13 Ocak 2019 Pazar

Ormanda cesedi bulunan genç, kara harp okulu öğrencisi çıktı?

Denizli’de ormanda başına poşet geçirilmiş şekilde ölü bulunan 27 yaşındaki Nevzat Atik’in darbecilik suçlamasıyla 18 Temmuz 2016’da tutuklanıp, 19 ay hapiste yattıktan sonra beraat eden bir subaylık eğitimi alan bir kursiyer olduğu ortaya çıktı.

Pazartesi günü birlikte hapis yattığı birkaç arkadaşı tarafından defnedilen Nevzat Atik’in, serbest bırakıldıktan sonra çevresi tarafından “FETÖ’ü, darbeci” denilerek dışlandığı ve bu nedenle intihar etmiş olabileceği ileri sürülerken, sigara içmeyen Atik’in yanında çakmak bulunması ve başına poşet geçirilmiş olması nedeniyle cinayete kurban gitme ihtimalinin araştırıldığı belirtildi.

Odatv’den Müyesser Yıldız’ın yazısında olayla ilgili özetle şu bilgilere yer verildi:

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve “SUTASAK- Subay Temel Askerlik ve Subaylık Anlayışı Kazandırma” olarak bilinen davada, 15 Temmuz gecesi Kara Harp Okulu’ndan, Genelkurmay’a götürülen öğrenciler ile burada subaylık eğitimi gören kursiyerler yargılanmıştı. 164 sanıktan 156’sı öğrenciydi. Bunların da 100’ü 2-3 aydır burada eğitim gören kursiyerlerdi. Ağustos ayında teğmen olacaklardı.

Sadece 3 celse yapılan, 7 Şubat 2018’de sonuçlanan davada, sanıklardan 4’ü ağırlaştırılmış müebbet, 60’ı müebbet hapis cezasına çarptırılırken, 100 kursiyer hakkında beraat kararı verilmişti.

Müebbet hapis cezasına çarptırılan 60 sanıktan 56’sı da öğrenciydi. Duruşmada, Genelkurmay’daki mescidin imamı, öğrencilerin o gece mescide sığındığı, buradan hiç çıkmadan korku içinde bekledikleri yönünde ifade verdiği halde bu cezaya çarptırıldılar. Gerekçe, mesela kardeşinin telefonunda ByLock çıkması veya ana-babasının Bank Asya’da hesabının olmasıydı.

Bu durumda darbeden değil de örgüt üyeliğinden ceza almaları gerekiyordu, değil mi? Ama öyle olmadı. Çünkü gerek bugün Yargıtay üyesi olan bir Savcı tarafından hazırlanan iddianamede, gerekse de yargılama aşamasında, “örgüt üyeliğinden” cezalandırma talebinde bulunulması unutulmuştu!..

Mahkeme, “Okuldaki tüm kursiyer subayların rütbeli askeri personel tarafından toplanıp, ‘okulun artık güvenli olmadığı ve güvenli bölgeye tahliye edilecekleri’ söylenerek, 15’er kişilik gruplar halinde helikopterle saat 02.00-03.00 saatleri arasında Genelkurmay kışlasına götürüldüklerini, ayrıca kursiyerlerin büyük bölümünün silahında şarjör dahi bulunmadığını” vurgulayarak, bu kararı verdi ve hepsi aynı gün tahliye edildi.

Sonrasında geçen ayki yazımızda aktardığımız gibi, örneği görülmemiş şöyle bir gelişme yaşandı:

Dosya İstinaf Mahkemesi’ne gitti. 19. Ceza Dairesi, başvuruyu kabul edip, davanın duruşmalı görülmesini kararlaştırdı. Karar, taraflara tebliğ edilirken, Sincan’dan önce Aralık, ardından 7-15 Ocak 2019 tarihleri için duruşma salonu istendi. Sanıklar ve avukatları bu duruşmaya hazırlanırken, birden bire İstinaf Mahkemesi’nin temyiz başvurusunu “esastan” reddedip, 64 sanığın cezasını onadığı açıklandı.

Son durum ise şu:

İstinafın kararında, beraat eden 100 kursiyerin durumuna ilişkin bir bilgiye yer verilmedi. Beraatler onandı mı bozuldu mu, dosyaları ayrıldı mı ve yeniden yargılama olacak mı olmayacak mı, halen belirsiz.

DENİZLİ’DEKİ FECİ ÖLÜM

İddianamede, adı sadece bir yerde geçiyordu; Şüpheliler listesinde, 123’üncü sırada… İfadesi bile yoktu…

12 Ekim 2017’de verilen esas hakkındaki mütalaada ise yine sadece savunmasını 1 Şubat 2018’de yapacağı yazıyordu…

Merhum Atik, tutukluluğunun 10’uncu ayında Mahkeme huzurunda yaptığı ilk savunmasında neler mi söylemişti? Özetle şunları:

“Sayın Başkan, değerli üyeler; Ben Nevzat Atik. Olay günü 21:30’da içtima alındı. Afyon gezisi ile ilgili bölük komutanımız Sefa Özkan bilgiler verdi. Ben Sefa Özkan’ın emriyle gezi için ayrılan yiyecekleri, içecekleri almak için kumanyaların olduğunu yerde bekliyordum. Bu sırada Önder Biberoğlu, ‘silah başına’ diyerek, alarm verdi. Daha önce de bir çok defa alarm verilmişti. Gene tatbikat olduğunu düşündüm. Rastgele şarjörsüz bir silah aldım. Otopark bölgesinde toplandık. Orada ilk defa gördüğüm üst rütbeli komutanlar vardı. Bir tanesi olağanüstü bir durum olduğundan bahsetti. Yeterli hukuk bilgim ve askeri tecrübem yoktu. Her şey çok karışıktı, bilgi kirliliği vardı. Ne olduğunu kavrayamadım. Daha sonra yemekhaneye gittik. Oradan tören alanına geldik. Okulun güvenli olmadığı, daha güvenli bir bölgeye götürüleceğimiz söylendi. Helikoptere rastgele bindik. Genelkurmay’a gittik, ancak ben nereye gideceğimizi bilmiyordum. Genelkurmay olduğunu saatler sonra fark ettim. Orada sabaha kadar bekledim. Hiçbir kanunsuz olaya karışmadım. Aklımda hep kaçmak vardı. Ama sabaha kadar fırsat bulamadım. Yanımızda tanımadığım rütbeliler vardı. Ara ara havaya ateş ediyorlardı. Bir ara oraya gelen Uzman Çavuş ya da erin yanındaki aynı rütbedeki kişiye, ‘bugün en az 50 kişiyi vurdum’ dediğini duydum. Şaka mı söylüyor bilmiyorum. Ancak görsem hatırlayamam. Sabah saatlerinde Kudret Türkarslan kursiyerlerin bir binada toplandığı söyledi. Bunun üzerine oraya gitmeye kalktım. Ancak rütbeliler engelledi. Daha sonra gizlice kaçtım. Oradan da Polis Akademisi’ne demirlerden atlayarak, sığındım. Birçok arkadaşımın yaşadığı kötü muameleye ben de maruz kaldım. İddianamede genel bir suçlama yapılmaktadır. Şahsıma yönelik bir suçlama yoktur. İsmim sadece ilk bölümde sanıklar listesinde geçmektedir. İddianamede silahların kasıtlı olarak rastgele verildiği söylenmekte, ancak Kara Harp Okulu’ndaki eğitimimizde her zaman rastgele aldığımız bilinmemektedir. Silahım boş ve şarjörsüzdür. Kimseye ateş etmedim. Başka hiçbir silah kullanmadım. Kimseye doğrultmadım. Darbeye destek verecek hiçbir eylemde bulunmadım. Kaçma fırsatım olmadığı için kaçamadım. Okulun hazırladığı idari tahkikattan da anlaşıldığı gibi, güvenli bir bölge denilerek kandırıldık. Helikoptere can güvenliğimiz için bindik. HTS kayıtlarım temizdir. Yapılan incelemede silahımın temiz olduğu anlaşılmıştır. Aleyhime hiçbir delilin bulunmaması 10 aydır tutukluğum ile yaşadığım mağduriyetin giderilmesini, önce tahliyemi, sonra da beraatimin verilmesini yüce mahkemeye arz ederim.”

Şimdi herkesin adli tıptan gelecek raporun sonucunu beklediğini belirtip, bu drama bir arkadaşının şu notuyla dikkat çekmekle yetinelim:

“30 Ağustos 2016’da teğmen olacaktı Nevzat. 15 Temmuz’da komutanları tarafından öğrenci arkadaşları ile birlikte Kara Harp Okulu’ndan helikoptere bindirildi. Okul bombalanıyordu, okul güvensizdi. Daha güvenli bir yere götürüldüklerini sanıyorlardı. Komutanları öyle söylemişti. Genelkurmay binasının ortasına, ateşin içine attılar hepsini. Korkmuşlardı. Polisle iletişime geçtiler, kandırıldık dediler, polise sığındılar. 16 Temmuz sabahı gözaltına alındılar, apar topan Sincan Cezaevi’ne atıldılar. Ben suçsusuz dedi Nevzat, duymadılar. 19 ay süren yargılama sonunda 7 Şubat 2018’de beraat etti. 19 ay boyunca 15 günde bir yalnızca 10 dakika duydu sevdiklerinin sesini, yalnızca 35 dakika görebildi onları, görebilirse. 19 ay sonra dışarı çıktı Nevzat. Subay olacak adam, işsizdi. Askeri okullar kapatılmış, sözleşmesi fesh edilmiş, çok sevdiği mesleği elinden alınmıştı. Hayata tutunmaya çalıştı, ama başaramadı. 6 Ocak 2019’da cansız bedeni bulundu. Aklındaki ‘Ne olacak bizim halimiz?’ sorularıyla, içindeki sıkıntılarla, sırlarıyla gitti Nevzat!..”

kronos

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder