T.C. Kanunlarına göre kurulmuş resmi hiç bir eksiği olmayan, müfettişler tarafından sürekli denetlenen bir eğitim şirketinde çalışıyordum. Tek amacımız evrensel değerlere saygılı, kin nefret ve ayrımcılığa karşı, globalleşen dünyaya entegre olabilecek bireyler yetiştirmekti.
Ramazan Bayramı vesilesiyle ailemi ziyarete gitmiştim. Aynı zamanda hasta ve yaşlı olan babamın tedavisinde yardımcı olacaktım. Babamı hastaneye yatırdım. Kronik rahatsızlıkları vardı. Ben babamın hastalıkları ile meşgul olurken birilerinin Allah’ın lütfu olarak gördüğü 15 Temmuz MENFUR ve MEL’UN sözde darbe girişimi oldu. 30 Temmuz’da da babam vefat etti.
Ben cenaze ve taziye ile meşguldüm. Yaşlı annemin yeni hayatına alışmasına yardımcı olmaya çalışıyordum. Çalıştığım ilçeden arkadaşım aradı. Aldığım haberle babamı kaybetmenin acısını yaşarken ikinci bir şok yaşadım.
Çalıştığım şirket KHK ile kapatılmış, şirket ortakları tutuklanmış, Ben ve çalışma arkadaşlarım ise işsiz kalmıştık. Çocuklarımın da okulu kapatılmış, öğretmen ve arkadaşlarından koparılmıştı.
40 yılı aşan hayatımda Emniyette işim olmadı. Tabir yerindeyse adliyenin önünden geçmedim. Hakkımda ne ile suçlandığımı bilmeden polisler evimi bastı.
Konut dokunulmazlığı, özel mülk mahremiyeti yok sayıldı. Arama usulleri göz ardı edildi. Piyasada satılan ve ilahiyatçı birisinde bulunması gereken bazı dini kitaplara suç delili diye el konuldu. Hakkımda yakalama ve gözaltı kararı çıkarıldı.
Küçük bir ilçedeydik. Bundan dolayı da hakkımızda hüküm verildi. Birdenbire uydurulan silahlı terör örgütü üyesi oluvermiştik. Ben yanında bıçak bile taşımayan birisiydim. Silahı askerde elime almıştım.
Adil yargılanmanın olmadığı, avukatların savunma yapmaktan çekindiği, savunmayı kabul edenlerin yüksek ücretler talep ettiği, baronun gönderdiği avukatların göstermelik savunma yaptığı, gözaltı süresinin bir aya çıktığı, gözaltı süresince kapalı spor salonlarında bekletildiği, insanca muamelenin yapılmadığı, bay bayan yetersiz yatak ve lavaboların olduğu aynı mekanda bekletildiği kamuoyunda duyulmakta ve bilinmektedir.
80 yaşındaki insanların, bakıma muhtaç hastaların, hastalığının ileri dönemindeki kanser hastalarının dahi tutuklandığı, şeker hastalarının olmazsa olmaz ilaçlarının verilmediği,10 kişilik koğuşlarda 25 kişinin kaldığı, yetersiz yatak olduğu, yatakların dönüşümlü kullanıldığı ve buna benzer birçok keyfiliğin yaşandığı tutuklu yakınları tarafından medyada gündeme getirilmiştir.
Cezaevlerinde ölüm olayları arttı. Ve bu ölümler intihar olarak açıklandı. Bu nefret operasyonu o derece ileri gitti. Ceza evlerinde yer kalmadı. Adi suçlardan yatan 38.000 civarı mahkum serbest bırakıldı. Böylece yeni tutuklanacak muhaliflere yer acildi. Bu dünya basınına da yansıdı.
Ben ise böyle bir ortamda başıma neler gelebileceğini bilemediğim için uzun bir süreden beri ailemden ve yakınlarımdan ayrıyım. Çaresiz bir şekilde ülkemdeki hayatın normalleşmesini beklemekteyim.
Bu arada eşim birilerinin iftirası üzerine gözaltına alındı. Denetimli serbestlik yasasıyla serbest bırakıldı. Haftada iki gün karakolda imza atıyor. Buna sevinir olduk. Ben durumumdan dolayı bir yerde çalışamıyorum. Eşim ve 3 çocuğum kapının zili her çaldığında acaba polisler mi geldi endişesi taşıyor. Psikolojileri bozuldu. Başkalarının yardımıyla hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor.
Ülkemizde sesimizi duyacak kimse kalmadı. İç hukuk süresi çok uzun. Olağanüstü hal ile keyfilik her zamankinden daha fazla.
Olanlardan haberdar olmanız için Mağduriyetimizi size iletiyoruz.
LÜTFEN SESİMİZİ DUYUN!!!
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/03/03/masum-ve-magdurlarin-sesini-duyun/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder