26 Temmuz 2020 Pazar

Harvard’lı Prof. Cemal Kafadar’dan dikkat çeken Ayasofya çıkışı

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya Camii’nde okuduğu cuma hutbesinde ‘Vakıf malı’ vurgusuna Harvard’lı Prof. Cemal Kafadar’dan dikkat çeken çıkış geldi.  

BOLD – Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Kafadar, Ayasofya’nın ibadete açılmasının hem içeride hem de dışarıda gerilimli fay hatlarını harekete geçirebileceğini belirterek, “Fatih Sultan Mehmet’in kendisi vakıf bozan bir padişahtır. Onu sembol olarak seçmek aslında birçok çelişkinin üstünü örtmek oluyor” diye konuştu. 

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’nın ibadete açılması nedeniyle okuduğu ilk cuma hutbesinde “Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadeleri kullanmıştı. Prof. Kafadar, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in saltanatının son döneminde pek çok vakıf köyü ve mezrayı devletleştirdiğini söyledi. 

Prof. Kafadar, Ayasofya’nın müzeye çeviren 1934 yılına ait Bakanlar Kurulu kararında bulunan Atatürk’ün imzasının sahte olduğu iddialarına ilişkin olarak da “Gerçekten 1934’te Mustafa Kemal’in hiç haberi olmadan sahte imzayla böyle bir iş yapılmış olabilir mi?” dedi. 

FETİH KONUSU BAŞTAN AŞAĞI YENİ BİR DİLLE ELE ALINMALI

Magma Dergisi’nden Serkan Ayvazoğlu’nun Prof. Dr. Cemal Kafadar’la yaptığı söyleşinin satır başları şu şekilde;  

Serkan Ayazoğlu: Ayasofya tartışmaları hiç bitmez. En yaygın olarak dillendirilen Fatih’in vakfiyesi konusunu da içine katarak sorayım Ayasofya cami olursa Fethin manası yerini bulur mu? 

Cemal Kafadar: Sanmıyorum, Fetih konusunu baştan aşağı yeni bir dille ele almalı, yeni bir paradigma inşa etmeliyiz. Fatih Sultan Mehmet’in kendisi vakıf bozan bir padişahtır. Onu sembol olarak seçmek aslında birçok çelişkinin üstünü örtmek oluyor. Saltanatının son dönemlerinde, 1470’lerde, o yılların maliye bürokrasisinden Tursun Bey’in yazdığına göre, “binden ziyade” vakıf köyü ve mezrayı devletleştirdiğini ve tımara dönüştürdüğünü kendi döneminin kaynaklarında okuyoruz. 

Âşıkpaşazade yana yakıla yazıyor mesela; kendisi de derviş olduğu için bu konudaki şikâyetleri uzun uzadıya seslendiriyor. Vakıfları elinden alınanların çoğu derviş zümresidir. Fatih Sultan Mehmet, çağdaşlarının çoğuna müstebit (zorba) görünen bir tavırla -genel olarak Fatih’in idare tarzına çok uyan bir tavır bu- birtakım vakıfları tımar olarak dağıtmak üzere bozuyor, mirileştiriyor. Ölümünden sonra oğlu İkinci Bayezid ya kendi meşrebinden, kendi siyasi eğilimlerinden dolayı ya da Fatih’in vakıf bozma işleminin yarattığı muhalefet çok güçlü olduğu için belki de her iki sebepten dolayı bu toprakların vakıf statüsünü iade ediyor. 

Dolayısıyla 2015 yılında bugün özellikle Fatih’in vakfının şartlarına birebir uyulması gerekliği nasıl bir iddia emin değilim. Fatih’i haklı ya da haksız buluruz bu farklı ama çağının şartlarına göre bir vakfın dönüştürülmesi, kaynaklarının farklı şekilde kullanılması cumhuriyetten çok önce ve defalarca görülmüş, tartışılmış, hukuki muamele yapılmış, değişen siyasi ve toplumsal şartlara göre yeniden yorumlanmış. Mısır’ın fethinden sonra da vakıfların çoğu korunmuş ama orada da vakıf bozmalar var. 

Serkan Ayazoğlu: Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinde Mustafa Kemal’in imzasının sahte olduğu gibi iddialar da var. Size inandırıcı geliyor mu? 

Cemal Kafadar: Gerçekten 1934’te Mustafa Kemal’in hiç haberi olmadan sahte imzayla böyle bir iş yapılmış olabilir mi? Ya da kendi iradesi de bu yönde olduğu için, bizzat imzalamamış olsa dahi durumu oldubittiye getirmek için göz yummuş olabilir mi? Bana pek inandırıcı gelmiyor. 

Ayasofya hutbesinde Atatürk’e lanet okumakla suçlanan Ali Erbaş: Uğramıştır demedim

 

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder