12 Eylül’de yaşananların benzeri önce 90’lı yıllarda sonrasında ise 15 Temmuz sürecinde tekrarladı.
39 yıl dönümünde 12 Eylül’ün izlerini bir kez daha hatırlama zamanı.
RAKAMLARLA 12 EYLÜL
12 EYLÜL’DE KADIN OLMAK: GÜLTEN KIŞANAK
Darbeci Kenan Evren’in “Diyarbakır Cezaevi’ni 12 Eylül’e yetiştirdik” ifadesi ile Diyarbakır Cezaevi henüz tamamlanmadan tutukluların buraya nakledildiği 1980’de Esat Oktay’ın iç güvenlik amiri olarak göreve başlatıldığı dönemde, Diyarbakır Cezaevi işkencenin merkezi haline geldi. Bu işkencelere en fazla maruz kalanlar kuşkusuz kadınlar oldu. “Meydan dayağı” diye adlandırılan işkence yöntemi ile koğuş avlusunda saçları çekilerek, darp edilerek saatlerce işkenceye uğrayan kadınlara, tazyikli su sıkma, tecavüz, elektrik verme, aç ve susuz bırakma gibi işkence yöntemleri uygulandı.Önceki dönem yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve 2013’te Paris’te katledilen Kürt siyasetçi Sakine Cansız ve daha binlerce kişi darbe döneminde Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde hapis yatıp işkence gördü. Bu anlamda Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’ndeki işkenceler birçok kitaba ve belgesele de konu oldu.1980 darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde bir yıl kalan Rahime Kesici, “5 Nolu’da Kadın Olmak” adlı ilk kitabında “işkencehanelerde kadın olma” durumuna ışık tutmuştu. Sakine Cansız, Aysel Türkkaya, Cahide Şenel, Emine Turgut, Hüsniye Kıllı, Gönül Ataman ve Gültan Kışanak’ın da bulunduğu cezaevinde işkenceci Esat Oktay’ın parçası olduğu sistemin diz çöktürme çabalarının, hiç kafasında olmadığı halde özgürlük mücadelesini seçmesine vesile olduğunu anlatan Rahime, “O çekilenleri bir şekilde kusmak gerekirdi. Bedensel gücü olmayanlar bile gitti. O nefreti Esat büyüttü. Esat’ın parçası olduğu sistem bıçağı biledi” diyordu.
6 AY KÖPEK KULÜBESİNDE
“Eylül’ün Kadın Yüzleri” adlı belgeselde, 12 Eylül döneminde gördüğü işkencelerin ruhunda derin yaralar açtığını belirten Gültan Kışanak ise, 12 Eylül sabahını, “Biz Türkiye’deki diğer insanlar gibi darbe olduğunu TRT’den öğrenmedik. Diyarbakır Cezaevi’nde dayak yiyerek öğrendik” sözleriyle tanımlıyor. Gültan o günleri belgeselde şu sözler ile dile getiriyor: “Çok dayak yedik. Mazgallardan izlenirdik. Mahremiyet diye bir şey yoktu. Şak diye kapı açılır Esat Oktay köpeği ile beraber içeri girerdi. Saatlerce bağırırdı, ‘Burası kadın koğuşu burası bizim namusumuz’ diye. Esat Oktay bana 6 ay boyunca köpeği Jo’nun kaldığı kulübede ‘Ben Kürt değilim Türküm’ demediğim için hücre cezası verdi. Yaşadıklarım ruhumun derinliklerinde derin yaralar açtı. Hala vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum. Ayak bileklerimde söndürülen sigaraların izleri, falaka izleri hala duruyor.”
medyaboldTahir Elçi’nin katilini ortaya çıkartabilecek delilin Adli Tıp Kurumunda yok edilişinin belgesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder