15 Şubat 2021 Pazartesi

Ekmek için savaşmak mı yoksa Erdoğan için özür dilemek mi?

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin dört bir tarafında halkın tepkisiyle karşılaşıyor. Ancak, “Açım! Eve ekmek götüremiyoruz” diyen ya da çöpten yiyecek toplayan halk, Erdoğan’dan özür dilemek zorunda kalıyor.

BOLD – Erdoğan’ın karşısına geçip “Açım” diye haykıran Bedriye Fırat ve “Eve ekmek götüremiyoruz” diyen Mesut İnce’ye kameraların karşısında özür dilettirildi. Çöp konteynerinden yiyecek toplayan Aysun Demir, AKP’li belediye başkanıyla medyaya poz vermek zorunda kaldı. Türkiye’nin son dönemine bu olaylar damga vursa da tam 15 yıl önce bir çiftçi, Erdoğan’a “Çiftçinin hali ne olacak, anamız ağladı” diyerek tarımın çöküşüne o zaman dikkat çekmişti. Erdoğan’dan “Ananı da al git” yanıtı alan çiftçinin ise hayatı karartılmıştı.

‘AÇIM’ FERYADINI YANLIŞ ANLAMIŞLAR

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Elazığ Harput ziyaretinde Erdoğan’a “Açım” diye seslenen Bedriye Fırat, bugün geri adım atmak zorunda kaldı. “Beni yanlış anladılar, Cumhurbaşkanımızdan Allah razı olsun” dedi. Fırat, “Açım” feryadına Elazığ Valisi Erkaya Yırık’ın makam odasında düzeltme yaptı. Oğlu için iş istediğini aktaran 2 çocuk annesi, şunları söyledi:

“Harput’a Cumhurbaşkanım gelmişti ve acımız vardı. Hocamız ölmüştü, biz de onun mezarlığına gitmiştik. Cumhurbaşkanımız yanıma geldi. Oğlumun işi yoktu ben de iş talebinde bulundum. Benim bir ihtiyacım yok, kocam emekli ve çok şükür evim de var. Oğlumun işi yok ve iki senedir fabrikalara her yere başvurdum. Onun için valimizden de Allah razı olsun bugün davet etti. Allah, cumhurbaşkanımızı da başımızdan eksik etmesin ve Allah bin kere ondan razı olsun. Çoğu dün yanlış anlamış. Allah cumhurbaşkanımızdan razı olsun, aç değilim açıkta değilim” diye konuştu.

Bedriye Fırat, “Açım” diye feryat ettikten sonra Elazığ Valisi Erkaya Yırık’ın makam odasında kameralara poz verdi. “Beni yanlış anladılar, Cumhurbaşkanımızdan Allah razı olsun” dedi.

ERDOĞAN’LA ŞAKALAŞAN ODA BAŞKANI

Malatya Minibüsçüler ve Umumi Servisçiler Odası Başkanı Mesut İnce de geçen ekim ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylediği “Eve ekmek götüremiyoruz” sözlerinin çarpıtıldığına savundu. Gazetecilere açıklama yapan İnce, çeşitli temaslar için Malatya’ya giden Erdoğan’ı kente girişi sırasında karşıladıklarını belirtti. İnce, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Malatya’ya girişleri sırasında, minibüs ve servis esnafıyla karşılamak için yapmış olduğumuz görüşmenin bugün kamuoyunda maksadının dışında bir şekilde yer alması bizleri derinden üzmüştür” dedi.

Salgın süreciyle birlikte dünyanın ekonomik dar boğaza girdiğini, Türkiye’nin de bu süreçten etkilendiğini ifade eden İnce sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun aksini de hiç kimse iddia edemez ancak hükumetimiz Elazığ-Malatya depreminden sonra esnafa 50 bin lira faizsiz kredi desteği sağlamış, kredi borçlarımız ertelenmiş, sıkıntılarımız giderilmiştir. Kendilerinden Allah razı olsun. İrticalen söylediğim ‘Eve ekmek götüremiyoruz’ cümlesini mecazi olarak kullandım. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız da bu cümleme istinaden esprili bir dille ‘keyif çayı iç’ diyerek karşılık verdi. Hiçbir şekilde de gergin bir atmosfer oluşmadı. Fakat sözlerimin manası kasıtlı olarak çarpıtıldı. İnşallah bizler de külliyede Sayın Cumhurbaşkanımıza kayısı ikram edeceğiz. Hayatlarında esnaf kapısından girmemiş, halkın derdine derman olmamış, derdiyle dertlenmemiş insanların elbette bizim Sayın Cumhurbaşkanımızla olan muhabbetimizi bilmesi beklenemez.”

Olayın ardından Mesut İnce, “Eve ekmek götüremiyoruz” cümlesini mecazi olarak kullandığını savundu. Erdoğan’ın da kendisine esprili bir dille “Keyif çayı iç” dediğini anlattı.

SOKAK HAYVANLARI İÇİN TOPLUYORUM

Eskişehir’de Şubat 2019’da çöpten yiyecek toplarken fotoğrafı çekilen Aysun Demir de, Türkiye’nin gündemine oturduktan sonra AKP’lilerle birlikte kameraların karşısına çıkmak sorunda kaldı. Dört çocuk annesi 54 yaşındaki Aysun Demir, gazetecilere yaptığı açıklamada, çöp konteynerinden sokak hayvanları için yiyecek topladığını söyledi. Fotoğrafını Türkiye’ye gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında şikayette bulunduğunu ve tazminat davası açacaklarını aktardı. Çevredeki iş yerlerinden çıkan yiyecek atıklarının konteynerlere atıldığını belirten Demir, “Kılıçdaroğlu, beni yok yere rencide ettiğinin farkında değil mi? Keşke bana gelip ‘Aç mısın?’ diye sorsaydı. Ben aç değilim, maddi durumum gayet iyi. Benim dört katlı evim var. Allah şükür ki kimseye ihtiyacım yok” dedi.

AKP’nin dönemin Odunpazarı Belediye Başkan adayı Volkan Doğan, Aysun Demir ile birlikte çöp konteynerinin yanında poz verdi.

“ANANI DA AL GİT” DEDİ HAYATINI KARARTTI

Bu gelişmeler, bundan tam 15 yıl önce Erdoğan’ın “Ananı da al git” dediği çiftçi Mustafa Kemal Öncel’i akıllara getirdi. Başbakan olduğu dönemde Recep Tayyip Erdoğan ile yaşadığı diyalog nedeniyle uzun süre gündemde kalan Mersinli çiftçi Öncel, 11 Şubat 2006’da Mersin’de yaşanan diyaloğu ve sonrasında hayatının nasıl karartıldığını Sözcü’ye anlattı. “Çiftçinin hali ne olacak, anamız ağladı” diyen Öncel, Erdoğan’dan “Ananı da al git” yanıtı aldı. Öncel, geride kalan 15 yılda başına gelmeyenin kalmadığını anlattı. Hakkında 10’u aşkın dava açıldığını bu konudaki hukuksal mücadelesinin ise sürdüğünü söyledi. Çiftçilerin o yıllardaki durumu ile bugünü karşılaştıran Öncel, “Çiftçi tam bitti” dedi.

BANA ÖZÜR DİLETTİRDİLER

Mersin’deki limon bahçesinin masraflarını tek başına karşılayamadığı için yarı yarıya ortak verdiğini ve zor şarlar altında çiftçilik yapmaya çalıştığını anlatan Mustafa Kemal Öncel, “Benim hayatımı mahvettiler. O tartışmanın ardından ve Tayyip Erdoğan’ın bana hakaretlerinden sonra özür dilettirildim. Özür dilettirildiğim halde başıma gelmeyen kalmadı. Bir televizyon kanalında canlı yayına bağlandığında ‘Onun anasının ellerinden öpüyorum’ dediği halde başıma gelmeyen kalmadı, ekmeğimle oynadılar. İşçiyi ve tüccarı bahçeme göndermediler” diye konuştu.

15 yıl önce Tayyip Erdoğan’ın “Ananı da al git” dediği çiftçi Mustafa Kemal Öncel’in hayatı kabusa döndü.

TIMARHANEYE ATTILAR

Öncel, “AKP’nin yapmış olduğu şeyler bunlar. Sonra devlet bünyesinde vücut bulmuş AKP’liler yüzünden hayatım mahvoldu. Başkasının işlediği bir suçtan mütevellit adli tıplara gönderildim. Akıllı mı deli mi diye… Düzmece raporlarla siyasi bir karar bağlamında deli raporları verildi, tımarhanelere atıldım. Tımarhane sonrasında şizofren teşhisi konularak zorla taburcu ettiler. Her mahkeme ayrı ayrı gönderince, hakkımda birkaç defa dava açtılar başkalarının işlediği suçlardan açılan davalar bunlar” şeklinde konuştu.

HAKKINDA 10 DAVA AÇILDI

Sabıkası olmadığı halde başkasının vatandaşlık numarası yazılarak onun sabıkalarının da kendisine yükletilmeye çalışıldığını öne süren Öncel şöyle devam etti: “Hakkımda 10’u geçen dava var. Bir davaya girdim mesela Cumhurbaşkanına hakaret suçundan. Davaya bakan hakim bana savunma hakkı vermedi. ‘Sus çık dışarı’ dedi. Kendi uydurmaca savunma yazdı. Bunu hiç unutamam. Hakaret etmediğim halde ‘Hakaret etti’ denilerek dava açıldı, ceza verilecekti. O anda da Adli Tıp olayları devreye girdi. ‘Bu adam akıllı mı deli mi?’ düşüncesiyle rapora gönderildim. Birinde 32 gün, ikincisinde 3 gün yatırdılar. Üçüncü defa gittiğimde doktorun biri ‘Biz bu günaha imza atmayacağız’ dedi. Ve ben ilaç kullandırılmadım, tedavi edilip akıllı raporu verildi. Mahkeme inanmadı, bu kez İstanbul’daki hastanelere de gönderdiler. Oradan da sağlam raporu alınca, davalar art arda açıldı. Halen hakaret davalarıyla ilgili davalar temyizde, kesinleşmedi.”

BÜTÜN ÇİFTÇİLER İÇİN SÖYLEDİ

Öncel, 15 yıl önce çiftçinin durumunun kötü olduğunu Erdoğan’a anlatmak istediğini söyledi: “Ben çiftçiydim. 3 yıl malımızı satamadık. Yerlere döküldü. O kadar emek verdik masraflar ettik… Bunu gören yoktu ama ben o eylemden iki ay önce Tarım Bakanı’na Silifke’de bu durumları anlatmıştım. Ancak, Tarım Bakanı bunları devletteki hiyerarşik düzende liyakatin olmadığı bir yerde, ulaştırmamış. Erdoğan buraya geldiğinde artık sıkıntılar boğazıma kadar gelmişti. Zarar, zarar, zarar. ‘Bu çiftçinin hali ne olacak’ diye sordurduğumda hem kendimi hem bütün çiftçileri kapsayan bir söylemdi bu. Ama yalnızlık beni bu noktalara getirdi. Ben bir ok gönderdim, ‘hedef bulsun’ dedim. Ama ok döndü beni buldu…”

“ÇİFTÇİ ŞİMDİ TAM BİTTİ”

Çiftçinin durumunun 15 yıl öncesine göre çok daha kötü olduğunu vurgulayan Mustafa Kemal Öncel şöyle konuştu: “Şu anda çiftçinin durumu tam bitti. Sanki çiftçiye düşmanlarmış gibi. Ama lütfen kimse beni ayıplamasın. Bu lafımın iyi analiz edilmesini istiyorum. Bu çiftçiye müstahak. Bugün Tarım Bakanı olan şahsiyete sorun ‘Türkiye’de tarımın önündeki en büyük engel ne?’ diye cevap veremez. Ama o sorunun cevabı burada yatıyor. Ziraat fakülteleri, ziraat mühendisi yetiştiremiyor. Bilinçli tarım yok. Çünkü mühendisler yetersiz. Bütün çiftçiler umutsuz bir durumda. Artık bittik, ‘çiftçilik yapılmaz’ diyerek tarla satanlar var. Ben de satışa çıkardım. Ümit kalmadı.”

KARŞINDA DEVLET VAR DİKKAT ET!

“Yaşanan olaylar nedeniyle annesinin çok üzüldüğünü anlatırken son derece duygulanan çiftçi Öncel, “Annem okuma yazması olmayan bir insandı. Bana ilk lafı ‘oğlum karşında devlet var, aman dikkat et’ olmuştu. Neleri gördü ki bu lafı söyledi. Annem benim akıllı raporuma şahit olamadı” dedi.

“ANANI DA AL GİT ARTİSTLİK YAPMA”

Tarihi diyalog 11 Şubat 2006’da Mersin’de yaşanmıştı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Edip Buran Spor Salonu’ndaki toplantıya katılmak üzere gittiği sırada, çiftçi Mustafa Kemal Öncel, “Sayın Başbakan bu çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı” diye feryat etmişti. Korumaların ve polislerin engel olmak istediği Öncel’i yanına çağıran Erdoğan ise sert bir üslupla “Ananı da al git, artistlik yapma” dedi.

İŞTE O DİYALOG

Erdoğan ve Mustafa Kemal Öncel arasında yaşanan diyalog kameralara şöyle yansımıştı:

  • BAŞBAKAN ERDOĞAN: Böyle bağırılmaz ki, terbiyesizlik yapma.
  • ÇİFTÇİ ÖNCEL: Terbiyesizlik yapmıyorum. Lütfen bana hakaret etmeyin.
  • BAŞBAKAN: Artistlik yapma.
  • ÇİFTÇİ: Artistlik yapmıyorum, ben sanatçı değilim.
  • BAŞBAKAN: İyi bir sanatçısın.
  • ÇİFTÇİ: Tarım Bakanımızın anayasayı ihlal ettiğini biliyor musunuz?
  • BAŞBAKAN: Lan terbiyesizlik yapma.
  • ÇİFTÇİ: Lan mı?
  • BAŞBAKAN: Evet.
  • ÇİFTÇİ: Lan mı? Canın sağ olsun.
  • BAŞBAKAN: Şu anda çiftçiye ne verildiğinin farkında mısın?
  • ÇİFTÇİ: Ne zaman?
  • BAŞBAKAN: Şimdi
  • ÇİFTÇİ: Benim mahsulüm öldükten sonra mı? 2 senedir anamız ağlıyor.
  • BAŞBAKAN: Hadi ananı al git buradan
AKP ÇÖP KONTEYNERİNDE NEYİ GİZLİYOR

AKP iktidarının halkı yoksullaştırma politikasını eleştiren isimlerden birisi de Yeniçağ’daki köşesinde “AKP, çöp konteynerinde neyi gizliyor” diye soran gazeteci Mehmet Faraç’tı. Faraç, bu yazıyı 25 Şubat 2019’da kaleme aldı. Faraç, Erdoğan’ın yoksullaştırdığı halkı aynı zamanda da nasıl köleleştirdiğine şu satırlarla ışık tutmaya çalıştı:

Hani, “hem suçlu, hem güçlü” derler ya?.. Hani, “suçunu bastırmak” deyimi vardır ya? Ve de hani, “gerçekleri hasıraltı etmek” deyimi var ya, işte Türkiye’de, sosyo-ekonomik çıkmazların karanlık dehlizinde yaşanan girdapları “perdelemek” için bu yöntemlere de başvuruyor siyasetin ikiyüzlü hücreleri…Oysa yaşamın içerisinde gizlenen o kadar derin çarpıklıklar var ki, ne yapılırsa yapılsın kapatılacak gibi değil? Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı siyasal baskının toplumu esaret altına aldığı bir süreçte, “yoksullaştır-köleleştir” stratejisinin acı gerçekleri bu çarpıklıkları yeterince deşifre ediyor zaten…

Çünkü yaşam her açıdan girdapta Türkiye’de… Öğrenciler çıkmazda, memurlar çıkmazda, işçiler çıkmazda, emekliler çıkmazda, köylü-üretici çıkmazda, anneler-babalar çıkmazda ve en önemlisi de yarınlarımız olan, çocuklar çıkmazda…Bir paslı çıkmazdır ki, hiçbir pusulanın içerisinden çıkaramayacağı kadar karmaşık bir sistemin yaşama dayattığı kaostur bu saptamalar… Neden mi herkes çıkmazda peki? İşte her şeyin temeli olan “eğitim” kapkaranlık bir tablonun içerisinde çırpınıyor ya?

“Tevhid-i Tedrisat”ın yerle bir edilmesinin ardından, molla-medrese zihniyeti gerici bir sistemi dayatırken, Türkiye’nin yarınları hızla karanlığı sürükleniyor… Memur ve işçi derseniz; haklarını alamazken, bir taraftan da siyasallaşmış bürokrasinin baskısı altında ne yapacağını şaşırmış halde bocalıyor? En çok da yargı, eğitim ve sağlık çalışanları inliyor… Annelere-babalara gelince… Bırakın gericiliğin dayattığı sosyal baskıları, son dönemdeki gıda fırsatçılığından yansıyan karaborsacılık zihniyeti insanları aileleriyle birlikte yalnız açlığa sevk etmiyor, sosyal bunalımlara da sürüklüyor ki, en acısı da budur…

medyabold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder