23 Aralık 2018 Pazar

Ertuğrul Özkök, Murat Reis ve ben | Tuncay Opçin

Türkiye henüz 12 Eylül Darbesi’nin etkisi altındaydı. Ramazan gecelerinde, sahura kadar devam eden sohbetler dikkat çekmiş olacak ki, evimizi bir sivil polis ziyaret etmiş, annemi uyarmış, devam edersem başımın derde gireceğini söylemişti.


Hürriyet’in efsane yayın yönetmeni ve yazarı Ertuğrul Özkök, birkaç hafta arayla önce eniştesini, daha sonra annesini kaybetti. Her ikisi için de yazılar kaleme aldı. Özkök’ün eniştesi Cemal Aksoy’u anlattığı yazısında en önemli ayrıntı, İzmir-Betonyol’daki Murat Reis Camii’le ilgili olandı. Özkök’ün anlatımına göre Aksoy’un babası Murat Reis Camii’nin yapımında hatırı sayılır bir rol oynamıştı.
İzmir’in, özellikle Ramazan’da dini hayatın kalbinin attığı en önemli camilerden birisi, hatta birincisi Murat Reis Camii’dir. Şehrin en mutena semtlerinden Hatay’la Halil Rıfat Paşa semtlerinin buluştuğu, Betonyol’un sonunda inşa edilen ve İzmir’e tepeden bakan cami, Kadir Gecesi’nde sabaha kadar süren programlarıyla ünlenmişti.
1980’lerin başında faaliyete geçen cami, Osmanlı mimarisinden esinlenerek yapılmıştı. Bahçesi eğimli bir parka baktığı için, manzarası hiçbir zaman kapanmayacak cami, bütün körfezi ayaklarınızın altında hissetmenizi sağlıyordu. Cami bu açıdan sıcak yaz gecelerinde, denizden karaya esen rüzgardan ziyadesiyle nasiplenir ve mükemmel bir sohbet ortamı oluştururdu.
KARAKULLUKÇU’DAN SABAH DERSLERİ
Murat Reis Camii, her Ramazan öncesinde büyük bir titizlikle temizlenir, bu mübarek aya hazırlanırdı. Teravihler, bahçeye taşan cemaatle birlikte kılınırdı. Ancak camiyi asıl önemli kılan Kadir Gecesi’ydi. Bu gecede, diğer İzmir camilerinde olduğu gibi Sakal-ı Şerif yüzlerce kişinin katıldığı bir törenle ziyarete açılır ve göze-yüze sürülür, kısa bir vaazın ardından, Kelime-i Tevhid çekilerek zikre başlanırdı.
Cami, diğer semtlerden de gelen isimlerle lebaleb dolar, program sabah namazının ardından sona ererdi. Gecenin sürprizi ise, caminin altındaki Kur’an kursunun yemekhanesinden dağıtılan pidelerdi. Kadir Gecesi programı için camiye gelenlere, sahurda pide ve karpuz verilirdi. Böylece, programa gelen hiç kimse sahur telaşı yaşamaz, sabaha kadar ibadetle meşgul olurdu.
Murat Reis Camii’ni ayrıcalıklı kılan bir başka özelliği ise eski İzmir müftülerinden Ahmet Karakullukçu’nun her sabah namazı sonrası yaptığı hadis dersleriydi. Karakullukçu, 1960’larda, İzmir’de müftülük görevinde bulunmuş, emekli olduktan sonra da burada yaşamaya devam etmişti.
40 hadis ezberleyenin, Hz. Muhammed’in şefaatinden yararlanacağına dair hadisi okuyunca, o günden itibaren hadis ezberlemeye başlamıştı ve bu müktesebatından Murat Reis Camii cemaati de fazlasıyla istifade ediyordu. Caminin yakınında ikamet eden Karakullukçu, aynı zamanda Erenköy Cemaati’nin İzmir halifesiydi. Karakullukçu, Mahmud Sami Ramazanoğlu’nun döneminden itibaren İzmir’de tarikat içinde görev almış ve bu Mahmut Topbaş zamanında da devam etmişti.
SİVİL POLİSTEN UYARI
Murat Reis Camii, her meslek ve meşrepten dindarın buluştuğu bir yerdi. İzmir’in meşhur Nur dershanelerinden Hisar, caminin çok yakınındaydı. Bu yüzden hemen her teravih sonrasında Nur talebeleriyle görüşmek mümkün olurdu.
Benim de yolum camiye 1982 yazında düşmüştü. Bir kandil akşamında, camiye gitmiş, cami çıkışında da yeni gelen her gençle tanışmaya çalışan Mustafa S.’nin ağına takılmıştım. Daha sonra hep “abi” diyeceğim Mustafa S., o tarihlerde henüz yeni yeni duyulan Menzil Dergâhı’na mensuptu ve camide küçük bir sohbet grubu oluşturmaya çalışıyordu. Temiz ve nur yüzlü bu dervişin davetine uyarak, ben de caminin çay ocağında yapılan sohbete katılmıştım.
Küçük sohbet halkasında her meşrepten dindarlar vardı. Nur talebesi iki üniversite öğrencisi, İrancı bir din bilgisi öğretmeni, Yüksek İslam Enstitüsü’nde öğrenim gören eski bir Akıncı, Menzil’e intisap etmiş iki arkadaş. Bu grupta meşrebi olmayan tek isim bendim.
Küçük çay ocağında bulunanların tek derdi, İslam’ın doğru tebliğiydi. Hepimiz hem Diyanet’e hem de “düzen”e tepkiliydik. Türkiye’nin yeniden İslam’la buluşması için herkesin bir fikri ve teklif ettiği bir metod vardı. Ancak üzerinde uzlaştığı konu, önce imanımızı güçlendirmekti ve Mustafa Abi bunun yolunu bulmuş, Risale dersleri yapmaya başlamıştı.
Türkiye henüz 12 Eylül Darbesi’nin etkisi altındaydı ve siyasi partiler faaliyete başlamamıştı. Bu dönemde, Ramazan gecelerinde, bazen sahura kadar devam eden sohbetler dikkat çekmiş olacak ki, bir müddet sonra bizim evimizi bir sivil polis ziyaret etmiş, annemi katıldığım sohbetler konusunda bilgilendirmiş, devam edersem başımın derde gireceğini söylemişti.
Küçük sohbet grubumuzda henüz mecrasını bulamayanlar çoğunlukta olacaktı ki, bir kaç kere de Kadifekale-Kadriye Mahallesi’nde Rufai Dergâhı’nı ziyarete gitmiştik. Mustafa Abi, gönlü zengin bir insandı ve Menzil’e bağlı olması, diğer İslami grupları dışlamasına neden olmuyordu. Rufai Dergâhı’nın başında, üniversite öğrencisi genç bir şeyh, Hüseyin Efendi vardı.
Hüseyin Efendi ve çevresindeki müritlerin büyük çoğunluğu Erzurumlu’ydu. Küçük bir evi dergâh haline getirmişler, faaliyetlerini burada sürdürüyorlardı. İzmir’deki İslami çevrelerde bu küçük grup Nur Rufailer diye biliniyordu. Hüseyin Efendi, zikirden önce müritlerine Risalelerden ders yapıyor, zaman zaman da Fethullah Gülen’in vaaz kasetlerini dinletiyordu.
Ramazan boyunca süren sohbetler, sonrasında da kesintiye uğramıyor ve hafta sonlarında da devam ediyordu. Zaman zaman camiye gelenlerle tanışıyorduk ki bunlar arasında Van’dan, İzmir’e inşaatlarda çalışmaya gelen iki isim vardı. Yakında bir inşaatta amelelik yapıyor ve orada kalıyorlardı. İki kardeş de Van’daki Nur talebelerindendi ve geçici olarak İzmir’e gelmişlerdi.
İki-iki buçuk yıl boyunca devam ettiğimiz bu grup, müdavimleri farklı şehirlerdeki üniversiteleri kazanınca dağılmıştı. Menzilci Mustafa Abi, önce “manâ alemi”nde Seyda’nın kendisini Hüseyin Efendi’ye teslim ettiğini görmüştü ve Rufailere bağlandı, arkasından da Hizmet dairesine girdi. Onun vesile olduğu isimler de tek tek Mustafa Abi’nin izini takip etmişlerdi. Benim yolum ise, bir müddet sonra Hisar’a düştü ve orada Risaleleri tanımak nasip oldu.
Ne diyelim, “Sebep olan yapan gibidir”. Murat Reis Camii’ni bina edenler, bu yaşananları bilmezler. O yüzden hatırlatalım istedim.


TUNCAY OPÇİN
Yazınını Kaynağı: TUNCAY OPÇİN – kronos news https://kronos7.news/tr/ertugrul-ozkok-murat-reis-ve-ben/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder