—Anneciğim babam neden telefonlarımıza cevap vermiyor? Hasta filan olmasın. Evde yalnızdı biz tatile çıkarken.
—Telefona müsait değil kızım. Müsait olunca bizi arar.
—Ama dün de öyle söylemiştin, önceki gün de. Anneciğim korkutuyorsun beni. Ne olur söyle bildiğin bir şey var da bizden mi gizliyorsun. Hasta filan mı? Yoksa hastanede mi? Başına bir şey mi geldi? Anne ne olur saklama bir şey varsa. Bak ben koca kız oldum.
—Ahsen yavrum, daha fazla sorup da beni de üzme. Sen böyle sordukça Ahu da meraklanıyor. Baksana kulağı bizde. Yarın konuşalım olmaz mı? Bugün geç oldu.
Aslında Cansu Hanım’ın ümitle beklediği haber bir türlü gelmiyordu, bir süre daha geleceği yoktu. Ertesi gün sabah erkenden Ahsen ve Ahu’yu karşısına aldı.
—Bakın kuzularım! Sizlerle birer yetişkin gibi konuşacağız. Üzülmek, kırılmak yok. Metanetli, dayanıklı ve sabırlı olacaksınız. Babanız bir süre aramızda olamayacak. Merak edilecek bir durum yok. Sonra da hıçkırıklara boğuldu. Bir türlü kendini toparlayamadı. Kelimeler zihninde bir araya gelmekten çekiniyor, cümleler dimağından diline ve dudaklarına değmemek için yılkı atları gibi hoyratça sağa sola kaçışıyordu.
Konuşabilseydi çocuklarına şunları söyleyecekti.
—İnsan olanın başına her şey gelebilir. Babanız dört gündür Emniyet Müdürlüğünde gözaltında bulunuyor. İşlemleri tamamlanınca savcılığa, gerek görülürse de mahkemeye çıkacak. Avukatlığını üstlenen olmadı. Savunmasına yardımcı olmak için barodan avukat verecekler. Yargılaması yapılacak, nasılsa suçsuz olduğundan bırakırlar. Tutmaları için hiçbir sebep yok. Suçsuz insanı hukuksuz yere tutacak değiller ya.
Bir süre sonra yanardağlar barındıran yüreğinin lavları benliğini yakıp yıkmış, köz etmişti ki konuşabildi.
—Bize şimdilik sabır düşüyor. Siz dayanıklı olun ki Akın etkilenmesin.
Ahsen ve Ahu aynı soruyu dillendirdi.
—Peki, ne zaman gelecek?
Cansu Hanım gözlerini kapadı. Dualar etti, çocuklarının sorularını ümitle cevapladı.
—Dilerim yakında kızım, dilerim yakında. Dua edelim de bu süre fazla uzamasın.
Ahu, abdest aldı, odasındaki kütüphanenin en üst rafından kadife kılıfından Kur’an-ı Kerim’i çıkardı. Annesine merakla sordu.
—Anneciğim! Hangi sureyi okursam babam daha çabuk gelir?
Cansu Hanım, ilkokul ikinci sınıfına giden kızının sorusuna sevindi. Daha iki hafta
olmuştu, Elifba’yı bitirip Kur’an okumaya geçeli.
—Hangi sureyi okursan oku. Kur’an’dan bir harfi bile şefaatçi yapıp okusan uygun olur kızım. İstersen bu vesileyle en baştan başla hatim etmeye niyet et. Bakarsın sen hatmi bitirmeden baban aramıza döner.
Ahu bu söze o kadar çok sevindi ki hemen odasına geçti.
Öğle yemeği ve akşam yemeği molası hariç o gün odasından neredeyse çıkmadı.
Annesi birkaç kez seslenmişti.
—Kızım arkadaşların aşağıda seni çağırıyorlar. Parkta evcilik oynamak istiyorlar. İstersen biraz oyna sonra yine okursun.
Ahu kararlıydı.
—Anneciğim özür dilerim ama şimdi oyun zamanı değil ki. Hatmimi bitireyim, nasıl olsa her zaman oynarım.
Cansu Hanım, söylediği söze de pişman olmuştu. Küçük yaştaki çocuğun bilinci karşısında dili tutuldu, konuşamadı. İlk kelimesinden sora sessizliğe büründüğü dualar etti.
—Ya Rabbi! …
Okullar açılmış, dersler başlamıştı. Ahu’nun meşguliyeti de artmıştı buna rağmen o yaştaki körpe kızcağız her fırsatta Kur’an okuyordu.
İki ayda bir kez “açık görüş” imkânı(!) babalarına yirmi dakika dahi olsa sarılma, koklama için fırsatı.
Aradan geçen iki yıla rağmen tahliye haberi gelmemişti.
Ahu annesine sordu.
—Anne! Bana bir bakarsın sen hatmi bitirmeden baban aramıza döner.“ demiştin. Ben o zaman sormayı unutmuştum. Ben onuncu hatimi yapıyorum. Acaba babam kaçıncı hatim bitince aramıza döner?
Kaynak: Mağduriyetler http://magduriyetler.com/2019/09/28/ahmet-arslan-kacinci-hatimde-babam-aramiza-doner/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder