Kekeme er Recep Delice, hem memleketlisi hem de asker arkadaşı Burak Dinler’in Boğaziçi Köprüsü’nde katledildiği o anları 5 sayfalık mektubunda anlattı.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
15 Temmuz gecesi ikisi de 6 aylık erdi. Burak 20, Recep 19 yaşındaydı. Çobanlık yapan Recep Delice Sivas’ın Hafik Düzele, Burak Dinler ise Kalın köyünde yaşıyordu. Yolları asker olduklarında İstanbul Kuleli Askeri Lisesi’nde kesişti. Piyade er Burak lisenin matbaa bölümünde, Recep çay ocağında görevlendirildi.
Ranzaları yan yanaydı. Altı ay boyunca yedikleri içtikleri ayrı gitmedi. 15 Temmuz 2016 cuma sabahı uyandılar, birlikte kahvaltı yaptılar. Burak matbaaya, Recep çay ocağına gitti. Öğle yemeğini de birlikte yediler ve bir daha birbirlerini o gece köprüde gördüler. İkisi de komutanlarının emriyle Boğaziçi Köprüsü’ne götürülmüştü. Hiçbir şeyden haberleri yoktu. Galeyana gelen halka er olduklarını, emir altında bulunduklarını anlatamadılar. Biri canından, diğeri özgürlüğünden oldu.
“HİÇBİRİNE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM”
Dört yıldır Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan ve 17,5 yıl hapis cezasına çarptırılan kekeme er Recep Delice, kafasına aldığı darbeler ve kesicisi delici yaralar nedeniyle olaydan 4 gün sonra özel bir hastanede hayatını kaybeden asker arkadaşının nasıl katledildiğine şahit oldu. Gördüklerini Burak Dinler’in ablası Fadime Yeltepe’ye gönderdiği 5 sayfalık mektupta anlatan Delice, “15 Temmuz gecesi bizi köprüye gönderip kendi saklanan, şimdi kahraman olan komutanlar var. Ben hiçbirine hakkımı helal etmiyorum.” diyor.
“BİRİ UZUN BİR SOPAYLA VURUYORDU”
Recep Delice, memleketlisi, çok sevdiği asker arkadaşının katledildiği o anları ise şöyle aktarıyor: “Sabah ön taraftan ‘Teslim oluyoruz, buraya gelin’ diye biri bağırdı. Kalktık Burak’la birlikte öne doğru yürüdük. Halk üstümüze geldi. 6-7 özel harekat polisi, 2 bin tane halkın arasında kaldık. Halktan bir tanesinin elinde uzun bir sopa kafama vurmaya başladı. O sırada “Abi ben erim” diye bir ses duydum. Çok tanıdıktı ses. Başımı o yöne çevirdim. Burak’ın etrafını sarmışlar, bir şeyler soruyorlardı. Gidip Burak’ı kolundan tutup çekmek istedim. Adam da kafama vurmaya devam ediyordu. O sırada büyük bir kargaşa oldu. Halk “Ya Allah Bismillah Allahu ekber” diyerek ortalık iyice karıştı. O kargaşada Burak da gözden kayboldu. Sonra halktan bir kişi beni askerlerin içine itti.”
“BEN ASKERLİĞİMİ YAPACAĞIM DEYİP GATA’YA GİTMEDİ”
Ailesi ailesi 4 gün boyunca Burak aradı, bulamadılar. Recep de herkese onu soruyordu ama kimse bilmiyordu. Hastanenin başhekimi durumu kritikleşince ailesine ulaştı. Annesi, babası ve ablası ölmeden birkaç saat önce ona ulaşabildiler. Ablası Fadime Yeltepe acısını olaydan 3 sene sonra “O ne bilirdi darbeyi. Biz kardeşimi TSK’ya teslim ettik. Bize kardeşimin parçalanmış bedenini bir poşet içerisinde teslim ettiler.” diye ifade edebildi.
Burak Dinler askerliğe sevdalı bir gençti. Akdeniz anemisi hastası olduğu için askerdeyken bir gün ateşlenmiş, komutanlarından biri de GATA’dan çürük raporu almasını söylemişti. Fakat o kabul etmedi. “Ben askerliğimi yapacağım.” dedi. Komutanın emriyle havaya 5-6 kez ateş eden Recep Delice’nin anlattığına göre Burak Boğaziçi Köprüsü’nde o gece hiç silah kullanmadı.
BURAK DİNLER’İN KÖPRÜDE LİNÇ EDİLDİĞİ ANLAR
BİR ER GÖZÜNDEN VURULDU, VEFAT ETTİ
Recep Delice, “Başçavuş bizi köprünün ortasına getirdi. Biz Burak’la hiç ön tarafa gitmedik. Ben komutanın emriyle havaya 5-6 el havaya ateş ettim, diğer askerlerle birlikte. Burak hiç silah kullanmadı. Biz ön tarafa yani olayların olduğu yere 100-120 metre uzağındaydık. Ateş ediliyordu. Silah sesleri geliyordu ama sırtları bize dönüktü. İnsanların vurulduğunu bilmiyorduk. Sonra bir er arkadaşımız gözünden vuruldu, vefat etti (Kurtuluş Kaya).
“BAKIŞLARI HİÇ GÖZÜMÜN ÖNÜNDEN GİTMİYOR”
Birileri üzerimize ateş ediyordu, yattık yere, kafamızı kaldıramıyorduk. Burak’la aramda bir buçuk iki metre vardı. Sabaha kadar birbirimizin gözlerinin içine baktık. O bakışları hiç gözümün önünden gitmiyor.” diye anlatıyor o son anları.
Yolları İstanbul’da kesişen Recep ve Burak’ın yolu yine İstanbul’da ayrıldı. Burak mezara, Recep Silivri’ye gitti… Arkadaşının öldüğünü 4-5 ay sonra öğrenen Recep Delice’nin mektubunu yayınlıyoruz.
“Öncelikle Selamunaleyküm Fadime abla başınız sağ olsun. Allah mekanını cennet eylesin inşallah, Burak benim en yakın en samimi arkadaşımdı o kadar iyi bir insandı ki anlatamam kışladaki herkes çok severdi Burak’ı. Çarşıya beraber çıkardık. Bensiz çıkmazdı çarşıya ben sabah içtimasına kalkmadığımdan tutanak tutuluyor çarşıya çıkmam yasaklanıyordu ben çıkamayınca Burak da beni bırakıp çıkmıyordu. Boş ver beni git gez diyordum çıkıp 1-2 saat gezip yanıma çay ocağına geliyordu. Beraber çay-kahve içip sohbet ederdik arada bir kızıyordu bana bir içtimaya kalk da hafta sonu Levent’e arkadaşlarımın yanına gidelim diyordu.
16-17 Temmuz çift çarşımız vardı Burak, ben Ahmet Turan Çiftçi Levent’e gidecektik ama nasip olmadı. Bir gece nöbetten geldim, saat iki-iki buçuk civarı yatağıma yattım. Hemen yan ranzamda da Burak yatıyor birbirimizi görüyoruz herkes uyuyor, Burak yanıma geldi. Bir şeyler söylemeye çalışıyor ama ne dediği anlaşılmıyordu. Zar zor “Beni revire götür” dedi hemen kalktım baktım, eli yüzü şişmiş yüzünden kulağına doğru bir şişlik var, hemen çıkardım revire iğne filan yaptılar. 1-2 saat bekledik revirde. Ardından geri koğuşa getirip yatağına yatırdım eğer bir bir şey olursa kaldır beni dedim gittim yattım sabah iyiydi. Bu arada unutmadan Burak bana “sırıklı” bir de “kölük” diyordu. İkisinin de ne anlama geldiğini bilmiyorum. Sorunca da gülüyordu. Kışlada sağlam adamlar çürük raporu almaya uğraşıyorlardı. Çamaşır suyu içerek iç organlarına zarar vermeye uğraşanlar avuç avuç sabun yutanlar vardı.
Burak’ta Akdeniz anemisi olduğundan çok ayakta kalınca ayağı ağrıyordu bölük komutanı Burak’a 10 gün terlik istiharati verdi. Birkaç gün sonra tekrar çağırıp git GATA’ya çürük raporu al dedi Burak’ta yok ben askerliğimi yapacağım deyip gitmedi GATA’ya, sonra 10 günlük terlik istirahatini 10 gün hava değişimine çevirip Sivas’a gönderdiler. İzni bitip kışlaya gelene kadar her gün telefonda görüştük. O geldi sonra ben gittim izne yine aynı şekilde o beni aradı ben onu. İzinden geldikten sonra sırf Burak’la çarşıya çıkmak için tutanak almamaya çalıştım.
16-17 Temmuz çift çarşı verdiler herkese. Burak ben Ahmet Turan Çiftçi Levent’e Burak’ın önceden çalıştığı yere arkadaşlarının yanına gidecektik. İkinci gün Eminönü taksim gezecektik. 15 Temmuz günü sabah kahvaltısını yaptık Burak matbaaya bende çay ocağına gittim. Öğle yemeğini beraber yedik. Burak’la ben her gün hazır kıta nöbeti tutuyorduk. Devriyeye çıkıyorduk beraber. 15 Temmuz günü akşam saat yedide ilk devriyeye ben çıktım 10-15 dakika sonra nöbet kulübesinin telefonu çaldı açtım başka bir er beni komutanın çağırdığını acil hazır kıtaya gelmemi söyledi. Koşarak geldim hazır kıtaya baktım bir koşuşturmaca var komutanlar erleri iç bahçeye doğru yönlendiriyordu iç bahçe gittim askerler karışık sıralanmıştı. Burak’a baktım göremedim ardından unimorglara bindirip köprüye götürdüler.
Burak’la aynı unimorg ile köprüye gelmişiz ama hiç görmedik birbirimizi, köprüde bana “Sen de mi buradasın sırıklı” dedi, sonra baş çavuş bizi köprünün ortasına getirdi biz Burak’la hiç ön taraf gitmedik ben komutanın emriyle havaya 5-6 el ateş ettim diğer askerlerle birlikte, Burak hiç silah kullanmadı. Biz ön tarafa yani olayların olduğu yere 100-120 metre uzağındaydık ateş ediliyordu silah sesleri geliyordu ama sırtları bize dönüktü insanların vurulduğunu bilmiyorduk, sonra bir er arkadaşımız gözünden vuruldu vefat etti (Kurtuluş Kaya). Birileri üzerimize ateş ediyordu. Yattık yere kafamızı kaldıramıyorduk Burak’la aramda bir buçuk iki metre ara vardı sabah kadar birbirimizin gözlerinin içine baktık o bakışları hiç gözümün önünden gitmiyor.
Sabah ön taraftan teslim oluyoruz buraya gelin diye biri bağırdı kalktık Burak’la birlikte öne doğru yürüdük halk üstümüze geldi 6-7 tane özel harekat polisi, iki bin tane halkın arasında kaldık. Halktan bir tanesinin elinde uzun bir sopa kafama vurmaya başladı o sırada “Abi ben erim” diye bir ses duydum. Çok tanıdıktı ses başımı o yöne çevirdim Burak’ın etrafını sarmışlar bir şeyler soruyorlardı gidip Burak’ı kolundan tutup çekmek istedim adam da kafama vurmaya devam ediyordu o sırada büyük bir kargaşa oldu halk “Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber” diyerek ortalık iyice karıştı. O kargaşada Burak da gözden kayboldu. Sonra halktan bir kişi beni askerlerin içine itti sonra otobüse binip bayram paşa çevik kuvvete geldik.
Ahmet Turan’a “Burak’ı gördün mü” diye sordum köprüden sonra görmedim otobüse binemeyip polis arabasına binenler vardı onların arasında olabilir dedi. O sırada polis yaralanan var mı diye sordu el kaldırdım kafamı gösterdim hemen ambulansla hastaneye götürdüler iki gün yattım tekrar çevik kuvvete getirdiler diğer er arkadaşıma Burak’ı gördünüz mü diye sordum. Yok ama hastaneye götürmüş olabilirler dediler. Sonra mahkeme ardından cezaevine getirdiler herkese sordum köprüden sonra gören olmamış 4-5 ay sonra bir arkadaş açık görüşten geldi. Burak’ın vefat ettiğini söyledi, o kadar çok üzüldüm ki inanamadım, inanmak istemedim başkasıyla karıştırıyorlardır o Burak değildir dedim.
Ardından mütalaa hazırlandı incelemeye bilgisayara gittik Mahmut amcanın ifadesini gördüm. Camilerin kilitlendiğini imamların kayıp olduğunu cenazeyi kendi imkanlarıyla defnettiklerini okudum. O kadar çok üzüldüm ki anlatamam ardından Burak adli tıp raporlarını inceledim bunları yapanlar insan olamaz o sabah halkın içinde devletle milletle alakası olmayan sırf köprüye asker dövmek, öldürmek için gelen kişiler vardı, Mahkemede Ahmet Turan, ben Murat hem Burak’ı konuştuk. Murat da Ahmet de size ulaşmayı çok istiyorlardı. Selamları vardı. Fadime abla tekrardan başınız sağ olsun.
Allah hepinize sabır versin. Burak benim kardeşim gibiydi. 6 ay yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi. Bir sürü güzel anımız oldu. O kadar çok özlüyorum ki Burak’ı her kafamı yastığa koyduğumda “Sabah’a kadar birbirimizin gözünün içine baktığımız, “Abi ben erim” demesi o görüntüsü gözümün önünden hiç gitmiyor. Saatlerce Burak’la anılarımızı gözden geçiriyorum. Ruhuna Yasin okuyor, her namazdan sonra mekanının cennet olması için dua ediyorum.
Benim telefonumda Burak’la Üsküdar’da çekindiğimiz fotoğraflar vardı. Benim telefon kışlada çay ocağında televizyonun üzerinde şarjda takılı kaldı. Bugün hala orada mıdır yoksa biri almış mıdır bilmiyorum. Burak’ın telefonu matbaadaydı. Burak orada bir yere saklıyordu. Markası Sony modelini hatırlamıyorum siyah dokunmatik-android bir telefondu, Kadıköy’den beraber almıştık.
15 Temmuz gecesi bizi köprüye gönderenler kendi saklanıp şimdi kahraman olan komutanlar var, ben hiç birine hakkımı helal etmiyorum. Bize ailemizden başka sahip çıkan olmadı. TSK bile sahip çıkmadı. 5-6 el havaya ettim diye 17 buçuk yıl verdiler, 4 senedir yatıyoruz hem ailemiz hem de bizim için zor bir süreç, daha ne kadar yatacağız belli değil, çıkınca ilk işim sizi ve Burak’ın kabrini ziyarete geleceğim. Kendinize iyi bakın. Allah’a emanet olun. Ha bu arada unutmadan Burak’ın bir adet fotoğrafını gönderirseniz çok sevinirim.
“Kardeşimin parçalanmış bedenini poşet içinde teslim ettiler”
17 yıl hapis cezası verilen kekeme er Recep Delice: Ben darbe nedir bilmem
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder