorularınızı sorabilirsiniz o kızlara; “size işkence yapıldı mı?, tacize uğradınız mı?’’ diye. Emin olun şok olacağınız cevaplar alacaksınız ama siz inanmayın onlara, kendinizi bir tokatlayın, kötü bir kâbusun içerisinde olduğunuzun farkında varacaksınız hemen. Emniyet binasına girmeden önce etrafta çaresizce bekleyen anne-babaları göreceksiniz. Onların gözlerine iyi bakın, çünkü yıllar geçtikten sonra önünüze gelen tozlu dosyalarda göremeyeceksiniz o gözleri. Dosyaya girmiyor o gözyaşları, dosyaya giremiyor o feryatları; ancak yerinde görürseniz anlarsınız gelen dosyaların hikayesini. Gezi biraz can sıkıcı bir hal almaya başladı. Uzaklaşalım buradan, asıl rotamıza; İstanbul’a gidelim hadi.

4- BAKIRKÖY KADIN KAPALI CEZAEVİ

Hazır önünüzdeki davalarda taraf olan İstanbul Üniversitesinden fahri doktora unvanı almaya gidecekken güzelim İstanbul’u da gezmeden gitmek olmaz Strasbourg’a… Sakın yanlış anlamayın AİHM önünde en fazla dosyası olan 2. ülkenin Adalet Bakanı’yla görüntü verdiniz diye sizin tarafsızlığınızdan şüphe duyacak değiliz biz. Bu yanlış anlaşılmayı da izaha kavuşturduktan sonra gönül rahatlığıyla devam edelim. Gezilecek çok yer sayılır İstanbul’da ama ben size en ibretliklerini tavsiye edeceğim. Aslında yol üzerinde birçoğuna uğrayabilirdiniz ama zaten çok vaktinizi aldık.

İstanbul’da da aynılarından çok var; mesela tercihen Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi olabilir. Hazır Veznecilere kadar gelmişsiniz, M2 metro hattıyla Yenikapı’dan Atatürk Havalimanı Metrosuna aktarma yaparsanız ‘’Bahçelievler Durağında’’ inince Metroport’un orada kime sorsanız gösterir yolu. Üst geçitten karşıya geçin ve ağaçların kenarından Ataköy tarafına doğru yürüyün. Oradan yürüme mesafesi yaklaşık 1 kilometre.

Gazeteci Büşra Erdal, 4 yıldır Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu. Cezasını Mart 2020’de bittiği halde hala tahliye edilmedi.

Girişteki o büyük sürgülü kapıya vardınız mı? Küçük pencereden bir asker selamlayacak sizi; AİHM Başkanıyım derseniz muhtemelen sizi tanımayacaktır. Bu duruma çok alınmayın, koskoca ülke yönetimi iplemiyor sizi, bir er tanımasa ne olur ki? Şaka şaka, direk alırlar sizi içeri. Ama o sürgülü kapıdan girdikten sonra sağ taraftaki kayıt yerinde bir 30 dakika falan gardiyan gelmesini beklersiniz diye düşünüyorum. Bu standart muamele, kişisel algılamayın. Cumhurbaşkanı da gelse bekler yani orada. (burada büyük oynadığımı kabul ediyorum)

Gardiyanı beklerken o boş vaktinizde cezaevine girmeden önce küçük bir kreş binası göreceksiniz karşı tarafta. Yanlış anlaşılmasın, oradaki çocuklar memurların mesaideyken bıraktıkları çocukları falan değil. Baya baya cezaevindeki tutuklu kadınların 0–6 yaş grubundaki çocukları. Onlar gibi Türkiye cezaevlerinde 800’e yakın çocuk kalıyor. ‘E iyi işte ne güzel kreşleri de var, bütün gün oynuyorlar burada’ diye düşünmeyin. Sanmayın ki hepsi kreş imkanı bulabiliyor. Siz İstanbul’da fiziki imkanları nispeten daha iyi durumdaki bir cezaevine geldiğiniz için görebiliyorsunuz o kreşi. Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde toprağa değmeden, çimenlerde yuvarlanamadan büyüyor çocuklar.

Abdülhamit Bey’e sorarsanız kaç tane daha cezaevi açacaklarını anlatabilir size. Vicdanen bu manzaradan rahatsız olacağınızı (!) tahmin ettiğim için içeri girip o çocukların annelerine “hangi suçlardan, hangi delillerle tutuklu olduklarını, bu çocukların burada ne işi olduğunu’” sormayı kalbinizin kaldıramayacağını düşünüyorum. Zaten sorsanız onlar da bilmiyordur büyük ihtimalle. Size sorarlarsa Yassıada Yargılamalarındaki Mahkeme Başkanı gibi “sizi buraya tıkan güç böyle istiyor’’ der çıkarsınız işin içinden. İşin içinden çıktıysanız hadi ayrılalım buradan, son birkaç yer daha kaldı.

5- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ

Hastane ziyareti güzeldir, sevaptır Sayın Başkan. Dininizi diyanetinizi bilmem ben ama hangi dine mensup olursanız olun sonuçta insani bir davranış. Neyse sadede gelelim; aslında Avukat Aytaç Ünsal’ı listeye ekleme gereği bile duymuyordum. Zira sizin listenizde kesin vardır diye düşünüyorum. Ama olur ya, insan unutkan bir varlık. Aytaç 214 gündür ölüm orucunda. Neden mi? Başkanı olduğunuz mahkemenin teminatı altında olan sözleşmenin 6. maddesinde yer alan ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’nı talep ettiği için.

Daha Ebru Timtik yeni vefat etmişken Aytaç’ın da aramızdan ayrılmasına müsaade etmezsiniz diye düşünüyordum fakat siz gelmezden bir gün önce AİHM, avukat meslektaşımızın sağlık durumu nedeniyle yapılan tedbir amaçlı tahliye talebini “yakın bir tehlike olmadığı” gerekçesiyle reddetti.

AİHM, 214 gündür ölüm orucunda olan avukat Aytaç Ünsal’ın tahliye başvurusunu ‘yakın bir tehlike yok’ gerekçesiyle dün reddetti.

“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyeceği geliyor insanın ama konu böyle gırgıra alınmaktan da uzak bir konu olduğundan diyemiyor yani. Ama siz olayın ciddiyetini tam kavrayamamış olmalısınız ki gırgır yapar gibi bir karar vermişsiniz. Ciddiye almanız için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin her bir maddesine karşılık bir avukatın can mı vermesi gerekiyor Türkiye’de? Böyle dediğime bakmayın, gerçekten de her bir maddeye karşılık çok can verildi bu ülkede. Velhasıl kelam, hastane ziyareti güzeldir Sayın Başkan, salgının kol gezdiği bir dönemde mahkum koğuşunda tutulan Aytaç’ı görmeyi ihmal etmeyin… (He bu arada Google maps 17,5 kilometre gösteriyor)

6- EDİRNE KAPALI CEZAEVİ

Selahattin Demirtaş ismi size neyi hatırlatıyor Başkan Bey? Hani bir ara göz ucuyla ‘’bari buna hak ihlali diyelim’’ dediğiniz bir dosya vardı ya? Heh hatırladınız değil mi? Hani Türkiye tarihinde ilk kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinden (siyasi tutuklama) ihlal kararı verdiğiniz dosya. “Hani ismi lazım değil’’ davalı devlet itiraz etmişti de sizin Büyük Daire’nin itirazı reddetmesiyle karar kesinleşmişti. Ama bilin bakalım ne oldu? Birileri sizin kararınızı boşa çıkarmak için (siz kimsiniz ki?) ‘’hamlesini yaptı’’ ve İstinaf’taki dosyasını öne çekerek bağımsız yargımıza kararı onaylattı, size de dönüp ‘aaa başka dosyadan mahkumiyeti kesinleşti, artık o bir hükümlü’ deyivermişti ya hani… Heh işte o adamdan bahsediyorum tam olarak.

Edirne uzak falan demeyin şimdi bana. Aytaç’ın yanından çıktıktan sonra hastaneden Edirne Cezaevi’ne 222 kilometre gösteriyor Google. Taaa Uşak’lara kadar gittiniz, Edirne’den sonrası Avrupa zaten, oradan kaptırdım mı Strasbourg’a kadar gidersiniz siz. Ama mutlaka uğrayın, Demirtaş nezdinde hapislerde olan siyasileri görün. Eminim ki kendisi size ayrıntılarıyla her şeyi anlatacaktır. Yolda giderken Silivri’ye de uğramanızı tavsiye edeceğim ama onları zaten medyadan sürekli okuyorsunuzdur. Ahmet Altan, Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Mümtaz’er Türköne gibi isimler en bilinenleri. Ben Silivri 3 No’Lu Cezaevinde kaldım. Bizde pek ünlü isimler yok belki ama masum isimler çok. Sizin vaktiniz, benim de yerim çok olmadığı için diğerlerini yazamıyor olmam, onların ipe sapa gelmez iddialarla yıllardır orada tutuldukları gerçeğini değiştirmiyor, değiştirmeyecek.

7- MERİÇ NEHRİ

“Edirne’ye kadar gelmişken ciğer yemeden olmaz” demeyeceğim tabi ki size… Ağzımızın tadı mı kaldı ki ciğerden bahsedebileyim. Ne kadar can sıkıcı konu varsa yazdırdınız zorla bana. Gezinizi kaç günlük ayarladınız bilmiyorum ama geri dönüşü uçakla ayarladığınız kesin. Fakat sizi gerçeklerle daha iyi yüzleştirmek için reddedemeyeceğiniz bir teklif sunacağım.

Selahattin Demirtaş’ın yanından çıktıktan sonra sadece 4,5 kilometre ilerde bir nehir var. Adı Meriç. Üzerinde tekne turları yapan turistler de oluyor, canını tehlikeye atarak plastik botlarda sürüklenen mülteciler de… Tabi ki ben size turistleri anlatmayacağım. Onu Abdülhamit Bey de anlatır. Meriç’in azgın sularında boğulan birçok milletten insan bulabilirsiniz. Mahkemenizin ortaya koyduğu kriterleri uygulamayan yönetimlerin hukuksuzluklarından bunalan insanların; bir nebze olsun rahat nefes alma mücadelesindeyken sularında son nefeslerini verdikleri nehir… İster uçakla gidin, ister plastik botla ne fark edecek; her ihtimalde Avrupa toprağına ayağınızı basacaksınız sonuçta. Zaten İstanbul’a dön, 3. Havalimanına git, kalabalıklara gir, korona falan var. Çok daha zor iş o. Daha çok vaktinizi alır yani.

Botla Yunanistan 15 dakika. Harbiden bak. He parası uçak biletinden ucuz olur mu onu ben bilmem ama sonuçta masrafları Abdülhamit Bey karşılıyor ondan dedim yani. Her türlü kaçakçılarla araları iyi bu sıralar, insan kaçıran siyah transporterlar varken bir sizi kaçırmışlar Yunanistan’a lafı mı olur yani. Siyah transporter demişken Ankara’daki çiftliği unuttuk bak. Bir sonraki gelişinize Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın 3-4 kilometre arkasındaki çiftliğe de bir uğramanızı tavsiye ederim içiniz kaldırabilirse…

Neyse size hayırlı yolculuklar Sayın Spano, geçtikten sonra haber vermeyi ihmal etmeyin. Hem Yunanistan push-back yapacak mı onu da bir görmüş oluruz sizin üzerinizden. Sonuçta uluslararası hukuka aykırı bir işlem diye biliyoruz. Belki size geri iterlerse bir yaptırımı olur zannedersem. Varınca haber vermeyi unutmayın, merak ederiz.

Size çok tatlı hikayelerin (!) anlatılacağı bu eğlenceli gezide bizim de bir acı biberimiz olsun istedik. O acıları biraz olsun hissedebilirseniz ne mutlu bize. Kısacası Hoş Gelmediniz Sayın Spano, verdiğimiz rahatsızlık için de memnun olduk. Daha adil kararlarda adınızı görmek dileğiyle. Yeniden beklemiyoruz, hukuk geri gelene kadar siz de gelmeyin.

Gardiyan yaptığı işkenceyi itiraf etti

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder