20 Eylül 2019 Cuma

Ahmet ARSLAN – Bugün Güldüklerine, Yarın Ağlayacaklar

—Bugün de mi otobüsle gideceğiz anne?
—Evet kızım. Hem trafiğe kalmadan tercihli yoldan çabucak gideriz. Biliyorsun özel araçlar trafikte sıkışıp kalıyorlar. Yirmi dakikalık yolu bir saatte bile alamıyorlar.
—Ama anne? Otobüsler sıkış-tıkış, çok zorlanıyorum. Çocuk değilim, genç kız oldum artık. Her yolcu dikkatli olamıyor, bazılarının da kötü niyetli davranışlarından, tacizlerinden dolayı dışarı çıkasım gelmiyor.
—Aması, maması yok kızım. İmkânımız bu. Biz de sıkışık otobüslere binmeyiz, bir sonrakini bekleriz.
—Anne Allah aşkına İstanbul’da kalabalık olmayan otobüs mü var?
—Yavrum yapma ne olursun? Bir de sen üzme.
—Ama anne onca arabadan bir tanesini bari bıraksalardı. Hem şirketteki en büyük ortak babamdı ama senin de babaannemin, dedemin, amcalarımın ve halalarımın da hissesi vardı.  Nasıl olur da kayyım denen o “kıyımcılar” malların hepsine birden çökerler? Nasıl olur da oturduğumuz evden bizi çıkarmaya çalışırlar? Nasıl olur da dedemin emektar arabasına, senin arabana da el koyarlar?
—Kızım bunlara takılma?
—Nasıl takılmam anne? Küçük değilim, on dokuz yaşındayım.
İnançlarım, okuduğum kitaplar bana başka başka şeyler söylüyor.
—Hayat kitaplardaki gibi değildir kızım. Hayat gerçeklikten, realiteden ibarettir.
—Anne lütfen konuyu değiştirme. Hukuk Fakültesinde okuyorum. Her gün derslerde kitaplarda okuduklarımla başımıza gelenleri karşılaştırıyorum. Bize yapılanlar Afrika’daki kabile devletlerinde yok. Diktatörlüklerde bile yaşanmıyor bizde yaşananlar.
—Yavrum, geç kalacağız. Sonra konuşuruz bunları. Sen okuluna konsantre ol. Hele okulun bitsin.
—Lütfen anne. Şimdi konuşmak istiyorum. Her seferinde erteliyorsun. Her defasında öteliyorsun. Okulum nasıl bitsin anne? Okuduğum kitaplar, gördüğüm dersler, dinlediğim öğretim görevlileri hep aynı şeyden bahsediyor. Ulusal ve uluslararası evrensel hukuk hep aynı kuralları, kaideleri söylüyor.
—Peki, madem öyle istiyorsun, konuşalım. Sonra gideriz.
—Şükür, anneciğim.
—Söyle bakalım. Ne demek istiyorsun?
—Anneciğim, okuduğum kitaplar “Suçun kanuniliği” ilkesinden bahsediyor. “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” diyor, ““makul sürede yargılanma hakkından” ve “kanun önünde eşitlikten” dem vuruyor. Oysa babama atfedilen suçun kanuni olmadığını onlarda biliyor ki, iki yıldır iddianame bile hazırlayamadılar. Dinlediğim öğretim görevlileri, profesörler, bu işin ehilleri “suçun şahsiliği” ilkesinden bahsediyor. Oysa babamı sebepsiz ve kanunsuz yere esaret altına alanlar, onu bahane ederek bizleri de cezalandırıyorlar. Senin kendi adına kayıtlı arabana, dedemin yıllar önce miras kalan evlerine, emektar arabasına el koydular. Babanın sana düğün hediyesi olan evimize, huzur yuvamıza çöktüler, bir haftaya kadar evden çıkmamızı istiyorlar. Katıldığım hukuk konferanslarında, “Adil Yargılanma Hakkı’ndan” bahsediliyor. Oysa baksana ülkenin haline, vaziyetine.
—Haklısın kızım da.
—Evet anne haklıyım. Bu kadarla da değil. Katıldığım seminerlerde “Masumiyet Karinesi” anlatılıyor ve “Hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.” Deniliyor. Hangi halimiz bununla bağdaşıyor?
—Maalesef kızım.
—Maalesef anneciğim, maalesef. Ama bununla kalsa iyi. Baksana babama “itirafçı ol” diyorlarmış. Suçlu insan suçunu itiraf edebilir ama babamın bir suçu yok ki neyi itiraf etsin? Sonra da “o zaman suçsuz olduğunu ispat et diyorlar.” Olacak iş mi? Oysa evrensel hukuk
kuralları “kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.” diyor. Yüz binlerce insana suç isnat edip, “sen düşün” diyorlar.
—Öyle ya haklısın kızım. Konuşmamız uzayacak, çay koyayım bari de içelim.
—Olur mu mühür gözlü anacığım? Ben ne güne duruyorum. Hemen hallederim.
Ocağa konan çaydanlığın alevle buluşmasının ardından annesinin yanına dönen Gülendam hemen konuya girdi.
—Dahası da var anneciğim. Sana karşı ukalalık gibi olmasını istemem ama konu açıldı içimdekileri dökeyim bari. Uluslararası hukukta “insan haklarına bağlılık” ve “yaşam hakkının korunması” ile “işkence yasağı ve insan onurunun korunması” ilkeleri vardır. Üç yıldır yapılanları görmemek mümkün mü? Gözaltına alınanlara yapılan işkenceleri, cezaevinde ölümleri-infazları nasıl görmezden gelirler? Hastalara ilaçlarının verilmemesini, hamile ve doğum yapan anaları, yeni doğan bebekleri cezaevine tıkmaları neyle izah edebilirler?
—Haklısın kanun var nizam var .
—Öyle, öyle anacığım. Hatta “Anayasanın ve kanunların uluslararası sözleşmelerin bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi” var ama baksana “sen kır-dök, kanunu sonra çıkarırız” anlayışıyla mafyavari yönetim var.  Daha ne ilkeler, ne ilkeler. Adamlar oturup yazmış, insana insan gibi muamele için kuralları ve ilkeleri. Ama uygulayan kim? Halbuki okuması da yazmadı da ne güzel ilkeler. Mülkiyet Hakkının dokunulmazlığı ilkesi, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal görüş nedeniyle ayrımcılık yasağı ilkesi, hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkesi, herkesin savunma hakkına sahip olması ilkesi, özel yaşamın dokunulmazlığı ilkesi, kanunun geriye yürümemesi ilkesi(geçmişe etkili olmama ilkesi), kuvvetler ayrılığı ilkesi, hukuk devleti ilkesi vs, vs. onlarca ilke.
—Yazması söylemesi hakikaten güzelmiş.
—Evet anne, evet. Ama anne, ülkenin durumuna, insanlarına reva görülen hallere bir baksalar, gelecekte insanımızın istikbaline ne büyük ihanetler ettiklerini bir görebilseler bugün güldükleri hallere ağlayacaklarını bir bilebilseler ….
—Üzülme kızım, üzülme. Onlar bir gün bugün yaptıklarına yarın pişman olup ağlayacaklar. Tarihe bıraktıkları kara, kapkara yapraklar yüzünden kendi torunları yüzlerine tükürecek. Ama iş işten geçmiş olacak.
—Anne, hep derdin ya. Biz bize düşeni yapalım. Bizim sahibimiz Allah(C.C) imhal edip mühlet verir ama ihmal etmez. Hesap görmek bizim işimiz değil, Hesap sahibi Allah’tır(C.C)
—Haklısın kızım haklısın.  Hasbunallahu ve nimel vekil. Diyelim. Hasbunallahu ve nimel vekil.
—Anne, iyi ki varsın. İyi ki benim annemsin. İyi ki sizin evladınız olarak dünyaya gelmişim. Hamd olsun. Seni seviyorum. Rabbim nasılsa bizi duyuyor, görüyor, işitiyor.
Sözler çaydanlıktan gelen ıslık sesinin ardından demlenen çaylarla devam etti.
Ne de olsa dert söyletirdi.
Ne de olsa hicran dertlendirirdi.
Ne de olsa …..

 



Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/09/21/ahmet-arslan-bugun-gulduklerine-yarin-aglayacaklar/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder