HDP Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mesut Beştaş, “Talimatla gerçekleşen tutukluluk, talimatla tahliye kararına dönüştü” dedi. Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istedi.
BOLD – HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatlarından Mesut Beştaş, müvekkilinin 142 yıl cezayla tutuklu yargılandığı davadan geçtiğimiz günlerde tahliye edilmesi kararını değerlendirdi.
Demirtaş’ın 4 yıl 8 aylık “örgüt propagandası yapmak”tan aldığı kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle tahliye edilmediğine işaret eden Beştaş, Demirtaş’ın tahliye edildiği davadan 36 ay hapis kaldığını, bu hapislik durumunun ise kesinleşmiş hapis cezası bulunan davaya mahsup edilmesi durumunda Demirtaş’ın serbest kalacağını ifade etti. Bu cezasının mahsup edilmesi için başvuru yaptıklarını hatırlatan Beştaş, “Derhal serbest bırakılması gerekiyor. Böyle olmazsa bile yine mevzuat çerçevesinde bakıldığında 36 ay kadar tutuklu olduğu bir süre var. Bu 36 aylık süre aslında daha önce kesinleştiği ileri sürülen hükmün infazını karşılayabilecek durumdadır. Yargıtayın çok açık içtihatları vardır” ifadesini kullandı.
‘CEZASI MAHSUP EDİLMELİ’
Yargıtayın “örgüt propagandası” suçlarından ceza infaz hükümlerine yönelik bir yıl erken tahliye yolunu açan denetimli serbestlik kararına atıfta bulunan Beştaş, “3713 sayılı yasanın 7/2 maddesine, yani propaganda suçlamasıyla verilen hükümler diğer ceza hükümleri gibi bir yıl önceden denetimli serbestlikle serbest bırakılır diye bir miktarda yerel mahkemeler açısından uyulması zorunlu kararları var. Yargıtay 1’inci Ceza Dairesinin çok açık hükmü var. Yine 36 aylık tutukluluk süresini hesapladığımızda 6 ay fazla olmak üzere bir tutuklu hal var. Mahsubun gerçekleşmesi durumunda derhal serbest bırakılması gerekiyor. Bu mahsup için avukatların veya Selahattin Demirtaş’ın başvurusu gerekmiyor. İnfaz hükümleri kendiliğinden ilgili savcılık ve merciler tarafından gözetilmesi gereken hususlardır” diye konuştu.
‘AİHM KARARIDIR’
Demirtaş’ın tahliye edildiği dosyadan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AHİM) “derhal tahliye edilmesi” hükmünün bulunduğunu, ancak tahliye edilmediği, 18 Eylül’de ise AİHM Büyük Dairesinin davayı görüşeceğini hatırlatan Beştaş, tahliye kararının Büyük Dairenin yapacağı duruşmadan kaynaklandığını vurguladı.
Türkiye’nin son dakikaya kadar AİHM kararının uygulanmaması için uzattığını ifade eden Beştaş, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Selahattin Demirtaş için AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinin ihlal edildiği kararı verilmişti. Bu İhlal kararı yetmiyor, derhal serbest bırakılması gerektiği vurgulanmıştı. Ancak o dönem siyasi merciler her halde tahliye edilmesine evet diyemeyecekti. Ne yazık ki her alanda her konuda olduğu gibi son güne kadar bir dayanalım anlayışıyla AİHM kararı görmezden gelindi, itiraz edildi. Bu itirazın da gideceği yer görünmeye başlandı. 18 Eylül’de AİHM Büyük Daire’de duruşması yapılacak. Türk yargısı mahcubiyeti kabul etti, ancak bundan sonrasını kaldıramayacak noktaya geldiğini düşünerek mahkeme tahliye kararı verdi. Bu kararın mahkemenin kararı olduğunu düşünmüyorum. Bu karar aslında AİHM kararıdır. Bu karar hükumetin de kararı değildir. Tahliye kararı hükumetin de çok istediği bir karar olduğunu düşünmüyorum. Ancak AİHM karşısında son noktaya kadar, ancak bu kadar dayanılabilir. Bir yargı mercii, ancak bu kadar kendini rencide edebilir. Demek ki bir hukuksuzluk, ancak bu kadar sürdürülebiliyor. Her baskının her hukuksuzluğunda bir sınırı da var.”
‘TALİMATLA KARAR VERİLDİ’
“4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınması nasıl ki hukuki temellerden çok siyasi müdahalelerden kaynaklandıysa, nasıl ki talimatla mahkemeler ve savcılıklar harekete geçip tutuklama kararı verildiyse, Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi yine talimatla oldu” diyen Beştaş, şunları dile getirdi:
“Bir önceki celsede duruşma sırasında tahliye talepleri reddedildi. Yaklaşık 50 avukat savunmasına rağmen reddedildi. Dosyada hiçbir değişiklik olmadı. Bu duruşma da ise kendisi de dahil olmak üzere hiçbir avukat gitmedi. 36 aydır süren tutuklulukta gerekçe olarak ifade vermemiş oluşu ileri sürüldü, ancak ifade vermemenin tutukluluk nedeni olarak kabul edileceği bir hüküm yok, kanun maddesi yok. Hep bu gerekçeyle tahliye talepleri reddedilirken yine hiçbir şey değişmedi, yine bir kısım ifadeleri alınmamıştı, ama mahkeme karar verdi. Talimatla gerçekleşen tutukluluk, talimatla tahliye kararına da dönüştü.”
medyabold
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder