27 Aralık 2018 Perşembe

Manisa sustu, öğretmen Mehmet Ali Akyol’u Spil Dağı anlatsın

Nereden başlayabilirim, nasıl anlatabilirim inanın bilmiyorum. Sadece, Yavuz Caner Aktekin olarak hayattaki en büyük şansımın onun öğrencisi olma ayrıcalığı olduğunu söyleyebilirim.

KHK ile kapatıldı okulumuz. Manisa Şehzade Mehmet Koleji için kahrolduk. O ise sonrasında yaşanan hukuksuzlukların da getirdiği üzüntü ve stresle kanser oldu. Kısa süre önce da aramızdan ayrıldı. Arkasında hasta bir evlat, çaresiz bir eş ve bizim gibi binlerce yaralı kalp bırakarak gitti.

Yuvamız olduğu dönemde bir bilim, kültür ve yaşam merkezi olan, bugün ise sıradan bir imam hatip lisesine çevrilen Şehzade Mehmet Fen Lisesi’nde biyoloji öğretmeniydi Mehmet Ali Akyol. Kapısından girdiğimizde dünyanın bütün gerginliği ve çirkinliği dışarıda kalırdı. Bilim olimpiyatlarından spor şampiyonalarına hepimiz için dünyaya açılan bir pencereydi okulumuz. Ödüllerle, madalyalarla geldiğimizde Spil Dağı etekleri bir başka güzel görünürdü.

Önce okulumuz sonra öğretmenimiz elimizden alındı. Türkiye sustu, Manisa sustu belki Spil Dağı anlatır onu…

Mehmet Ali öğretmenimiz sadece bir öğretmen değil öğrenciler için arkadaş, dost, sırdaştı. 15 Temmuz miladından sonra “aman başımıza bir şey gelmesin” diye imha ettiğimiz onlarca kare arasında birlikte gülümsediğimiz fotoğraflar da vardı. Şimdi hepsi sevgili hocamız gibi zadece anılarımızda, yeniden canlandırmak için aradığımız arkadaşlarımız ve dostlarımız gibi uzaklarda kaldı…

Belki de bir teselli, bilmiyorum. Onunla ilgili canlanan anılar arasında can yakan tek bir anın bile olmaması ne büyük mutluluk…

Okulumuza gelmeden önce uzun yıllar Rusya’da bulunmuş, varını yoğunu adını bile bilmediğimiz kuzeyli akranlarımıza harcamıştı. Döndüğünde de bir şey değişmedi onun için. Ekonomik durumunu hep arabasız gezmesinden anlayabilirdiniz. Dişinden tırnağından artırdığı ile şirin bir otomobili olduğunda yaşı 30’larını geçmişti. Daha önce deneyimi olmadığından olsa gerek ana caddede trafiğe çıkmaz, ara sokaklardan yavaş yavaş okula gelir ve dönerdi.

Hatıraları arasından çekip anlattığı hikayelerle yüzümüzde tebessüm oluşturmaya çalışırdı fakat anılarında bile kendisi yardımcı oyuncu gibiydi. Bazen heyecanlı öykülerine okuldan sonra, kırık dökük arabasıyla bizi evlerimize bırakırken de devam ederdi. Arabası okuldan hiç boş çıkmazdı. Öğrenci servisi gibiydi.

Dışardan bakıldığında yiğit, sert cüssesi ve donuk ifadesi altında koca yürekli bir insan yatıyordu değerli hocamın. Okulda ne kadar aramızda ‘serseri takımı’ olarak görülebilecek çocuk varsa onlarla arkadaş olur, dost olur, onların diliyle onlarla konuşurdu.

En sevdiği işin öğretmenlik olduğunu bizzat kendisinden duymuştum. Bundan yaklaşık 10 ay önce bana bir veri girme işine girdiğinden söz etmişti. Sevmese de, “boş durmaktan iyidir” diyordu. Kendisi de zor şartlar içinde bulunsa da her zaman öğretmendi: Yine bize moral vermeye, motive etmeye çalışıyordu. Öğretmenliği elinden alınmıştı belki ama öğretmenken taşıdığı hiçbir meziyet ve güzelliği kaybetmemişti Mehmet Ali hocam. Dışarının isi, pası, kiri sadece elbiselerine dokunmuş fakat o güzel kalbinin uzağından yakınından geçmemişti.

Bir hasta kızı vardı Mehmet Ali hocamın. Kendisi kemoterapi görüp 6-7 saatlik cerrahi operasyonlarla damak kanserini atlatmaya çalışırken hatta tam da atlattık demişken kızının ciğerlerine düşen pıhtıyı öğrenince üzüntüden, stresten tekrar damak kanseri nüksetti. Elinden geldiğince çalışıp hem kızının hem de kendi tedavisi için ekmek peşinde koşuyordu fakat girdiği yorucu işler, en sevdiği mesleğini yapamaması, öğretmenlik için başvurduğu yerlerden OHAL nedeniyle geri çevrilmesi o yiğit insanı yıktı. Yenik düştü. Bu adaletsizlik dolu dünyayı terk etti.

Vefatından 2-3 hafta önce aramızda geçen aşağıdaki konuşma terörist yaftası yiyen fakat hobisi çiçek fotoğrafları çekmek olan o incelerden ince insanı anlatmaya yeter de artar bile.

Kendisinin “Kızımız iyileşti Allah’a çok şükür, Allah’ın izniyle ve dualarınız ile biz de iyi olacağız inşallah. Tek isteğim dua etmeniz. Rabbim sizlerin yoluna su serpsin, önünüzü açsın. Rabbim tüm sevenleri kavuştursun, imtihandan başarıyla çıkmak nasip etsin. Her geceden sonra gündüz, her kıştan sonra baharın geleceği kesindir. Bunu Allah’ın izniyle kimse değiştiremez. Tüm dostlara selam söyle, Allah’a emanet olunuz güzel kardeşim. Dualarınız da kardeş olarak bana da yer ayırırsanız beni sevindirmiş olursunuz.” mesajı sonrasında gözlerim dolu dolu.

Hemen mukabelede bulundum:

“Hocam, biz sizi motive etmemiz gerekirken sizler duruşunuzla bizim gibi insanları motive ediyor ve duaya teşvik ediyorsunuz. İyi ki varsınız hocam. İyi ki sizin gibi hocalarım, hocalarımız var. İyi ki tanışmışım siz gibi insanlarla. Öte dünyada Allah şahit tutsun beni, ben bizi bu yaşlara getiren öğretmenlerimden razıyım, Allah’ım sen de onlardan razı ol diye şahitlik yapmak istiyorum. Biz buradayız hocam, daha çok dua edeceğiz. Hatırlattınız, Allah razı olsun. Bir ihtiyacınız olursa ne olursunuz haber edin. Rabbim istikametten ayırmasın”

Ve işte ruhunun ufkuna yürüyen, OHAL’in aldığı o güzel canın, Mehmet Ali Akyol’un bana yazdığı son cümleleri:

“Amin kardeşim. Önemli olan son nefeste bile istikamette olarak gitmek. Yapacak işimiz varsa Rabbim yaşatacaktır.”

Allah rahmet eylesin.

kronos

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder