19 yıllık öğretmenliğin ardından, işsiz bırakılan, kelepçelenip cezaevine atılan ama; saçıyla fırça yapıp, sanatla mektup yasağını delen Eda öğretmenin hikayesi…
MUSTAFA KUZEY/BOLD
Hizmet Hareketi’ne yakın kurumlarda çalıştığı için tutuklanan binlerce kadından biri olan Eda öğretmen, cezaevinde yaşadıklarını MedyaBold’a anlattı. Cezaevindeki tutuklu kadınlarına kaligrafi sanatı ile hayata tutunmalarını sağladığını söyleyen Eda öğretmen, “Cezaevindeki imkânsızlıklar içinde saçlarımızdan fırça yapıp, özgürlüğün resmini çizdik” diyor.
ÇOCUKLARININ GÖZÜ ÖNÜNDE KELEPÇELENEN BİR ÖĞRETMEN
Antalya’da Hizmet Hareketi’ne ait özel bir kurumda 19 yıl matematik dersi veren Eda öğretmen, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ardından çalıştığı kurumun Hükümetin hedefi haline geldiğini, sürekli baskı altında çalışmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Ancak henüz daha kötüsü gelmemiştir:
“Her gün sürekli teftiş ve kayyım baskı altında işlerimizi yapmaya çalışıyorduk. O günlerde yaşadıklarımın çok zor zamanlar olduğunu düşünüyordum ta ki 15 Temmuza kadar.”
15 Temmuz’un ardından yüzbinlerce insan gibi Eda öğretmen de “terör örgütü üyesi” olmakla suçlanır ve gözaltına alınır. Aslında polisler hem kendisi hem de eşi için gelmişlerdir ancak o gün Uğur Bey evde olmadığı için gözaltına alınamaz. Sabahın erken saatine polislerin eve geldiği anı unutamadığını söyleyen Eda öğretmen, üç çocuğunun gözü önünde kelepçelenir:
“O gün polisler evin her tarafını didik didik aradı. Hatta büyük oğlum okula gidecekti onu kapıdan uğurladım, giderken onun bile üstü arandı. O yaşta ki bir çocuğa bu muamelenin yapılması beni çok üzmüştü. Arama bittikten sonra polisler beni karakola götürürken kızım, oğlum, annem, yöneticimiz ve güvenlik görevlimiz gözyaşlarıyla kapıdan uğurladı.”
ESKİ BİR FABRİKANIN YEMEKHANESİNDE 9 GÜN GÖZALTINDA KALDI
Karakola götürülen Eda öğretmen, nezarethanelerde yer kalmadığı gerekçesiyle şehrin dışındaki eski bir fabrikaya götürülür. Gözaltındayken psikolojik işkenceye maruz kaldığı anları şu şekilde anlatıyor:
“Fabrikanın yemekhanesine getirdiler. Polislerin toplumsal olaylara müdahalede kullandığı bariyerlerle bölünmüştü. 10 bölmeden ikisinde kadınlar kalıyordu. Diğer 8 koğuşta erkekler vardı. Sabahki operasyonda 80 kişiyi aldıklarını orada öğrendim. Diğer suçlardan getirilen insanlarla birlikte 100 kişi vardık. Bizden önce kalan insanlar yerlerde, betonda yatmış. Biz gelmeden önce oraya bir halıfleks getirilmiş. Yerde halıfleksin üstünde yattık.
30 kadar kadın hijyen olarak çok kötü tek bir tuvaleti ortak kullanıyordu. Ayrıca tuvaletleri kullanırken kapıdaki erkek polise gittiğimiz saati ve ismimizi yazdırıyorduk. Dönüşte de aynı şekilde uygulamaya maruz kalıyorduk. Bizden önce alınan grupta kadınların başörtülerini toplamışlardı. Gerekçe olarak başörtüsü ile insanların kendini asabileceği öne sürülmüştü. Fakat biz geldiğimizde bu uygulama kaldırılmıştı. Erkekler ve kadınlar bir birini görebiliyordu. Kadınlara ait bir mahremiyet söz konusu değildi.”
İPLE TESHİP ÇEKMEK YASAK
Eski fabrikada, bariyerlerle oluşturulmuş bölmelerde adliyeye götürülmeyi bekleyen kadınlar, battaniyelerin kenarlarındaki iplere düğüm atarak tespih yaparlar ancak bu durum anında yasak kapsamına alınır. Kameralarla sürekli izlenen tutukluların ipten tespihleri toplatılır. Eda öğretmen gözaltında olduğu 9 gün boyunca ailesiyle ve avukatıyla görüştürülmez.
O BİR ÖĞRETMENDİ FAKAT TERÖRİST OLMAKLA SUÇLANDI
Psikolojik baskı altında geçen 9 günün sonunda Eda öğretmenle birlikte 15 kadın adliyeye götürülür. Adliyede ifade vermeyi bekleyen 50 kişi vardır. Akşama kadar bitkin biçimde hakim karşısına çıkmayı beklerler:
“Mahkeme salonuna götürüldük, orda annemi, babamı ve bir öğretmen arkadaşımı gördüğümde tarifi imkânsız bir burukluk yaşadım. Çok kötü durumdalardı. Mahkeme salonuna girdiğimde kadın bir hâkim içeri girdi. Baro tarafından görevlendirilen bir avukat ile o gün karşılaştım. Öğretmen olarak çalıştığım kurum, çocuklarımın gittiği okul, Bank Asya da hesabımın olması ve bylock programını kullandığım gerekçesiyle tutuklandım.”
“GARDİYAN KİRLİ NEVRESİMİ AYAĞIYLA İTEREK VERDİ”
“Silahlı terör örgütü üyesi olma” suçundan tutuklanan Eda Hanım, neyle suçlandığını idrak edemeden cezaevine götürülür. Eda öğretmen, cezaevine girdiği o anları şu sözleri ile anlatıyor:
“Arabadan indikten sonra yan yana dizildik. Eşyalarımız ve üstümüz arandı. Bu aramalar insan onurunu incitici bir şekilde uygulanıyordu. Koğuşa girdiğimde bana ayrılan yatağın hali aklımdan hiç çıkmıyor. Çöp kovasının yanında kirli, lekeli, üstünde sigara söndürülmüş ve belki de üstüne tuvalet yapılmıştı. Öyle bir yatak verdi bana gardiyan. Sonra nevresim aramaya başladı. Temiz bir nevresim bulamayınca tahliye olan birisinin kullandığı kirli nevresimi ayağıyla önüme doğru itti. Üst üste yaşadığım şoklarla birlikte yaşadıklarımı bir türlü kabullenemiyordum. Kalacağım koğuşta boş ranza olmadığı için bir süre yerde yatmak zorunda kaldım.”
14 KİŞİLİK KOĞUŞTA 32 KADIN
14 kişilik koğuşta 32 kadının kaldığını anlatan Eda öğretmen, daha önce yine kendisi gibi Hizmet Hareketi’ne mensup olduğu gerekçesiyle tutuklanan kadınlarla aynı koğuşa konulur. Yaşadığı şoku dostça karşılamayla atlatabilir:
“Biri çekti sandalyeye oturttu, biri hemen çay koydu, biri hemen bir kahvaltı tabağı hazırladı. Dokuz gün boyunca doğru düzgün bir şey yememiştim ve hiç çay içmemiştim. Karşılaştığım muameleden sonra sanki lüks bir oteldeymişim gibi hissettim. Eğitimli birçok meslek grubundan insan bir arada kalıyorduk.”
Eda öğretmen cezaevi içindeki dayanışma sayesinde toparlanmaya başlar:
“Üniversitede akademisyen olan bir arkadaş vardı. İleri derece İngilizce biliyordu. Bize İngilizce öğretmeye başladı. Sonra bu konu yayılmaya başladı ve herkes ne biliyorsa onu arkadaşlarıyla paylaşmaya başladı. Mesela plates eğitimi almış bir arkadaş vardı o tüm koğuşa plates yaptırıyordu ve spor yapmak gerçekten iyi geliyordu. Onunla hem eğleniyorduk hem iyi hissediyorduk, zaman geçiriyorduk.”
“SAÇLARIMIZI FIRÇA YAPIP ÖZGÜRLÜĞÜN RESMİNİ ÇİZDİK”
Tutuklu kadınlar arasındaki resim öğretmeninin kendisine ilham kaynağı olduğunu ifade eden Eda öğretmen zorlukları aşmanın yollarını öğrenir:
“Resim öğretmeni olan arkadaş bize resim yapmayı öğretecekti. Fakat boya, fırça ve kalem yoktu. Cezaevi yönetiminden istedik ama talebimiz olumsuz karşılandı. İmkansızlıklar insanı farklı çözüm yollarına sevk ediyor. O arkadaşımız kahveyi çözündürüp kahverengi, çileği suya koyup oradan kırmızı pembe rengi, kuşburnu çayını demleyip ondan bir başka renk elde etti. Saçının ucundan bir parça kesip, bir diş fırçasının ucunu kırarak ısıtıp saçı oraya monte etti ve ondan bir fırça yaptı ve isteyenlere resim öğretti. Bu malzemelerle güzel resimler, tablolar yaptık. Bir başka ifadeyle özgürlüğün resmini çizdik.”
CEZAEVİNDE 20 KİŞİYE KALİGRAFİ ÖĞRETTİ
Cezaevine girmeden önce Kaligrafi sanatıyla yazı yazmayı öğrenen Eda öğretmen, resim öğretmeninden aldığı ilhamla koğuş arkadaşlarına kaligrafi yazı sanatını öğretmeye başlar. Yine en büyük sorun malzemedir:
“Tabi cezaevinde çalışmak için kaligrafi kalemi talep ettik ama mümkün değil, çok lüks bir istekti bu. İki tükenmez kalemin içini birleştirip, kahve çubuklarıyla alttan üstten destekleyerek yazı kalemi yapabilirdik. Fakat bant yoktu. Kurabiye kutularının üzerindeki yapışkan etiketleri kullanarak yazı kalemini yapmayı başardık. Artık kaligrafi sanatı ile yazı yazmaya başladım. Arkadaşların çocuklarının isimlerini falan yazıp veriyordum. Bana da öğretir misin diyenler oldu. Bunun üzerine kaligrafi kursu açtık ve 20 kişi orada kaligrafi eğitimini tamamladı.”
“KALİGRAFİYLE GÖZ YAŞLARI DURDU”
Kaligrafi sanatının insanlara iyi gelmeye başladığını belirten Eda öğretmen, sürekli ağlayan tutuklu bir kadının psikolojisinin düzeliş hikayesini anlatıyor:
“Bir arkadaşımızın psikolojisi çok bozulmuş ve sürekli ağlıyordu. Sonra bu arkadaşa kaligrafi öğretmeye başladım. Bir süre sonra arkadaşımın psikolojisi düzelmeye başladı. Artık eskisi gibi stres yapmıyordu. Kaligrafi yazılarıyla dört beş defteri doldurmuştu. Arkadaşta aynı zamanda güzel resim çizebiliyordu. Bir güzel söz yazıp altına resimler çiziyordu ve defterler dolusu yazdı. Bazen sabah gelirdi, ‘biliyor musun ben bu gece sabaha kadar yazdım’ derdi. Ona bakınca düşünüyordum acaba sırf bu arkadaşlara bunu öğretmek için mi buraya geldim diye.”
“MEKTUP YASAĞINI SANATLA DELDİK”
Cezaevinde tutuklu kaldığı süre içerisinde mektup yazmanın yasak olduğunu anlatan Eda öğretmen, ve koğuş arkadaşları bu yasağı sanatla aşmayı başarırlar:
“Defterler tükenince tişörtlere yazı yazmaya başladık. İçimizdeki en genç arkadaşta kaligrafiyi öğrenmişti. O hafta bu arkadaşımız kıyafetlerini ailesine gönderecekti. Bir mevsimde 2 veya 3 defa kıyafet değiştirme hakkımız oluyordu. O genç arkadaş ‘Tişörtlerden birine kaligrafi ile bir yazı yazsak, ben onun içini boyasam, bir nevi mektup yazsak’ dedi. O gece boyunca arkadaş ile birlikte tişörtün arkasına yazı yazdık. O kadar ustaca bir yazı yazdık ki kaligrafiden anlamayan birisi hiç fark edemezdi. Annesine babasına çok güzel ve duygusal bir mektubu o vesile ile çıkarmış olduk.”
“TAHLİYE OLDUĞUMU UTANARAK SÖYLEDİM”
Nedensiz biçimde tutuklandıktan 9 ay sonra ilk duruşmada adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakılır:
“Duruşmanın ardından tekrar tahliye işlemleri için beni cezaevine götürdüler. Gardiyanlar beni karşıladı ve bana dediler ki ‘sabahtan beri kameradan bakıyoruz, arkadaşların seni bekliyorlar her kapı tıkladığında kapıya toplanıyorlar, git hemen şimdi haber ver.’ Kapı açıldı ve hepsi ilk cezaevine girdiğim gün gibi tekrar toplandı. Hiçbirinden çıt çıkmıyor ve bana bakıyorlardı. Ben orada tahliye olduğumu utanarak, o kadar çekinerek söyledim ki, çünkü her birini çok seviyordum, çok güzel dostluklar kurmuştuk.”
“GÜLMEYİ VE UYUMAYI UNUTTUM”
2018 yılında son duruşmada “Terör örgütü üyesi olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkûm edildiğini anlatan Eda öğretmen ardından hayatının en zor kararlarından birini vermek durumunda kalır:
“Türkiye’de 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler, cezaevinde geçirdiğim dönem, çıktıktan sonra oğlumun kaza geçirmesi ve eşimin yanımızda olmaması, yeniden yakalanma korkusu, beni çok üzmüştü. Gülmeyi, uyumayı unutmuş ve günlerce uyuyamıyordum. Küçük oğlum gelip ‘anne bir kere gülsene’ diyordu. Eliyle tutup dudaklarımı geriye çekiyordu ki gülmüş olayım diye. O zamanlar yurtdışına çıkmayı planlıyorduk. Yunanistan’a Meriç Nehri üzerinden kaçak yollarla geçmemiz gerekiyordu. Geçmeye karar verdikten sonra ben oğluma bir söz verdim eğer Meriç’in öte yakasına geçebilirsek söz veriyorum ondan sonra güleceğim demiştim.” .
“ÖLMEKTEN DAHA ÇOK TEKRAR YAKALANMAKTAN KORKTUM”
Polis tarafından aranan eşi Uğur Bey ve iki çocuğuyla birlikte Yunanistan’a geçmeye karar veren Eda öğretmen yolculuğunda ölmekten değil yakalanmaktan korkar:
“Özgürlüğe kavuşmak ve insanca yaşamak için Yunanistan’a kaçak yollarla geçmeye karar verdik. Meriç’i ve o anda gökyüzünün halini hiç unutamıyorum. Geçiş sırasındaki zorlukların hiçbiri Türkiye’deki yaşadıklarım kadar zor gelmedi. Çünkü artık özgürdüm, nefes alabiliyordum. Buraya gelirken büyük oğlumu geride bıraktım. Meriç’ten geçerken çocuklarım adına değil ama özellikle kendi adıma ölmek vardı ihtimaller arasında ve yakalanmak vardı. Bana deseniz ki belki çok iddialı olacak ama ölmekten mi çok korktun yoksa yakalanmaktan mı, yani öyle derin izler bıraktı ki galiba ben yakalanmaktan daha çok korktum.”
“NORVEÇ, GÜLEN YÜZÜM OLDU”
Atina’da bir ay kadar kaldıktan sonra Norveç’e ulaşan Eda öğretmen ve ailesi, Oslo’daki bir sığınma kampında yaşıyor şu an:
“Norveç, havaalanına indikten sonra kendimi çok huzurlu ve güvende hissettiğim bir yer oldu. Özellikle çocuklara sağlanan imkânların iyi olması ve okuldaki öğretmenlerin nazik davranışı, sokaktaki insanların güler yüzlü tavırları beni çok umutlandırdı.”
ŞİMDİ SIĞINMA KAMPINDA KADINLARA KALİGRAFİ ÖĞRETİYOR
Kaligrafi sanatı ile yazı yazmaya Oslo’daki sığınma kampında devam eden Eda öğretmen, birlikte kaldığı diğer sığınmacılara da kaligrafi öğretiyor artık. Sekiz sığınmacı öğrencisi var:
“Kamptaki tüm çocukların öğretmenlerine, yeni tanıştığımız insanlara, kampta çalışan bazı insanlara Noel hediyesi olarak kaligrafi yazısıyla yazılmış ‘God Jul’ hediyeleri verdik. Bu hediyeler insanların hem dikkatini çektiği gibi çok da hoşuna gitti. Cezaevinde insanlara umut olan kaligrafi, Norveç’te ise sığınmacılarla Norveçliler arasında gönül köprüsü kurması beni çok mutlu etti.”
medyabold“Eşine ‘git or…luk yap’ denen meslektaşlarım için konuşmalıyım”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder